Fransa geçit vermese de aşırı sağı alternatif olmaktan çıkaramıyor

Paris'te yaşayan gazeteci Fehim Taştekin, Fransa seçimlerini Kısa Dalga için yorumladı: Emmanuel Macron ‘kötünün iyisi’ (ehven-i şer) döngüsü sayesinde ikinci kez seçildi. Pek çok seçmen için veba ve kolera arasında bir tercih psikolojik yılgınlık yarattı.

FEHİM TAŞTEKİN

Fransız seçmen, seçimin ikinci turunda aşırı sağın lideri Marine Le Pen’i bir kez daha ‘stratejik oy’ kullanarak yenilgiye uğrattı. Le Pen anayasa değişikliği ve kritik konularda referandum vaadiyle Avrupa Birliği, kimi sermaye grupları, göçmenler ve azınlıklar üzerinde kötümser senaryolar çağrıştırıyordu.

2017’de hem merkez sol hem merkez sağın oyları üzerinde sörf yaparak iktidara gelip kısa sürede kredisini tüketen, Sarı Yelekliler öfkesiyle çizik yiyen, mali reformlarla düşük ve orta gelir gruplarını bezdiren fakat Covid zamanında kamusal kaynaklarla krizi hafifleten, petrol ve doğalgazdaki sübvansiyonlarla fiyatları baskılayıp kısmi rahatlama sağlayan Emmanuel Macron ‘kötünün iyisi’ (ehven-i şer) döngüsü sayesinde ikinci kez seçildi.

BU ZAFER ÇOK KIRILGAN

Macron, François Mitterrand ve Jacques Chirac’tan sonra iki dönem cumhurbaşkanı seçilen üçüncü lider olsa da gönülsüz oylara dayalı bu zafer çok kırılgan. Le Pen 2017'de ikinci turunda yüzde 66.1’e karşı yüzde 33.9 ile yenilmişti. Bu kez sandık çıkışı anketlere göre yüzde 58.60’a karşı yüzde 41.40 ile yenildi.

Seçmenler Macron’dan memnun olmasalar da Le Pen’in vergileri düşürme planı başta olmak üzere ekonomi ve sosyal politikalarla ilgili vaatlerini fazla popülist ve uygulanamaz buldu.

SOLUN AŞIRI SAĞ KORKUSUNA BORÇLU

İlk turdan elenen Cumhuriyetçilerin adayı Valerie Pecresse, sosyalistlerin adayı Anne Hidalgo ve Yeşillerin adayı Yannick Jadot, Macron'a destek çağrısı yapmıştı. Bu üç kanaldan çıkılan koltukta büyük bir sorun yok. Macron zaferinde eşiği deviren faktör, ekonomik politikalarıyla irite ettiği Fransız solunun stratejik tercihi.

Bir bakıma Macron solun aşırı sağa ilişkin korkularına borçlu. Kamuoyu yoklamalarında ilk turda yüzde 21.95 oy alan radikal solcu Jean-Luc Melenchon'u destekleyenlerin yüzde 42'si Macron'a, yüzde 25'i Le Pen'e oy vereceğini söylüyordu. Halbuki Melenchon, Macron’a destek çağrısı yapmazken, Le Pen’e bir oyun bile gitmesini istemiyordu. Radikal solun Macron’a yönelmesi aşırı sağı engelleme refleksine bağlı. Bunun yanı sıra TV’deki ikili karşılaşmada Macron’un ekonomi konusundaki açıklamalarıyla soldaki direnci kısmen kırdığına dair gözlemler paylaşılmıştı. Burada radikal solun Le Pen’e giden oyları Fransız siyasetindeki dönüşümü anlatması açısından çok daha kritik.

AŞIRI SAĞ 'MERKEZ' ETKİSİNİ YAKALADI

Le Pen kaybetse de, iki cephe arasında makasın daralması aşırı sağın siyasi yelpazede ‘merkez’ etkisini yakaladığını gösteriyor. Le Pen’le ilgili korkuların pörsümesi önemli ölçüde söylem ve programındaki sert köşeleri törpülemesine bağlı. Sözgelimi AB’den çıkma eğilimi, Brüksel karşısında stratejik özerklik ve Fransa anayasasının üstünlüğünü tesis vaadine dönüştü. NATO karşıtlığı ise ittifakın askeri kanadından çekilme sözüyle sınırlandırıldı. Almanya, İspanya ve Portekiz gibi üyelerden gelen Macron’a destek çağrıları, Fransa’nın aldığı rotanın Polonya ve Macaristan’la kıyaslanamayacak kadar AB’de dağılmayı tetikleyeceği kaygısına dayanıyor. Müslümanlarla ilgili ‘karşıtlık’ da seçim sathi mailinde biraz daha müphem bir dile büründü. Bu minvalde birkaç alanda Le Pen’de kendini gösteren ehlileşme hali toplumda nefretle karşılanan ırkçı ve yabancı düşmanı söylem ve önermelerin normalleşmesini sağlıyor.

