Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne vatandaş çağrısı: Depremin yaralarını sarmak için yasal değişiklik önerileri

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne vatandaş çağrısı: Depremin yaralarını sarmak için yasal değişiklik önerileri
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Dr. Artuk Ardıçoğlu, milletvekillerine birer elektronik posta göndererek depremzedelerin mağduriyetlerini gidermek için yapılması gereken kanun değişiklikleri önerisi sundu. Ardıçoğlu'nun seçim tartışmalarının gölgesinde kalan bu hayati sorunla ilgili kaleme aldığı metni aynen yayınlıyoruz.

Dr. Artuk Ardıçoğlu*

Ülke olarak yaşadığımız korkunç felaketin açtığı onulmaz yaraları sarmada bir nebze çözüm olacak, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda ek ve değişikler içeren kanun teklifi önerimi ilişikteki dosyada bilginize sunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak, yoğun gündem ve mesainizin arasında hassas ilginizi ve geliştirilmesi noktasında değerli katkılarınızı istirham ediyorum.

Neden Kanun Değişikliği?

6 Şubat 2023 ve sonrası günlerde gerçekleşen depremler sonucu on bir ilimizde korkunç bir yıkım yaşandı. Onbinler yaşamını, gelecek günlerini; milyonlar sevdiklerini, sağlıklarını, yaşam alanlarını, birikimlerini, umutlarını, sevinçlerini yitirdi. Sayılar ne hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bilsek ne olacak? Bu sayılar, matematiksel ifadeler, yuvarlamalar, küsuratlar değil ki. Her biri bir dünya olan Can! Tek bilmemiz, hissetmemiz gereken, kâinat kadar koca bir boşluk yarattığı.

Bu afetin nedenleri sadece kaçınılmaz bir doğa olayı olan deprem veya belirli müteahhitlerin, yapı denetiminden sorumlu olanların, kolon kesenlerin kötü niyeti, kazanç hırsı, beceriksizliği ve şuursuzluğu ile de sınırlı değildi. Türkiye coğrafyasının ürettiği ve üreteceği depremlere karşı tüm toplum ve devlet olarak gerekli önlemleri almadığımız ve hazırlıklı olmadığımız, en yıkıcıları 1939 ve 1999 depremleri olmak üzere nice deprem felaketi ile tescillenmiş bulunmaktadır. Yüzüncü yılını kutlayan Cumhuriyetimiz, onlarca afet sonucu yüzbinlerce vatandaşının ölümüne, sakat kalmasına engel olamamış, yitenlerin acısıyla yaşamaya mahkûm olanlara etkili çareler sunamamıştır. Ülkemizin felaketler tarihine 2023 yılını da not düşmekten öteye geçemedik.

Bugün aileleri ile birlikte milyonlarca insan, sevdiklerinin yanı sıra geleceklerini kısmen onarmalarını sağlayacak konutlarını, işyerlerini, yaşam alanlarını, geçim kaynaklarını kaybetmiş durumdadır. Yıkımı doğrudan yaşamayanların, doğrudan yaşayanların maddi ve manevi olarak yanında olmaları kaçınılmazdır. Bu, bir insan topluluğunu millet yapan tasa ve kıvançta ortaklığın sonucu, bir devleti sosyal devlet yapmanın da gereğidir.

Yaşanan bu korkunç felaket, maruz kalanların bireysel seçimlerinin sonucu olmadığı gibi, yalnız bırakıldıklarında aşabilecekleri bir karabasan da değildir. Bu çaresizlikten çıkışın yegâne yolu felaketin birlikte sırtlanmasıdır. Bu da biz vatandaşlar bakımından, ileride benim de başıma gelebilir veya gelmez gibi duygu ve düşünceler ile değil, her şeyden önce insan ve toplumun bir mensubu olarak davranılmasıyla; devlet yetkilileri bakımından da bir lütuf, ihsan ve inayet dağıtıcıları değil, yasal görev ve sorumluluklarının icabı olarak yetkilerini kullanmalarıyla mümkündür. Böylece yanında olunanlar açısından uygar bir toplumun ferdi olmanın kıvancı, sosyal bir devletin vatandaşı olmanın gerektirdiği yasal hakların kullanımı söz konusu olacaktır.

Doğaya verdiğimiz tahribata da bağlı olarak sayıları, çeşitleri ve yıkıcılıkları giderek artan, kendi dinamikleri içinde kaçınılmaz her doğa olayının kaçınılabilir bir afete dönüşmemesi için devletin, toplumun ve bireylerin yapabileceklerinin sistemli ve bütünsel olarak düzenlendiği, mevzuatta dağınık haldeki hükümlerin bir araya getirildiği yeni bir afet yönetimi kanununa ivedilikle ihtiyaç vardır. Engellenemez doğa yasalarının afetlere yol açmaması, ancak beşerî yasaların yapılması ve etkin uygulanması ile sağlanabilecektir. Risklerin azaltılmasına odaklanmış; öncesi, sırası ve sonrasında yapılacakların görev ve yetki karmaşasına izin vermeyecek şekilde açıkça düzenlendiği bir yasa, yeni afetlerin yaşamlarımız üzerindeki etkisinin kabul edilemez boyutlara ulaşmaması için zorunlu bir enstrümandır.

Ayrıca her büyük afet sonrası gündemin üst sırasına yükselen ancak her geçen günle sırasını hızla kaybeden can kayıplarına, yaralanmalara, maddi ve manevi yıkımlara yol açanların hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluklarının özel olarak düzenlendiği; yargısal sürecin, yargı kolları arasında takılı kalmadan, zamanaşımına mahal vermeden ve makul sürede sonuçlanacak şekilde kurgulandığı afet sorumluluk hukukunun temeli olacak bir yasa mevzuata kazandırılmalıdır.

