Akşam Köşesi / “Türkiye'de rezervin, sıfır olması için 24,5 milyar dolar para bulmalıyız”

Akşam Köşesi / “Türkiye'de rezervin, sıfır olması için 24,5 milyar dolar para bulmalıyız”
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri aktarmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Köşe yazılarının tamamını okumak için başlıklarına tıklayın.

Abdulkadir Selvi (Hürriyet)

“Erdoğan’a tuzak kurulmak isteniyor”

AK Parti kongresi yaklaştıkça şu tartışmayı daha sık yapacağımız anlaşılıyor: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile AK Parti Genel Başkanlığı’nın bir arada olmasından dolayı memnun olmaması, bu nedenle kongrede genel başkanlıktan ayrılarak AK Parti Genel Başkanlığı’nı güvendiği bir isme bırakacağı şeklindeki iddialar. Bazı isimler de konuşuluyor. Ama o isimlerin bu modelden haberi yok. (…) Burada Erdoğan’a bir tuzak kurulmak isteniyor. AK Parti, Erdoğan’dan, Erdoğan AK Parti’den koparılmak isteniyor.

Fatih Altaylı (Habertürk) 

“Özlem Hanım da bazı cümlelerin ne kadar büyük felaket olduğunu inşallah anlamıştır” 

(…) Bir avukat, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e yönelik sistematik, aşağılayıcı bir sosyal medya saldırısı içinde imiş.

Bunu Özlem Zengin’in ifadelerinden öğrendik.

Zaten söz konusu kişi yakalanmış ve hakkında soruşturma başlatılmış.

Özlem Zengin de “Böyle bir olay karşısında bütün kadınların birleşmesi lazım” çağrısında bulunuyor.

(…) Özlem Zengin, kendisine yönelik “sözlü saldırıya” tepki göstermekte, destek istemekte haklıdır.

Ancaaaak!

Özlem Hanım da bu vesile ile kendisinin geçen hafta sarf etmiş olduğu bazı cümlelerin ne kadar büyük felaket olduğunu inşallah anlamıştır.

Özlem Zengin de “çıplak aramanın” kendisinde yarattığı travmayı paylaşan bir kadına “Çıplak aramaya maruz kalmış NAMUSLU bir kadın bunu söylemek için 20 yıl beklemez” demişti.

Kendisine yönelik tavırdan haklı, çok haklı olarak şikayetçi olan Özlem Zengin acaba kendisinin bu tavrı hakkında ne düşünüyor?

Kadınların kendisine karşı da aynı şekilde birleşmesi gerektiği kanaatinde mi?

Bir kadını “namus kavramı” ile itham etmenin yanlış olduğunun artık farkında mı?

 

Muharrem Sarıkaya (Habertürk)

“Yeni çatışma alanı Irak” 

(…) Suriye’de Rusya’nın hakimiyetine karşı yeni dönemin en önemli çatışma alanının Irak olacağı bu günden görülüyor…

Bunu anlamak için son iki haftada yaşananlara bakmak yeterli…

ABD’nin yeni yönetimine gelen Biden, selefi Trump’ın aksine bölgede kalıcı olmaya karar verdiğini bir süredir düşünce kuruluşları aracılığıyla dile getiriyordu…

Ardından, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, 18 Şubat'ta yapılan Bakanlar Zirvesi’nde, Irak güçlerini desteklemek ve DAEŞ ile mücadelede daha etkin olmalarını sağlamak amacıyla güç artırımına gideceklerini açıkladı.

(…) Bunu dört gün önce yapılan Münih Güvenlik Konferansında ABD, Almanya ve Fransa liderlerinin konuşmaları izledi.

 

Yılmaz Özdil (Sözcü)

“Tıklım tıklım” cenaze törenine bizzat katılan sağlık bakanını Nobel'e aday gösteriyorlardı”

(…) Akp kongresinde kapalı spor salonlarını “lebaleb” doldurmakta sakınca yok, ama, restoranda tek başına yemek yersen bilimsel kurallara aykırı davranmış oluyorsun.