Paradoksal olarak aşırı sağ kitlede daha ırkçı bir alternatif olarak Eric Zemmour’un ortaya çıkması Le Pen’in daha makul görünmesini sağlayan bir gelişmeydi. Elbette Zemmour’a kaçan yüzde 7 oranındaki oyun yaklaşık dörtte üçü ikinci turda aslına rücu etti.

BİR SONRAKİ SEÇİMDE RADİKAL SAĞI DENEME EĞİLİMİ ARTABİLİR

Bundan sonraki süreçte iki farklı etki üzerinde durulabilir: Birincisi hem merkez sağ hem merkez solu boşaltacak şekilde AB içinde ‘egemenlikçi’, dış politikada ‘ulusalcı’ ve ‘stratejik bağımsızlıkçı’, ekonomide ise ‘korumacı’ eğilim güçleniyor. Bu eğilim hem radikal sol hem radikal sağı besliyor. İkinci etki; radikal sağda görülen rekabet daha da sertleşebilir. Sol müzmin bölünmüşlük ve kısır tartışmalardan çıkamazsa radikal sağın biri liberal diğeri korumacı iki cephesi, popülist ve ırkçı bir rekabetle ilgi odağı olmaya devam edebilir. Bir sonraki seçimde radikal sağı iktidarda deneme eğilimi daha da artabilir.

2017’nin ikinci turuna oranla 2022’nin ikinci turuna katılım oranı yüzde 65.30’dan yüzde 63.23’e geriledi. Beyaz oylardaki artış da dikkate alındığında, aşırı sağın olası zaferini eskisi kadar ‘tehlike’ olarak görmeyenlerin sayısının artacağı öngörülebilir.

PSİKOLOJİK YILGINLIK

Pek çok seçmen için veba ve kolera arasında bir tercih psikolojik yılgınlık yarattı. Özellikle Müslüman azınlıklar arasındaki ‘ikinci tur’ etkisinin travmatik bir hal aldığı söylenebilir. Macron radikal İslamcıların ölümcül saldırıları karşısında Le Pen’i geride bırakan bir savrulma ile İslamcı ayrılıkçılığa, yani kamusal alanda İslami hassasiyetlere göre şekillenen paralel uygulamalara karşı "Fransa İslam’ı" tartışmasını başlattı. Yapılan düzenlemeler ve alınan önlemler karşısında Müslüman kesimler daha fazla radikal sola yöneldi. Le Pen zaten bu kesimler için gettolaşma eğilimini güçlendirmekten başka bir yere varmayacak vaatlerle geliyor.

Fakat sonuçta bu kesimlerin gözünde Macron ile Le Pen arasında ayrım çizgisi kalmadı. Hatta geçen yıl İçişleri Bakanı Gérald Darmanin bir tartışma sırasında Le Pen’i İslamcılara karşı yumuşak olmakla suçlamıştı. Seçim sürecinde ise hem Macron hem Le Pen daha Müslümanlarla ilgili daha seçici bir dil kullandı. Bu dikkatli yaklaşım da Müslüman azınlık arasında ikinci turu boşlama eğilimini kırmadı.

Le Pen kazansa bile çalışan kesimlere, vergi mükelleflerine, dar gelirlilere, emekliliğini bekleyenlere, Müslüman azınlıklara, göçmenlere, enerji başta olmak üzere kritik sektörlere, AB ve NATO ile ilişkilerin geleceğine dair vaatlerini hayata geçirebileceğine şüpheyle bakılıyordu.

'GÜÇLÜ CUMHURBAŞKANI'NIN İŞ BİTİRİCİLİĞİ AZALABİLİR

12-19 Haziran’da parlamento seçimleri var ve yeni seçilen cumhurbaşkanının işi hiç de kolay olmayacak. İkinci turda iki adayda toplanan oylar normal parti adreslerine döndüğü için parlamento aritmetiği cumhurbaşkanını uzlaşı ve müzakere mekanizmalarına mecbur edecek. Yani sistemde ‘güçlü cumhurbaşkanı’ faktörünün iş bitiriciliği azalabilir. Bu yeni cumhuriyet tartışmalarını da tetikleyen bir süreç. Müslüman azınlıklar, göçmenler ve yabancılarla ilgili tartışmalar, ayrışmalar ve çelişkiler yeni dönemde artarak sürecek.

Dünya Haberleri