Akşam Köşesi / "Devam imam efendi, sonucunu 15 gün sonraki anketlerde görürüz"

Akşam Köşesi / "Devam imam efendi, sonucunu 15 gün sonraki anketlerde görürüz"
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri aktarmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Köşe yazılarının tamamını okumak için başlıklarına tıklayın.

 Muharrem Sarıkaya (Habertürk) 

“Normalleşmenin yansımaları çarşambadan itibaren görülecek” 

Ankara’da dün dolaşırken de gözüme çarptı, bazı restoranlar, kafeler tedbirlerini çok iyi bir şekilde almış.

Ama gelin görün ki yanındaki veya iki dükkan üstündeki, komşusu gibi davranmaktan uzak…

Aradaki mesafesi bırakın 2 metreyi, 50 santime indirmiş, masaları da tıklım tıklım doldurmuş.

Yaptığı sadece kendisine değil, yanında düzgün şekilde kurallara uygun masa düzenini kurmuş olanlara da zarar veriyor…

Bu şekilde devam etmesi halinde meselenin nereye kadar varacağı da görünüyor.

Son rakamlar da bunun açık göstergesi…

Bunları düşünürken, baktım normalleşme sürecini takip eden Bilim Kurulu’nun alt kurulu üyesi, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Levent Akın da benden farklı bakmıyor.

Henüz normalleşme sürecinin yansımalarının alınmadığını belirterek söze girdi.

Bu hafta Çarşamba gününden itibaren yansımalarının görüleceğini söyledi.

Nedeni de bulaşın ortaya çıkış sürecinin 3 ile 10 gün arasında olması.

Dolayısıyla, gelecek haftadan itibaren bugünlerin etkisini göreceğiz.

 

Sevilay Yılman (Habertürk) 

“Beyefendi kadın cinayetlerinden değil de haberlerinden rahatsız oluyormuş” 

 (…) Cami statüsüne kavuştuktan sonra Ayasofya’ya baş imam olarak atanan Mehmet Boynukalın. Belli ki toplumsal meselelere ilgisi var. Siyaseti seviyor, aşırı meraklı.

Bu yüzden de hemen her konuda Twitter'daki kişisel hesabından yorum yapıp, fikrini beyan ediyor.

(…) Aleni bir şekilde Anayasamızdan laikliğin kaldırılması çağrısı yapan Ayasofya’nın Baş İmamı olan Boynukalın aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu! Cumhuriyet fabrika ayarlarına geri dönsün!”

(…) Dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı yorumla yine ortalığın gerilmesine sebep oldu.

Beyefendi Türkiye’de arka arkaya yaşanan kadın cinayetlerinden değil de bu cinayetlerin sunuluş biçiminden, haberlerinden rahatsız oluyormuş.

İnanılır gibi değil ama Twitter hesabından aynen şöyle yazdı değerli okurlarım: “Sürekli 'kadın cinayetleri' vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır!”

Bu yoruma tepki gelince "yanlış anlaşılmışım" mealinde ifadeler eşliğinde toparlayayım diye üst üste bir iki yorum daha yaptı ama onu da yüzüne gözüne bulaştırdı.

(…) Devletin memuru olarak; “Laiklik kaldırılsın” çağrısı zaten büyük bir skandaldı.

Toplum onu sindiremeden bu defa hem de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kadın cinayetlerinin "kadın cinayeti" başlığı ile haberleştirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi, cinayetleri hafifleştirme kastı taşır gibi alkolle, uyuşturucuyla, dindar olunmamasıyla bağdaştırması skandallarının soslusu oldu.

 

Ertuğrul Özkök (Hürriyet) 

Devam imam efendi, sonucunu 15 gün sonraki anketlerde görürüz

 Ayasofya’nın öyle bir imamı var ki...

Herkes kızıyor bense “Devam imam efendi” diyorum.

Neden mi?

Çıkıp bir konuşma yaptı ve dedi ki:

“1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün...”

Yani açıkça, Anayasa’dan laikliğin kaldırılması çağrısı yaptı...

Bu açıklamasından 15 gün sonra bir anket sonucu yayınlandı.

Türkiye’de “Laik rejimde yaşamak isteyenlerin oranı yüzde 75’ten yüzde 81’e çıkmış”...

Dün de Dünya Kadınlar Günü nedeniyle çıkıp bir konuşma yaptı. 

