TİHV'den AYM'nin Maside Ocak kararına eleştiri: Cezasızlık yolunu açıyor

TİHV'den AYM'nin Maside Ocak kararına eleştiri: Cezasızlık yolunu açıyor
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Cumartesi Anneleri'nden Maside Ocak'ın 'kötü muamele' başvurusunu reddetmesini eleştirdi. TİHV, mahkemenin karının 'cezasızlığa ön ayak olabileceğini' ifade etti.

Cumartesi Anneleri’nin 25 Ağustos 2018'deki 700'üncü buluşmasına polis müdahale etmişti. Gözaltına alınanların arasında, 1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak da yer alıyordu.

Ocak’ın kolluk görevlileri ve amiri hakkındaki suç duyurusuna 'soruşturmaya yer olmadığı' kararı verilmiş, itiraz İstanbul Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilmişti. Ocak dosyayı AYM'ye taşımıştı.

AYM, Ocak’ın başvurusunda 'toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği' yönünde karar verse de işkence - kötü muamele iddiasının 'dayanaktan yoksun olduğuna' hükmetmişti.

Yüksek mahkeme kararında, TİHV'in Maside Ocak için düzenlediği tıbbi değerlendirme raporunu 'raporun düzenleme tarihi' gerekçesiyle 'delil olarak kabul edilemez' bulduğunu belirtmişti.

AYM'yi yalanladı

TİHV'in bugün yayınladığı açıklamada, vakfın bugüne kadar işkence ve kötü muameleye maruz kalan 21 bini aşkın kişiye tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verdiği kaydedildi.

Açıklamada, AYM’nin TİHV’in tıbbi raporunun bir yıl sonra hazırlanması gerekçesiyle 'delil olarak kabul edilemez' bulmasına da yanıt verildi.

Tıbbi değerlendirmelerin AYM’nin iddiasının aksine bir yıl sonra değil olaydan iki gün sonra başladığı, 28 Ağustos 2018'de Ocak’ın MR incelemesinin yapıldığı, ruhsal değerlendirmenin ise olaydan yaklaşık bir ay sonra başladığı tarihleriyle birlikte aktarıldı.

Raporun ise bu tıbbi değerlendirmeler ışığında avukatın talebi üzerine bir yıl sonra İstanbul Protokolü’ne uygun bir biçimde hazırlandığı ifade edildi.

Ayrıca AYM’nin klinik bulgulara dayalı nedensellik bağının kabul edilebilirliği üzerine tıbbi bir bilgiye dayanmadan değerlendirme yapması eleştirilerek “Hatalı bir değerlendirme” olarak nitelendirildi.

'Cezasızlığın yolunu açıyor'

TİHV, AYM’nin Ocak'ın olay günü muayenesinde 'herhangi bir darp izine rastlanmamasını' Ocak’ın iddiası aleyhine delil kabul etmesini de eleştirdi.

AYM’nin bu kararıyla işkence ve kötü muamele iddialarını sanıklar yönünden belirsizleştirip cezasızlık yolunu açtığı tespiti yapıldı.

Vakıf açıklamasında, delil kabul edilen muayene ve rapor tanzimi için belirtilen süreler ele alındığı, ilk muayene için kişilere ayrılan sürenin 30 saniye, ikinci muayene ise sadece 13 saniye olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada şunlar belirtildi: “AYM kararında dayanak alınan Genel Adli Muayene Raporlarının tümü, İHAM kararlarında sözü edilen (olaya ilişkin bilgiler, muayene edilen kişinin şikayetleri, fiziksel yaralanmalar ve psikiyatrik muayene) bölümleri içermeyen, fiziksel bir değerlendirmenin yapılıp/yapılmadığı dahi anlaşılamayan belgelerdir. Anayasa Mahkemesi’nin dayanak aldığı, sadece İstanbul Protokolü ve CPT standartları değil ulusal mevzuatta yer alan asgari tıbbi standartlar bakımından dahi eksik ve hatalı olan belgelerin sağlık raporu olarak değerlendirilebilmesi olanaklı değildir.

'Yetersiz raporlarla hüküm'

İstanbul Protokolü’ne uygun tıbbi rapor hazırlamak her ne kadar hekimler dahil sağlık çalışanlarının yükümlülüğü ise de ilk bakışta bile usulüne uygun olmadığı fark edilen bu tür yetersiz ve hatalı raporlara dayanarak hüküm kurulması, işkence ve diğer kötü muamele iddialarına yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediğinin somut bir göstergesidir.”

'Ruhsal değerlendirmeler yeter'

İstanbul Protokolü’ne göre işkenceye maruz kalan kişilerde yaralanma belirtilerinin yokluğunun işkence ve kötü muamele iddiasını ortadan kaldırmayacağına değinilen açıklamada, fiziksel bulgularla desteklenmediği koşullarda bile ruhsal değerlendirmeler sonucu elde edilen bulguların işkence ve kötü muamele iddialarının aydınlatılabilmesi için yeterli olduğu ifade edildi.

Ayrıca, fiziksel ya da ruhsal bulguların yokluğunun dahi işkence suçlarının gerçekleşmediği anlamına gelmeyeceği, bu bulguların yokluğuna neden olabilecek etmenlerin belgelenmesinin de işkence iddialarının doğrulanmasında yararlı olabileceği dile getirildi.

'İstediği zaman başvurma hakkı var'

Açıklamada, şu noktaya dikkat çekildi: “İşkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddia edilen kişilerin rehabilitasyon ve/veya tıbbi değerlendirme raporları dahil giderim hakkı kapsamında, kendisinin seçtiği bir veya daha fazla sağlık çalışanına, ihtiyaç duyduğu ya da koşullarının uygun olduğunu hissettiği herhangi bir zamanda başvurma hakkı vardır. İşkencenin üzerinden ne kadar zaman geçtiğine bakılmaksızın tıbbi muayene yapılmalıdır.”

'Delil sunma ön koşul değil'

“İşkence ve diğer kötü muamele iddiaları ile ilgili etkili biçimde soruşturmanın başlatılması için buna maruz kalmış kişilerin delil sunma gerekliliği bir ön koşul değildir” denilen açıklamada, İstanbul Protokolü’ne göre 'zararın nasıl meydana geldiğine dair makul bir açıklama getirme yükümlülüğünün devletin üzerinde' olduğu hatırlatıldı.

Aksi tutumun cezasızlıkla mücadeleye zarar vereceği belirtildi.

'İşkence protokolü'ne atıf yok

AİHM kararlarında, işkence ve diğer kötü muamele ilgili iddialarda hazırlanan tıbbi belgelerin Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve İstanbul Protokolü’nde tanımlanan ilke ve standartlarına uygun olması gerektiğine özel vurgu yapıldığına dikkat çekilen açıklamada, AYM’nin ise İstanbul Protokolü’ne ilk kez atıf yaptığı 4 Kasım 2015 tarihli kararından bugüne değerlendirdiği 945 karardan yalnızca 23’ünde protokole atıf yaptığı aktarıldı.

Açıklamada, “AYM’nin kararlarında İstanbul Protokolü’ne yapılan atıfların bu denli düşük olması oldukça düşündürücü ve cezasızlık ile mücadele açısından kaygı verici bir sorundur” denildi.

Açıklamada, hekimler dahil sağlıkçılar ve hukukçulara yönelik İstanbul Protokolü eğitimlerinin başlaması gerektiği ifade edildi. (Kısa Dalga)

Gündem