14 Mayıs’a giderken medyanın rolü: ‘Gazetecilik, medya hatta yurttaşlık alanı, AKP’nin başı üstünde dolanan bir hayalet’
Türkiye 14 Mayıs'ta yapılacak seçimleri doğru hızla giderken medyanın oynayacağı rol de merak konusu. Geçmiş yıllardaki deneyimlerden adaylara eşit oranda yer vermeyen TV kanalları, gazeteler, reklamlar seçim sürecinde tarafsız olmadıklarını ortaya koymuştu. Bu yıl gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ise medya açısından çok daha farklı olabilir. Çünkü bu yıl seçimlere giderken seçim, seçmen ve medya üçlüsüne “Dezenformasyon Yasası” adı altında bir ‘Sansür Yasası’ da eşlik edecek.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Gökhan Bulut, NewsLabTurkey Yönetici Direktörü Dr. Sarphan Uzunoğlu ve iletişimci-yazar Ümit Alan, medyanın ve Sansür Yasası’nın önümüzdeki seçimde oynayacağı rolü Kısa Dalga’ya değerlendirdi.
'Siyasi baskı artabilir'
Bu seçimde medyanın rolünün AKP açısından hiç olmadığı kadar önemli olduğunu ifade eden Dr. Bulut, “Ekonomik ve siyasi baskının, soruşturma, kovuşturma ve mahkeme süreçlerinin tüm topluma daha da yayıldığı bir süreç bekliyor olabilir Türkiye’yi” dedi. Dr. Uzunoğlu seçim döneminde insanların bir önceki döneme göre daha az cesur davranabileceğini belirtti ve “Özellikle ‘negatif örnek’ teşkil edecek soruşturmalar açılırsa insanlar ifade özgürlüklerini kullanma konusunda derin tereddüt yaşayabilirler” dedi. Muhalif kanallara verilen kanal kapatma, yayın durdurma cezalarının daha önemli olduğunu dile getiren Alan ise “Çünkü Türkiye’de hala seçmenlere TV kanalları çok daha kolay ulaşıyor ve bu çok daha yaygın takip ediliyor” dedi.
Seçimlerin medya endüstrisi için normal şartlarda bir festival niteliği taşıdığını ve günlük yaşamda sansür yasasının etkilerini en çok da seçmenin sosyal medya kullanım süreçlerinde görülebileceğini belirten Dr. Uzunoğlu şunları söyledi:
"Ama normal demokratik koşullarla bu tarz kader seçimi şeklinde görülen seçimler arasında medya açısından da bir fark var. Kurumlar politik dengelere o kadar hassas ki bir festivalden ziyade gergin, hata yapmaktan kaçınırken kurumların sıkıcı ve işlevlerinden uzaklaşan bir yayın politikası izlemeleri de olası. Ben seçimde kurumsal haber medyası kadar adayların bireysel medya kullanımlarının ve yurttaşların kullanımının da belirleyici olacağı kanısındayım. TikTok gibi platformların aktif kullanılacağı ilginç bir seçim olacak."
‘İnsanlar ifade özgürlüklerini kullanma konusunda derin tereddüt yaşayabilirler’
"Günlük yaşamda sansür yasasının etkilerini en çok da seçmenin sosyal medya kullanım süreçlerinde görülebileceğini de kaydeden Dr. Uzunoğlu, “İnsanlar bir önceki döneme göre daha az cesur davranabilir. Özellikle ‘negatif örnek’ teşkil edecek soruşturmalar açılırsa insanlar ifade özgürlüklerini kullanma konusunda derin tereddüt yaşayabilirler. Bu medyaya düşen farklı kitlelere doğru ve tarafsız bilgi ulaştırma rolünün önemini artıran bir durum."
‘Yerel medya inisiyatifleri daha da kapsamlı bir özsansür uygulayabilir’
Yasanın en çok etkileyeceği kurumların yerel medya aktörleri olacağını ifade eden Dr. Uzunoğlu ise “Yasa onları maddi destekle bağımsız gazetecilik arasında bıraktı. Zaten politik oluşumların gölgesinde çalışan yerel medya inisiyatifleri daha da kapsamlı bir özsansür uygulayabilir” dedi.