Bu defa, “Sürekli ‘kadın cinayetleri’ vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır” dedi.

Türk diline “sloganik” gibi harika bir kelimeyi kazandırdı...

Ama dahası, bu açıklamanın da “Türkiye’de kadın hareketine büyük katkıda bulunacağına eminim”.

Bunun ilk sonucunu da 15 gün sonraki anketlerde görürüz...

 

 

Hande Fırat (Hürriyet) 

İktidarın dik duruşunu da tebrik ediyorum

 Hâlâ yaşanan şiddet ve ölümler, mücadelede elde edilen kazanımlardan bir adım geri gidilmemesi gerektiğini de gösteriyor. Bir dönem İstanbul Sözleşmesi’ni kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda tartışmaya açanlara karşı iktidarın dik duruşunu da tebrik ediyorum. Ancak hâlâ atılması gereken yeni adımlar var. Şiddet ve ölümler bitmedikçe mücadele de bitmeyecek. Bu yüzden ilgili bakanların ayrım yapmadan tüm kadın dernekleri, işin uzmanları ve akademisyenlerle bir araya gelerek kapsamlı bir eylem planı hazırlamaları gerektiğini düşünüyorum. Umarım reform paketlerini acilen hayata geçirilecek bir eylem planı takip eder.

 

Sami Kohen (Milliyet)

 Türkiye ile Mısır arasında sessizce bazı görüşmelerin yapıldığı da anlaşılıyor

 Ankara’da son yapılan bazı açıklamalar Türkiye ile Mısır arasındaki gergin ilişkilerde yeni bir hareketliliğin, hatta normalleşme olasılığının işaretini verdi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Savunma Bakanı Akar’ın bu açıklamalarına göre, Doğu Akdeniz’de tartışmalı hale gelen “deniz yetki alanının sınırları” sonucunda, Mısır Türkiye’nin pozisyonunu kabul etmiş görünüyor. Mısır belirlediği bir parselde sismik araştırma planlarında Türkiye’nin daha önce Birleşmiş Milletler’e de bildirdiği sınırları dikkate almış bulunuyor. Bu konuda Türkiye ile Mısır arasında sessizce bazı görüşmelerin yapıldığı da anlaşılıyor. Nitekim Ankara’da yapılan açıklamalarda, iki devlet arasında “deniz yetki alanı sınırları” ile ilgili bir “mutabakat zaptı”nın imzalanabileceği de belirtiliyor.

 

Yılmaz Özdil (Sözcü)

 Kabak, Hakan Atilla'nın başına patladı

 (…) Neticede, Rıza Sarraf yırttı.

Bakanlar yırttı.

Ayakkabı kutusu yırttı.

Kabak, Hakan Atilla'nın başına patladı.

ABD'de tutuklandı.

28 ay hapis yattı.

Serbest bırakılınca VIP salonundan yurda giriş yaptı.

Borsa İstanbul'un genel müdürü yapıldı.

Ama… Tam rahata erdi sanılırken, şak diye istifa ettirildi.

Amerikan, İngiliz, Alman basınının yazdıklarına göre, “ABD'de mayıs ayında Halkbank davası başlayacak, vaziyet pek iyi görünmüyor, Biden yönetimine şirin görünmek için kurban verildi.”

Kabak yine Hakan Atilla'nın başına patladı yani.

Başkaları kurtulsun diye harcandı gitti.

 

Ayça Söylemez (BirGün)

 O avroların “insan hakları” adına harcanmayacağı ortada

 (…) AB hibe programını eli boş göndermemek için düzenlenen tiyatro miktara uygun şekilde sahnelendi, bitti.

(…) 2007’den bugüne yaptıkları yapacaklarının teminatıysa, insan hakları adına bekleyeceğimiz tek gelişme, hapishanelerdeki kalabalığı azaltmak için örtük aflar ve yeni cezaevi binaları olabilir.

İki yılda uygulamaya geçeceği söylenen bu yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nda 9 amaç, 50 hedef, 11 ilke var. Bunca başlığın şimdiden hatırı sayılır miktarda milyon avroya denk geleceğini öngörmek mümkün. O avroların “insan hakları” adına harcanmayacağı da ortada.

