Türkiye’nin koronavirüs politikası
Merhaba hocam. Bugün durum nedir? Kontrol altında mı yoksa bazı uzmanların uyarılarında dediği gibi İtalya olma eşliğinde mi?
Türkiye’nin bazı konularda önceden bir şeyler yapmaya çalıştığını biliyoruz, izledik fakat başka yapılan hatalarla birlikte durumun kontrol altında olduğunu söylemek çok zor. Türkiye’nin tabii ki İtalya, İspanya gibi olmasını istemeyiz ama şu anki veriler bizi o noktaya doğru gittiğimiz konusunda bizi kuşkulandırıyor, uyarıyor.
-Nasıl veriler var hocam
Bu olay Çin’de başladı. Biz bütün bilgilere sahip değiliz başlangıçta, bulaştırıcılık hızı konusunda vd. konularda. Fakat kamu otoritesinin bu bilgileri vardı noktalarında. Bence yapılan en önemli eksikliklerden bir tanesi İran meselesi. İran’da bu olay hızlanmaya başladığı andan itibaren, İran konusunda gerekli radikal önlemler alınamadı. Hem uçaklar konusunda hem de daha düne kadar devam eden karasal geçişler yönünden alınamadı. Biz bunu Türkiye’de yaydığı konusunda da bilgi sahibi olamadık çünkü test yapılmadığı için, İran’la yakın ilişki içinde olan doğu illerinde hastalananların veya bu hastalığa bağlı olarak ölenlerin hakkında hiçbir bilgi sahibi değiliz. Oradaki hekim arkadaşlardan aldığımız bilgilere göre son aylar içinde, kronik yaşlı hastalıklara, koah, kalp hastalarında pnömoniye yani zatürreye bağlı ölümlerin arttığını söylüyor arkadaşlar. Tabii ki bunlar hiçbiri test yapılmadığı için biz gerçekten korona mı değil mi bilmiyoruz. Bir İran olayı var.
İkincisi, batı ülkelerinden, Avrupa ülkelerinden gelişlerde de sıkı tedbirler alınamadı, o insanların karantinası söz konusu olmadı son zamanlara kadar. Bu da belli bir dönem geçişleri artırdı.
Yine bugün gördüğümüz gibi aslında, şu an birçok köylerde bile karantina uygulanıyor. Bu köye nasıl gitmiş olabilir. Türkiye’nin her tarafına bir anda bir yayılımı söz konusu olabilir. Mesela Konya’da fazla olduğu söyleniyor, nasıl olabilir bu. Gerçekten bu umre olayı bir problem yarattı. Son gelişlerden önceki gelişlerde ciddi tedbirler alınmadı. Bu da büyük kentler dışında Türkiye’nin dört bir tarafında bir sorun oluşturdu diye düşünüyoruz
Göçmen hareketliliği oldu bir ara biliyorsunuz. Göçmenler sınıra taşındı, şimdi gerçi tekrar bu tarafa taşındılar. Bu da bir problem oldu.
Dolayısıyla buralardan yayılmayla birlikte şu anki rakamlar kötüye gidiyor, öyle söyleyebilirim.
-Tedbirler konusunda, DSÖ de test, test, test dedi. Herkes bunu söylüyor.
Bugün bu salgının bir aşısı yok, çok etkili ilaçları da yok. Bu durumda temel şey ne olacaktı, izolasyon. Yani hastanın saptanması ve bunun sağlıklı insanlarla temasının önlenmesi. Siz eğer bir hastayı hemen saptayabilirseniz ve bunun temas ettiklerini de hemen tarayıp, içinden bulaşmış olanları bulup onları da hemen izole ederseniz olayı belli bir yerde sınırlayabilirsiniz. Bu bir birey bazında, aile bazında olabileceği gibi, bir kasaba bazında da olabilir. Bir kasaba, bir kentte çok yüksek, örneğin Vuhan eyaletindeki gibi Çin’de. Çok yüksek buldular ve Vuhan’ı kapattılar, ülkenin diğer yerlerinden izole ettiler. Ya da tek bir kişide, tek bir ailede de olabilir.
