Akşam Köşesi / "Gökçek üzerinden  17-25 Aralık tarzında bir operasyon çekilmek isteniyor"

Akşam Köşesi / "Gökçek üzerinden  17-25 Aralık tarzında bir operasyon çekilmek isteniyor"
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri aktarmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Köşe yazılarının tamamını okumak için başlıklarına tıklayın.

Fatih Altaylı (Habertürk)

"Geçerliliğini 1 hafta bile koruyamayan bir öngörü…"

 

(…) Restoranlar, kafeler günah keçisi gibi gösterilse de, her yerde durum aynı.

Durum lokantada da aynı, camide de. Parti kongresinde de.

İş tamamen kontrolden çıkmış gibi görünüyor ve bu saatten Herkes biliyor ki, sayılar ne kadar artarsa artsın bundan böyle kolay kolay bir kapanma falan olmayacak.

Beklenen tek kurtuluş yolu aşı.

Ya da “Aşı idi” demek daha mı doğru acaba?

Bakan Koca, çok değil bir hafta kadar önce yaptığı açıklamada Mayıs sonuna kadar en az 105 milyon doz aşının yapılmış olacağını üzerine basarak söylemişti.

Bu, toplumun yüzde 60’ının aşılanması ve ciddi bir sürü bağışıklığının elde edilip, hastalığın kontrol altına alınmasını sağlayacak bir sayıydı.

Aynı Bakan Koca dün yaptığı basın toplantısında ise aşılanma tarihi 4 ay erteleyerek sonbahar aylarına öteledi.

Geçerliliğini 1 hafta bile koruyamayan bir öngörü…

 

Sedat Ergin (Hürriyet)

"Bundan önceki saldırılarda failler cezalandırmış olsaydı, caydırıcılık yaratılabilecekti"

 

(…) Saldırıların bu şekilde tekrarlanabilmesinin gerisinde ilk sıralardaki faktörlerden biri, ne yazık ki gazetecileri bazen de siyasetçileri dövmeyi aklına koyan saldırganları harekete geçmekten alıkoyacak etkili bir caydırıcılığın bulunmamasıdır. “Cezasızlık kültürü” sorunu, caydırıcılık alanında yaşanan eksikliğinin önemli bir boyutudur.

(…) Eğer bundan önceki saldırılar karşısında Türkiye’deki yargı sistemi süratli ve etkili bir şekilde işlevini yerine getirip failleri cezalandırmış olsaydı, muhtemelen sonraki saldırılara dönük bir caydırıcılık yaratılabilecekti. En azından saldırganlar yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını bileceklerdi.

Bu gibi örneklere bakınca, insan, Levent Gültekin’e düzenlenen saldırının akıbetinin farklı olabileceği konusunda ne yazık ki çok iyimser olamıyor. İnşallah bu düşüncemde yanılırım.

Abdulkadir Selvi (Hürriyet)

"Önce kabine, sonra parti yönetiminde değişiklik yapılacak deniliyor"

 

AK Parti’nin bir siyasi geleneği vardı. Büyük kongrede parti yönetimi yenilenir, kongreden sonra ise parti yönetiminden ve Meclis grubundan bazı isimler kabineye alınır, böylece Bakanlar Kurulu değişirdi. Parlamenter sistemde bakan olan milletvekillerinin istifa zorunluluğu olmadığı için bir sorun yaşanmazdı.

Başkanlık sisteminde ise ne olacağı tam belli değil. Ama siyasi kulislerde kabinenin 24 Mart’taki büyük kongreden önce değişeceği yönünde bir beklenti var.

Önce kabine, sonra parti yönetiminde değişiklik yapılacak deniliyor.

(…) Erdoğan’ın kabinede ve parti yönetiminde yapacağı değişiklikle ilgili olarak kimsenin bir bilgiye sahip olduğunu zannetmiyorum. Kulislerde bazı değişiklikler konuşuluyor. Ama Erdoğan’a yakın kaynaklardan bir bilgi almadan yapılan değerlendirmelerin hepsi fal açmak olur.