Tek temennim, demokrasi yalanına bunca zaman tutunmuş olan bazı muhaliflerin, tuzağa bu kez de düşmemesi…

 

İbrahim Varlı (BirGün) 

Kahire’ye normalleşme “sinyalleri” önemli

  Ortadoğu’dan Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’e bölgede yaşanan son günlerdeki hareketliliğin içinde Ankara’nın Kahire’yle yaşadığı flört dikkat çekici. Zira iki ülke ilişkileri Temmuz 2013’ten beri, dönemin Sisi’nin Mursi liderliğindeki İhvancı yönetimi devirmesi nedeniyle, kopuk. Mısır’daki darbeyi iç siyaset malzemesi yapacak derecede kullanışlı bir aparata dönüştüren AKP’nin “İhvan sevdası” nedeniyle her iki ülke bölgesel tüm sorunlarda karşı cephelerde yer alıyorlar.

Kahire’ye peş peşe gönderilen normalleşme “sinyalleri” bu nedenle önemli. Mısır ile deniz yetki anlaşması imzalanabileceğine ilişkin açıklamalar, düne kadar “darbeci Sisi”ye söylenmedik söz bırakmayan iktidarın çarpıcı Mısır övgüleri haliyle gözleri iki ülke arasındaki ilişkiye çevirdi. 

 Pakrat Estukyan (Yeni Yaşam) 

Savunma, masumiyetini kanıtlamak yükümlülüğü altına alınıyor

 Türk Ceza Kanunu veya Terörle Mücadele Kanunu gibi metinlere yerleştirilmiş tuzak maddeler vardır. Bu maddeler, salt herhangi birine, mimlenmiş birine karşı gerektiğinde kullanılsınlar diye konulmuştur o yasalara. Gerçek hayatta karşılığı olmadığı için üzerinde durulmazlar. Ama art niyetli bir savcı, bu maddelerden yola çıkarak yıllarca hapis cezası gerektiren bir iddianame hazırlayabilir.

HDP’nin kapatılması yönündeki siyasal histerinin tavan yaptığı bu günlerde söz konusu maddelerin tekrar gündeme getirilmesine tanık oluyoruz.

Örneğin HDP Diyarbakır milletvekili Garo Paylan hakkında yazılan fezlekede, ‘Sevgili Selahattin Demirtaş’ ifadesi, ‘Suçu ve suçluyu övme fiili’ olarak değerlendirilip, milletvekili dokunulmazlığının düşürülmesi için gerekçe sayılmış. Bunu duyunca geçmişte ‘Sayın Öcalan’ ifadesinin de benzer suçlamaların gerekçesi olduğunu hatırlamak mümkün.

 (…) Bir diğer tuzak da TMK kapsamında yer alan ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte…’ diyerek devam eden yasa. Bu yasayla da suçlama yapmak için somut delile gerek yoktur. İfadelerden, konuşmalardan edinilen izlenimle rahatça iddianame hazırlamak mümkün. Bu durumda iddia makamı suçluluğu kanıtlamak zorunda değil. Tersine savunma masumiyetini kanıtlamak yükümlülüğü altına alınıyor. Bu da ‘külyutmaz’ ve niyet okuma konusunda talimli yargıçlara karşı hiç de kolay olmayan bir şey.

İktidarını bu çarpık yasalarla tahkim eden bir yönetimin önereceği hukuk reformu veya insan hakları eylem planı doğal olarak inandırıcı olmayacaktır. 

Taha Akyol (Karar)

 Dizinin amacı belli; siyasi propaganda.

 TRT’deki “Payitaht” dizisinde Sultan Abdülhamid “yeni bir kanun-ı esasi” (yeni anayasa) çağrısı yapıyor! Dış borçların ödenmesinden de bahseden konuşmasının son cümlesi şöyle:

“Paşa! bu devlet yeni bir kanun çıkarma hususunda hep mahir oldu. İnşallah şimdi biz de çok çalışıp yeni bir Kanun-ı Esasi ilan edip devletin ve milletin refahı için yol kat edeceğiz!”

TRT böyle konuşturuyor ama aslında Abdülhamid kıtalar fetheden ecdadını “kanun ve müşterek his” etrafında birleştiremedikleri için eleştirmiş, devletteki “nizamsızlık”tan hep yakınmıştır. Böyle bir hükümdar “kanun yapmada hep mahir olduk” der mi?

Daha önemlisi, Abdülhamid’in “yeni bir kanun-ı esasi” istemesi tarihi gerçeklere aykırı olduğu gibi onun “idare-i şahsiye” yani tek adam yönetimi anlayışına da taban tabana zıttır.