7441 sayılı Afet İmar Fonu Kanunu yeniden değerlendirilmeli

15/3/2023 tarih ve 7441 sayılı Afet Yeniden İmar Fonunun Kurulması Hakkında Kanun ile kaldırılmış olan afet fonu tekrar ihdas edilmiştir. Ancak bu yeni Kanun bir başlangıç olsa da afet öncesi ve sırasında yürütülecek faaliyetlerin finansmanı eksik kalmıştır. Özel iletişim vergisi örneğinde olduğu gibi, afet gerekçesiyle toplanan kamu gelirlerinin hesabının, harcanmasının, şeffaflığının, gerek Sayıştay gerekse de toplumsal denetiminin özel usullere bağlandığı, devletin üstlenmek durumunda olduğu diğer kamu hizmetlerine fon gelirlerinin aktarılamadığı bir Afet Fonu kurgulanmalıdır. Fon; uluslararası finansman da dahil olmak üzere, bütçe aktarımları, doğrudan gelirleri, yapılan bağış ve yardımlar, 7269 sayılı Kanun kapsamında yapılacak geri ödemeler ile beslenen bir havuza dönüştürülmelidir. Bu havuz, sadece dışarıdan kaynak aktarılabilen, bu kaynakların ise özel kuruluş amacı dışında harcanmasının mümkün olmadığı bir sistem olarak düşünülmelidir. Acil ihtiyaçların derhal karşılanması için kısa bir sürede çıkarılmış olan 7441 sayılı Kanunda, afet riskini azaltacak önlemlerin finansmanını önceleyen ve daha bütüncül bir anlayışla değişiklikler yapılması ve bu arada düzenlemelerin kamu maliyesi, anayasa ve idare hukuku ilkeleri açısından yeniden değerlendirilmesi ileride gerekecektir.

Ne yazık ki 6 Şubat Depremi, konunun uzmanları için ne beklenmedik bir doğa olayıydı ne de şaşırtıcıydı. Yaklaşmakta olan depremin bir afete dönüşmemesi için nelerin yapılması gerektiği konusunda devletin her kademesinde nice risk azaltma planları, strateji belgeleri, haritalar, resmi raporlar üretildi ve kimisi Resmî Gazetede dahi yayımlandı, kitaplar, makaleler, tezler yazıldı, bildiriler sunuldu, kanunlar kabul edildi, yönetmelikler çıkarıldı… Söylenmemiş söz, yazılmamış bilgi yoktu. Tabii hayatımıza aktarımı da yoktu. Ve bu büyük felaketi yaşamamıza sebep olacak sayıda kamu görevlisi ve birey, o veya bu saikle, menfaatine olmayan bilgiyi, mevzuat hükümlerini eğdi, büktü, görmezden geldi. Gelecekte ülkemizi kaçınılmaz surette bekleyen depremlerde de afet sözcüğünü kullanmamak, ülkece tekrar dizlerimizin üzerine çökmemek adına yeni düzenlemeler yapmaya ve mevcutlarla birlikte uygulanmasını sağlamaya mecburuz. Yeter artık demek için, yarın da aynı acıları, kayıpları yaşamamak için, bir avuç sorumlu bulup avunmamak için mecburuz. Biz vatandaşlar olarak geleceğimizin sorumluluğunu bizzat üstlenerek, bu kanunların 28. Dönem Milletvekilleri tarafından kabulünü sağlamak için her zeminde birlikte çalışmaya mecburuz.

Ancak bu insan hayatının korunmasının en üst değer olduğunun kabulüyle; bilimsel, sosyal, kültürel, ekonomik verilerin, hizmetin asli yürütücüsü merkezi ve yerel idari makamların görev ve yetkileri ile kamu yönetimine dair idari tekniklerin ayrıntılarıyla toplumsal katılıma açık, farklı disiplinlerden konunun uzmanlarının yer aldığı, çok boyutlu bir müzakere ortamında tartışılarak tasarlanacak her üç hukuksal metnin hazırlanması ve kabulü belirli bir mesaiyi gerektirecektir.

Kapsamlı çalışmaların ürünü olacak özel kanunların gerçek etkisinin ise, hükümlerinin uygulanmasına, uygulanmasını sağlayacak toplumsal gözetim, denetim ve baskı mekanizmalarının oluşturulmasına ve uzun soluklu işlerliğine bağlı olduğu tabiidir. Kurumsal siyasi yapıların yetersiz kaldığı ölçüde, içine doğdukları teknolojiye hâkim, dünyaya ve meselelerine bakışları farklı genç kuşakların geliştirecekleri yeni sivil siyaset araçları bu açıdan gerçek bir teminat olabilecektir.

Zira hukuk denilen sosyal müessese nasıl biz insanların toplum içindeki davranışlarını düzenliyor ve bunların günlük yaşantıya aktarımı konusunda bizlere, kamusal makamlara bir dizi görev, izin ve yetki veriyor ise kamusal yetkilerin konulmuş kurallara uygun kullanımının ve işleyişinin gözetimi de biz vatandaşların görev ve sorumluluğundadır. Unutmayalım ki sahip oldukları kamu gücünün, kullandıkları kamusal yetkilerin kaynağı emanet ettiğimiz gücümüz, egemenliğimizdir. Siyaset tarihinin öğrettiği ve Anayasamızın dediği gibi: Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir; kamusal makamlar ise bizim adımıza görevli ve yetkili kullanıcılarıdır. Son tahlilde hukuk bizim için ise, uygulanmasını da biz sağlayacağız.

Yukarıda yer verilen ve zaman gerektiren yasal düzenlemeler, şu anda gerçek ve ağır mağduriyetler yaşamakta olan milyonlarca vatandaşa hukuki bir çare ve teselli değildir. Afet risklerinin önlenmesi ve afete müdahale aşamalarını ne yazık ki acı bir biçimde kaçırmış bulunmaktayız. En azından afet sonrası, onarma aşamasında doğru ve iyi gelecek bir şeyler yapalım. Bu bakımdan ‘hak sahipliği’ müessesesi ile sınırlı da olsa kısmi bir güncelleme ve iyileştirme sağlayacak kanun değişiklikleri günümüz ihtiyaçlarının karşılanmasında önceliklidir.

Milletin yaşadığı bu büyük felakete, milletin meclisi ivedi olarak çare üretmelidir. Siyasi parti mensubiyetinin ötesinde, olabildiğince milletvekilinin imzası ile verilecek bir kanun teklifi bu acının ortaklaşa üstlenildiğinin ve paylaşıldığının da açık bir göstergesi olacaktır. Nasıl afetzedelere yardım konusunda halk olarak, her siyasi görüşten kişi maddi ve fiili olarak görev aldıysak ve yardımlardan yararlanacaklar arasında siyasi parti ayrımı yapmadıysak, vekillerimize de düşen bu birlikteliği meclis çatısı altına taşımaktır. Acıları aşmada gösterilecek bu ortak tutum, seçim sürecine girmiş olan ülkemizde, siyasetin çatışmacı üslup ve pratiğinden uzaklaşılmasına da bir fırsat sunabilecektir. Bu, 27. Dönem Milletvekillerine düşen son bir görevdir.

