Ali Hakan Altınay: Bu yaz çocuklara yaz okulu yapmayı planlıyordu

Ali Hakan Altınay:  Bu yaz çocuklara yaz okulu yapmayı planlıyordu
Hakkında 18 yıl karşılığı suçlar aranırken Ali Hakan Altınay, insanların muhabbet ve müştereklerine, bir arada nasıl yaşayabileceğine kafa yoruyordu. Tutuklanmasaydı bu yaz, eşi Hande Altınay ve iki yaşındaki oğlu Ege’yle Çanakkale’nin bir köyündeki çocuklara yaz okulu yapacaktı.

EMEL ARMUTÇU


Hayatı akademik başarılarla dolu bir düşünce ve sivil toplum insanı. Avrupa Siyaset Okulu Direktörü, Global Civics Academy/Küresel Vicdan Akademisi Başkanı. Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Üyesi...

Bunlar şu an sürmekte olanlar; gerisinde uzun, uluslararası ve listesi kabarık bir akademi ve sivil toplum emeği var. Ailesinin ‘hiç üzmeyen’, sakin, hassas çocuğu, çok başarılı öğrencisi, daha üniversiteye girmeden, hep vicdanına hitap eden, diğerlerinin vicdanını da adeta bir kuş tüyüyle hatırlatan iş alanlarını seçti. Kendisinden önce başkalarını düşünmekle tanındığı için, Gezi Davası’nda tutuklandığında, arkadaşlarının aklına ilk şu geldi:

"Onun için yapacağımız en iyi şey, 'Sen şimdi bizi düşüneceksin, düşünme' demek olur!” Hakkında 18 yıl karşılığı suçlar aranırken Ali Hakan Altınay, insanların muhabbet ve müştereklerine, bir arada nasıl yaşayabileceğine kafa yoruyordu.

ANNE VE BABASINI DUYDU, SINAVI BİLEREK KAYBETTİ

1968 yılında İstanbul’da, bankada memur olarak çalışan babasının tek maaşıyla geçinen, yedi kuşak Afyonlu bir ailede doğdu.

Fenerbahçe’de, kendisinden 1,5 yıl sonra dünyaya gelen kız kardeşi -şimdi avukatı- Deniz Altınay’la birlikte büyüdü. Küçüklüğünden İtibaren ailenin en sakini, en yaşına göre olgunu, hep orta bulanıydı. “Düşünceli” derlerdi eskiden, yani empati yeteneği yüksek bir yaradılışı vardı: Parlak ilkokul hayatından sonra sıra kolej sınavlarına geldiğinde, tesadüfen anne ve babasının konuşmalarına kulak misafiri olmuş, “Deniz de arkadan geliyor, ikisi de paralı okulları kazanırsa, nasıl karşılarız” dediklerini duymuştu.

Paralı olan Saint Joseph’in sınavı ailesinin ondan hiç beklemediği şekilde, çok kötü geçti, parasız olan Kadıköy Anadolu’ya yüksek bir puanla girdi. Anne babasına bu ‘ilk’ kıyağı yaptığında henüz 12 yaşındaydı.

Lise çağına geldiğinde, o dönem girilmesi en zor okullardan olan İstanbul Fen Lisesi’ne yatılı olarak girdi. Ne ortamını ne yemeklerini sevdiği bu okulda ilk yıl birinci oldu. Amerika’nın iyi bir lisesine davet edildi; bir yıl içinde hem yanında kaldığı ailenin catering işinde çalışıp para biriktirdi, hem de Lise 1’den doğrudan Lise 4’e alındı ve mezun oldu. Türkiye’ye döndüğünde turist rehberliği yaptı, o zamandan, yani 17-18 yaşından itibaren kendi parasını kazanmaya başlamıştı.

BİRBİRİNİZİ ANLAYIN VE SEVİN OKULU...

O zamandan itibaren başladığı bir şey daha vardı: O başarı grafiğiyle istediği okula girebilir, bir hastanede ya da şirkette inanılmaz paralar kazanacağı bir meslek seçebilirdi. Hayır, ‘daha anlamlı’ şeyler yapmak istedi. Yıllar sonra ‘Küresel Vicdan’ projesine dönüşecek “insanlar nasıl bir arada, barış içinde yaşayabilir” sorusu, kırk tilki arasında geziyordu kafasında. Siyaset Bilimi’ni seçti. Tabii ki o zamanın Boğaziçi’sinde... Ve tabii ki üstün başarı derecesiyle bitirdi.