Ama dizinin amacı belli; siyasi propaganda.

 

Akif Beki (Karar)

 İmamoğlu, polemiği kızıştırmadı, geri de çekilmedi

 İBB Başkanı İmamoğlu, kadınlar günü kutlamasında Akşener'in adını HDP Eş Genel Başkanı Buldan'la birlikte anmıştı.

Sen misin isimlerini yan yana getiren! Bazı İYİ Partililer Twitter'dan İmamoğlu'na çıkıştı.

Dün kendisine sorulduğunda Akşener, tansiyonu şöyle düşürdü: 

"Biz İYİ Parti olarak herkesin fikrini açıkça söyleyebileceği, eleştirilerini açık, net ortaya koyabileceği, konuşmaktan korkmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalışıyoruz. Bu Türkiye'nin ilk örneği, kendi partimizdir. Dolayısıyla hem Sayın İmamoğlu'nun tweeti hem Sayın Yavuz Ağıralioğlu'nun tepkisi, hürriyetçilik ilkesi içerisinde değerlendirilmesi gereken iki bakış açısı. Sayın İmamoğlu'nun attığı tweeti bizim arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu beğenmedi, fikirlerini ortaya koydular. Ben de saygı duyuyorum".

Kutuplaştırma geriliminin üstüne demek ki çıkılabiliyormuş. 

Bir ucundan tutarak taraf olunmayabiliyor, uçlaştırmanın ekmeğine yağ sürülmeyebiliyormuş demek ki. 

Aynı olgunluk ve basiret, dün İmamoğlu'na da hakimdi. Polemiği kızıştırmadı ama paylaşımını da savundu, geri çekilmedi. Hem Buldan'ı, dünkü Kadınlar Günü Hatıra Ormanı etkinliğinden dışlamadı. Hem de eşi Dilek Hanım'la birlikte birer fidan da Emine Erdoğan ve Akşener adına dikti.

İmamoğlu, nefret ve ayrımcılığı körükleme siyasetine daha iyi bir cevap veremezdi.

 

Salih Tuna (Sabah) 

Mısır'la ilişki kurmamak, Mısır'ın mazlum halkına hiçbir fayda sağlamaz

 Başta Sayın Erdoğan olmak üzere devleti yönetenler de 15 Temmuz işgal girişimine karşı direnen aziz milletimiz de Mısır'daki darbeye karşı çıktı.

Velhasıl, Sisi'nin darbeci bir katil olduğunu tüm dünyaya haykırdık...

Lakin bize demokrasi hakkında "ev ödevi" verenlerin, darbeci Sisi'yi kırmızı halılarla karşıladıklarını da gördük.

Menfaatini put edinen dünyanın "vicdanına" artık ne söylesek nafile.

Tamam, birey olarak şehit Esma'ların aziz hatırasını hiç unutmayalım, darbecilerden bir ömür yüz çevirelim ama aynı "duygusal" tavrı devletten sürgit beklemek "gerçekçi" olmaz.

Kaldı ki, Mısır'la hiçbir şekilde ilişki kurmamak, mahut darbenin mağduru Mısır'ın mazlum halkına hiçbir fayda sağlamaz.

Gördük işte, bu halden sadece "fırsat kollayanlar" istifade etti; başta İsrail ve Yunanistan...

Şükür ki, Mısır, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki Münhasır Ekonomik Bölge konusundaki görüşlerinin kendi lehine olduğunu nihayet gördü.

Bu vesileyle Yunanistan ile Mısır arasında niza başlarken, Türkiye ile Mısır yakınlaşmaya başladı.

 

Turgay Güler (Akşam)

 Akşener'den gelen tepki ise herkesi şaşırttı

  

Pervin Buldan ile Meral Akşener ismini yan yana aynı cümlede kurdu. Hem de taammüden. Yani bile isteye ve dahi önceden düşünüp tasarlayarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü bahane ederek.

(…) Hal böyle olunca İYİ Partililer nasırına basılmışçasına zıpladı. En ağır tepki İYİ Parti kurucularından Cevat Saraç'tan geldi; Ekrem İmamoğlu'na 'Siyaset Kaşarı' dedi.

Böylece İmamoğlu'nu Türk siyasetinde Siyaset Kaşarı yakıştırmasıyla kavramsallaştırmış oldu.