Nasıl Bir Kanun Değişikliği?

7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun afetzedelerin belirli bir bölümüne, belirli şartların varlığına bağlı olarak sınırlı haklar tanımaktadır. Bu haklar arasında yer alan ‘hak sahipliği’, Kanunun belirlediği koşulları taşıyanlara konut, işyeri veya inşaat kredisi verilebilmesini sağlayan ve bunların geri ödemesinin esas olarak faiz almadan ve uzun bir zaman dilimine yayan bir müessesedir. Belki de bu aşamada hak sahipliği müessesesinin, afetzedelere karşılıksız bir nakdi yardım ve verilen konutların hibe niteliğinde olmadığı belirtilmelidir.

Kamusal kaynakların sınırlılığı, kişilere tanınan hak ve imkanların kapsam ve koşullarını da belirleyecektir. Ancak devletin vatandaşlarının canını, beden bütünlüğünü, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirmedeki pozitif yükümlülükleri, en uygun önlemlerin alınmasını, çarelerin bulunması ve geliştirilmesini de zorunlu kılar. Özellikle afet gibi kişilerin dışında gelişen olaylara bağlı olarak maruz kaldıkları felaketlerin, bireysel çaba ve birikimlerle aşılması mümkün olmadığından; tüm toplumun, devlet aracılığıyla kamusal kaynaklar ve öncelikler belirleyip, bu kişilerin tekrar hayatlarını kurabilecekleri koşulların yaratılmasında görev ve sorumluluğu olacaktır. Afeti takip eden günlerde gönülden yapılan ayni ve nakdi yardımların miktarı ne olursa olsun, büyük çaplı bir felaketin maddi sonuçlarını hafifletme ve gidermede yetersiz kalacağı aşikardır. Tüm yaşam kurguları ve pratikleri yıkılmış insanların, hayata tekrar tutunabilmelerini sağlayacak imkanların, birer hak olarak düzenlenmesi ve bu hakların da ayrımcılık yaratmayacak koşullara bağlanması gerekmektedir.

7269 sayılı Kanun, ülkemizde ve dünyada henüz devletin pozitif yükümlülüklerinin tam olarak gelişmediği ve tanınmadığı, 1961 ve 1982 Anayasalarımızda olduğu gibi anayasal ilkelere bağlanmadığı bir dönem olan 15.05.1959 tarihinde kabul edilmiştir. Altmış yılı aşkın bir süreçte hem insan hakları alanındaki gelişim ve dönüşüm hem Cumhuriyetin temel bir niteliği olarak sosyal devlet ilkesinin hukuksal metinlere ve yargısal kabullere yansıması hem de kamusal kaynakların artması, genel hayata etkili afet durumlarında yapılması gerekenlerin nitelik ve niceliğinin farklı düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkında Kanun örneğinde olduğu gibi mevzuatımızda yer alan yeni düzenlemelerle uyumun ve geçişlerin sağlanması gerekmektedir.

Bu bakımdan 7269 sayılı Kanunun kabul edildiği dönem koşullarında ileri ve yeterli sayılabilecek hükümleri, günümüz koşullarında son derece kısıtlı ve yetersiz kalmaktadır. 6 Şubat 2023 ve sonrasında yaşanan ve etkilediği yerleşim alanlarında büyük yıkımlara yol açıp binlerce canın yitmesine neden olan ve tüm ülkeyi derinden sarsan bu felaketin maddi yaralarını kısmen sarmak ve sonrasında tekrar tekrar yaşanmasına fırsat vermemek için yeni kanuni düzenlemelere mutlak surette ihtiyaç bulunmaktadır. Böylece hem hukuki belirlilik sağlanacak hem de resmi makamların kişisel tercih, takdir ve inisiyatifleri ile yardımlardan yararlanmak yerine, kişiler sahip oldukları yasal hakları kullanabilecektir.

Bugün de yarın da insani değerlerimizi sorgulamamak adına, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti gibi değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasal ilke ve niteliklere sahip Cumhuriyetimizin vatandaşları olarak, zor durumdaki kardeşlerimizin yanında durmamızın şart olduğu inancıyla bu kanun değişikliği teklifi yapılmıştır.

Hangi Maddelerde Değişikliğe Gidilmeli?

Teklif edilen değişiklikler, 7269 sayılı Kanundaki madde sıralarına uygun olarak, aşağıdaki tablolarda yer almaktadır:

Mevcut Madde

Teklif Edilen Değişiklik

Madde 29 – (Değişik: 31/8/1999-KHK-574/2 Md.)

Birinci Fıkra: “Yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılır veya kredi verilir.”

Madde 29 –

Birinci Fıkra: “Yıkılan, yanan, orta veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan maliklere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılır veya inşaat kredisi verilir. Orta hasarlı binaların güçlendirilmek suretiyle korunabileceklerinin teknik raporla tespiti halinde, hak sahipleri bu Kanun hükümleri çerçevesinde güçlendirme kredisinden de yararlanabilir.”

Gerekçesi: Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına, “yanan” ibaresinden sonra gelmek üzere “, orta” ibaresinin eklenmesi; “ailelere” ibaresinin “maliklere” şeklinde değiştirilmesi ve bir cümle eklenmesi teklif edilmektedir.

Mevcut mevzuat hükümleri uyarınca hak sahipliği ancak yıkılan veya ağır hasar tespiti yapılan binalarda oturan ailelere tanınmıştır. Orta hasar tespiti yapıldığı hallerde ise, kişilerin bu yapıları kullanımı engellenmekte, ancak bu kişiler bir yıl içinde binayı güçlendirirlerse tekrar taşınmazlarına dönebilmektedirler. Bir yıl içinde güçlendirme yapılmazsa, bina ağır hasarlı olarak kabul edilmekte ve yıktırılmaktadır. Talep halinde, orta hasarlı yapıların güçlendirilmesinde kullanılmak üzere kredi desteği sağlanmaktadır.

Ancak orta hasarlı bina, deprem sonucu taşıyıcı elemanlarında ince çatlaklar oluşmakla zarar görmüş yapı anlamına gelmekte ve güçlendirme yöntemi ile taşıyıcı sistemdeki bu olumsuzluğun giderilmesi beklenmektedir.

