Sri Lanka’da 'hükümet çeteleri' ekonomik kriz protestolarını nasıl alevlendirdi?
KAVEL ALPASLAN
Sri Lanka’da ekonomik krizin tetiklediği gösteriler hâlâ devam ediyor. Üç aydır süren eylemlerde pek çok hükümet temsilcisi istifa etti. Merkez Bankası’nın kasasında dövizin tükenmesi, başta gıda ve enerji alanı olmak üzere ülkede ciddi bir kıtlığa ve yaşam pahalılığına neden oluyor.
Bu gösterilerde en çok akılda kalan, başbakan da dahil olmak üzere hükümet görevlilerinin şahsi araçlarının ya da evlerinin ateşe verilmesi oldu. Tüm bu kundaklama eylemleri, hükümete bağlı kimi grupların barışçıl göstericilerin üzerine sarılmasıyla başlamıştı.
Bununla birlikte göz ardı edilen bir konu, Sri Lanka’daki gösterilerin sendikal arka planı. Öyle ki hem gösterilerin başlangıç noktası hem de devamındaki süreci düşünüldüğünde sendikal hareketin tarihsel bir örgütlülükle karşımıza çıktığını görüyoruz.
Ülkedeki işçi sınıfının protestolardaki yerini, ekonomik krizin temellerini ve çözüm önerilerini Halk Kurtuluş Cephesi (JVP) Merkez Komite Üyesi ve eski Parlamento Üyesi Nalinda Jayatissa’ya sorduk.
‘DÖVİZ REZERVLERİ BÜYÜK ÖLÇÜDE TÜKENDİ’
Ülkedeki protestolarda baş köşede ekonomi duruyor. Sri Lanka’da bu sorunun nasıl bir yansımasıyla karşılaşıyoruz? Kriz ne kadar derin ve hayat bundan nasıl etkileniyor?
Sri Lanka, tarihinin en zorlu ekonomik kriz sürecinden geçiyor. Neredeyse tüm ekonomistler ‘ekonomik krizin önümüzdeki aylarda çok daha kötüleşeceği beklentisini’ dile getirmeye başladı. Aslında bu, yeni seçilmiş Başbakan Ranil Wickremesinghe tarafından da dile getirildi. Yaklaşık bir hafta önce Sri Lanka Merkez Bankası’nın başındaki isim ‘döviz rezervlerinin bir haftayı bile kurtaramayacak kadar yetersiz olduğunu’ söyledi. Bu beklenti doğru çıktı ve döviz rezervleri büyük ölçüde tükendi.
Bununla birlikte medyada da takip ettiğimiz üzere, hükümetin kendisi önümüzdeki üç ay içinde Sri Lanka'da bir gıda krizi olacağını belirtiyor. Petrol ve gaz kuyrukları artıyor ve ilaç, ekipman ve akaryakıt yetersizliği nedeniyle hastane faaliyetleri aksıyor. Halk, temel gıda kıtlığı ve fiyatlardaki artış nedeniyle her gün üzerine biraz daha fazla binen baskıyı hissediyor.
Öte yandan kâğıt teminindeki sıkıntı, kapanan matbaalar, elektrik kesintileri, yakıt sıkıntısı nedeniyle ulaşımın aksaması… Tüm bunlar çocukların eğitimini doğrudan etkilemekte. Günlük elektrik kesintileri bazen üç saati, bazense 12-13 saati bulabiliyor. Elektrik şirketleri bu kesintilerin gelecekte 15 saati bulabileceği yönünde uyarıda bulundu. Hal böyle olunca insanların protesto etmekten başka bir çaresi kalmıyor. Ekonomik kriz hem toplumsal hem de siyasi krizi aynı anda harladı.
31 Mart gecesi protestocular Cumhurbaşkanı'nın şahsi konutunu kuşattı. O olayın üzerinden iki ayı aşkın zaman geçti. Ayrıca ülke genelinde köy ve kasabalarda protestolar, zaman zaman grev ve hartallar (1), eylemleri başlatan sendikal harekete eşlik ediyor. Halk bir bütün olarak, günlük yaşamlarında karşılaştıkları baskıların zorlamasıyla protesto etmek için sokaklara döküldüler. Dolayısıyla, yaştan bağımsız olarak herkes, bireysel, grup ve örgüt olarak protestoların içerisinde bulunuyor.
‘EYLEMLER İŞÇİLER VE KÖYLÜLER BAŞLATTI’
Eylemlerin başlangıcını biraz daha açmak gerekirse ilk kıvılcımın nerede yakıldığını söyleyebilirsiniz? Sendikal hareketin rolünden bahsettiniz, işçi sınıfının gösterilerin neresinde olduğunu söyleyebilirsiniz?