‘Bu seçimde medyanın rolü hiç olmadığı kadar önemli AKP açısından’
Seçim sürecinin bir yönüyle medyada ve medya aracılığıyla yaşanacağını ifade eden Dr. Bulut, “Önümüzdeki seçimlerin AKP açısından oldukça kritik olduğu da biliniyor. Türkiye’nin içine girdiği ekonomik ve siyasal krizlerin AKP’yi iktidarından etme ihtimali yüksek ve işlenen suçlar başka bir iktidar döneminde hukukun konusu haline getirilebilir. Dolayısıyla yalnızca iktidarı değil siyasal hatta kişisel ikballerini belirleyecek bir seçimde medyanın rolü de hiç olmadığı kadar önemli AKP açısından” dedi.
‘Gazetecilik, medya hatta yurttaşlık alanı, AKP’nin başı üstünde dolanan bir hayalet’
Medya alanında RTÜK, BİK ve BTK eliyle, kamusal tartışma alanında da TCK eliyle hukuk dışı fiillerle hareket eden AKP’nin bir de sansür yasasına neden ihtiyaç duyduğunu Dr. Bulut şöyle açıkladı:
“Medya’ dendiğinde yalnızca ulusal değil yerel coğrafyalar; yalnızca geleneksel kurumlar ve mecralar değil internet alanı ve hatta platformlar anlaşılıyor. Geleneksel mecralarda ulusal ve yerel haber kurumları RTÜK ve BİK ile büyük oranda zapturapt altına alınmışken sansür yasası da bu genişleyen medya ortamında internet yayıncılığının ve sosyal medya platformları aracılığıyla tek tek yurttaşların benzer çitlerle çevrilmesi ihtiyacını karşılıyor. "
"Günümüzde kamuoyunun oluşmasında internet alanının etkisi düşünülecek olursa seçim döneminde ortaya çıkacak olası bir muhalif yükselişin önü kesilmeye çalışılırken “yasallık” gereği, sansür yasasıyla karşılanacak. AKP’nin sanal düşmanlar yaratarak kendisini var ettiği “hayalet dövüşü” stratejisi artık inandırıcılığını yitirirken bu süreçte, deyim yerindeyse, ringe “gerçek” bir rakip çıkarmak zorunda. Siyasal alandaki “görünür” rakipleri kadar bu geniş medya alanındaki dağınık ve olası rakiplerini de tanımlamak zorunda. Gazetecilik, medya hatta yurttaşlık alanı, AKP’nin başı üstünde dolanan bir hayalettir ve sansür yasası, AKP’nin düşman hayaletlere çarşaf giydirme yasasıdır.”
‘Türkiye’yi kovuşturma ve mahkeme süreçlerinin tüm topluma daha da yayıldığı bir süreç bekliyor olabilir’
Seçim sürecinde politika sahnesinin sertleşeceğini tahmin etmenin zor olmadığını belirten Dr. Bulut şöyle devam etti:
“Ama medyadaki sertlik ise bundan çok daha fazla olacaktır. Çünkü AKP güdümündeki medyanın, AKP’nin politika alanında söylediğini daha da genişletmek; söyleyemediğini söylemek gibi bir işlevi hatta görevi var. AKP güdümünde olmayan gazetecilik alanını ve dahası, tüm yurttaşlık alanını da “suç” ile tanımlayan sansür yasası, iktidarın kendi görünümünde olmayan herkese ve her şeye karşı açtığı bir savaştır. Ekonomik ve siyasi baskının, soruşturma, kovuşturma ve mahkeme süreçlerinin tüm topluma daha da yayıldığı bir süreç bekliyor olabilir Türkiye’yi.
‘AKP’nin ilerletmeye çalıştığı rejimin rengini daha da net gösterecektir’
“Medyanın tüm demokratik yurttaşlık alanıyla bağının ve bu bağın göstergelerinin iyice arttığı bugünlerde yaşananlar, AKP’nin ilerletmeye çalıştığı rejimin rengini daha da net gösterecektir. Öte yandan, toplumun demokrasi talebinin yükseleceği ve medyanın da burada işlev kazanacağı da bir döneme giriyoruz. Karamsarlığın yerini umudun, bıkmışlığın yerini mücadelenin almasını beklemek için de çok sebebimiz var.”