Güçlendirme yapılmış dahi olsa, binanın depremden etkilenme riski arttığından hak sahiplerine seçimlik bir hak tanınmıştır. Teknik bir raporla taşıyıcı elemanlardaki hasarın kesin surette giderilebileceğinin tespiti halinde, hak sahipleri güçlendirme kredisi alarak bu yapıların güçlendirilmesini sağlayabilecektir. Bu tür kesin bir raporun düzenlenememesi veya hak sahiplerinin bu yöntemi tercih etmemeleri hallerinde hak sahiplerine konut veya inşaat kredisi verilecektir. Zira güçlendirme yöntemi esas olarak bir sonraki kuvvetli depremde binanın çökmesini ve bu itibarla can kaybı ve bedeni zararları engelleyebilecektir. Yapı güçlendirilmiş dahi olsa, bir sonraki depremde ağır hasarlı sınıfına girmesi ihtimal dahilindedir ve bu aşamada kesin yıkılması gerekecektir. Bu ise ekonomik açıdan rasyonel olmadığı gibi, mali gücü yetersiz olduğu ve hak sahipliğine ilişkin mevzuat hükümlerinden yararlandırılmadığı için tekrar mevcut yapıyı güçlendirerek kullanmak zorunda kalanlar için travmatik bir hal yaratabilecektir. Bu bakımdan özellikle deprem riskinin bu denli yüksek olduğu bölgede, taşıyıcı sistemi zarar görmekle risk katsayısı artmış bir binayı güçlendirerek dahi olsa muhafaza etmek rasyonel görünmemektedir. Doğru olan bu tür yapılar için de hak sahipliği müessesesinin tanınmasıdır. Ancak güçlendirme, teknik açıdan bir mahzurunun olmadığının belirlendiği hallerle sınırlı alternatif bir seçenek olarak madde metnine eklenmiştir.

İkinci olarak; “aile” ibaresinin, ayrımcı bir uygulamaya sebebiyet vermemek için, “malik” olarak değiştirilmesi teklif edilmektedir. Aile, kültürel ve sosyolojik bir kavram olmasının yanında hukuki bir kavramdır ve hukukumuzda başta Anayasa olmak üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda ‘resmi evlilik birliği’ esas alınarak belirlenmektedir. Mevzuatımızda, Anayasa m. 41 de ifadesini bulduğu gibi Türk toplumunun temeli olarak kabul edilen ailenin korunmasına yönelik bir dizi hüküm bulunmaktadır. Ancak evlenmemiş olanlar veya boşanmış olanlar veya eşi vefat etmiş olanlar veya resmi bir nikah töreni olmaksızın bir ömür birlikte yaşayanlar, aile hukuki kavramı içinde yer almadıklarından, aynı felakete maruz kalmış olsalar dahi farklı muameleye tabi tutulmaktadır. Hakların kullanımında yaratılacak farklılıklar ise anayasal ilkeler doğrultusunda meşru, açıklanabilir, akla uygun neden ve amaçların varlığına bağlıdır. Ailenin bugün de Kanunun kabul edildiği altmış yıl önceki gibi bir değeri ve toplumsal karşılığı olmakla beraber, ekonomik ve sosyal yapıdaki değişimler kişileri evlilik birliği kurmaya aynı derecede zorlamamaktadır. Bu bakımdan mülkiyet hakkının kullanımında belirli hakların sadece aile olan maliklere tanınması ayrımcılık oluşturacaktır. Ayrıca bu yöndeki bir kanuni düzenleme 1982 Anayasasında yer alan ölçülülük ilkesine de aykırı olacaktır. Zira depremden zarar görenlerin en azından tekrar ikamet edebilecekleri bir konuta sahip olmaları genel amacını sağlamaya elverişli olmayan bir düzenlemedir. Sonuçta, medeni hali evli olanlar da olmayanlar da evsiz kalmıştır.

Mevcut Madde

Teklif Edilen Değişiklik

Madde 29 – (Değişik: 31/8/1999-KHK-574/2 Md.)

İkinci Fıkra: “Aynı bina içinde hak sahibi ebeveyn ile birlikte oturan evli kişilerin durumu, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca bu konuda hazırlanacak yönetmelik gereğince takdir ve tespit edilir.”

Dördüncü Fıkra: “Kendisine veya eşine ait o yerde aynı cins müstakil hasarsız başka bir binası veya dairesi olan ailelere bina ve inşaat kredisi verilemez.”

Madde 29 –

İkinci Fıkra: “Alt veya üst soyuna ait konutta birlikte veya başka bir konutunda oturan kişilerin bu Kanun hükümlerinden yararlandırılması koşulları yaşları ve ihtiyaçları gözetilerek Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”

Dördüncü Fıkra: “Kendisine veya eşine ait o yerde aynı cins müstakil hasarsız başka bir binası veya dairesi olan maliklere bina ve inşaat kredisi verilemez.”

Gerekçesi: Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasının yeniden düzenlenmesi; dördüncü fıkrada yer alan “ailelere” ibaresinin “maliklere” şeklinde değiştirilmesi teklif edilmektedir.

Maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında yapılan değişikliler, birinci fıkra değişikliklerinde yazılı gerekçelerle ve sosyal gerçeklik ve ihtiyaçlarla uyumu sağlanmak amacıyla yapılmıştır.

Teklif Edilen Ek Fıkra

Madde 29 – (Ek:…)

Ek Dokuzuncu Fıkra:

“Yıkılan, yanan, orta veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarda oturan ve bu Kanuna göre hak sahiplerine tanınan haklardan yararlanamayan veya bu kapsam dışında konut ve işyeri olanlar, riskli yapı tespitine gerek olmaksızın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile kentsel dönüşüme ilişkin mevzuat hükümlerinden yararlandırılır.