Tabii bunun için yaygın test yapılması gerekiyordu. Siz test yapılma kurallarını çok dar tutarsanız, ki başlangıçta bu yapıldı, işte ateşi olacak, şusu olacak, busu olacak, belli ülkelerden gelmiş olacak, o zaman çok az test uygularsınız. Zaten testiniz de geç çıkıyorsa, ki ilk başta üç dört gün sonrayı buluyordu, bu sürede yeterli tespit almazsanız… Toplum da buna inanmazsa, bizde vaka yok zaten, bir tane vaka olmuş diye sokağa çıkmayacak mıyız gibi bir bilinç bozukluğu oluştu. Sağlık çalışanlarında bile, zaten bizde yok ki, niye bu kadar tedbir alalım diye.
Dolayısıyla siz baştan itibaren hastaları bulup ortaya koyduğunuz zaman bütün toplum tarafından ciddiye alınabilirdi. Bu açıdan az test uygulanması ve çok az hasta bulunması bir dezavantaja dönüştü.
Bugüne geldiğimizde, sokağa çıkma yasağına kadar gelsin önerileri var, ki ben de şu an o durumdayım, bazıları bu bile artık yetmez noktaya geldiğini söylüyorlar.
Baştan itibaren test yapıp, hastaları bulup, keyfi değil zorunlu izolasyona, onu takip edecek şekilde bir şey yapabilseydik bunu yavaşlatabilirdik. Şimdi bu olmadığı zaman ne yapmaya başladık, bununla beraber yapmamız gereken şey daha fazla ön plana çıktı, yani genel sosyal izolasyon. İşte sokağa çıkma, şu yaştakiler çıkmasın, bunlar çıkmasın, şimdi en son geldiğimiz kentten kente gidilmesin işte falan bunları yapıyoruz. Şöyle düşünelim, toplum içinde Türkiye’de 5 bin kişide olan bir hastalık için bütün bu kadar önlemlere gerek var mı? Demek bu 5 bin kişi değil, çok fazla kişinin enfekte olduğunu düşünüyoruz ki kamu otoritesi zaten bu tedbirleri alıyor.
Başlangıçta çok yoğun test yapılarak hastaların tespiti ve izolasyonu sağlanabilirdi. Ama bu yapılamadığı için bugün mecburen kapanma stratejisi daha ön plana çıkıyor. Bana da sorarsanız benim de düşüncem bu kapanma şeyini artırmaktır. Zorunlu sağlık, gıda, zorunlu şeyler dışında birkaç hafta, ki bu üç hafta olabilir, kuluçka tarihi dikkate alınırsa, bu şeyi kırabilir.
Burada tabii ekonomi çok önemi, siz insanlara 3 hafta, bir ay kapanın dediğiniz zaman insanların ekonomik şeyini karşılamak zorundasınız. Bunu yapmak zorundasınız, kaçınılmaz çünkü başka şey yok, bunu yapmazsanız sonra daha büyük zorlukla karşılaşacaksınız ekonomik olarak da.
-Bu konuda başarılı olmuş ülkeler Güney Kore gibi test sayıları yüksek, İtalya sonradan artırsa da geç kalınmış görünüyor. Test yapılmanın protokolü belli şartlarla sınırlandırılmış olmasına rağmen bu protokole bile uyulmadığı, bu şartları taşıyan insanlara bile test yapılmadığı görülüyor.
Sadece onlar değil, hastanede sağlık çalışanlarına bile uzun müddet test yapılmadı, bırakın vatandaşı. Çok az test uygulanabildi. Bu da bizim gerçeği görmemizi engelliyor, gerçeği görüp ona göre politika geliştirmeyi engelliyor diye düşünüyorum.