‘Büyük bir risk barındırdığı ortada’
Seçim dönemlerinde karşılıklı çeşitli amaçlarla dezenformasyonlar üretildiğini ve özellikle de muhalif kanallara verilen kanal kapatma, yayın durdurma cezalarının bu yasadan çok daha önemli olduğunu dile getiren Alan, şöyle konuştu:
"Dezenformasyon sadece iktidar tarafından değil muhalefetten de gelebilir. Ancak dezenformasyon konusunda sadece bir tarafa dönük işlem yapıldığı zaman dengesiz bir tablo oluşur ve bu bir risk. Seçimlerde Dezenformasyon Yasası’nın nasıl uygulanacağını henüz bilmiyoruz ancak büyük bir risk barındırdığı ortada. Bu açıdan kritik bir dönem bizi bekliyor."
‘ TV kanallarına gelen cezalar çok daha mühim’
"Çünkü Türkiye’de hala seçmenlere TV kanalları çok daha kolay ulaşıyor ve bu çok daha yaygın takip ediliyor. Sosyal medya seçim dönemlerinde daha geride kalıyor seçmenler açısından. Bu yüzden şu an TV kanallarına gelen cezalar çok daha mühim."
‘Medya kararsız seçmene ulaşmalı’
Önceden herkesin aynı anda baktığı TV kanallarının olduğunu ancak şimdi iktidarı destekleyenlerin ve muhalefeti destekleyenlerin farklı kanalları izlediğini belirten Alan şunları söyledi:
“Merkez medya boşluğu doğuyor burada. Bu boşlukta da herkes kendi kutbuna çok daha fazla yaklaşıyor. Ancak ortada çok da ideolojik kararlarla hareket etmeyen bir kararsız seçmen var. Bu kararsız seçmen seçim sonuçlarını değiştirebiliyor. Bu yüzden medyanın onlara ulaşması lazım. Bunun da yolu sokakta yüz yüze konuşmaktan, mitinglerden geçiyor."
‘Sokakta insanlara ulaşabilenlerin daha şanslı olacağı bir seçim olacak’
“Özellikle de herkesin bakabileceği ve bilgi edinebileceği bir medya ortamına izin vermediğiniz zaman dezenformasyon çok daha kolay yayılır hale gelir. Bunu da yasalarla engellemek mümkün değil. Bugün geldiğimiz noktada bu yasalar birilerini cezalandırmak amacı taşıyor."
Bu yıl gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimini 90’lı yıllarda yapılan seçimlere benzettiğini söyleyen Alan, “Sokakta insanlara ulaşabilenlerin daha şanslı olacağı bir seçim olacak” dedi.
İlk sayfada her zaman Erdoğan’a yer verilmiş
2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylardan en fazla Recep Tayyip Erdoğan’a yer verilmişti. 10 Haziran 2018 ve 23 Haziran 2018 tarihleri arasında yapılan bir araştırma bu durumu çok net ortaya koyuyor ve medyanın seçimler konusunda sicilinin çok temiz olmadığını gösteriyor. Buna göre Türkiye’de en fazla tiraja sahip olan 4 gazetenin ilk sayfalarında adaylara dair yapılan haberlerde Erdoğan’a her gün olumlu ve destekleyici başlıklara yer verilirken adaylardan Selahattin Demirtaş’a 1 kez bile yer verilmemiş. Öte yandan 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de televizyon haberlerinde adaylar arasında bir denge gözetilmediği açık olarak görülmüştü. Adaylara eşit oranda yer vermeyen TV kanallarının Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde tarafsız olmadıkları tespit edilmişti.
Sansür Yasası hakkında
AKP ve MHP tarafından hazırlanan ve kamuoyunda “Sansür Yasası” olarak adlandırılan 40 maddelik “Dezenformasyon Yasası”, basın meslek örgütlerinin “sansürü yasalaştırdığı” gerekçesiyle eleştirmesine karşın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda kabul edilerek ekim ayında yasalaşmıştı. Özellikle de seçime doğru giderken iktidarın muhalefete ve yükselen seslere karşı önlem almaya çalışması olarak yorumlanan yasanın “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçuna 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören 29. Maddesi dikkat çekmişti.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.