Gerekçesi: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, ülkemizdeki afet risklerini azaltmak amacıyla, önleyici nitelikte tedbirlerin alınması konusunda ilgili idarelere görev ve yetkiler vermekte ve belirli muafiyet ve menfaatlerin yanı sıra maliklere ve yapı müteahhitlerine uygun kredi kullanabilme imkânı tanımaktadır. Riskli alan olarak ilan edilmiş bölgelerdeki ve riskli olduğu tespit edilmiş yapıların malik ve kiracıları mevzuatın öngördüğü haklardan yararlanabileceklerdir. 6 Şubat Depreminin etkilediği illerin riskli alan olduğu ve bu bölgede hasar görmüş tüm yapıların riskli yapı oldukları ayrıca bir tespite, karara ve ilana gerek kalmaksızın son derece yıkıcı ve üzücü sonuçları ile tescillenmiştir. Bu yapıların inşa edildikleri ve kullanıldıkları günden beri aslında Kanun kapsamında oldukları halde, maliklerinin talebi olmadığı için veya yetkili idari birimlerin yasal yetkileri çerçevesinde resen harekete geçmemeleri nedeniyle Kanunun uygulaması dışında ama maalesef afetin etkisi altında kaldıkları anlaşılmaktadır.

Bölge insanının köklerini, kültürünü, hatıralarını bağladığı topraklardan ayrı düşmemesi, deprem risklerini bertaraf eden tüm önlemlerin alındığı, yaşanabilir şehirlerine tekrar kavuşması için ve uygun zemin koşullarında ilgili mevzuata uygun yapıların teşviki amacıyla, 7269 sayılı Kanunun yetersiz kaldığı noktalarda 6306 sayılı Kanun gecikmeksizin devreye alınmalıdır. Bu tercihte de kısa dönemli ekonomik maliyet yerine uzun dönemli ekonomik ve toplumsal maliyet belirleyici olmalıdır.

Mevcut Madde

Teklif Edilen Değişiklik

Madde 30 – (Değişik: 2/7/1968-1051/1 md.)

İştirak veya müşterek mülkiyet halinde bulunan bina için hissedarlarına bu kanun hükümlerinden faydalanılarak yine aynı şekilde hisseli olmak üzere yalnız bir bina yaptırılır. Ancak, yıkılan, yanan, ağır hasara uğrayan, yahut afetle ilgili kamulaştırma dolayısiyle yıktırılması gereken yerlerdeki binalarla, afete uğrıyabilecek bölgelerdeki binalarda, birden fazla aile ikamet ettiği takdirde, her aile bu kanun hükümlerinden ayrı ayrı faydalanabilirler.

“İştirak veya müşterek mülkiyet halinde bulunan bina için hissedarlarına bu kanun hükümlerinden faydalanılarak yine aynı şekilde hisseli olmak üzere yalnız bir bina yaptırılır. Ancak, yıkılan, yanan, orta ve ağır hasara uğrayan, yahut afetle ilgili kamulaştırma dolayısiyle yıktırılması gereken yerlerdeki binalarla, afete uğrıyabilecek bölgelerdeki binalarda, birden fazla hissedar ikamet ettiği takdirde, her hissedar bu kanun hükümlerinden ayrı ayrı faydalanabilirler.”

Gerekçesi: Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına, “ağır” ibaresinden önce gelmek üzere “orta ve” ibaresinin eklenmesi; “aile” ibaresinin “hissedar” şeklinde değiştirilmesi teklif edilmektedir.

Kanunun 29 uncu maddesinde yapılması teklif edilen değişikliklerle uyumlu bir biçimde ve aynı gerekçelerle bu maddede de değişiklik teklif edilmektedir.

Mevcut Madde

Teklif Edilen Değişiklik

Madde 40 – (Değişik: 2/7/1968-1051/1 md.)

Üçüncü Fıkra: “Konut ve konut inşaası ve sair yardımlar için yapılacak borçlandırmalar faizsizdir. Dükkan ve fırın gibi yerler için yapılacak borçlandırmalar ise yıllık % 4 (Yüzde dört) faize tabidir.”

Beşinci Fıkra: “Borçlandırma bedelleri, konut, konut inşası, arsa ve sair yardımlarda en az 20 ve en çok 30; dükkan ve fırın gibi yerler için yapılan yardımlarda ise, en az 5 ve on çok 15 yılda ve eşit taksitler halinde tahsil edilerek fon hesabına yatırılır.”

Madde 40 – (Değişik: 2/7/1968-1051/1 md.)

Üçüncü Fıkra: “Konut ve konut inşaası ve sair yardımlar için yapılacak borçlandırmalar faizsizdir. İşyerleri için yapılacak borçlandırmalar ise yıllık % 4 (Yüzde dört) faize tabidir.”

Beşinci Fıkra: “Borçlandırma bedelleri, konut, konut inşası, arsa ve sair yardımlarda en az 20 ve en çok 30; işyerleri için yapılan yardımlarda ise, en az 5 ve on çok 15 yılda ve eşit taksitler halinde tahsil edilerek fon hesabına yatırılır.”

Gerekçesi: Kanunun 40 ıncı maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “Dükkan ve fırın gibi yerler” ibaresi yerine “işyerleri” ibaresinin eklenmesi teklif edilmektedir.

Genel hayata etkili afet yaşanan bölgelerde ekonomik faaliyetler de olumsuz etkilendiğinden, ticari faaliyetlerin en kısa sürede tesisi için ofis, büro, şirket, dershane, yazıhane, muayenehane gibi işyeri sahiplerinin de hak sahipliğine ilişkin mevzuat hükümlerinden yararlanması amaçlanmaktadır. İşyeri ibaresi, ‘dükkan ve fırın gibi’ esnaf işletmelerini kapsayacağından madde metninden çıkarılmıştır. Bölge ekonomisini tekrar canlandıracak bir dizi teşviğin yanı sıra, kişilerin hem kendilerinin hem de istihdam ettikleriyle gelir kaynaklarının fiziki mekanlarına ihtiyaçları olduğu açıktır. Bölgenin dışarıya göçünün durdurulabilmesi, ikamet edebilecekleri güvenli konutlar kadar güvenli işyerlerinin de inşasına bağlıdır.

Mevcut Madde

Teklif Edilen Değişiklik

Geçici Madde 26- (Ek: 20/11/2017-KHK-696/13 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/13 md.)