Sadece şunu söyleyebilirim. Erdoğan’ın “Yeni bir anlayış getiriyoruz” sözü bir şifre. Çünkü yeni dönemde AK Parti MKYK’sında aktif siyasette olmayan ama toplumda karşılığı olan isimleri görürsek şaşırmayalım. Erdoğan, MYK üyelerinden toplumda karşılığı olan isimlerin parti yönetiminde yer alması için öneri getirmelerini istemiş.

İsmail Saymaz (Sözcü)

"Geçen yıl 190 kurye yaşamını yitirdi"

Yemek Sepeti'nde çalışan kuryeler DİSK'e bağlı Nakliyat İş Sendikası'nda örgütlendi.

Başkan Ali Rıza Küçükosmanoğlu'nun verdiği bilgiye göre yetki için Çalışma Bakanlığı'na başvurdukları sırada Yemek Sepeti, 6200 çalışanın iş kolunu, taşımacılıktan büroya çevirdi. Üyeliği düşen sendika, hem dava açtı, hem bakanlığa başvurdu.

Küçükosmanoğlu, daha çok prim için daha çok sipariş taşınması gerektiğini, sık sık kaza meydana geldiğini belirterek şöyle diyor:

“Geçen yıl 190 kurye yaşamını yitirdi. Adeta ölümüne çalışmak durumda kalıyorlar. Kuralsız bir çalışma düzeni var.”

Deniz Zeyrek (Sözcü)

"Gazetecilerin parmaklarının kırıldığı gerçeği, Adalet ve İçişleri bakanlarının peşini bırakmayacak"

 

Bu ülkede 8 Mart 2021 Pazartesi günü bir gazeteciye saldırdılar.

Bakırköy'de meydan denilebilecek kalabalık bir alanda, program yaptığı Halk TV'nin önünde hücum ettiler. 20 – 25 kişiydiler.

Yere yığılır yığılmaz kollarının ve ellerinin arasına aldığı kafasını korumaya çalıştı gazeteci.

Tekmeler indi kalktı, yumruklar indi kalktı ama o ısrarla kafasını kollarının ve ellerinin arasında tuttu.

İyi ki de tuttu ve çıkarmadı. Zira bir fikir adamının en kıymetli ve bu tür durumlarda ilk koruması gereken yeridir kafası.

Evet, tahmin ettiğiniz gibi Levent Gültekin'den, vicdanlı, inançlı bir gazeteciden söz ediyorum.

O saldırıda kafasını korudu Levent ama bunu başarabilmek için parmaklarını feda etti.

Yaşamını konuşarak, yazarak kazanan bir fikir insanının aklını, beynini, kafasını korumak için parmaklarını feda etmek zorunda kalması ne acıdır değil mi?

(…) O kırık kemikler kaynayacak ve Levent yeniden on parmak yazmaya başlayacak.

Ancak, (eğer gereğini yapmazlarsa) kendi dönemlerinde gazetecilerin parmaklarının, kollarının, kafalarının tekmelerle yumruklarla, sopalarla kırıldığı ve bu konuda adaletin zerre kadar yerini bulmadığı gerçeği, ömürleri boyunca Adalet ve İçişleri bakanlarının peşini bırakmayacak.

 

Mine Söğüt (Cumhuriyet)

"İktidar, muhalif suçlar çıtasını alçalttıkça alçalttı…"

Bu ülkede sadece son üç günde...

Kadınlar “Tayyip kaç kaç kaç kadınlar geliyor” diye slogan attıkları ve ritme göre zıpladıkları için gözaltına alındılar.

Bir sanatçının ölümünün ardından yazılan bir veda mektubundaki “Neşeli meyhane” sözü devlete ait haber ajansı tarafından sansürlendi.

Bir sokak tartışmasında AKP’yi eleştiren ve “Yediler, yediler doymadılar” diyen bir kadın hakkında “halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet, bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama” suçunu işlediği iddiasıyla 3 yıl 4 ay hapis cezası istenen bir iddianame hazırlandı.

Yani iktidar, muhalif suçlar çıtasını alçalttıkça alçalttı…

 

İhsan Çaralan (Evrensel)

"Yanıt bekleyen 4 soru"

Muhalefet ve gerçekleri vermekte ısrar eden medya son aylarda Erdoğan ve iktidarını basit sorular sorarak sıkıştırıyor.