İlk protesto gösterileri kırsal kesimdeki köylülerle birlikte başladı: İhtiyaç duydukları gübre yokluğunu protesto ediyorlardı. Geçen yılın Nisan döneminde Cumhurbaşkanı ani bir kararla kimyasal gübrelerin ithalatını yasaklamıştı. O günden beri bu, çeltik, tahıl, sebze, meyve ve çay üretimi de dahil olmak üzere çoğu mahsulden alınan verimi ve hasadı büyük ölçüde etkiledi. Hükümet, aslında dolar yetersizliği nedeniyle kimyasal gübre ithalatını durdurdu. Ancak bu süre zarfında halka söylenen gerekçe ‘önceliğin organik tarıma yönelmek olduğu’ ve ‘Sri Lanka’yı dünyada yüzde yüz organik tarım yapan ilk ülke yapmak için çalıştıkları’ idi.
Fakat bu, çiftçilerin artık ekim yapamayacakları bir duruma yol açtı, bu nedenle çiftçiler sokaklarda protesto gösterileri düzenleyerek ‘misilleme’ yaptı. Bu sırada balıkçılar da akaryakıt kesintisini protesto etmek için sokaklara döküldü. Aynı şekilde elektrik kesintileriyle birlikte kentli ve yarı kentli orta sınıf da protesto etmeye başladı. Protestocular, Sinhala, Tamil veya Müslüman ayrımı olmaksızın çoğunlukla orta sınıf vatandaşlarıydı. Daha sonra tüm yurttaşlar yakıt sıkıntısı ve ihtiyaçlarını gidermek için saatlerce uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalmaları nedeniyle sokaklara çıkmaya başladı.
Bölgesel anlamda ele almak gerekirse protestolar sadece ülkenin güney ve batı kesimlerinde değil, aynı zamanda -plantasyonlar da dahil olmak üzere- kuzey ve doğuda da etkindi. Ülkenin hemen her yerindeki sendikalar, sendikal hareketin örgütlediği bir günlük grevlere ve hartallara müdahil oldu. Bu aynı zamanda devlet, yarı devlet, özel ve plantasyon sendikalarını da içeriyordu.
Galle Face (2) meydanında Cumhurbaşkanlığı Sekreterliği önünde düzenlenen protestoya her ırktan ve dinden genç katılıyor. Dolayısıyla bu mücadele toplumun farklı kesimlerini kapsayan ortak bir mücadeledir. Bu mücadelenin en belirgin özelliklerinden biri, eylemleri düzenleyen protestocuların tüm kültürlere saygının yanı sıra, halklar ve dinler arasındaki birliği teşvik etmesidir.
‘HÜKÜMET BARIŞÇIL GÖSTERİLERİN ÜZERİNE ÇETELERİNİ SALDI’
Sizin de söylediğiniz gibi gösterilerin üzerinden neredeyse üç ay geçti. Hâlâ da devam ediyor. Fakat ciddi bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bu süreçte, başta istifalar olmak üzere pek çok gelişme yaşandı. Tüm bunları nasıl özetleyebilirsiniz?
Sendikal hareket 28 Nisan günü cüretkâr bir karar aldı: Cumhurbaşkanı Gotabhaya Rajapaksa’nın istifasını isteyen bir günlük grev ilan edildi. Katılımcı sayısının yüksekliği dolayısıyla bu bir başarı olarak değerlendirildi. Aynı şekilde 6 Mayıs günü sendikalar hartal çağrısı yaptı ki bu da büyük bir başarı olarak görüldü, nitekim eylem 1953 yılındaki büyük hartalla kıyaslandı. (Buna benzer bir dalga, şimdiye kadar en fazla sayıda sendikanın katıldığı ünlü 1980 grevinde karşımıza çıkmıştı).
Grev günü binin biraz üzerinde sendika örgütünün katılması bekleniyordu. O zamanın başbakanı, eski Cumhurbaşkanı Mahinda Rajapaksa, istifa kararını o gece verdi ve hartal sona erdi. 9 Mayıs’ta ise hükümet, Cumhurbaşkanlığı Sekreterliği önünde barışçıl gösteri düzenleyen eylemcilerin üzerine çeteleri saldı. Bunun üzerine sendikal hareket bir anda yeniden canlandı ve 9 Mayıs’ta meydana gelen saldırılara karşı üç günlük bir grev kararı aldı. Sendikalar Galle Face’deki mücadeleye destek olmak için çeşitli etkinlikler düzenliyor. Şu anda ülke genelinde patlak veren kitlesel protestoları körükleyen ortak müdahaleleriyle sendika harekettir.