Adıyaman İli Samsat ve Kahta İlçelerinde ve Şanlıurfa İli ve çevresinde 2/3/2017 tarihinde, Adıyaman İli Merkez, Samsat, Kahta İlçeleri ve çevresinde 24/4/2018 tarihinde ve Muğla İline bağlı Ula İlçesi ve çevresinde 25/11/2017 tarihinde, Denizli İli Acıpayam İlçesinde 20/3/2019 tarihinde, Malatya İli Arguvan İlçesinde 21/3/2019 tarihinde, Elazığ İli Sivrice İlçesi ve çevresinde, Malatya İli Doğanyol ve Pütürge İlçelerinde 4/4/2019 tarihinde, Denizli İli Çardak İlçesi ve çevresinde, Denizli İli Bozkurt İlçesinde, Afyonkarahisar İli Dazkırı İlçesinde 8/8/2019 tarihinde, Çanakkale İli Ayvacık ve Ezine İlçelerinde 6/2/2017 tarihinde, Antalya İli Korkuteli İlçesinde 6/2/2015 tarihinde, Çanakkale İli Gökçeada İlçesinde 24/5/2014 tarihinde, Bingöl İli Kiğı İlçesinde 3/12/2015 tarihinde, Malatya İli Hekimhan ve Kuluncak İlçelerinde 29/11/2015 tarihinde, Van İli Muradiye İlçesinde 29/10/2015 tarihinde, Manisa İli Akhisar İlçesinde 12/9/2016 tarihinde, Manisa İli Selendi İlçesinde 21/4/2017 tarihinde, Manisa İli Saruhanlı İlçesinde 27/5/2017 tarihinde, Muğla İli Bodrum İlçesinde 21/7/2017 tarihinde ve Erzurum İli Aşkale İlçesinde 11/5/2017 tarihinde, Manisa İli Akhisar ve Kırkağaç İlçeleri ve çevresinde 22/1/2020 tarihinde, Elazığ İli Merkez, Sivrice, Alacakaya, Arıcak, Baskil, Karakoçan, Kovancılar, Palu ve Maden İlçeleri ve çevresinde, Elazığ İli Keban İlçesi Üçpınar Köyünde, Malatya İli Doğanyol, Pütürge, Kale, Yeşilyurt ve Battalgazi İlçeleri ve çevresinde, Diyarbakır İli Çüngüş ve Çermik İlçeleri ve çevresinde, Adıyaman İli Gerger ve Sincik İlçeleri ve çevresinde, Tunceli İli Merkez, Mazgirt ve Pertek İlçeleri ve çevresinde 24/1/2020 tarihinde, Van İli Başkale ve Saray İlçeleri ve çevresinde 23/2/2020 tarihinde, Malatya İli Arapgir, Arguvan, Doğanşehir, Hekimhan, Kuluncak, Pütürge İlçeleri ve çevresinde 5/6/2020 tarihinde, Bingöl İli Karlıova, Yedisu ve Adaklı İlçeleri ve çevresinde, Erzurum İli Çat İlçesi ve çevresinde 14/6/2020 tarihinde, Erzincan İli Tercan İlçesi ve çevresinde 14/6/2020 ve 15/6/2020 tarihlerinde, Van İli Saray, Özalp ve Gürpınar İlçeleri ve çevresinde 25/6/2020 tarihinde, Bitlis İli Hizan İlçesi ve çevresinde 7/8/2020 tarihinde, Erzincan İli Tercan İlçesi ve çevresinde 28/10/2020 tarihinde, İzmir İli Aliağa, Balçova, Bayındır, Bayraklı, Bergama, Bornova, Buca, Çeşme, Çiğli, Dikili, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karaburun, Karşıyaka, Kemalpaşa, Kiraz, Konak, Menderes, Menemen, Narlıdere, Seferihisar, Selçuk, Tire, Torbalı, Urla İlçeleri ile Aydın İli Kuşadası İlçesi ve çevresinde 30/10/2020 tarihinde, Siirt İli Kurtalan İlçesi ve çevresinde 3/12/2020 tarihde, Van İli Tuşba İlçesi ve çevresinde 15/12/2020 tarihinde, Elazığ İli Baskil, Karakoçan, Kovancılar, Maden Merkez, Palu, Sivrice İlçeleri ve çevresinde 27/12/2020 tarihinde meydana gelen deprem afetleri sebebiyle genel hayata etkili afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı fen heyetleri tarafından tespit edilmiş olan yıkık veya ağır hasarlı konut, işyeri ve ahır sahibi afetzedeler için bu Kanun hükümleri gereğince hak sahibi olmak ve borçlandırmaları yapılmak kaydıyla konut, işyeri, ahır ve her türlü alt yapı ve sosyal donatıların inşası veya kredi desteği sağlanması ile orta hasarlı olduğu tespit edilen konut, işyeri veya ahır sahibi afetzedelere bu Kanun hükümleri gereğince hak sahibi olmak veya borçlandırmaları yapılmak kaydıyla kredi desteği sağlanmasına ilişkin olarak bu Kanunun 29 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen hususlar aranmaksızın işlem yapılır. (1)(2)(3)(4)

Birinci fıkrada belirtilen işlemlerin yapılmasında bu Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kısıtlamalar uygulanmaz.


Geçici Madde 26- (Ek: 20/11/2017-KHK-696/13 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/13 md.)