Son günlerde gündeme gelen ama yanıtını iktidarın vermediği, veremediği soruların en öne çıkanları şunlar:

* Merkez Bankasının 128 milyarı nerede?

* Damat nerede?

* Aşı nerede?

* Garê’de ne oldu; Garê operasyonunun sorumlusu kim?

Devri iktidarı boyunca, “Gündemi ben belirlerim. Gündemi belirlemiyorsam burada ne işim var” diye övünen Cumhurbaşkanı Erdoğan, gündemi belirlemeyi iktidar olmanın olmazsa olmazı olarak göregeldi.

(…) Sorular basit ama soruların yanıtları iktidarın üstünü örtmeye çalıştığı gerçeklerin üstünü açacağı için iktidar bu soruların etrafındaki tartışmaların yapılmasını istemiyor, yanıt vermekten çekiniyor. Ama iktidar, soruları duymazdan geldikçe, elbette merak edenlerin sayısı, merakın derecesi de büyüyor.

 

Taha Akyol (Karar)

"İYİ Parti siyasi hayatımızda çok etkili bir muhalefet partisi haline geldi"

Meral Akşener faktörü, siyasi hayatımızdaki değişimi anlamak için önemli verilerden biridir.

Nereden belli bu? Konuşmalarının yüksek reytinginden belli.

Esnaf gezilerinde gördüğü ilgiden belli.

Kamuoyu araştırmalarında MHP’nin hayli önünde oranlara ulaşmasından belli…

Meslektaşlarımız Murat Yetkin ve İsmet Berkan da Akşener’in yükselişini yazdılar.

Halbuki ekranlar, salonlar kendisine kapatılmış, hatta “dokunulmazlığın da yok” denilerek hapisle tehdit edilmişti!

“Eve dön, sen de yerli ve millisin” gibi iltifatlar da yapıldı ama bu da tutmadı.

İYİ Parti siyasi hayatımızda çok etkili bir muhalefet partisi haline geldi.

Bir kadına söylenmeyecek sözlerle Meral Akşener’e saldırılması da onu caydırmadı. Aksine 28 Şubat’taki dik duruşlu Akşener bugün de “ölüm olsa da sonunda, mücadele etmezsem namerdim!” diyerek duruşunu yine ortaya koydu.

 

Mahmut Övür (Sabah)

"CHP ve  İYİ Parti  HDP'yi korumak için her şeyi yapıyor"

(…) Şimdi iç ve dış vesayet kurumları son bir hamleyle muhalefeti dizayn ederek yeni bir yol deniyor. Muhalefet de bu hesabın bir parçası olarak "ilkesizliği" ilke edinerek, HDP'nin şiddetle ilişkisini bile görmezden geliyor.

Oysa Avrupa Parlamentosu'nda bırakın şiddeti, "ayrılıkçılık" gerekçesiyle bile Katalan milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılırken, Türkiye'de Kemalist CHP ile "milliyetçi" İYİ Parti, PKK terör örgütüyle ilişkisini saklamayan HDP'yi korumak için her şeyi yapıyor.

(…) İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, artık bu gerçek saklanamadığı için tıpkı ittifak ortağı Kemal Kılıçdaroğlu gibi öfkeleniyor. Bakın, parti yöneticileri dahil herkes İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun "Pervin Buldan güzellemelerine" karşı çıkarken, o grupta vites yükseltip, "Ölüm olsa da sonunda, mücadele etmezsem namerdim" gibi bambaşka bir söylem tutturuyor.

(…) Akşener, giderek netleşen HDP ile ittifak ilişkisini nasıl saklarım ve parti içinde başgösteren rahatsızlıkların üstünü nasıl örterim derdinde. Çünkü muhalefet cephesindeki çatlaklar giderek büyüyor. Bir yanda Ümit Özdağ ve arkadaşları harekete geçmiş durumda. Öte yanda CHP'den ayrılıp daha "milli" bir siyasi çizgi izleyeceğini açıklayan Muharrem İnce rüzgârı var. Her iki hareket de özellikle kıyılarda ve kent merkezlerinde yaşayan "milliyetçi laik" sosyoloji için yeni bir alternatif. O sosyoloji, HDP'yle yakın ilişki kuran partilere sıcak bakmıyor ve İnce'ye doğru kayıyor. Bu da Akşener'i korkutuyor. Öfkelenmesinin ve vites yükseltmesinin nedeni bu...

