Sera Kadıgil'den uyarı: Hijyen malzemeleri ulaştırılmazsa halk salgınla karşı karşıya

Sera Kadıgil'den uyarı: Hijyen malzemeleri ulaştırılmazsa halk salgınla karşı karşıya
Depremin üzerinden 130 saat geçmesine rağmen koordinasyon eksikliği nedeniyle depremzedelerin hala yurttaşların yardımlarıyla ayakta kalmaya çalıştığını ifade eden Kadıgil, “Yardımların mahiyeti hijyene dönmezse, depremden kurtulanlar salgın hastalıklarla karşı karşıya kalacak” şeklinde konuştu.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, Maraş merkezli depremlerin en sert yaşandığı yerlerden biri olan Elbistan’da değerlendirmelerde bulundu.

“Burada insan yapımı bir felaketle karşı karşıyayız” diyen Kadıgil, “Halkın neredeyse yüzde 70’i şehri terk etmiş durumda. Geri kalan yüzde 30 ise hiçbir yerde bir tanıdığı olmayan ya da hayvancılıkla, çiftçilikle uğraştığı için şehri terk etme imkanı olmayanlar” dedi.

Elbistan’da hava sıcaklığının gece saatlerinde -20 dereceyi bulduğunu ifade eden Kadıgil, “Dışarıda tuvalete dahi gidemediğiniz bir soğukta zaten umutlar ikinci, üçüncü günde tükenmişti ve ne acı ki, ekiplerin buraya intikali de ancak o ikinci, üçüncü güne denk gelmişti” şeklinde konuştu. Kadıgil, daha sonra şunları kaydetti:

Bunun adı kader değil, olası kastla insan öldürmek

"Bunun suçlusu doğa mı? Bunun suçlusu deprem mi? Bunun suçlusu üç kuruş malzemeden çalan o haysiyetsiz şerefsiz müteahhitler, bu müteahhitlere yol veren, onlardan rüşvet yiyen haysiyetsiz şerefsiz yerel yöneticiler ve bakanlık yetkilileri mi? Bu soruya herkesin cevap vermesi lazım. Resmi rakamlara göre 20 bin insan kaybettik, niye kaybettik biz bu insanları? Bu sorunun cevabını bize kim verecek? ‘Kader’miş ‘fıtrat’mış, yok değil. Bu evde hayatını kaybeden insanların başına gelen şeyin adı ‘kader’ değil. Bir avuç hırsız daha fazla para kazanabilmek için insanların canını tehlikeye attı, bunun adı ‘olası kastla insan öldürmek’.

Vatandaşların çaresizliği

Elbistan’da hala ciddi bir koordinasyonsuzluk söz konusu. Mesela çadır kurulmuş ama çadır kurulan bölgeler, daha ziyade insanların kaldığı yerlerin güney tarafında. Burada insanların büyük bir kısmının geçim kaynağı hayvancılık ve tarım. Hayvanları telef olmayanların, hayattaki tek mal varlığı olan 5 tane ineği telef olmayan insanların örneğin, o 5 ineği bırakıp çadır alanına gitme lüksü yok. ‘Ne yiyeceğim, ne içeceğim ben’ diyorlar. Mesela dün bir aileyi ziyarete gittim, bir yaşlı anne baba ile 7 tane çocuk bir bakkal dükkanındalar, çünkü hayvanlarının ahırının yanında onu bulabilmişler. ‘Bu hayvanları bırakırsak biz zaten yaşayamayız’ diyorlar. Deprem riskine rağmen orada kalmaya devam ediyorlar.

Şunu söylemekte hiçbir beis görmüyorum, hala ciddi anlamda bir devlet varlığı ve bir koordinasyon hissedilmiyor. Az önce burada bir cemevine gittik, orada insanlar kendi çabalarıyla bir şeyler yapıyor, bir sürü kurumdan insan var ama ciddi bir koordinasyon yok. Herkes gelen ihbarlara koşabildiği kadar koşuyor.

Ayrıca, buraya gelen yardımların kıyafet mahiyetinden mutlaka çıkması gerekiyor. Çok fazla yardım geliyor elbette, bu nedenle teşekkür ediyoruz. Ama örneğin yardımlar arasında, burada, bir hayvancılık bölgesinde hayatta kalan o son hayvanlar için yem yok, bir hayvan çadırı yok, onları barındırabilecekleri bir yer yok. Kömür çok büyük bir ihtiyaç, mazot çok büyük bir ihtiyaç, dün görüştüğüm aileler bunlara ihtiyaçları olduğunu söyledi. Depremin üzerinden 130 saat geçmiş, 130 saattir bir koordinasyon kurulamamış ve insanlar hala her şey yardımlaşmayla çözülmeye çalışılırken, neden buralara hala yardım gelmek zorunda bunu da sormak lazım elbette. Ama yardımların mahiyeti de biraz daha hijyene dönmeli. Tuvaletler berbat, sular akmıyor, elektrik yok… Hijyen ürünlerine yönelmezsek, depremden kurtulan canlarımızı salgın hastalıklarla karşı karşıya bırakacağız.” (Kısa Dalga)

Gündem