Çalışma alanı olarak Türkiye ve dünyadaki sivil toplumu tercih etti. Amerika’da doktora yaparken bırakıp bir sivil toplum kuruluşunda çalışmaya başladı. Açık Toplum Vakıfları’nın Türkiye Temsilciliği’ni kurması için teklif alınca kabul edip Türkiye’ye döndü. Kurucuları arasında Osman Kavala’nın da yer aldığı, daha sonra vakfa dönüşecek temsilcilik, onun direktörlüğünde, beş yılda 86 sivil toplum projesine 7 milyon dolar destek sağladı. 2009’da Açık Toplum’dan ayrılmasına rağmen 18 yıl ceza aldığı ve 2013 yılında gerçekleşen Gezi ‘olayları’ davasında, yasalara göre suç olmasa da “Açık Toplum yöneticisi olmakla” suçlandı. Aynı şekilde 2017’de başlayan Anadolu Kültür yönetim kurulu üyeliği de iddialarda bir ‘2013 Gezi Suçu’ gibi yer aldı. O arada o Yale Üniversitesi, Brookings Enstitüsü gibi dünyaca bilinen kurumlardan aldığı davetlere icabet ediyordu.

Çünkü işin ‘muhabbet ve müşterekler’ kısmında, sivil toplum çalışmalarıyla insanlara, topluma destek olma tarafındaydı. Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesinden Roman çocuklara eğitim desteğine, kültür sanat etkinliklerine kadar sayısız projede yer aldı. İlk kurulduğunda adının başında Boğaziçi olan Avrupa Siyaset Okulu’nu kurdu. Bir mezunun kısaca ‘birbirinizi anlayın ve sevin okulu’ diye tanımladığı okulda, mesela bir İHH’lı ile bir Kürt feministin bir arada olduğu/tartıştığı dersler vererek daha üniversiteye girmeden kafasında kurduğu ‘anlamlı şey’i yapmaya başladı.

EN KIZDIĞI İNSANLA BİLE ORTAKLAŞMA ÇABASI

Bu çalışmalar, Birleşmiş Milletler’in desteklediği Global Civics / Küresel vicdan Akademisi’ni doğurdu, oluşturduğu bu program dünyanın pek çok üniversitesinde ders olarak okutulmaya başlandı. “Global Civics: Responsibilities and Rights In an Interdependent World” adlı kitabı Brookings Enstitüsü taranndan yayınlandı, Arapça, Çince, Portekizce, Rusça ve İspanyolcaya çevrildi. Financial Times, International Herald Tribune, New York Times, and Project Syndicate’de yazıları yayınlandı.

Tutuklanmadan bir süre önce, -biraz da atlattığı kanserin etkisiyle- artık hiçbir şeye kızmak istemediğini söylemişti; çünkü bu kızgınlık -çoğunluk arasında nefret-, her şeyin üzerini battaniye gibi örtüyor, asıl şeyleri görmeyi, sezmeyi engelliyordu.

Oysa o en kızdığı insanla bile ortak bir nokta bulmak istiyordu. 18 yıllık karardan sonra, “kötülüğü azımsadığını”, bu işin giderek zorlaştığını ‘itiraf’ etti. Yine de cezaevindeki Gezi tutuklularından gelen ve “Ya kin ve kibir baskın olacak ya da kardeşlik, eşitlik, özgürlük ve demokrasi kazanacak. Biz adaleti, kardeşliği, vicdanı, özgürlüğü ve tabii ki Gezi’yi savunacağız" diyen ortak mesajda imzası vardı. Çünkü, son yaptığı şeylerden biri Ayla Göksel ve Zülfü Livaneli’nin, çok farklı anlamlarda kullanılan “iyiliğin” yeniden ele alınması ve hayatın her alanında kalıcı olması fikrinden yola çıkarak derledikleri İyiliği Düşünmek kitabına bir yazı vermekti. Başlığı: Medeni Müşterek Muhabbet.

Tutuklanmasaydı bu yaz, eşi Hande Altınay ve iki yaşındaki oğlu Ege’yle Çanakkale’nin bir köyündeki çocuklara yaz okulu yapacaktı.

YARIN: YİĞİT ALİ EKMEKÇİ: DOĞAL BİR UZLAŞMA MAKAMI

1. BÖLÜM: Mücella Yapıcı: O, bulunduğu ortamı güzelleştirme insanı

2. BÖLÜM: Can Atalay: Zor zamanların kahramanı

3. Bölüm: Tayfun Kahraman: İstanbul’u plan plan, bina bina bilen adam

4. Bölüm: Osman Kavala: Hayatı boyunca kesintisiz bir nezaket

Özel Haber