Akp kongresinde kapalı spor salonlarında “tıklım tıklım” oturursan, bizzat asrın liderimiz tarafından tebrik ediliyorsun, teşekkür ediliyorsun, ama, kafede tek başına oturup kahve içersen, bilim kurulunun maske/mesafe/hijyen kuralını ihlal etmiş oluyorsun.

Rize kongresinde ulaştırma bakanına seslenerek, Karadeniz şivesiyle tribünleri kahkahaya boğan asrın liderimiz ne diyor?

“Maskeni çıkar, sesini duyamayrum.”

Aynı maskeyi sokakta indirirsen, 900 lira ceza kesiyorlar.

Cenaze törenleri, bilimsel olarak yasak kapsamında yeralıyor, insanlarımız anasını babasını eşini yalnız uğurlamak zorunda kalıyor, filyasyon karantinası nedeniyle anasının babasının cenazesine katılamayan evlatlar var, cenazeler camiye bile götürülmüyor… Ama, merhum Akp'liyse, mesela Fatih Camisi'nin binlerce kişilik avlusunu “lebaleb” doldurmanda bilimsel olarak engel yok.

“Duygularımızı rahatça paylaşabileceğimiz günler için cenazede 30 kişiyi geçmiyoruz” diyen, sonra gidip “tıklım tıklım” cenaze törenine bizzat katılan sağlık bakanını Nobel'e aday gösteriyorlardı.

Deniz Zeyrek (Sözcü)

Albayrak siyasete dönüyor

Kemal Kılıçdaroğlu doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı hedef alıyor, daha öfkeli ve kontrolsüz açıklamalar yapmaya yönlendiriyor. Amacına da ulaşıyor.

Erdoğan, kürsüde hep “çok öfkeli” görünüyor. En son Kılıçdaroğlu için “terbiyesiz herif” ifadesini kullandı, kendi tabanından dahi tepki çekti.

Bu öfkeli dil, siyaset iletişimi açısından son derece olumsuz. Bir taraftan icraatlarını anlatmaya fırsat vermiyor, diğer taraftan “sorulara yanıt veremeyince, sıkışınca sinirleniyor” algısı yaratıyor.

Hal böyle olunca da Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a doğrudan yüklenmeyi sürdürüyor.

CHP yöneticilerinin kesintisiz bir şekilde eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a yüklenmesi de Erdoğan üzerinde aynı etkiyi yaratıyor. Ailesi konusundaki hassasiyeti bilinen Erdoğan, CHP'lilerin bu salvoları nedeniyle daha da sinirleniyor. Sinirlendikçe de kürsüde hep gerilimli, öfkeli konuşmalar yapıyor.

CHP'lilerin Albayrak konusunda “Erdoğan'ı sinirlendirmek” dışında bir amacı daha var. Albayrak'ın yeniden siyaset sahnesine dönmesini istiyorlar.

(…) Konuyu AK Parti'lilere de sordum. Çoğu, “CHP böyle devam ederse Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Albayrak'ı önemli bir göreve getirebilir” görüşünde.

Ben de merakla bekliyorum. Acaba AK Parti Kongresi'nden sonra Albayrak yeniden siyaset sahnesinde boy gösterebilecek mi?


 Deniz Yıldırım (Cumhuriyet)

“Her şey rayında gidiyor görüntüsü” 

(…) Ülke bu durumdayken Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı sıfatıyla şehir şehir gezip kongrelere katılması, üstüne üstlük de bu kongre salonlarındaki kalabalıkla salgın yokmuş, esnaf kepenk kapatmamış, eğitim büyük oranda durmamış gibi her şey rayında gidiyor görüntüsüyle övünmesine ne demeli?