‘ÇETELERİN SALDIRISI HALKIN ÖFKESİNİ YARATTI’
Protestoculara yönelik bu çete saldırısını biraz daha açabilir misiniz? Bir de hükümet yetkililerinin mülklerine kimi saldırı görüntüleri görmüştük, bu olaylar nasıl gelişti?
9 Mayıs’a kadar düzenlenen tüm protesto gösterilerinin barışçıl olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın 9 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı’nın konutu kuşatıldığı sırada çekilen video görüntüleri, bir hükümet grubu tarafından askeri bir aracın ateşe verildiğini gösteriyordu. Bazı göstericilere biber gazı ve tazyikli su sıkıldı, ancak yine de o an itibariyle eylemlerin barışçıl yapısı bozulmadı.
Her şey 9 Mayıs günü, değişti: Başbakan’ın resmi konutu, Temple Trees’den hükümet tarafından görevlendirilmiş iki bine yakın çete üyesi konuşlandırdı. Galle Face’deki silahsız göstericiler şiddetli bir şekilde saldırıya uğrayınca durum ani bir şekilde değişti. Halk hükümet tarafından uygulanan bu anlamsız şiddete karşı ülke çapında kontrataklar düzenledi. Hükümetin bakanları ve yerel yöneticilerine ait yaklaşık 75 konut ateşe verildi. Hükümetin barışçıl gösterilere mantıksız saldırısı, böylesi bir şiddeti doğurdu. İnsanlar da misilleme yoluna gitti; Ülkenin çeşitli yerlerinden çeteleri alıp Başbakan’ın resmi makamına taşıyan otobüslere zarar vermeleri gibi.
Otobüsleri kundaklayan veya tahrip edenlerin çoğu, son iki seçimde bu Cumhurbaşkanı ve hükümeti iktidara getirmek için gönüllü olan onlar için çalışan kişilerdir. Yakın geçmişte ise hükümetin yürüdüğü yoldan huzursuz oldular ve kınadılar.
Bahsettiğimiz 9 Mayıs’taki bu misilleme haricinde şiddet olayları devam etmedi. An itibariyle mevcut hükümet bakanları ve yerel siyasetçiler saldırıya uğradıklarına dair asılsız iddialarla polise bazı isimlerin listesini ulaştırmanın telaşı içerisinde. Ayrıca polis, etraflıca bir soruşturma yapmadan tutuklama yapıyor. Hatta bazıları haksız yere 14 gün boyunca kefaletsiz tutsak edildi. Bu adaletsiz uygulamalar nedeniyle artık insanlar hükümeti küçümsemeye başladılar. Sonuç olarak, kitlelerin, şiddet dürtüsünü ifade edişi gelecekte de karşımıza çıkabilir.
‘HALKIN İKTİDARI İLE PARLAMENTO İKTİDARI ÇELİŞİYOR’
Aslında son seçim sonuçlarına baktığımızda Rajapaksaların ciddi bir oy oranına sahip olduğunu görüyoruz. Öte yandan bugün de sokakta çok ciddi bir kitle var. Bundaki değişimi ya da çelişkiyi nasıl açıklayabilirsiniz?
Bu hükümet Ağustos 2020’de yapılan genel seçimlerde oyların neredeyse 3’te 2’sini alarak göreve geldi. Birkaç muhalefet milletvekiliyle birlikte, parlamentodaki 225 sandalyenin 158'ini elinde tutuyorlar. Bu nedenle Rajapaksalar parlamentoda güçlüdür. ‘Bağımsız’ olduklarını söyleyen kırk kişilik grup, hükümetten tamamen istifa etmiş değil. Yaklaşık bir hafta önce Meclis Başkanvekili tarafından yapılan seçimde hükümetin mecliste çoğunluğu elde ettiği anlaşılıyor.
Ancak parlamento dışında durum bu değil: Çoğunluk şimdi bu hükümete ve Cumhurbaşkanına karşı. Ülkenin önde gelen bir gazetesi yakın zamanda bir online anket yaptı. Katılanların %90'ı Cumhurbaşkanının istifa etmesi gerektiğini belirtti. Halkın iktidarı ile parlamento içindeki iktidar arasındaki çelişkiyle birlikte mevcut siyasi kriz daha da şiddetleniyor. Artık Rajapaksaların halk nezdinde hiçbir inandırıcılığı yok. Başbakanlıktan isteksizce istifa eden Mahinda Rajapaksa ve ailesi, güvenlik için deniz koruması altında Trincomalee'deki bir adada kalmak zorunda kaldı. Cumhurbaşkanı da 18 Mayıs’ta üç askeri kuvvetin geçit töreni ile sıkılaştırılmış güvenliği altında Cumhurbaşkanlığı Sarayından ayrıldı. Böylece ilk bakışta Rajapaksalar’ın artık sadece hükümette ve parlamentoda zar zor iktidar olduğunu söyleyebiliriz.