-Sağlık bakanı 19 Mart’ta, “yarın itibariyle hızlı tanı kiti devreye girecek ve günde 10-15 bin test yapacağız demişti?
O testte problem çıktı onun için yapamadılar onu. O test çok kötü çıktı. Eldeki var olan testten daha fazla üretip onu geliştiriyorlar, onu yaygınlaştırmaya çalışıyorlar.
-Koruyucu ekipman meselesi nedir, hem sizin kendi tecrübeniz kendi hastanenizde hem diğer sağlıkçılardan duyduklarınız?
Başlangıçta özellikle çok büyük eksiklikler olduğu çok açık. Bu da çok beklenmeyen bir şey değil. Türkiye’de genel olarak çalışan sağlığını, işçi sağlığını düşünürsek, iş kazalarını düşünün, meslek hastalıklarını düşünün, sağlık çalışanları için de böyle. Hele ki bu ekipmanlar, bulaşıcı hastalıklara karşı kullanılması gereken çok fazla ekipman var. Bunlar hele de karaborsaya düşmüşken, 0,3 olan şey 5 liraya çıkmış. Çok ihtiyaç var. İkincisi, panik nedeniyle gereksiz kullanımlar da var gerçekten. Bütün bunlar talebi çok artırmış durumda. Yatırım yapılması, para harcanması gerekiyor ama bugün bu çok önem kazanmış durumda çünkü sağlık çalışanlarımızı koruyamazsak toplumu hiç koruyamayacağız. Bütün dünya deneyimleri gösteriyor ki, çok sayıda doktor, hemşire, diğer sağlık çalışanları herkes hasta oluyor. Eğer bunu iyi yapamazsak, bunların hastalanması, devre dışı kalmasıyla toplumun daha da çaresiz duruma gitmesi söz konusu olur. Ne yapıp en ileri koruyucu tedbirleri almamız gerekiyor, bu harcamayı yapmamız gerekiyor toplum olarak, devlet olarak çünkü toplumun sağlığı çok daha büyük tehlikeye girecektir. Yani bunun için yetersiz olunabilir, malzeme üretilmemiş olabilir ama bunun için toplumsal kampanya yapmakta, halktan destek istemekte hani bir problem yok bence. Fazlasıyla karşılanmazsa tersine bir durum söz konusu olabilir.
-Bunun ne kadar maliyeti olabilir, ek ödeme için 4,5 milyar kaynak ayrıldı dendi örneğin. Bir de sağlık bakanı, 14 kuruşluk maskeyi 3-3,5 liraya alamadığımız dönemleri gördük dedi. Şu da ilginç değil mi, olağanüstü yönetim yetkileri, genel sağlık gerekçesiyle, hani grev ertelemelerinde gösterilen refleks burada neden kullanılmıyor, üstelik o zaman değil ama gerçek anlamda genel sağlığı ilgilendiren böyle bir durum varken kamusal tedbirlerin alınmamasını neye bağlıyorsunuz?
Tabii, grevi erteliyorsunuz da neden burada tedbir alamıyorsunuz değil mi? Evet burada bir tercih söz konusu. İktidar bazı kesimleri fazla rahatsız etmedi, etmek istemedi ama etmek zorunda. Bu doğrudan doğruya halk sağlığını tehdit eden büyük bir olay, tarihsel bir olay. Böyle şeyler ne zaman yaşandı, bizim bilmediğimiz ama okuduğumuz, 1. Dünya Savaşı sıralarında İspanyol gribi. Ondan sonraki en büyük olay bu. Dolayısıyla burada her türlü kamulaştırma, el koyma, yönlendirme gerekiyor. Zaten bu olmazsa yürümez de. Bakın bugün özel hastaneler de pandemi hastanesi ilan edildi. Peki nasıl sürdürecekler bunu. Orada da çalışanların problemleri var. Zaten kendileri söylüyorlar, gönüllü kamulaştırmaya razılar. Tabii onlar şey diyorlar, birkaç hafta, birkaç ay, bu olay boyunca. Ama başka çıkar yol yok.
