CHP'nin yerel seçim başarısı: 'AKP’nin siyasal teşkilat olarak çöküşü'

CHP'nin yerel seçim başarısı: 'AKP’nin siyasal teşkilat olarak çöküşü'
CHP 74 yıldır kazanamadığı Afyon Belediyesi'ni kazandı. AKP'nin kurulduğu ve güçlü olduğu şehirdeki başarı, AKP teşkilatlarının çöküşünü de gözler önüne serdi.

Kısa Dalga - 31 Mart Yerel Seçimleri’nde CHP daha önce kazanamadığı birçok belediyeyi kazandı. Milliyetçi ve muhafazakar vatandaşların yoğun olarak yaşadığı şehirlerdeki değişimi anlamak için yapılan çalışmalar devam ediyor.

Evren Balta ve Behlül Özkan, Afyonkarahisar’da 31 Mart’ta CHP’nin kazandığı seçimi analiz etti. YetkinReport’ta yayınlanan “Afyon’dan Ankara’ya: AKP’ye ne diyor, CHP’ye ne diyor?” başlıklı yazıda, AKP’nin bu şehirde kurulduğu ve vatandaşların hemen her seçimde AKP’ye ülke ortalamasının üzerinde destek verdiği kaydedildi.

‘CHP 74 yıldır merkez belediyeyi kazanamadı’

Balta ve Özkan’ın yazısında şu satırlara yer verildi:

“CHP, çok partili seçimlere geçildiği günden bu yana 74 yıldır Afyon’da bir kez bile merkez belediyeyi kazanamadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan için Afyon’un simgesel yönü o kadar kuvvetliydi ki 2023 seçimleri öncesinde ilk mitingini burada yapmış ve ‘bu sevda Afyon’dan dünyaya yayıldı’ ilanının önünde seslenmişti Afyonlulara.

Ancak 31 Mart seçimlerinde CHP adayı Burcu Köksal, karşısındaki tüm adayların toplamından fazla oy alarak %51 ile belediye başkanlığı koltuğuna oturdu. Bu başarının nedenini anlamak için gittiğimiz Afyon’da, tıpkı CHP’nin başarılı olduğu diğer illerdeki gibi, karşımıza çıkan en önemli ve en ortak açıklama, AKP’nin yerel teşkilatının çöküşüydü.”

AKP’de sorun aday değil mekanizma

Peki, AKP’nin yaşadığı bu büyük yenilgi nasıl yorumlandı? Afyonkarahisar’daki bir AKP’li siyasetçi yaşananları şöyle anlattı:

“Yıllar boyunca AKP saflarında siyaset yapmış, Afyon’da AKP adına parti oyununu oynamış önemli bir yerel siyasetçi, AKP yerel teşkilatının çöküşünü ‘rigor mortis’ olarak tanımlıyordu. Ölüm sonrası kasların sertleşmesi anlamına gelen rigor mortis, AKP’de de benzer bir şekilde gözlemleniyordu. Başlarda esnek ve dinamik olan politikalar, zamanla katı ve değişmez hale gelmişti. Bu süreçte, yerelden gelen bilgiler yerini statükoyu koruma çabasına bırakmıştı.

Neredeyse iktidar partisinde siyaset yapmış görüştüğümüz herkes, sorunun bir aday sorunu olmadığını, bir mekanizma sorunu olduğunu iddia etti. Yerelde artık halkın sesine kulak veren adaylar gösterilemiyordu, çünkü partinin yerel teşkilatı yok olmuş, yerel teşkilat hemen her düzeyde merkeze taşınmıştı.

Merkezin derdi ise illa seçim kazanmak değildi. Seçimi kendi adayıyla kazanmaktı. Hemşerilik/akrabalık gibi kişisel ilişkiler, aynı cemaatten olmak gibi dinsel ağlar ya da parti içinde var olan bir çıkar grubunun “adamı” olmak gibi patronaj ilişkileri aday seçimini belirliyordu. Önceden daha geniş olan bir pastayı kendi destekçilerine dağıtan parti, ekonomik krizle birlikte pasta daraldıkça yerelde dağıttığı payı azaltmış, bu pastayı kendi ilişki ağları üzerinden merkezden dağıtmayı tercih etmeye başlamıştı.