Yavuz Ağıralioğlu ise Saraç'ın İmamoğlu'na 'Siyaset Kaşarı' dediği tweetini beğendi. Bir başka ifadeyle altına imza attı.

(…) Tüm bunlar yaşanırken gözlerin çevrildiği Meral Akşener'den gelen tepki ise herkesi şaşırttı.

Akşener 'saygı duyuyorum' dedi. Sanırım bu tavra en çok Yavuz Ağıralioğlu şaşırmıştır. Demem o ki Meral Akşener'den 'milli hassasiyet ve haysiyet itirazı' gelmedi!

 

Emin Pazarcı (Akşam) 

İmamoğlu, taksit taksit diyet ödemeye devam edecek...

 

Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. Kimse de milleti aptal yerine koymasın. Ekrem İmamoğlu'nun yaptığı ortada: 8 Mart'ı bahane etti, bu vesile ile borcunun bir taksitini daha ödedi. Bu ilişki bitmeyecek. Ekrem İmamoğlu, taksit taksit diyet ödemeye devam edecek...

Sosyal medyada, "İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan nezdinde" 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladı!

Niye, neden, niçin? Terörle mücadelede peş peşe şehitler verilirken, henüz o şehitlerin kanları soğumamışken, PKK destekçisi Pervin Buldan'ın önünde yapılan bu reveransın anlamı ne? İmamoğlu, gizli ortak Buldan ile Akşener'in isimlerini açıktan ve birlikte zikrederek, milleti neye alıştırmaya çalışıyor?

 

Mehmet Şeker (Yeni Şafak) 

Akşener’in açıklamasından ben bir şey anlamadım

  Kadınlar günü için yayınlanan kutlama mesajları arasında bir tanesi vardı ki “Siyaset buysa” diyesi geliyor insanın.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın nezdinde” kutluyordu Kadınlar Günü’nü.

İYİ Partililer tepki gösterdi.

“Terörle arasına mesafe koymamış bir partinin temsilcisiyle, aynı paylaşım içerisinde anılmasını kabul etmiyoruz” diye tepki gösterenlere, içinde ittifak geçen cümleler kurmak gereksiz.

Akşener’in açıklamasından ben bir şey anlamadım.

“Sayın İmamoğlu’nun attığı tweeti bizim arkadaşlarımızın çoğunluğu beğenmedi, haklıdırlar. Fikirlerini ortaya koydular. Dolayısıyla ben de saygı duyuyorum.”

Kime saygı duyacağız, kim haklı, içinden çıkmak zor.

Ne şiş yansın, ne kebap derken, bazen ikisi birden yanıyor, kömür oluyor.

 

Fuat Uğur (Türkiye) 

ABD’nin Uygur  “çalışma”sının Türkiye ayağını CHP ile İyi Parti üstlendi

 

ABD yıllar sonra Çin’e karşı yine Uygur Türkleri üzerinden “İnsan hakları” eksenli bir kampanya başlattı. Bir yandan da yeni trajedilerin ortaya çıkması için el altından kışkırtarak Çin devletinin Uygur halkı üzerindeki baskısını artırması hedefleniyor. Amaç Çin’e yönelik dünya çapında bir yaptırımın yolunu açmak.

Çin ise daha şeffaf ve demokratik yöntemler yerine bildiği tek şeyi yapıyor ve Uygur Türkleri üzerindeki baskıyı giderek artırıyor.

ABD’nin bu “çalışma”sının Türkiye ayağını CHP ile İyi Parti üstlendi.

 

Rahim Er (Türkiye)

 Biz, biz olmaktan çıkıyoruz

 (…) Biz bu değiliz… Hiçbir zamanda biz, asla bu olmadık. Önceki asırlarımızda 10 yılda karşılaşılan boşanma sayısı şimdi bir ayda görülmekte. Bu hazin istatistik diğer sahalarda da aynı. Kendimizi kaybettik. Biz, biz olmaktan çıkıyoruz. Tehlike kapıda. Sel yıkıp geçecek. Onun için her birimiz kafa yormalı, olayı gündelik siyaset terazisinde tartma yanlışlığına kapılmadan, çok daha önemli bir evleviyetle bu dertleri topluca ele alıp tespitler, teşhirler yapmalı ve kalıcı çâreler bulmalıyız…

 

Erkan Tan (Takvim)