Bunun bilinçli, hatta mecburen yapıldığını düşünüyorum. Siyasi getirisi ne olur, toplumun tepkisini ne denli büyütür, elbette göreceğiz; ancak her otoriter rejimin hegemonyası zayıflarken içine düştüğü kısırdöngü nedeniyle, iktidarın bu hamleye bağımlı olduğu kanaatindeyim…

Hakan Güneş (BirGün)

“İletişim sistemleri NASA'dan, fırlatma, taşıyıcı sistemleri Japonya'dan”

(…) Türkiye Uzay Ajansı Milli Uzay programı tanıtım sayfasına göre programın 10 kadar alt başlığı var ve bunların koordineli bir şekilde hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.

(…) Hedefler ülkemizdeki mevcut uzay çalışmaları ve uzay teknolojisi alanındaki birikimi dikkate alındığında yakın zamanda geçekleşmesi kesinlikle bir hayal. Ancak bunların belirli bir bütçe ile satın alınması hiç ama hiç hayal değil. İşte tam da bu nedenle “Milli Uzay Programı” tam bir propaganda fenomenidir.

(…) Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Emiri'nin Arap dünyasında isim bulma kampanyası yaptırdıktan sonra "Umut" adını verdiği Mars misyon aracı geçtiğimiz hafta Mars'a ulaştı. Başarı diye değil tam da başarısızlık örneği diye burada anıyorum.

Bu kendi öz bilim ve teknoloji kaynaklarını oluşturmak yerine satın aldığını milli diye propaganda eden bir program. Çünkü temel iletişim sistemleri NASA'dan, fırlatma, taşıyıcı sistemleri Japonya'dan. Özetle 200 milyon doları verince üstüne BAE milli bayrağını basıyorsun. Bunların hepsinin Arapça yeni patenli adlarını da alıyorsun. Milli ise milli.

 

İhsan Çaralan (Evrensel)

“HDP’yi en çok yaralamak için yapabilecekleri ne varsa onları yapmaktan imtina etmeyecekler”

(…) Gergerlioğlu ile ilgili olduğu gibi 9 milletvekili hakkındaki kararla ilgili de Şentop’un “Fezlekeler Meclise geldiğinde gereken işlem yapılır” biçimindeki sözleri, olağan bir prosedürü ifade ediyor gibi görünse de vücut dili, dokunulmazlıkların Mecliste oylanmasından yana olduğunu gösteriyor.

Kaldı ki, AKP-MHP’nin arkasında olduğu tek adam yönetiminin tek seçeneğinin muhalefeti iktidar seçeneği olmaktan çıkarmak olduğu ve burada HDP’nin etkisizleştirilmesinin kritik önemde olduğu artık gelişmeleri az çok izleyen herkes tarafından bilinen bir gerçektir.

Bu yüzden de tek adam yönetiminin; Taşdemir ve Gergerlioğlu’nun dokunulmazlıklarının kaldırılması için de fezlekesi TBMM’ye gönderilmiş olan HDP’nin 9 vekili hakkında da HDP’yi en çok yaralamak için yapabilecekleri ne varsa onları yapmaktan imtina etmeyeceklerinden şüphe etmek için bir neden yok!

Abdullah Aysu (Yeni Yaşam)

“Köylüler artık tek bir ürün ekiyor”

Gıda krizi tamtamları gezegen genelinde çalıyor. Dünya ürün piyasalarında ve Türkiye’de gıda fiyatları hız kesmiyor, mütemadiyen yükseliyor. Covid can, gıda fiyatları el yakıyor!

Eski köylülüğü hep birlikte arıyor, durmaksızın ona öykünüyoruz. Eski köylüler ürettikleri sağlıklı ürün ve gıdalarla önce kendi karnını doyurur, ihtiyaç  fazlasını satar halkı beslerdi. Ürünlerinden kazandığıyla üretemediği diğer ihtiyaçlarını satın alırdı. “Bir tas aşım kaygısız başım” der, yaşardı.