 

Kurtuluş Tayiz (Akşam)

"Özdağ, Akşener'in FETÖ ve HDP ile olan yakınlığını afişe etmeye çalıştı"

İYİ Parti, son günlerde kurucu üyesi ve İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'ın istifasıyla sarsılıyor. Özdağ, giderayak İYİ Parti ve Meral Akşener'in FETÖ ve HDP ile olan yakınlığını afişe etmeye çalıştı.

Kamuoyu, ilk kez Ümit Özdağ'ın açıklamalarıyla İYİ Parti ve Meral Akşener'den şüphe etmeye başladı. Bu partinin FETÖ ile olan bağlantılarını bugüne kadar sadece iktidara yakın çevreler dile getiriyordu; ancak kendi içlerinden birinin, yani Ümit Özdağ'ın verdiği bilgiler bu kez maskelerin düşmesini getirdi.

Ümit Özdağ'ın açıklamalarında İYİ Parti'nin sadece FETÖ bağlantıları değil, HDP ile olan gizli yakınlığı da önemli yer tutuyor.

 

Yalçın Akdoğan (Star)

"Meseleyi kişiselleştiren Sisi yönetimi olmuş ve ilişkileri donduran adımlar atmıştır"

Her ülkeyle normalleşme de aynı muhtevaya sahip değildir. Örneğin İsrail'le, Mısır'la veya ABD ile normalleşme dediğimizde aynı içerikte bir normalleşmeden bahsetmiş olmayız.

Son günlerde Doğu Akdeniz'de Mısır'la Deniz Yetki Anlaşması konusunda yeni adımların atılabileceğine yönelik açıklamalar 'bir normalleşme mi yaşanır' gibi sorulara zemin hazırladı.

Bu yöndeki açıklamaları bir 'zikzak' olarak niteleyen muhalefet ise daha önce ilişkilerin kötü olmasını eleştirirken, bu kez ilişkilerin iyileşme ihtimalini eleştirmeye başladı.

Örneğin Meral Akşener, Türk dış politikasının 'şahsi kankalıklara' endekslendiğini söyleyerek Mısır politikasını topa tuttu.

Doğrusu Türkiye'nin Mısır'daki askeri darbeye tavır takınması 'ahlaki bir duruş' ve 'ilkesel bir tavır'dır. Bunun Mursi sevdasıyla değil demokratik duruşla bir ilişkisi vardır. Nitekim Ermenistan'daki darbe tartışmaları üzerine de Türkiye aynı ilkesel tavrı sergilemiştir.

Meseleyi kişiselleştiren Sisi yönetimi olmuş ve ilişkileri donduran adımlar atmıştır.

 

Cem Küçük (Türkiye)

"Yolun sonu görünüyor FETÖ’cüler"

(…) Yakın zamanda göreceksiniz Türki Cumhuriyetleri’nden ve başka yerlerden çok FETÖ’cü Türkiye’ye iade olacak. Bundan kimsenin zerre şüphesi olmasın. Onlar için bütün yollar kapanıyor. Şimdilik Avrupa ve Amerika’da rahat edebilirler ama uzak olmayan tarihlerde o ülkelerde ellerindeki FETÖ’cüleri vermek zorunda kalacaklar.

Yolun sonu görünüyor FETÖ’cüler!.. Türkiye gibi bölgedeki en güçlü ülkeyi kimse yok sayamaz. Türkiye hem büyük bir askerî güç hem de diplomatik etkinliği olan bir ülke. FETÖ gibi kirli ve her türlü suça bulaşmış bir terör örgütüyle zamanla kimse çalışmak istemeyecektir. Bulunduğunuz ülkelere alışmaya çalışmayın, yakında hepiniz iade edilecek ve hukuk içerisinde yargılanacaksınız.