 CHP'nin kazanmış olduğu belediyeleri, CHP/ HDP/ İP/SP hep beraber yağmalamayı sürdürüyorlar

 İBB Başkanı malum şahıs, Meral Akşener ile Pervin Buldan'ı yan yana anınca bir gürültü koptu. Gerçi Meral Hanım, sonradan yaptığı açıklamada, durumdan pek de rahatsız olmuş gibi gözükmedi. Hem İmamoğlu'nun mesajını hem de kendi partisindekilerin tepkilerini, hürriyetçilik olarak değerlendirdi. Akşener, İmamoğlu ile Ağıralioğlu'nu aynı kefeye koydu. "Kendi görüşlerini ortaya koydular" dedi. Bu köşede sürekli gündemde tutmaya çalışıyorum. Bir kez daha yazıyorum. Sahada; HDP ile Meral Akşener'in İP'ine tutunanlar arasında, gerçekten bir itiş kakış var mı...? Yok be kardeşim... CHP'nin kazanmış olduğu belediyeleri, CHP/ HDP/ İP/SP hep beraber yağmalamayı sürdürüyorlar..

 

Ali Karahasanoğlu (Yeni Akit)

 Bara giden kadın vahşice öldürülünce, suçlusu dindar insanlar oluyor..  

 

Bir avuç laikçi dernek ..

“Kadınlar Günü” diyor..

Kadınlar Günü’nü kutlayacaklarına.. Dine saldırıyorlar..

Bir avuç feminist, “Kadınlar Günü” diyor, kadın hakları ile ilgili sıkıntılı konular varsa, onları dillendireceklerine, sınırsız özgürlük istediklerini söylüyorlar..

Bir avuç politika cambazı, “Kadınlar Günü” diyor, kadınlara yönelik laikçilerin baskılarını engelleyici açıklama yapacaklarına, “müftüye nikah kıyma yetkisi verilmesi, kadına şiddetin sebebidir” diyorlar..

Bunların hepsine, Erbakan Hocanın tanımlamasıyla, “Haydi ordan” diyelim..

(…) Ama birilerine bakarsanız, “Baba evinden kaçın” diyor.. CHP’nin gazetesi Cumhuriyet’te bunu yazabiliyorlar..

Kaçan kızlar, serseri erkekler tarafından öldürülünce, dindarlara saldırıyorlar: “Ortaçağ kafası öldürdü”.

CHP’li milletvekilleri, “kadının gece bara gitmesine itiraz edemezsiniz” diyor.

Oysa, bizler, “Kadın da olsa, erkek de olsa.. İnsanın barda-pavyonda ne işi var diyoruz..”

Biz kötü oluyoruz..

Sonra bara giden kadın, bara giden erkekle birlikte, o gün tanışıp gece gittikleri otelde vahşice öldürülünce..

Suçlusu dindar insanlar oluyor.. 

 

Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit)

 

İnsan tanımı değiştirilmeye çalışılıyor

  Bakıyorum da CoVID sürecinde birileri sessiz ve derinden tehlikeli ve kirli bir oyunun ağlarını örüyor. Aman dikkat! Oyun şöyle: Bütün dünyada iktidarlar topluma inanılmaz baskılar uyguluyorlar. Haklı olarak toplumda giderek artan bir öfke var. Ekonomi krize giriyor.

İç içe geçmiş bir çatışmanın zemini oluşturuluyor. Toplumun, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıkları arasında bir çatışmanın zemini oluşturulmaya çalışılıyor.

İnsanın aklı ile vijdanını savaştıran bir akıl (akılsızlık) var. İnsan insanla çatıştırılmak isteniyor. Aile içinde kadın-erkek, baba-kız, anne-oğul birbirine düşürülmeye çalışılıyor. İnsan tanımı değiştirilmeye çalışılıyor bir yandan. Trans Humanizm’den söz ediyorlar artık. Yeni Normal dönemde, Great Reset sonrası Humanoid, Siborg gibi yeni robotomsu ya da insanımsı varlıklarla tanışacağız. Dini toplulukları kendi içinde, ideolojileri kendi içinde, aileyi kendi içinde çatıştırıyorlar ve başarılı da oluyorlar. Aslında önce yavaş yavaş ve gizlenme gereği duymadan adım adım geldiler. Şimdi koşar adım ilerliyorlar.