Şimdi öyle mi? Değil! Köylüler artık tek bir ürün ekiyor. Ekmeğini, yağını, yoğurdunu, yumurtasını, peynirini ve diğer ihtiyaçlarını dışarıdan satın alıyor, kendi ihtiyacını bile üret(e)miyor artık. İnsanların karnını doyuran sırtını giydiren köylüler bu değildi? Uygulanan tarım politikaları onları bu hale getirdi? 

Yıldıray Oğur (Karar)

“Kimse Buldan’ı suçlayamaz. Konuyu açan o değil”

 (…) A haberde katıldığı programda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HDP eş genel başkanı Pervin Buldan’ın çözüm sürecindeki bu İmralı ve Kandil ziyaretleri sırasında çekilmiş ve o günlerde gazetelerde, televizyonlarda yayınlanmış fotoğraflarını, HDP-PKK ilişkisinin delili olarak dosyasından çıkarıp gösterdi, kanal da bu fotoğrafları arkadaki barkovizyonda suç delili gibi kolaj yaptı.

Halbuki, şimdi İçişleri Bakanı’nın bu ifşaatlarının son dakika olarak altta kırmızı şeritlerle verildiği aynı ekranda, bundan altı-yedi yıl önce yine son dakika anonslarıyla canlı yayında Diyarbakır’daki Newroz mitinginde Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan Öcalan’ın mektubunu okuyordu.

(…) Dün Meclis’te konuşan HDP Eş başkanı Pervin Buldan da haklı olarak Kandil’e ve İmralı’ya neden gittiklerini hatırlattı.

(…) Sonra bir adım daha ileri gidip ekledi:

“Çözüm süreci can kaybı yaşanmaması için fedakarca yürütülen bir süreçti. Bugün olsa aynı fedakarlığı yine gösteririz. Çözüm sürecinde bize vaat ettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinde açıklayacağız. Çözüm süreci başarıya ulaşırsa nelerin yapılacağını yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz.”

Bu yüzden herhalde kimse Buldan’ı suçlayamaz. Konuyu açan o değil. 

Evren Devrim Zelyut (Yeniçağ)

“Türkiye'de rezervin bırakın artıyı, sıfır olması için bir yerden 24,5 milyar dolar para bulmalıyız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın pazartesi günü yaptığı açıklamalar ülkenin ekonomik gündemine oturdu. Ne dedi Erdoğan hatırlayalım: "Bunlar sahtekar. Şu anda Merkez Bankası'nın döviz rezervi sıfırlandı, sıfırın altına düştü. Göreve geldiğimizde 27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Şimdi, 95 milyar dolar döviz rezervimiz var."

İktidar rezerv 95 milyar diyor, muhalefet rezerv eksiye döndü diyor. Kim haklı? Yalancı kim? Bu noktada yoruma hiç girmeyelim. Rezervler nerede duruyor? Merkez Bankası'nda. O zaman hadi gelin Merkez Bankası sitesine girelim, rezerv ne kadar bakalım.

(…) Grafikte son veri 12 Şubat tarihli. Gösterdiği rakam 94 milyar TL. Merkez Bankası rezervi TL cinsinden gösterir, biz dolar kuruna böleriz. 94 milyar Lirayı kur olan 7 rakamına bölelim. Sonuç 13,4 milyar dolar. Yani net rezerv 13,4 milyar dolardır. Peki bu rezervin tamamı bize ait mi? Hatırlayın geçmişte tartışmıştık, swap (takas) yolu ile alınmış borç dövizler de var. Bu ödünç alınan parayı da 13,4 milyar dolardan çıkaralım ki elimizde ne kalmış bilelim.