O halde siz, yani JVP, bu krizin içerisinden nasıl çıkılabileceğini düşünüyorsunuz? Sizin için ideal yol haritası nedir?
Daha önce de belirttiğim gibi, bu ekonomik kriz artık siyasi bir krize dönüşmüş durumda ve siyasi kriz, ekonomik krizi daha da şiddetlendiriyor. Bu nedenle yapılacak ilk şey bu siyasi krize bir çözüm bulmaktır. Halk Kurtuluş Cephesi’nin (JVP) de içerisinde olduğu Ulusal Halk Gücü (NPP) bu doğrultuda ülkeye bir teklif sundu. Bu teklifi kısaca özetlemek gerekirse:
1- Mevcut Cumhurbaşkanı Gotabhaya Rajapakshe, Cumhurbaşkanlığı makamından derhal istifa etmelidir.
2- Meclis Sözcüsü kısa dönem için Geçici Başkan olarak atanmalıdır.
3- Mevcut hükümet ve parlamento yapısının halk iktidarını artık temsil etmediği, halkın hükümete olan güveni kaybolduğu ve halkın mevcut parlamentoda yapılan hiçbir değişiği kabul etmediği bir gerçek. Dolayısıyla 6 içerisinde yeni bir hükümetin verilecek yeni bir yetki ile kurulması gerekmektedir.
4- Şu an için geçici bir yönetim yapısı olarak şunları öneriyoruz: NPP mevcut siyasi kriz ve anarşiyi sona erdirmeye ve ülkeyi yeni bir yola sokma sorumluluğunu üstlenmeye hazırdır. Dolayısıyla NPP’nin parlamento aracılığıyla geçici bir hükümet seçmesine izin verilmelidir. Veya mevcut parlamentoda kısa bir süre için geçici bir hükümet oluşturulsun. NPP üyeleri muhalefetteyken böylesi bir inisiyatifi destekleyeceklerdir.
5- Bahsettiğimiz alternatiflerin herhangi biri ile atanacak olan geçici hükümet şu görevleri yerine getirmelidir: Cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlayan ve mevcut Cumhurbaşkanının görev süresini sınırlayan 21. Anayasa Değişikliği bir an önce Meclis'e getirilmeli ve Meclis'ten geçirilmelidir. Halkın şu anda karşı karşıya olduğu ciddi ekonomik baskıları hafifletip, ivedilikle ihtiyaç duyulan rahatlamayı sağlamak için adımlar atılmalıdır. Yürütme başkanlığını kaldıracak bir Anayasa değişikliği meclise sunulmalı ve onaylanmalıdır. Geçici hükümetin kurulmasından sonraki altı ay içinde yeni bir hükümetin kurulabilmesi için, mevcut ‘yürütme cumhurbaşkanlığını’ kaldıracak anayasa değişikliğini kapsayan genel seçimle eş zamanlı olarak bir referandum yapılmalıdır. Geçici hükümetin kararlaştırıldığı şekilde işleyişini denetlemek için bir denetleme/danışma organı atanmalıdır: Halk mücadelesinin temsilcilerinden, dini liderlerden ve mevcut halk hareketinin içerisinde olan sendika temsilcileri de dahil olmak üzere çeşitli meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmalıdır.
Bu ekonomik krizin çözülmesi biraz zaman alacak. Yapılması gereken ilk şey, yakın zamanda parlamento seçimlerinin yapılmasını sağlayacak siyasi istikrarın sağlanmasıdır.
Peki başta Tamiller olmak üzere, siyasi ve ekonominin yanı sıra ulusal sorunun da çözülmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Ülke halkının bir bütün olarak karşı karşıya olduğu sosyo-politik sorunlara ek olarak, Kuzey'de de Tamil halkının karşı karşıya olduğu birçok sorun var. Bu sorunlar daha önce bir savaşa yol açtı ve savaş sırasında da tırmandı. Savaş bitmiş olsa da bu sorular cevapsız kaldı.
(1) Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Sri Lanka gibi ülkelerde karşımıza çıkan ‘hartal’, geniş çaplı bir eylem biçimi anlamına geliyor. ‘Hartal’ söz konusu bölgede genellikle grevi andıran ancak dükkan/ofis kapatma, kepenk indirme gibi eylemleri de içeren genel kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerini nitelemek için kullanılıyor.
(2) Sri Lanka’nın başkenti Colombo’nun sahil kenarında bulunan bir semt. Bu sentin sahilindeki Galle Face meydanı, aynı zamanda protestoların da odak noktası.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.