-Hastanelerin hazırlanması konusunda, mesela müstakil hastaneler hazırlanabilir miydi?
Tek başına hastaneler bazında değil, sağlık sistemi olarak almak lazım. Aslında bugünkü tip olaylar bize şunu gösteriyor, biz bu olayı sadece hastane bazında ele alamayız, sağlık sisteminin tamamını düşündüğümüzde. Yani 1. basamaktır esas olan. Eğer bizim gerçekten yetkin, yetkili ve yetkin olan 1. basamağa dayalı sağlık sistemimiz olabilseydi, tabii ki test uygulamalarıyla birlikte, birçok insanın hastaneye gitmesine gerek olmadan kendi bölgesinde evinde kalabileceği ve aynı zamanda yakın takip edilebileceği, gerekli olanların gerekli hastaneye sevk edilebileceği bir sistem oluşturulabilirdi. Ama bu sağlıktaki piyasacı dönüşüm, esas olarak tedavi bazlı, hastane bazlı bir olay ortaya çıkarmıştır. Bakın bugün aile hekimi kimsenin aklına geliyor mu şu anda, ne oluyor diye. Halbuki çok yaygın bir ağ var. Neden hastaların bu şüpheli olan kişiler başvuramıyor, onların gerekli olanlara teste yapılıp, gerekli olanlara evde karantina önerdiklerinin, karantinaya uyup uymadıklarının kontrolü gibi şeyler ve gerekli olanların hastane gönderilmesi gibi bir tedbir alınabilseydi, böyle bir sağlık sistemimiz olsaydı bu zaten çok önlenebilirdi. Bu Amerika için de böyle söz konusu. Onlar da daha da kötü, çünkü bizde hala hastanede bile kamu ön planda. Kamunun alt yapısı iyi Türkiye’de. Eğitilmiş hekimlerimiz var, hemşirelerimiz var, diğer sağlık çalışanlarımız var, artı örneğin yoğun bakım yatağı açısından da nüfus bazlı baktığımız zaman çok iyiyiz. Bu açıdan, hastanelerimiz bu tip bir şeyi hazır değil diyemeyiz bütün olarak. Ama mesela sağlık çalışanlarının korunması konusunda, böyle bir salgın olmadan da birçok alanda böyle yapılması gerekiyor. Eksiklik içine düşüldüğü zaman bunun hemen karşılanamadığı ortada. Ama bir kamu sağlık altyapısı olarak, hastanecilik olarak iyi olduğumuzu ama 1. basamağın çok geri planda olduğu için bütün yükün hastanelere yüklendiği, sadece bugün için değil genel olarak hastanelerin yükünün arttığı ve harcamaların gereksiz şekilde çok arttığını biliyoruz. Eğer siz hastane temelli yaparsanız gereksiz harcamayı çok yaparsınız. Bu açıdan eleştirilebilir bizim sağlık sistemimiz.
Başka bir şey daha söyleyeceğim, bizim iktidarı eleştirebileceğimiz daha önemli bir şey var. Bu, şeffaf olmaması, bütün tarafları büyük bir ulusal, küresel konuda bütün gücünü ortaya koymaması, hatta devletin belli alanları dışlaması. Örneğin belediyeler devlet değil mi, yani belediyeler kamu görevlisidir. Birkaç gün önce yapılan toplantıya İstanbul’da örneğin, büyükşehir belediyesi başkanı bile çağırılmadı, düşünebiliyor musunuz? Bu tip tutumlar. Yine, bu Türkiye çapında sağlık çalışanlarının ön planda olduğu olayda, siz sağlık çalışanlarının, hekimlerin, diğer sağlık çalışanlarının herhangi bir görüşünü almıyorsunuz, onlarla diyalog içinde değilsiniz. Şeffaf değilsiniz, toplumun bütün gücünü, entelektüel gücünü, insan gücünü bu olayda kullanmıyorsunuz. Bunu eleştirebiliriz, bu da Türkiye’deki klasik ne gerekiyorsa biz yaparız, biz size söyleriz, bunu yapın. Otoriter, katılımcı olmayan yönetim anlayışından kaynaklanıyor.