(…) Toplam borç 56,3 milyar dolar. Ancak burada 4 ay-1 yıl arasını dahil etmezsek rakam 56,3-18,4= -37,9 milyar dolar oluyor. Bu da 1-4 ay arası ödenecek borçtur. Sonuç olarak 13,4 milyar dolar net rezervden, borç tutarı olan 37,9 milyar doları çıkartırsak, geriye eksi -24,5 milyar dolar kaldığı ortaya çıkıyor. Türkiye'de rezervin bırakın artıyı, sıfır olması için bir yerden 24,5 milyar dolar para bulmalıyız ki, kasa boş diyelim!
 

Süleyman Özışık (Türkiye)

“Yok denilen Merkez Bankası rezervlerinin 94 milyar dolar”

Şu pandemi günlerinde "Bunlar 128 milyar dolarlık birikimi buhar etti" demeleri öyle korkunç, öyle şeytani bir plan ki anlatamam.

Amaç infial uyandırmak!

Kan ağlayan esnaf, ekonomik krizle boğuşan vatandaş, "Biz bu çileyi çekerken siz 128 milyar dolar birikimi ne yaptınız" diyerek sokaklara inecek ve gerekirse bu işin sonu iktidarı düşürmeye kadar gidecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün açıkladı işte...

Yok denilen Merkez Bankası rezervlerinin 94 milyar dolar olarak yerli yerinde olduğunu ortaya koydu.

Buna rağmen hâlâ ama hâlâ aynı teraneyi çalıyorlar.

Berat Albayrak konusu toplumun kahir ekseriyetinin kulak kabarttığı bir konu ya hani. Oradan girerek milleti bu konuyla meşgul edecekler güya... 

Cem Küçük (Türkiye)

“Dedeağaç’a ABD ordusuna ait 145 helikopter ile 1800’den fazla askerî araç geliyor”

Dün Yunan uçakları durduk yere gemimizi taciz etti. Peki bunu niye yaptı? Çünkü Batı Trakya’da Yunanistan ile Amerika Birleşik Devletleri ortak tatbikat icra edecekler. Amerika bu tatbikata geniş bir askerî helikopter ve araçlarla katılacak. Bu akşam Dedeağaç’a ABD ordusuna ait 145 helikopter ile 1800’den fazla askerî araç geliyor. Tatbikatın adı: “Defender Europe 2021"

(…) Tatbikat öncesi Yunanlılar Amerika’dan aldığı destekle Türk gemisini utanmadan taciz ediyor. Elbette bizden cevabını alıyor ama bu dayılanmayı Amerika’dan aldığı cesaretle yapıyor. 145 helikopter ve 1800 askerî araç büyük rakam. Amerika ve Yunanistan bu tatbikatla neyi amaçlıyor olabilir?..

Türkiye’ye 20 km uzaklıkta bu tatbikat yapılacak. Ruslara karşı yapsalar bu anlaşılabilir ama pek öyle görünmüyor. Bakalım bu işin sonu nereye çıkacak?.. 

Şebnem Bursalı (Sabah)

“Asıl mesele Al-Bayrak'tır” 

(…) Bugün içeriden ve dışarıdan iftira ve saldırıların hedefinde Berat Albayrak varsa biliniz ki aslında; IMF kapılarına mahkûm olmayan, bölgesinde güç odağı durumuna yükselen, kurulan masalarda gösterilen yerlere oturan değil, kendi kurduğu masalara istediğini istediği yere oturtan Türkiye'dir asıl hedef. Yani, asıl mesele Al-Bayrak'tır!  

Emin Pazarcı (Akşam)

“Berat Albayrak'a karşı yürütülen karalama kampanyasını ancak "çirkef" kelimesi anlatabilir”

Uzun süredir Berat Albayrak'a karşı yürütülen karalama kampanyası ve algı operasyonunu ancak "çirkef" kelimesi anlatabilir. Çünkü baştan aşağı gerçek dışı ve en kötüsü de tamamen planlı. Neredeyse 40 yıldır siyaseti takip ederim. Çok ciddi kavgalara ve sert tartışmalara tanık oldum. Ancak, siyasetin bu kadar dibe vurduğunu görmedim.