 

Süleyman Özışık (Türkiye)

"Meral Akşener dava arkadaşlarına hakarete bile cevap veremiyor…"

(…) İyi Parti'deki onur sahibi milletvekilleri ve siyasetçiler Ekrem İmamoğlu'na hak ettiği cevabı verdi. İyi Parti'yi destekleyen Yeni Çağ gazetesi ayakta alkışlanacak bir manşetle çıktı.

Hapisteki Selahattin Demirtaş, Ekrem İmamoğlu'na tepki gösteren İyi Partili isimlere "Irkçı faşistler" diye hakaret ediyor.

Meral Akşener dava arkadaşlarına edilen bu büyük hakarete bile cevap veremiyor…

 

Ali Karahasanoğlu (Yeni Akit)

" Kadın cinayetlerinin nerede ise yarısı, “alkol-bar-pavyon” bağlantılıdır"

Üç gün önceki yazım idi: “Barda buluşanlar birbirini öldürüyor, suçu bize yıkıyorlar! “

Laikçi çevre rahatsız oldu.

Barda, pavyonda kanca taktıkları kadınlardan bir-iki tanesi uyanır da, onların üzerinden süfli zevklerimizi tatmin edemeyiz diye düşünüp.. Saldırdılar ha saldırdılar..

Vay efendim, kadın cinayetinin sebebi “bar-pavyon” olur muymuş?

(…) Kadının da erkeğin de bara-pavyona gitmemesinin kadın cinayetlerini bir kısmını önleyeceğini söyledim, söylüyorum..

Ve onların verdiği somut örnek üzerinden de iddiamı ispatlıyorum..

92 yaşındaki teyzeyi kim öldürmüş? Aytu Çetin diye bir manyak..

Ne diyor ifadesinde? “Alkol almıştım.”

Daha ne desin?

Bu ülkede alkol tüketiminin tümü ile engellenmesi bir yana, azaltılması için atılan adıma bile, bu Fatih Altaylı gibi tipler hemen itiraz etmiyorlar mı?

Alın işte size.

Alkolü alıp, belki barda, belki pavyonda zıkkımlanıp, sonra da 92 yaşındaki kadını öldüren manyak manyak tipler..

İlla kadının bara gitmesi gerekmiyor.. Erkek de bara gidince..

Bu neticeler çıkıyor. Hem erkek, hem kadın gidiyorsa.. Hepten nanay..

(…) Kadın cinayetlerinin nerede ise yarısı, “alkol-bar-pavyon” bağlantılıdır..

“Öldürülenin bağlantısı vardır” demiyorum..

Öldürenin, bazı olaylarda ise öldürülenin de “bar-alkol” bağlantısını hatırlatıyorum..

 

Murat Alan (Yeni Akit)

"Gökçek üzerinden  17-25 Aralık tarzında bir operasyon çekilmek isteniyor"

Ankara’da bir başka operasyon daha çekilmek isteniyor..

Hem de Ankara eski Belediye Başkanı Melih Gökçek üzerinden..

Hem de 17-25 Aralık tarzında bir operasyon..

Hem de Tuncay Özkan’ın eski yamağı üzerinden..

Bir kitap yazdırmışlar..

Eskiden de yazıp, operasyonda kullanılacak yamakların imzasını atıyorlardı.

Yine benzeri bir yöntem diyeceğim ama kitaba göz attım bomboş..

FETÖ’cülerin yaptığı gibi bir de sözde örgüt şeması çizip oklar çıkartmışlar.

Şimdi Ankara Adliyesi’nde uygun bir savcı arıyorlarmış.

Amaçları belli..

Melih Bey üzerinden yürüyüp Başkan Erdoğan’a uzanacak bir operasyonun temelini atmak istiyorlar.

Aklıma, CHP’li Dursun Çiçek’in, “ ‘AKP’yi iktidardan indirin, bakın onları nasıl yargılıyoruz göreceksiniz’ diyen başsavcılar var” şeklindeki çıkışı geldi.

Herhalde bir bildikleri var..

Cumhuriyet Mitinglerinde Tuncay Başbakan, kırtasiye malzemesi satan yamağı da yardımcısı olacaktı!

Sonuç?

Tuncay cezaevine girdi, kanalını da FETÖ’ye sattı..

Hayaller deri koltuklu Mercedes, gerçekler cezaevi ring aracı..

Gündem