Düşünün, bakın mesela Vefa organizasyonu var değil mi, bu 65 yaş üstünü desteklemek için sosyal destek organizasyonu. Vefa organizasyonunda düşünebiliyor musunuz yani hangisi ön plandadır sizce belediye mi, merkez idare mi? Tabii ki belediye, yerel yönetim olması gerekir. Ama orada ismini bile geçirtmek istemiyorlar belediyelerin çünkü belediyeler başka parti. Böyle bir şey olabilir mi!
-Bu büyük kriz de iktidarın mevcut çizgisinde bir değişiklik ortaya çıkaramadı.
Sinerji yaratması gerekiyor. Sanki merkez idare bu işi yapamıyor da başkaları devreye giriyor. Ne demek merkez idare, hepsi bir bütün, hepsi bu milletin, bu devletin, hepimizin ortak gücü. Bunun entelektüel gücünden de insan gücünden de mali gücünden de yararlanacaksınız. Dünkü, İstanbul için söylüyorum, ben aynı zamanda büyükşehir belediyesinin kurduğu bu konuyla ilgili bilimsel ve sosyal politikaları tartışan kurulun içindeyim. Dünkü valilikte yapılan toplantıda bütün çağırıldı ve konuşuldu. Bu açıdan olumlu bir adım atıldı. Mutlaka böyle olması gerekiyor ve devam etmesi gerekiyor.
-İktidarın tavrı değişmedi, yetkiyi tek elde toplayan, bilgiyi şeffaflıkla paylaşmayan ve eleştirilere, kendisinden saymadıklarını yok sayan hatta bazen de düşmanca tepkiler veren. Örneğin Mardin Tabip odası başkanının ifadeye çağırılması. Peki muhalefet? Böylesi kriz zamanlarında iktidar yetersiz kalıyorsa, muhalefet kendini, kendi çözüm önerileriyle çözüm yolu ortaya koyabilir ve kendisini çözüm gücü olarak toplum karşısına aday olarak çıkabilir? Muhalefetten de sanırım göremedik bu beceriyi?
Politik olarak baktığımızda muhalefetin elindeki araçlar ne olabilir? Çünkü doğrudan doğruya sağlık olayı bu ve sağlıkta en küçük şey için bile merkezi otoritenin kararı gerekiyor. Elinizde milyar dolarınız olsa, hastane kurup insanlara bakamazsınız, merkezi otoritenin kararı gerekiyor. Ne olabilirdi, sosyal destek olabilirdi. Demin konuştuk belediyelerin devreye girmesi konusundaki eksiklikleri ama buna rağmen özellikle sosyal destek konusunda belediyelerin yaptıkları olumlu şeyler var, Ankara belediyesinin, İzmir, İstanbul… Bunların daha fazla yapılması gerekiyor, bunun için de daha fazla iş birliği gerekiyor. Bu araçla muhalefet devreye girebilirdi, kısmen bu araçla girdi.