Adıyaman İli Samsat ve Kahta İlçelerinde ve Şanlıurfa İli ve çevresinde 2/3/2017 tarihinde, Adıyaman İli Merkez, Samsat, Kahta İlçeleri ve çevresinde 24/4/2018 tarihinde ve Muğla İline bağlı Ula İlçesi ve çevresinde 25/11/2017 tarihinde, Denizli İli Acıpayam İlçesinde 20/3/2019 tarihinde, Malatya İli Arguvan İlçesinde 21/3/2019 tarihinde, Elazığ İli Sivrice İlçesi ve çevresinde, Malatya İli Doğanyol ve Pütürge İlçelerinde 4/4/2019 tarihinde, Denizli İli Çardak İlçesi ve çevresinde, Denizli İli Bozkurt İlçesinde, Afyonkarahisar İli Dazkırı İlçesinde 8/8/2019 tarihinde, Çanakkale İli Ayvacık ve Ezine İlçelerinde 6/2/2017 tarihinde, Antalya İli Korkuteli İlçesinde 6/2/2015 tarihinde, Çanakkale İli Gökçeada İlçesinde 24/5/2014 tarihinde, Bingöl İli Kiğı İlçesinde 3/12/2015 tarihinde, Malatya İli Hekimhan ve Kuluncak İlçelerinde 29/11/2015 tarihinde, Van İli Muradiye İlçesinde 29/10/2015 tarihinde, Manisa İli Akhisar İlçesinde 12/9/2016 tarihinde, Manisa İli Selendi İlçesinde 21/4/2017 tarihinde, Manisa İli Saruhanlı İlçesinde 27/5/2017 tarihinde, Muğla İli Bodrum İlçesinde 21/7/2017 tarihinde ve Erzurum İli Aşkale İlçesinde 11/5/2017 tarihinde, Manisa İli Akhisar ve Kırkağaç İlçeleri ve çevresinde 22/1/2020 tarihinde, Elazığ İli Merkez, Sivrice, Alacakaya, Arıcak, Baskil, Karakoçan, Kovancılar, Palu ve Maden İlçeleri ve çevresinde, Elazığ İli Keban İlçesi Üçpınar Köyünde, Malatya İli Doğanyol, Pütürge, Kale, Yeşilyurt ve Battalgazi İlçeleri ve çevresinde, Diyarbakır İli Çüngüş ve Çermik İlçeleri ve çevresinde, Adıyaman İli Gerger ve Sincik İlçeleri ve çevresinde, Tunceli İli Merkez, Mazgirt ve Pertek İlçeleri ve çevresinde 24/1/2020 tarihinde, Van İli Başkale ve Saray İlçeleri ve çevresinde 23/2/2020 tarihinde, Malatya İli Arapgir, Arguvan, Doğanşehir, Hekimhan, Kuluncak, Pütürge İlçeleri ve çevresinde 5/6/2020 tarihinde, Bingöl İli Karlıova, Yedisu ve Adaklı İlçeleri ve çevresinde, Erzurum İli Çat İlçesi ve çevresinde 14/6/2020 tarihinde, Erzincan İli Tercan İlçesi ve çevresinde 14/6/2020 ve 15/6/2020 tarihlerinde, Van İli Saray, Özalp ve Gürpınar İlçeleri ve çevresinde 25/6/2020 tarihinde, Bitlis İli Hizan İlçesi ve çevresinde 7/8/2020 tarihinde, Erzincan İli Tercan İlçesi ve çevresinde 28/10/2020 tarihinde, İzmir İli Aliağa, Balçova, Bayındır, Bayraklı, Bergama, Bornova, Buca, Çeşme, Çiğli, Dikili, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karabağlar, Karaburun, Karşıyaka, Kemalpaşa, Kiraz, Konak, Menderes, Menemen, Narlıdere, Seferihisar, Selçuk, Tire, Torbalı, Urla İlçeleri ile Aydın İli Kuşadası İlçesi ve çevresinde 30/10/2020 tarihinde, Siirt İli Kurtalan İlçesi ve çevresinde 3/12/2020 tarihinde, Van İli Tuşba İlçesi ve çevresinde 15/12/2020 tarihinde, Elazığ İli Baskil, Karakoçan, Kovancılar, Maden Merkez, Palu, Sivrice İlçeleri ve çevresinde 27/12/2020 tarihinde, Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ İl, İlçeleri ve çevresinde 06/02/2023 ve, 20/02/2023 tarihlerinde meydana gelen deprem afetleri sebebiyle genel hayata etkili afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı fen heyetleri tarafından tespit edilmiş olan yıkık, orta veya ağır hasarlı konut, işyeri ve ahır sahibi afetzedeler için bu Kanun hükümleri gereğince hak sahibi olmak ve borçlandırmaları yapılmak kaydıyla konut, işyeri, ahır ve her türlü alt yapı ve sosyal donatıların inşası veya kredi desteği sağlanmasına ilişkin olarak bu Kanunun 29 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen hususlar aranmaksızın işlem yapılır. (1)(2)(3)(4)

Birinci fıkrada belirtilen işlemlerin yapılmasında bu Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kısıtlamalar uygulanmaz

Gerekçesi:

Ülkemizde 2014 ila 2020 yılları arası gibi kısa bir zaman diliminde yaşanmış depremleri gözler önüne seren bu uzun madde alıntısı, sayısız yerleşim yerinde genel hayata etkili afet yaşandığını ve kanunkoyucunun mağduriyetleri gidermek amacıyla geçici bir madde ile hak sahipliğinin önündeki yasal engelleri aşmak için düzenleme ve buna dört kez ekleme yapma gereği duyduğunu çarpıcı bir biçimde göstermektedir.

7269 sayılı Kanuna eklenen ‘Geçici Madde 26’, ilk olarak 20.11.2017 tarih ve 696 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi’nde yer almış ve düzenleme TBMM tarafından da 7079 (2018) sayılı Kanunla aynen kabul edilmiştir. Sonrasında Meclis 7148 (2018), 7196 (2019), 7247 (2020) ve 7333 (2021) sayılı ve parantez içinde yer alan yıllarda çıkarılan Kanunlarla maddenin uygulama alanını genişletmiştir. Bu sayede Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna muhtelif tarihlerdeki otuz iki depremde afet yaşanan bir dizi yerleşim yerinde, hak sahibi olmanın önünde engel oluşturan 7269 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkrası hükümleri uygulanmamıştır.

Kanunun uygulanmasına getirilen ilk istisna, birinci fıkrasının sonunda yer alan “bu Kanunun 29 uncu maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen hususlar aranmaksızın” ibaresi olup, gönderme yapılan ilgili fıkra şudur: “(Ek fıkra: 9/5/2012-6305/16 md.) Zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar için, bu Kanundan ve ilgili diğer mevzuattan doğan Devletin konut kredisi açma ve bina yaptırma yükümlülükleri, zorunlu deprem sigortası yaptırılmamış olmasının tespit edilmesiyle birlikte ortadan kalkar.”

Bu istisna, 1999 Marmara Depremi sonrasında 9/5/2012 tarih ve 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu ile getirilen ve DASK olarak bilinen zorunlu deprem sigortasına ilişkindir. Zorunlu deprem sigortası, uluslararası uygulaması da olan ve esas olarak depremin ağır ekonomik maliyetini yaygınlaştırmayı ve riskleri, piyasa mekanizması kabulleriyle sigorta sistemi dolayımıyla azaltmayı hedefleyen bir araçtır. Maddi kayıpların karşılanmasında devletin mali yükü hafifletilmek ve maliyetin taşınmaz sahipleri, sigorta sistemi ile prim ödeyenlerin geneli tarafından üstlenilmesi ve bir ölçüde uluslararası reasürans yoluyla yurt dışına aktarılması suretiyle yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Ancak on yılı aşkın uygulamasına rağmen, ülke genelinde kapsam dahilindeki yapıların yaklaşık yarısı sigortalanabilmiştir. Ayrıca bu sistemin temel mantığında yer alan önleyici ve risk azaltıcı bir yöntem olarak, sigorta şirketlerinin binanın deprem riskini hesap ederek gerektiğinde sigorta sözleşmesi yapmamak suretiyle sahada denetim sağlanması işlevi de ülkemiz mevzuatına ve uygulamasına tam yansımamıştır.

