Bir üniversitenin çöküşü: Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyımın beşinci yılı

Bir üniversitenin çöküşü: Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyımın beşinci yılı
Türkiye’nin en prestijli eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi, tepeden inme atanan rektör Melih Bulu ile başlayıp Naci İnci ile devam eden kayyım yönetiminde beşinci yılına giriyor. Okul bugün artık başarılarıyla değil, kadrolaşma, cemaatleşme ve kamu kaynağı israfı iddialarıyla anılıyor.

CANAN COŞKUN

Boğaziçi Üniversitesi’nde Ocak 2021’de tepeden inme rektör atamalarıyla başlayan süreç, beşinci yılına girerken sadece bir rektör krizi olmaktan çıktı. Üniversitenin köklü kurumsal yapısı, akademik kadrosu ve mali özerkliği, adeta bir tasfiye operasyonuyla karşı karşıya kaldı.

Süreç, Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanmasıyla başladı ve kısa sürede toplu gözaltılara varan olaylar silsilesini tetikledi. Gözaltılar öyle bir hal aldı ki, öğrencilerin aylarca süren protestoları, gözaltındaki arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep eden öğrencilerin gözaltına alınmasını protesto eden öğrencilerin de gözaltına alınmasına sahne oldu. LGBTİ+ öğrencilerin dönemin İçişleri Bakanı, Diyanet İşleri Başkanı ve MHP lideri tarafından hedef haline getirildiği süreç bu bireyler açısından bir cadı avına dönüştü. LGBTİ+ çalışmaları kulübünün kullandığı odanın kilitleri değiştirildi, sergiler yargıya taşındı. Bu davalarla birlikte modern hukuk literatürüne İslam hukukundan esintiler dahil oldu.

Melih Bulu, Cumhurbaşkanı kararıyla atanmış ilk kayyım rektör değildi, ancak Boğaziçi geleneğini bozan bir yanı vardı, şimdiye kadar Cumhurbaşkanı kararıyla atanan bütün rektörler Boğaziçi Üniversitesi’ndendi. Bulu’nun üniversite dışından olması, 2003 yılında teslim ettiği doktora tezinde intihal yaptığının ortaya çıkması ve AKP’den belediye başkanı ve milletvekili olarak siyasete girmek istemesinin ortaya dökülmesi tartışmaları alevlendirdi. Bulu, okulun akademik yapısına ilk müdahaleyi görevinin birinci ayında yaptı ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile okulda İletişim Fakültesi ile Hukuk Fakültesi kurulması kararı alındı. Bulu’nun üçüncü rektör yardımcısı Fazıl Önder Sönmez’in beş göreve birden atanması rektörlüğün bundan sonraki tasarruflarının da habercisiydi.

Atama trafiği

Bulu’nun protestoların altı ay içinde biteceğine yönelik kehaneti tutmadığı gibi, görevinin yedinci ayında 15 Temmuz 2021’de gece yarısı yayımlanan cumhurbaşkanı kararı ile görevden alındı. Yerine Bulu’nun rektör yardımcılığını kabul eden Boğaziçili Naci İnci vekaleten atandı. Bu sırada okuldaki rektörlüğe aday olan öğretim görevlileri arasında güven oylaması yapıldı. Üniversite bileşenlerinden güven oyu alamamasına karşın İnci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla yine rektör oldu. Bulu’nun yerine gelen İnci’nin tasarruflarının da tartışma yaratacağı bu göreve gelmeden önce az çok belli olmuştu. İnci, Bulu’nun rektör yardımcısıyken kendini Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü görevine atamış, atamayı kendi onaylamıştı.

Kayyım rektör Naci İnci de selefi Melih Bulu gibi göreve asaleten atandıktan sonra deyim yerindeyse akademik ve idari kadrolara tırpanla girişti. İnci dönemi, akademik kadroda "tuhaf" atamaların zirve yaptığı bir süreç oldu. Bir fizik profesörünün kendini vekaleten Hukuk Fakültesi Dekanı, bir kimya mühendisinin ise Psikoloji Bölüm Başkanı olarak atandığı bu yeni dönem, liyakat tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Bilimsel irtifa kaybı

Bu yönetim anlayışı, üniversitenin akademik performansına da doğrudan yansıdı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne bağlı University Ranking by Academic Performance’ın (URAP) bilimsel hakemli yayın yapan dergilerde yayımlanan makale sayısı, atıf oranı, bilimsel doküman puanı, doktora mezunu sayısı ve TÜBİTAK ile uluslararası proje performansından yola çıkarak derlediği verilere göre, Boğaziçi Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, 2019’da Türkiye sıralamasında 7’nci sıradayken 2021’de 13’üncü sıraya geriledi. Düşüş eğilimi sonraki yıllarda da sürerek 2022’de 14’üncü, 2023’te 16’ncı, 2024’te 20’nci, 2025’te de 18’inci sıraya geriledi.

Bu yazı dizisinde kayyım rektörler dönemini güncel gelişmelerden hareketle ele alıp beş yıllık tabloyu somut veriler üzerinden ortaya koymayı amaçlıyoruz.

İlk gün, kadrolaşmanın boyutunu ve yöntemini göstermek için özellikle idari kadrolara yapılan son atamaları ele alacağız.

İkinci gün, kurumun geleneksel yapısına bir müdahale olarak kurulan paralel organları ve bu organlar üzerinden gerçekleştirilen ticari adımlara odaklanacağız.

Üçüncü gün, 2021 yılından itibaren rektörlüğün çıktığı tartışmalı ihaleleri, bu ihalelerin yöntemini ve kamu kaynaklarının israfı iddialarını inceleyeceğiz.

Dördüncü gün, kampüsteki cemaatleşme ve tarikat kuşatmasını ele alacağız.

"Beşinci gün ise Melih Bulu’nun rektör olarak atandığı dönemden itibaren #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek rektörlüğe sırtlarını dönen akademisyenlere ve kampüsteki kuşatmayı göğüsleyen Boğaziçi öğrencilerine kulak vereceğiz.

Bir mirasın tasfiyesi

Gelinen noktada Boğaziçi Üniversitesi, sadece fiziksel sınırları değil, zihinsel sınırları da tel örgülerle çevrilmiş bir kuruma dönüştürüldü. Bir zamanlar Türkiye’nin dünyaya açılan en parlak kapısı olan bu kampüs; bugün kapısına polisin taktığı kelepçe fotoğrafıyla sembolleşen bir "idari zapturapt" altında. Kayyım rektörler eliyle örülen bu yeni yapı, sadece bir okulu değil, Türkiye'nin yarım asırlık akademik hafızasını ve prestijini de öğütüyor. Boğaziçi Üniversitesi denince artık akla ilk olarak bilimsel gelişmeler değil, bir kurumun adım adım nasıl işlevsizleştirildiğinin hazin hikayesiyle geliyor.

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.