Politikaları kim belirliyor, bilimsel bir kurul var, inceliyor ve hükümete öneriler sunuyor. Hükümet de bunlardan bir kısmını yapıyor, bir kısmını yapmıyor. Böyle gidişat. Sonuç olarak karar mercii hükümet. Bilimsel kurul karar mercii değil. Muhalefet ne yapabilirdi, alternatif bir bilim kurulu mu kurabilirdi. Peki bu siyasi muhalefetin işi mi, yoksa bilimsel tarafların işi mi? Bana sorarsanız muhalefet değil, aslında hepimizin içinde bulunduğu bir hekim olarak söylüyorum, uzmanlık dernekleri yapması gerekir, yapabilirdi diye. Ama o zamanda belki diyeceksiniz iki başlı bir şey mi, onlar böyle açıklıyor onlar böyle açıklıyor. Ama farklı farklı bilimsel odaklardan farklı önerilerin ortaya çıkmasında bir sakınca yok. Zaten karar alıcı devlettir, siyasi erktir. Dolayısıyla burada bir sorun görmüyorum. Bunu aslında yapması gereken uzmanlık dernekleridir, meslek dernekleriydi.
Ama bunların bilgiyi, doğru bilimsel politikayı üretebilmeleri için bilgiye ihtiyaçları var, orada şeffaflık olmadığı için de problem var. Yani herhangi başka bir bilimsel kurulun elinde yeterli bilgi olmazsa nasıl doğru karar alacak. Burada da sorun var. Böyle durumlarda böyle olmaması lazım, böyle durumlarda bilgi şeffaf olacak, resmi bir bilim kurulu olabilir, olacak, iyi de çalışıyor arkadaşlarımız, bence gayet de güzel çalışıyorlar. Önerilerin yüzde kaçı siyasi otorite gerçekleştiriyor bu ayrı bir konu ama pekâlâ bilginin tamamen şeffaf olması lazım ve başka bilimsel çevrelerin de uluslararası veya ulusal, bu bir insanlık problemi olduğuna göre, politika üretmesine yardımcı olması gerekir. Yani ne olurdu, başka öneriler de ortaya çıkabilirdi, bilimsel öneriler, bunlar da zarar değil, kar verebilirdi. Yani sonuç olarak nihai kararı hükümet veriyor.
-İktidar belediyeleri, tabip odaları, farklı kesimlere dahil etmiyorsa tüm bu kesimleri bir araya getiremez miydi? Bir diğer kürsüden seslendirseydi toplum buna ses verebilir ve bu yol gösterici olabilir miydi, iktidar için de yaptırım gücü olabilir miydi? Muhalefet bunu yapamaz mıydı?
Muhalefet bunu yapabilir. Bilim kurulunun sözcüsü mesela politikacı, bakan, bu da tuhaf bir durum. Aslında bilimsel kurul özerk olur, kendi sözcüsü olur, kendi söyler. Siyasi iktidar bunu şu kadar uygular bu kadar uygular ayrı mesele. Bu siyasi iktidarın hakkıdır. Onun politik bedelini doğru veya yanlış yaparak halkın önünde gelecekte hesap verir. Ama özerk olması gerekir.
Muhalefet partilerinin böyle bir şey yapması çok doğru mu? Tamam bunu destekleyebilir, bunun toplumda yayılması için şey yapabilir de ama asıl belki Türk Tabipler Birliği aslında biliyorsunuz bunu yapmaya çalışıyor, açıklamalar yapıyor, belki daha büyük organizasyonla, diğer uzmanlık dernekleriyle beraber ulusal bir sivil bilimsel odak oluşturabilirdi. Fakat burada da şöyle problem var. Türkiye’de bildiğiniz gibi çok problem var, devletin dışında bir şey yapmak, devlet, siyasi iktidar her şeyi eline almış durumda. Yani şu anda herhangi bir uzmanlık derneği resmi olarak hükümetin politikalarına aykırı bir şeyi söylediği zaman belli bir bedeli, çok büyük bedelleri göze almak zorundalar. Yani böyle tıkayıcı yönler, yapılacak başka bir şey yok yani. TTB katılan uzmanlık dernekleriyle resmi olarak, katılamayan insanlar için bireysel olarak oluşturabilir ve daha güçlü bir bilimsel odak oluşturabilir.