6 Şubat Depreminden etkilenen bölgelerde mevcut DASK poliçesi oranı ise yarının da altındadır. Nispeten yeni ve henüz tam olarak oturmamış bir sigorta sistemine prim ödemek suretiyle dahil olmayanların hak sahipliğine ilişkin imkanlardan yararlanamaz hale gelmesi sorunların çözümü yerine ağırlaştırılması sonucunu doğuracağından, kanunkoyucu beş kez böyle bir istisna yaratmak ihtiyacı duymuştur. Belirtilen istisnanın getirildiği altı yıl öncesi ile bugün arasında esaslı bir farklılığı gerektiren bir gelişme olmadığından, emsallerine uygun bir şekilde yeniden bir ek yapma gereği doğmuştur.

Sigorta yaptırmayanların sigorta tazminatı alamama ceremesini yeterli görmemek ve yıkımların tüm mali yükünün bu kişiler üzerinde bırakılması hakkaniyetli bir çözüm olmayacaktır. Devletin pozitif yükümlülükleri, tek bir cümle ile yok sayılamayacağı gibi toplumsal dayanışmayla da bu bağdaşmayacaktır. Zira 6 Şubat Depremi ile tescillendiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti; imara, bina yapımına ve denetimine, afet yönetimine dair ayrıntılı mevzuat hükümlerinin uygulamaya yansımasını zorunlu kılan hukuk devleti vasfının gerektirdiği görev, yetki ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirememiş olmasının yarattığı elim kayıpları, sosyal devlet olma niteliğinin yükümlülükleri ile gidermek durumundadır.

Kanunun uygulanmasına getirilen ikinci istisna ikinci fıkrasında olup, gönderme yapılan ilgili fıkra şu şekildedir: “Kendilerine ait olmayan arsa veya arazi üzerine inşaat ruhsatı almaksızın bina inşa eden yapı sahipleri ile yer kayması, su baskını, kaya düşmesi ve benzeri sebeplerle imar planında yapı yapılması sakıncalı olarak belirlenen yerlerde ruhsatsız olarak yapılan yapıların sahipleri haksahibi olarak kabul edilmez.”

Bu istisna ile kanunkoyucu tarafından ülkemiz gerçeklerine uygun bir çözüm getirilmek istenildiği anlaşılmaktadır. Özellikle köy yerleşim alanlarında mülkiyet ilişkilerinde ve kadastro uygulamalarındaki belirsizlik ve ihtilaflar, yapıların fiili kullanıcılarının uğramış oldukların zararın karşılanması için kanunkoyucuyu harekete geçirmiştir. Bu hükmün uygulanmasına getirilecek istisna ile mücavir alan ve dışında yapılmış ruhsatsız yapıların, imara uygun yerlerde ruhsatlı olarak yeniden yapılması söz konusu olacaktır. Bu tür yapı sahipleri hukuka aykırı olan fiili durumlarına son vererek, hak sahipliğinin öngördüğü farklı imkanları kullanarak mevzuata uygun bir yapı sahibi olacaklardır. Bu ise bir imar affı veya barışı niteliğinde olmayıp, kaçak veya imara uygun olmayan yapılaşmanın korunması ve devamı sonucunu doğurmayacak, bilakis imara uygun yerlerde, imar hukuku kurallarına ve inşaat tekniğine uygun yapılaşmayı mümkün kılacaktır. Böylece bir afet ile tüm yaşamları alt üst olmuş kişilere, uygun koşullarda geri ödemelerini yapacakları, hukuka uygun olarak edindikleri yeni yaşam alanları kurulabilecektir.

Ayrıca, Kanunun 29 uncu maddesinde yapılması teklif edilen “orta hasar” eklemesine uyumlu bir biçimde ve aynı gerekçelerle bu maddeye de bu ibarenin eklenmesi teklif edilmektedir. Teklifin kabulü halinde orta hasarlı binalar da yıkık ve ağır hasarlı binalar için geçerli olacak genel hak sahipliği rejimine tabi olacağından, orta hasarlı binalara özgü kredi desteğini mümkün kılan hükümlere artık ihtiyaç kalmayacağı gerekçesiyle madde metninden çıkarılmıştır.

Teklif Edilen Ek Madde

Ek Madde 14-

İlgili idareler tarafından bu Kanuna göre yapılan veya yaptırılan her tür ve ölçekteki imar uygulamaları, plan, proje, raporlama ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi olan veya olmayan tüm ihale işlemleri ile dokümanları ve akdedilecek idari sözleşmeler ve özel hukuk sözleşmeleri ile ekleri idarenin internet sayfasında kamunun açık erişimine sunulur.

Gerekçesi: Bölgede yeniden yapılacak imar uygulamaları ve yapım işlerinde, kamunun bilgi sahibi olması ve şeffaflığın sağlanması için ek maddeye yer verilmiştir. Ayrıca idarenin mali kaynaklarının verimli ve etkin kullanımı, özellikle bu faaliyet ve hizmetlerden doğrudan veya dolaylı olarak yararlanacakların bilgi ve gerektiğinde katılımları ile sağlanabilecektir.

Teklif Edilen Madde

Geçici Madde … -

Bu Kanunla, 15/5/1959 tarih ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna getirilen ek ve değişikliklerden yararlanmak isteyenler için, 7269 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta yer alan başvuru süreci ve sürelerine ilişkin hükümler bu Kanunun yayımı tarihi ile yeniden başlar.

Gerekçesi: Kanun teklifi ile hak sahipliğinin kapsamı genişletilmiş olduğundan, kişilerin bu değişikliklerden yararlanmasını teminen geçici maddeye yer verilmiştir. Madde, 7269 sayılı Kanunun sonunda işlenemeyen hüküm olarak yer alabilecektir.

* Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Emekli Dr. Öğretim Üyesi

Gündem