Anayasa Mahkemesi'nden tarihsel karar: Kadının vakıf gelirlerinden mahrum bırakılması cinsiyet ayrımcılığıdır
ERSAN ATAR
Kadınların Osmanlı döneminden buyana mahrum kaldıkları bir hak, Anayasa Mahkemesi tarafından teslim edildi. Mahkeme, Osmanlı döneminde kurulan ve kurucusu tarafından “gelirler sadece erkek evlatlara verilir” denilen vakıf gelirlerinden kadınların mahrum bırakılmasının ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu belirlerken, “Cinsiyet temelli farklılıklara günümüz toplumsal düzeninde müsamaha gösterilemez” dedi. Karar, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı’nın ısrarına rağmen alındı. Karara karşı çıkan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili de “Vakfedenler, Allah’a yaklaşmak amacıyla böyle belirlemişler” görüşünü savundu.
Kadınların Anayasa Mahkemesi kararıyla kazandıkları tarihsel zaferin süreci şöyle işledi.
Osmanlı döneminde, 1722’de Burduroğlu İbrahim’in Menzili ve Dükkanları Vakfı olarak bilinen “El Hac Ebubekir ve İbrahim Beşe bin Topal Mustafa Ağa Vakfı” kuruldu. Vakfın senedinde, vakfı kuranların ölümünden sonra erkek evlatların eşit olarak tasarruf sahibi olacakları belirtildi. Erkek evlatlardan kimse kalmazsa veraset tertibi üzerine kız evlatların mutasarrıf olacakları kaydedildi. Böylelikle vakfın akarlarının erkek evlatlar ve onların soyundan gelen erkekler tarafından kullanılması sağlandı.
Annenin başlattığı mücadeleyi kızları devam ettirdi
Halen yaşayan bir vakıf olan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yönetiminde bulunan “El Hac Ebubekir ve İbrahim Beşe bin Topal Mustafa Ağa Vakfı”nın kız evlatları soyundan gelen kadın Z.Y., Vakıf akarlarından faydalanmak için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakıf senedindeki kuralı gerekçe göstererek Z.Y.’nin başvurusunu reddetti. Z.Y. bunun üzerine Genel Müdürlüğün bu işleminin iptali için Adana Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı.
Dava sırasında bilirkişi raporu alındı. Bilirkişi raporunda, “Kız alt soylarının da galle fazlasından yani vakıf akarlarından yararlanmaları gerekir” denildi.
Bu rapora rağmen Vakıflar Genel Müdürlüğü, “Vakfın vakfiyesinde galle falasından sadece erkek evlatların yararlanacağı belirtilmektedir. Kız evlatlarının yararlanması mümkün değildir” görüşünü savundu.
Dava devam ederken Z.Y. 2013 yılında öldü. Davacı Z.Y.’nin kızları Ayşe Tezel, Hatice Demir ve Elif Kanak davayı devam ettirdiler.
Davaya bakan Adana Asliye Hukuk Mahkemesi 2014’te verdiği kararla kızların devam ettirdiği davayı reddetti. Gerekçe olarak da “Vakıf senedindeki galle fazlasının erkeklere verilmesi”ne dayandı. Ek olarak, kızların annelerinin açtığı davayı devam ettirme haklarının olmadığını, yeni dava açarak yeniden hak talep etmeleri gerektiğine işaret etti.
Bu karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesi tarafından onandı ve karar “kızlara gelir verilmez” haliyle kesinleşti.
AYM’deki başvuruda Adalet Bakanlığı da kızlara karşı
Ayşe Tezel, Hatice Demir ve Elif Kanak bu kesinleşen karar üzerine bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Yüksek Mahkeme’de de yerel mahkemedeki görüşünü savunmaya devam etti. Anayasa Mahkemesi, kural gereği Adalet Bakanlığı’ndan da görüş sordu.
Bakanlık, vakfın 1722’de kurulduğunu, bu nedenle Medeni Kanun’un kabul edildiği 1926’dan önceki hukuk kurallarının uygulanması gerektiğini savunduğu görüşünde, “Buna göre bir kimsenin galeyle müstahak olup olmadığını vakfı kuran kişi belirler. Kızlara gelirden pay verilemez, bu cinsiyete dayalı bir ayrım değildir” tezini işledi.
