Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma kapsamında 25 Nisan’dan bu yana tutuklu olan Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Abdurrahman Gök’ün ikinci duruşması yarın görülecek. Gök hakkında “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlamalarında bulunulan dava, Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Diyarbakır 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutsak olan Gök, duruşma öncesi MA’ya gönderdiği mektubunda hakkındaki suçlamalara yanıt verip, yargılanmasının ardındaki gerçeğe dikkat çekti.
Demokratik bir ülkede, hakkındaki iddialara dair gazetecilerin ifadeye dahi çağrılmayacağını dile getiren Gök, yaşadığı durumu “Ama işte hükümetin ülkeyi götürmek istediği noktaya, önünde engel olarak gördüğü gazeteciliği, gazetecileri tehditle, baskıyla, sürgüne sürüklemekle, tutuklamakla ‘bertaraf’ edebilme anlayışını da yadırgamıyorum. Çünkü kendisine yakışanı ve kendisinden bekleneni yapıyor ve yaptırıyor. Ama başarılı olur mu? diye sorarsanız. Yanıtım ‘hayır, başarılı olmayacak’ olur. Geçmişten bugüne kadar galip gelen hep hakikat olmuştur. Canları pahasına hakikate sahip çıkanlar olmuştur. 90'lı yıllarda halkın haber alma hakkına sahip çıkan ve gazeteciliğin gereğini yerine getirenler ‘yargısız infazlarla’ bertaraf edilmeye çalışılıyordu. 2000'li yıllarda AKP hükümetleri döneminde ise ‘yargılı’ infazlarla gazetecilik ve gazeteciler bertaraf edilmeye çalışılıyor. AKP'nin bir bakanı değil miydi, ‘şükredin eskiden öldürülüyordunuz, şimdi sadece tutuklanıyorsunuz’ diyen! Bu nedenle tutuklu yargılanmamı bu karanlık anlayışın gereği olarak görüyorum” cümleleriyle tanımladı.
‘Kemal kurkut’un masumiyetini kanıtladığım için…’
Diyarbakır, 2017 yılı Newrozu’nda Kemal Kurkut’un polisler tarafından öldürülmesini çektiği fotoğraflarla ortaya çıkaran Gök, bu fotoğraflar yüzünden hedefe konuldu. Gök, neden hedef haline getirildiğini ise şu sözlerle dile getirdi: “Üstü çıplak olmasına rağmen, hepimizin gözleri önünde onlarca polisin açtığı ateş sonucu öldürülen müzik bölümü öğrencisi Kemal Kurkut için bile hakikati çarpıtıp, ‘canlı bombaydı, o yüzden etkisiz hale getirildi’ diyen bir anlayışın bugüne kadar yaşanan birçok infaza dair açıklamalarının gerçeği yansıtmıyor olabileceğini gösterdi. İşte bu nedenle o fotoğrafların yayınlandığı 21 Mart 2017'den beri baskılarla, gözaltılarla, ev baskınlarıyla ve en son tutuklamayla karşı karşıya kaldım. Çektiğim sadece bir fotoğraf değildi belki de, yüzyıldır her yargısız infazın ardından yapılan resmi açıklamaların toplam bir teşhiri ve yalanlanmasıydı. Dersim'in, Zilan'ın, Newala Qesaba'nın, 33 Kurşun'un, Roboski'nin, Ceylan'ın, Uğur'un, Berkin'in, Ali İsmail'in, Şahin Öner'lerin fotoğrafıydı. Hakikati ters yüz eden bir anlayıştan böylesi yargısız bir isyanı fotoğraflarımla ortaya çıkarmış, Kemal Kurkut'un toplum nezdinde, ailesi nezdinde masumiyetini kanıtlamış olduğum için takdir beleyecek değildim. İşte bu nedenle maruz kaldığım yargılamaların temel motivasyonunun Kemal Kurkut fotoğrafları olduğunu söylüyorum. Zaten bir sene önce, 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası aldığım davada, ‘bilerek ya da bilmeyerek gizli bir tanıktan alınan 'Kemal Kurkut örgüt üyesiydi. Abdurrahman Gök de örgüt talimatıyla o fotoğrafları çekti ve yayınladı' ifadesiyle bu durum ispatlanmış da oldu.”
Aynı mahkemede yargılanacak
Gök’ün daha önce gizli bir tanık beyanlarına dayanılarak “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlamalarıyla yargılanıp, hakkında 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verilen dava, Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüştü.
Aynı mahkemede ikinci kez yargılanacak olan Gök, “Aradan bir yıl bile geçmemişken bir kez daha ‘örgüt üyesi olmak’, ‘örgüt propagandası yapmak’ suçlamasıyla tutuklanıp yargılanmam ve yine bana ceza verip, ‘hükmün açıklamasını geriye bırakılmamasına’ karar veren 5'inci Ağır Ceza Mahkemesinin iddianameyi kabul etmesini nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum gerçekten. Ne yapalım bende tekrar tekrar gazetecilik nedeniyle yargılandığımı, sırf Kemal Kurkut'ın çıplak infazını gösteren fotoğraflarla ‘resmi yalanı’ ortaya çıkardığım için ‘resmi öfkeye’ maruz kaldığımı ve devlet adına polis ve yargı eliyle benden intikam alınmaya çalışıldığını dile getirmeye devam edeceğim” diye belirtti.
Gök, mevcut koşullar içerisinde dayanışmanın neden önemli olduğu üzerinde de durdu. Gök, şunları söyledi: “Dayanışma, hakikat yolunda insana daha fazla dayanma gücü, yalnız olmadığı duygusunu veriyor ve pekiştiriyor. Yine baskının daha fazla yayılmasının önünde bir direnç oluşturuyor. Dolayısıyla sürekli baskılara maruz kalan gazetecilerle dayanışma içerisinde olan gazeteci meslek örgütleri ve gazeteciler, o baskıların kendi kapılarına gelmesini de geciktirmiş olurlar. Tabi amaç gazetecilik yapmak ve gazetecilik ilkelerine sahip çıkmaksa 'senin gazetecin, benim gazetecim' yaklaşımı içerisine girmemek gerekir. Gazetecinin mesleki faaliyetleri nedeniyle yargılanıp, yargılanmadığı tek referans noktası olmalı. Kimliği, aidiyeti, siyasi görüşüne bakılmaksızın... Yani tutuklanan ya da yargılanan gazeteci ile dayanışma gösterenler, o gazetecinin kimliğine, aidiyetine, fikrine sahip çıkmamış oluyorlar, gazeteciliğe, halkın haber alma hakkına sahip çıkmış oluyorlar. Bu çürümüşlüğe karşı daha fazla gazetecilik yapmak, yaratılmak istenen ve gerçekte hiçbir alakası olmayan algıyı hakikatle teşhir etmek gerekiyor. Trollüğün gazetecilik olmadığını sık sık işlemek gerekiyor. Gazetecilik maskesi takmış ve bu maske altında toplumun gazetecilere ve gazeteciliğe duyduğu itibari sarsan kralların maskelerini düşürmek gerekiyor.”
Gök, yarın görülecek duruşması öncesi son olarak şunları kaydetti: “Hiç olmazsa duruşma günleri dostları görmeye vesile oluyor. Bir kez daha ellerimde kelepçelerle duruşma salonuna getirileceğim ama vicdanım hür olarak. O gün görüşmek üzere…” (Kısa Dalga)