-Bu anlamda zor, baskı var ama buna mecburuz. Sağlık bakanı bilim kurulu adına konuşuyor, her bilgiyi paylaşmasa da muhabirlerin sorular sorabildiği canlı yayınlara çıkıyordu, dün çıkmadı örneğin…
Son zamanlarda Türkiye için baya bir şey oldu, hiç sorulamıyordu siyasi iktidara soru. Son zamanlarda sorulmaya başlandı. Dün olmadı ama bundan sonra olur diye düşünüyorum, kısmen de olsa kamuoyu özgürce soru sorulabileceğini gördü yani.
-Asgari olması gereken şey insanları mutlu etti sanki çok muazzam bir şey yapılıyor gibi. Eğer bu azalırsa muhalefet bunun alternatiflerini yapamaz mı? Toplum bugün bunu bekliyor değil mi?
Haklısınız, İBB böyle bir bilim kurulu kurunca ben iktidara yakın organlara baktım hemen suçlamaya başlamışlar, “ne demek, iki başlılık mı, her şehir kendi kurulunu mu kuracak!” Ondan sonra ertesi gün baktık her şehirde Covid kurulu kuruldu, konseyi her neyse. Tabii ki yapmak zorunda, tabii ki merkezi bir şey olacak ama her il, hele ki büyük şehirlerde kendi yerel sorunlarına hitaben bütün potansiyeli kullanmak zorunda. Çünkü sonuç olarak, bin kafadan bin türlü öneri çıkabilir, bu gayet doğal. Bunu karar alıp uygulama yetkisi hükümette olduğuna göre her türlü günahıyla sevabıyla politik karar verici bunu yüklenecektir bunun başka yolu yok.
-Birçok şey için belki geç kalınmıştır ama hala birtakım şeyler yapılarak bu salgının vereceği büyük zararlar önlenebilir herhalde. Bu anlamda bugün hangi tedbirler alınabilir, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla açarsanız?
Tekrar aynı şeyi söyleyeyim. Bu noktadan sonra daha fazla kapanma gerekiyor. Dolayısıyla zorunlu haller dışında, evde kal politikası evde tutan politikaya dönüşmeli. Yani asgari üç hafta bunu yapabilirsek, belki bir kırılma yapabiliriz. Tabii bunu yaparken ekonomik sosyal şeylerini karşılamak gerekir insanların. İnsanların ücretlerini ödemek gerekiyor, faturalarını ödemek gerekiyor, sosyal yardımları örgütlemek gerekiyor. Bunun bir alternatifi çok yaygın test yaparak, daha önce tartıştık ama o iş işten geçmiş gibi görünüyor. Yani gene yaygın test yapmalıyız ama bu tek başına yaygın testle, hastaların izolasyonuyla bu çok kırılacak gibi görünmüyor çünkü bu oldukça yayıldığını düşünüyoruz. Bu açıdan kapanma mecburen bizim önermemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Uzun vadede ekonomik sosyal etkileri çok tartışılıyor. Demin de söylediğim gibi bu tarihsel bir olay. Bu olaylarla çok az karşılaşıyoruz. Birkaç krize baktığımız zaman, örneğin 11 Eylül falan gibi, onlar geçici bir dönemde var olan, dünya sistemi içinde birtakım değişikliklere yol açtılarsa, sistem açısında tolore edilebilir, sistem açısından çok fazla değişikliğe yol açmadılar, kısmen de açtılar aslında. 11 Eylül’ün güvenlikçi politikaların ne kadar sürdüğünü biliyoruz. Şimdi bu olay daha da etkili olacak diye düşünüyorum. Tabii çok farklı yönleri var. Aslında burada hepimiz, liberaller de herkes devletin müdahalesini istiyor değil mi! Devletin güçlenmesini istiyor, her kararı alabilir diyor, her türlü otoriter kararı istiyoruz. Bugün bir liberal yazarın yazısını okudum. Bu tabii ki bunu zorluyor ama umarım (Türkiye için söylüyor) bunlar sosyalistlerin diyor ve bazı sosyalist Müslümanlar diyor, kapitalizmin yıkılmasını istiyorlardı, inşallah buna varmaz bu olay diyor.