Anayasa Mahkemesi: Bu ayrımcılıktır
Anayasa Mahkemesi “Ben konuyu 1982 Anayasası’nın eşitlik ve mülkiyet haklarını düzenleyen 10 ve 35. Maddelerine göre incelerim” dedikten sonra kızlara vakıf akarlarından pay verilmemesinin cinsiyet temelinde farklı muamele anlamına geldiğine hükmetti.
Vakıf senedinden kaynaklı uygulamanın Anayasa’nın eşitlik ilkesi temelinde mülkiyet hakkı ihlali olduğunu ve ayrımcılık yasağının bu uygulama ve mahkeme kararları ile ihlal edildiğini belirten Anayasa Mahkemesi, kararında şöyle dedi:
“Vakfedenin iradesine saygı gösterilmesi ve hukuk güvenliğinin sağlanması amacının kız evlatlarına galle fazlasından pay verilmemesini haklılaştıracak ölçüde yüksek bir kamu yararı barındırmadığı değerlendirilmiştir. Osmanlı döneminde tamamlanan ve kesinleşen hukuksal durumların korunması, hukuk güvenliğinin sağlanması bakımından önemli olmakla birlikte Osmanlı döneminde kurulan bir vakfın galle fazlasının dağıtımının süregelen bir olgu olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla Osmanlı döneminde kurulan bir vakfın gelirinin paylaştırılması konusu kamu makamlarının hukuk güvenliği gerekçesiyle uzak durabileceği bir mesele değildir.”
“Cinsiyet temelli farklılığa müsamaha gösteremeyiz, marjınızı aşmayın”
Yüksek Mahkeme’nin kararında, cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağının toplumsal düzenin temeli olduğu belirtilip şu gerekçelere yer verildi:
“Günümüzde cinsiyet temelli ayrımlar hem uluslar arası hukuk hem de ulusal hukuk düzeninde yasaklanmış ve devletlere cinsiyet temelli olarak farklı muamelelerde bulunulmamasını önlemeye yönelik tedbirler alma ödevi yüklenmiştir. Anayasa’nın 10. Maddesi karşısında cinsiyet temelli farklı muameleye günümüz toplumsal düzeninde müsamaha gösterilmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir muamele kamu düzenini sarsan bir uygulama olarak kabul edilmektedir.”
Cinsiyet temelli farklı muamele söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir marjının daralacağını belirten Yüksek Mahkeme, “Somut olayın koşulları gözetildiğinde kamu makamlarının toplumsal ihtiyaçları karşılamak için farklı muamelede bulunma konusunda sahip oldukları takdir marjlarını aştıkları sonucuna varılmıştır” dedi.
Karşı oy: Allah’a yaklaşmak için kurulmuş
Anayasa Mahkemesi kararını, konunun önemi nedeniyle, 12 üye ile toplanan Genel Kurulu’nda aldı. Karara, Mahkeme Başkanvekili Kadir Özkaya karşı çıktı. Başvurucuların haklarının ihlal edilmediğini savunan Özkaya karşı oy yazısında şunları kaydetti:
“Somut olaydaki vakıf ele alındığında vakfın vakfedenlerinin iki kardeş oldukları, Bunlardan Hacı Ebubekir’in çocuğu olmadan öldüğü, İbrahim Beşe’nin ise iki kızı bulunduğu, erkek evladı bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda da bu kişilerin vakfiye şartını kız evlatlardan mal kaçırmak amacıyla düzenlediklerini söylemek olgusal olarak mümkün görünmemektedir. Somut başvuruya konu olayda vakfedenlerin, söz konusu züri vakfı eski hukuka göre meşru olarak kendi soyundan gelenlere hayır yaparak ‘Allah’a yaklaşma amacıyla’ kurduklarının ve bunlardan yararlanacakları belirlediklerinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.”
Dava yeniden görülecek
Anayasa Mahkemesi, hak ihlalinin anca yargılamanın yenilenmesi yoluyla giderilebileceğine hükmetti. Bu nedenle dosyanın, “mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağı ihlalinin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Adana7. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine” karar verdi.
Dava önümüzdeki yıl yeniden görülecek.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.