AKP Genel Merkezi’nin 8. Katı

Seçmen, bir yandan artan ekonomik kriz ile boğuşurken öte yandan da bir zamanlar her tür sorununda kendisine açık olan yerel parti teşkilatlarının kapısının yüzlerine kapanmasından şikâyet ediyordu. Sokaktaki Afyonlunun bile bildiği bir gerçekti artık adayların Genel Merkezin 8. katından belirlendiği. AKP’nin il kongrelerinde de halkın sevdiği ve desteklediği adayların, genel merkezin baskısıyla yarıştan çekilmek zorunda bırakıldığını gittiğimiz her yerde duyduk. AKP genel merkezi, halkla yakın temasta olan, popüler ve teşkilatta güçlü siyasetçileri değil; kontrol edebileceği ve emirlere harfiyen uyacak kişileri yerelde partinin yönetimine atıyor, yerelde dağıtılan rant ve ihaleleri bizzat merkezin kontrolüne almayı seçimi kazanabilmekten daha çok önemsiyordu.

İktidarın merkezileşmesi ve kişiselleşmesi sadece muhaliflerin şikâyet ettiği ulusal düzeyde bir demokratik bozulmaya neden olmamıştı, aynı zamanda yerel düzeyde AKP’nin kendisini kendi silahıyla vurmasına neden olmuştu. Mevzu bahis olan, yerelde seçim kazanmaya odaklı bir seçim makinesi değildi artık. Dar grupların hâkim olduğu, farklı aktörlerin birbiri ile kavga ettiği, kendi içine büzüşmüş, kapalı bir parti aygıtıydı.”

Yeni AKP: Pahalı elbiselerini kirletmeyelim

Evren Balta ve Behlül Özkan’ın çalışmasında AKP’lilerin yaşadığı değişim de anlattı. İlk kurulduğu yıllarda yaptıkları seçim çalışması ve yaklaşımla şimdi aralarında büyük farklar ortaya çıkan AKP’lilerin Afyonkarahisar’da yaptıkları yazıda şöyle anlatıldı:

“AKP’nin kaleleri olarak görülen bu şehirlerde genel merkez nasıl olsa ceketimizi assak kazanırız düşüncesiyle hareket etmiş. Afyon, bunun adeta timsali. Yerel seçimler öncesinde lüks bir arazi aracının üzerinde yanına aldığı bir bakan ile Afyon’da halkı selamlayan AKP belediye başkan adayı sosyal medyada viral olmuştu. O günden sonra pek çok viral imgeye tanık olsak da Afyonlular o görüntüyü unutmamışlardı.

ak-parti-afyonkarahisar-adayi-secim-gunu-sonuclar-aciklanmadan-halki-mi-selamlad.jpg

Sevinç Doğan kitabında, İstanbul Sanayi Mahallesi’nde 2010’lu yılların başlarında yapılan AKP seçim çalışmalarını şöyle anlatır: ‘Aralarında dünyevi bir kibir ve hırsa sahip olanlar olsa da, tüm partililer için alçakgönüllü bir duruş sergilemek önemliydi. Halktan farklı durmamaya özen gösteriyorlardı. Sözgelimi, normalde bireysel hayatlarında taktıkları güneş gözlüklerini mahalle çalışmalarında kullanmıyorlardı.’

Mahalle çalışmasında güneş gözlüğü bile kullanmayan AKP’li imgesi, son on yılda inanılmaz bir değişim geçirecekti. İtalyan malı takım elbiselerle, 50 bin liralık lüks ayakkabılarla seçim kampanyası yapan yeni nesil AKP’lilerle vatandaşlar arasında derin bir uçurum açılıyordu. Öyle ki bir Afyonlu seçmen, AKP’li adaylardan ‘Sarılıp da pahalı elbiselerini kirletmeyeyim diye uzak durdum,’ diyecekti.”

Afyonkarahisar’ı 74 yıl sonra CHP’ye kazandıran Burcu Köksal’ın vatandaşlarla iletişiminin güçlü olduğu, onları dinlediği ve milletvekili olduğu dönemde de köy köy gezdiği belirtildi:

“Afyon’da AKP seçim kampanyası için çok ciddi bir bütçe ayırırken, her iki seçmenden birinin oyunu alan CHP’li Burcu Köksal’ın ise ne ciddi bir kampanya bütçesi ne de ciddi bir kampanya broşürü vardı. Kendisinin ifadesiyle “Sizi dinleyeceğim” demekten başka çok bir şey de vaat etmemişti. Köksal, kampanya sırasında sadece seçmenlerin aylar sonra gururla gösterdiği plastik bir çay tepsisi dağıtmıştı. Afyon’u iktidardan alan muhalif siyasetçinin bir kadın olmasını, konuştuğumuz Demokrat Parti Afyon İl Başkanı özellikle vurgulayacaktı: “AK Partiyi kendi kalesinde bir kadın devirdi. Olacak iş değil valla.”