(…) Çarpıtmalar ve çirkinlikler zirve yaptı. Berat Bey, Türkiye'ye yönelik ekonomik saldırılarla uğraşırken, bir de bunlardan gelen iftiraları göğüslemek zorunda kaldı. 

Yalçın Akdoğan (Star)

“Kılıçdaroğlu kuyuya attığı taşları Erdoğan'ın çıkarmasını istiyor”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir süredir belli konularda sorular soruyor ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan'dan cevaplar istiyor. Bu yöntemi adet haline getirdi.

Çok makul, çok gerekli, çok önemli, çok mantıklı olduğunu düşündüğü soruları tekrar ederek hükümeti köşeye sıkıştırdığını zannediyor.

Oysa soruların tutar tarafı yok, birçoğu kuyuya atılan taş mesabesinde.

Buna rağmen her gün kuyuya attığı taşları Erdoğan'ın çıkarmasını istiyor, bunun için ısrar ediyor. Cevap verilse de verilmese de aynı soruları sormayı sürdürüyor. 

Esra Elönü (Star)

“Mor soğan halkalı hesaplar nerdesiniz”

(…) Günlerdir tanımak değil vurmak istediğiniz Özlem Zengin'i, şerefsizliğinizle tanıştırmaya zorluyorsunuz. Yahu siz onun için rüzgarda ahenkle dans eden çöp poşetinden başka bir şey değilsiniz.

Sadece güzel yalanlarınızı ayıklayıp mide bulandıracak algı ziyafetine inanacak iradesiz insan avındasınız.

İstiyorsunuz ki bu bozulmasın.

Bozuldu Geçmiş olsun. Köprünün altından çok çöp suyu aktı.

Ey! Terörün Sakinelerini çelenklere çiçeklere boyayan, mor soğan halkalı hesaplar nerdesiniz?

Bir anne, bir kadın iffetinden vuruluyor. Ne oldu korona perdesi mi örüyor bu feminist dernekler! Pardon bir bakar mısınız? 

Ahmet Ulusoy  (Yenişafak)

“TCMB’nın rezerv kaybını) bir bakana çıkartılması en hafif deyimle insafsızlık”

 (…) Dış ticaret fazlası-cari fazla vermeyen ülkenin rezervi olmaz. Rezerv birikimi ya da yetersizliği doğrudan sermaye hareketleriyle ilgili.

Merkez bankası döviz hareketlerinin ve finansal işlemlerin sağlıklı yapılabilmesi, işlemlerde asgari güven tesis edilmesi için belirli düzeyde rezerv tutuyor. Sermaye giriş çıkışlarına göre de rezervlerde artış ya da azalış söz konusu oluyor.

Bakan Albayrak’ın göreve başladığı 10 Temmuz 2018 ile 10 Kasım 2020 tarihleri arasındaki Merkez Bankası brüt rezervlerine bakıldığında; yaklaşık 20 milyar dolar civarında bir azalma görülecektir (101 milyar dolardan 82 milyar dolara gerilemiş). Bu gerilemede temel faktör cari açığın finansmanında (net yabancı sermaye girişleri olmadığından) Merkez Bankası rezervlerinin kullanılmasıdır. Yine, kurları tutabilmek için kamu bankaları kanalıyla piyasaya döviz verilmesi dolaylı olarak rezervleri azaltmıştır.

Burada ekonomi politikası tercihleri (enflasyon yerine büyüme ve istihdam önceliği) tartışılabilir. Döviz talebini önlemek için piyasaya döviz satışı yanlış değerlendirilebilir. Ama bir bakanın uyguladığı politikalar neticesinde ortaya çıkan olumsuz gelişmelerin faturasının (özerk bir yönetime sahip TCMB’nın rezerv kaybını) bir bakana çıkartılması en hafif deyimle insafsızlıktır.

 

Gündem