 

Orhan Karataş (Türkgün)

 

Gittikleri yolun sonunun uçurum olduğunun farkındalar ama yapabilecekleri bir şey yok

 (…) CHP’nin hiçbir inandırıcılığı yoktur. İkiyüzlü ve tutarsız tavrı artık herkesi bıktırmıştır. Denize düşenin yılana sarılması misali HDP’ye tutunma gayretleri, hazin akıbetlerini daha da hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

HDP’nin mini ortağı İP’in durumu çok daha vahimdir. CHP’nin kayığına binip, HDP ile birlikte kürek çekiyorlar. Rotayı Kandil katilleri çizdiği için vardıkları yer ihanetin dibi oluyor. Gittikleri yolun sonunun uçurum olduğunun farkındalar ama yapabilecekleri bir şey yok. Kıvranıp duruyorlar. Ne de olsa HDP sayesinde Meclisteler ve bir diyet borcu ödemek durumundalar. Zaten biraz mesafe koymaya kalkıştılar mı, hemen bir hatırlatma geliyor. Ekrem İmamoğlu, Dünya Kadınlar Günü dolayısı ile bunu yaptı. Attığı tivit kesinlikle tesadüf değildir ve HDP’ye olan borcu birlikte ödeme mecburiyetinin bir hatırlatmasıdır. HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve İP’in başı Meral Akşener bir elmanın iki yarısı olarak sunulmuştur ki, aslında doğrusu da zaten budur. Yıldıray Çiçek kardeşim, boşuna “Heval Meral” demiyor. Partisinde bazıları bu durumdan rahatsız olmuş gibi görünse de, “Heval Meral” saygılarını sunmakta gecikmemiştir.

 

Yıldıray Çiçek (Türkgün)

 Bir tecavüz olayı oluyor anında MHP ve Ülkücü Hareket ile bağ kuruyorlar

 

Daha önceki yıllarda da her suçu, her suçluyu, her olayı MHP’ye, Ülkücü Hareket’e bulaştırma huyunda olanlar, son yıllarda bu kara propagandanın dozajını arttırdı. CHP, HDP, İP, SP, DEVA, Gelecek, FETÖ, PKK, DHKP-C ve uzantılarının kurduğu ittifak sosyal medyada ve elinde bulundurdukları medyada her türlü kara propagandayı ve algı çalışmasını MHP ve Ülkücü Hareket üzerinde kullanıyor. Yıllardır bu kara propagandalara ve algı çalışmalarına karşı mücadele ediyoruz. Her oyunu bozdukça önümüze yeni bir oyun çıkarıyorlar. Kadına şiddet oluyor hemen olayı MHP ve Ülkücü Hareket’e bağlıyorlar, bir tecavüz olayı oluyor anında MHP ve Ülkücü Hareket ile bağ kuruyorlar. Bu tür planlı, sistemli propagandalar son yıllarda artış göstermektedir. Son yaşanan iki olayda anında seferberlik başlattılar ve sosyal medyayı bu konuda cephe yerine çevirdiler.

 

Murat Özer (Diriliş Postası)

 Çift başlı bir düşman” var karşımızda

 

Kadınlarımıza ikinci sınıf muamelesi yapan, inançlarından ve kılık kıyafetlerinden dolayı onları kamusal hayatın dışına atan zihniyetin temsilcileri, inanılmaz bir ikiyüzlülükle bugün kadın hakları konusunda hepimize ders vermeye çalışıyor.

Onlara göre, terörün karşısına dikilen analar, emeğinin hakkı gasp edilen çalışanlar, eğitimden mahrum bırakılan başörtülüler asla kadın olarak görülmediler.

Onların verecekleri derse ihtiyacımız yok. Üstelik aile kurumunu önemsizleştiren, genç kızların ailelerinden ayrılıp, kendi başlarına yaşamalarını salık veren bir yaklaşımın kadın haklarını savunduğunu iddia etmesi de, bir başka çelişki değil midir?

Elbette, aile mefhumuna düşmanlık edip, kadını erkeğin yanında değil, karşısında konumlandıran modernist-materyalist yaklaşım ne kadar fıtratımıza aykırı ise, İslam’dan değil, gelenek adına muharref ilkel anlayıştan beslenen yaklaşım da o kadar yaradılışımıza aykırı. Bu sebeple, kadın-erkek hepimizin birlikte mücadele etmemiz gereken “çift başlı bir düşman” var karşımızda.

Gündem