burcu-koksal-1.webp

'CHP’nin başarısı olduğu kadar, AKP’nin bir siyasal teşkilat olarak yerelde çöküşü'

Yazıda, “Nasıl olmuştu da CHP Cumhuriyet tarihi boyunca son derece güçsüz olduğu illerde ciddi bir seçim başarısı kazanmıştı?” sorusuna şöyle yanıt arandı:

“Bizi İstanbul’dan çıkarıp CHP’nin başarısının en güçlü olduğu iki kente yolculuk etmeye bu soru motive etti. Kastamonu ve Afyon milliyetçi muhafazakâr dokusu güçlü, CHP’nin çok uzun yıllar hiçbir seçim başarısı gösteremediği ama son seçimlerde partinin oyunu en fazla arttırdığı iki ildi. Üstelik aralarında temel bir fark vardı: iki şehrin CHP adaylarının Kürt meselesi, göçmen sorunu gibi Türkiye’nin yakıcı sorunlarına olan bakışı birbirine taban tabana zıttı.

Ancak bu iki şehirde CHP’nin başarısını anlamaya çalışırken, gördüğümüz şey CHP’nin başarısı olduğu kadar, AKP’nin bir siyasal teşkilat olarak yerelde çöküşüydü. Bu çöküş çok boyutluydu. Yıllar içinde iktidar eliyle yapılan haksızlıkların birikimi, artan hayat pahalılığı, sağlık sisteminin bozulması, emekli maaşları, işsizlik gibi tüm Türkiye’nin hissettiği sorunlar Afyon ve Kastamonu’da derinden hissediliyordu. Üstelik bir zamanlar olduğu gibi bu sorunları yerelde müzakere edecek, çözülemeyen sorunlar konusunda bireysel destek sağlayacak, ‘Bu sorunları çözeceğiz, bekleyin’ diyen bir parti teşkilatı da kalmamıştı. Konuştuğumuz bir AKP’li siyasetçi genel merkezde dinleme toplantılarında ekonomik sorunları aktaranların ‘CHP ağzıyla konuşuyorsunuz’ diye terslendiğinden yakındı. Aşağıdan yukarıya giden tüm yollar yerel teşkilata kapatıldığı hissi hakimdi.

‘Bizden biri’ demenin anlamı tam da buydu. Sorunları benim adıma müzakere eden, sağlık sistemi çalışmadığında hastamı hastaneye yatırmama yardım eden, kendi (kısıtlı da olsa) kaynaklarını benim için seferber eden bir teşkilat (ya da aday). ‘Bizden biri’ diye ifade ettiği tercihini duygusal/sembolik bir yakınlık olarak anladığımız Kastamonu ve Afyonlular esasında oldukça rasyonel bir biçimde siyasal davranışlarını değiştiriyorlardı. Daha CHP’nin tam olarak orada olmadığının da bilincinde olarak ve bunu bu şekilde ifade ederek.

Kastamonu ve Afyon, aynı partinin farklı yerellerde nasıl bambaşka biçimlere bürünebileceğinin en canlı örnekleri. Bir siyasal partinin yekpare bir bütün olmadığının, farklı siyasal söylemlerin mümkün olduğunun da. Bu farklılıkları yerelde mümkün kılan ise merkezin inşa edilmesindeki esneklik. Siyasal kimlikleri birbirinden olağanüstü farklar içeren gruplar, merkez ya da yereldeki CHP’ye baktıklarında Sevil’in ifadesi ile ‘donmuş bir beton değil, akan bir sıvı’ görüyorlar.

Kürtlerle de, siyasal İslamcı partilerle de, milliyetçilerle de konuşan; onlarla aynı masaya oturan, müzakere eden, varlığını ve farklılığını tanıyan merkezdeki CHP, seçmenin kendisi neyse partinin tam o noktası ile ilişkilenmesini mümkün kılıyor. CHP il örgütünün kapısından içeri girip derdi neyse onu anlattığında dinleneceğinden emin olmasının önünü açıyor.

Belki de merkez parti olmak tam da bu: ülkenin ortak sorunlarında bir yol haritasına eşlik eden bir “kim olursan ol gel” hali. Bu, AKP’nin uzun zamandır kaybettiği, CHP’de ise henüz nüvelerinin olduğu yeni bir durum. CHP’nin siyasal geleceğini, bu devasa dönüşümü yönetebilme becerisi ve bundan korkmamak belirleyecek.” (Haber Merkezi)

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Gündem