Yani bu tip, kamunun ön planda olduğu, devletin ön planda olduğu talepleri yükseltebiliyor. Bu açıdan da kapitalizmin aşılabileceği şeyini doğurabilir ama öte yandan eğer toplum, gerçekten toplumun elinde güç yok ve toplum organize değilse, sivil toplum her açıdan organize değilse, tam tersine otoriterliğin de zemini olabilir. Devlet müdahalesi artıyor, devletin bireyselin her türlü, işte bu kontrol etmek için insanları, Güney Kore’de uygulanan, Çin’de uygulanan politikalar var. Yani sizin karantinada kal, evde kal diyorlar, senin evde kalıp kalmadığını da cep telefonundan izliyorlar ve sana yaptırım yapabiliyorlar. Dolayısıyla bu tip şeyi de artırabilir ve devlet ele geçirdiği bu yetkileri bu kriz gittikten sonra geri verecek mi?
Bu açıdan bio-gözlemci bir dünyaya gidebiliriz. Otoriterlik olabilir. Bu krizden sonra ortaya çıkacak olan ekonomik kriz döneminde ülkeler nasıl davranacak, bunu da tam bilemiyoruz. Borçlanma artacak, bu borçlanma döneminde uluslararası kuruluşlar İMF gibi kuruluşlara başvurular artacak. Onlar hangi politikaları dayatacaklar? Belki iyimser bir şeyle, küresel güç odakları da artık yeni bir Keynesyen sosyal politika, sosyal demokrat politikalarla, kamucu politikalarla bu dönemi atlatabiliriz diye düşünürler ve o zaman daha iyimser bir hava olur ama tersi de olabilir. Yani otoriterliğin artma eğilimi de söz konusu.
Ama dediğim gibi bence burada her şeyden önce en azından, sendikalar gibi geleneksel işte halkı temsil eden yapıların zayıflığı durumunda sosyal medya üzerinden bir muhalefet ve sivil hareket gelişiyor ama buradan eleştiri yapılıyor ve hükümet politikaları buradan etkileniyor. Bunu Türkiye’de de görüyoruz biz. Yani hükümetin birtakım politikaları etkileniyor ve değiştirilebiliyor ama bunlar yeninin kurucusu olabilir mi yani. Kurucu öge nasıl olacak? Burada dolayısıyla yine partiler sistemine dönüp, partilerin yeni bir, topluma dayalı daha kamucu ama aynı zamanda özgürlükçü bir politika üretilmesini önermeleri, bu alanda ortaklaşmaları gerekiyor. Bunu becerebilecek miyiz bilmiyorum.
-Son bir de duyuyoruz insanlar sigarayı bıraktım, içmiyorum diyor. Sizi sigara düşmanı olarak da biliyoruz. Siz de duyuyor musunuz, bunlar kalıcı olur mu?
Şöyle, nasıl ki bu yaşlılarda tabii ki daha çok etkili oluyor, ölüme yol açabiliyor, işte koah hastalarında, tansiyon, ileri kalp hastalarında falan. Sigara da ağır hastalık ve ölüm riskini artırıyor. Bu çok net ortaya konmuş durumda çünkü ona bağlı akciğer hastalığınız veya işte kalp damar hastalığınız varsa, belli bir derecedeyse bu sigaraya bağlı, böyle etkiler karşısında vücudunuz buna direnme şansı çok azalıyor. Özellikle akciğerler burada en önemli biliyorsunuz. İnsanlar en sonunda solunum yetersizliğinden ölüyorlar. O açıdan sigarayı bırakmak için iyi bir fırsat bence.
-Hocam teşekkür ederim, size de kolaylıklar diliyorum
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.