Avukat Hülya Gülbahar: Emniyet güçlerinin psikolojik terörüne maruz kaldık

Avukat Hülya Gülbahar: Emniyet güçlerinin psikolojik terörüne maruz kaldık
İstanbul Sözleşmesi'nin dördüncü duruşmasının görüldüğü Danıştay önünde açıklama yapan EŞİK gönüllüsü avukat Hülya Gülbahar, bugün polis tarafından tehdit edildiklerini söyledi. Gülbahar, “Emniyet güçlerinin psikolojik terörüne maruz kaldık" dedi.

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü avukat Hülya Gülbahar, Danıştay’da süren İstanbul Sözleşmesi davası öncesinde sabah saatlerinde polisin sergilediği tutumu eleştirdi.

Gülbahar, "Emniyet güçlerinin psikolojik terörüne maruz kaldık. Manipülasyonuna maruz kaldık. ‘Duruşma mı, basın toplantısı mı?’ diye tehdit edildik. Bu nedenle de duruşmaya geç girmek zorunda kaldık. Bu tutumu tamamen barışçıl basın açıklaması yapma girişimimizi engellemeye çalışan emniyetin bu tutumunu kınıyoruz” dedi.

Gülbahar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatlarının daha önceki savunmalarını tekrarladığını aktararak, şunları belirtti:

"Sadece kadınlar için değil. Türkiye için, Türkiye’nin Anayasası ve hukuk devleti için çok tehlikeli iki argüman tartışıldı. Bu argümanlardan birisi Cumhurbaşkanının yaptığı işlemlerin yargı denetimine kapalı olduğu iddiası. Bu iddia kabul edilirse Cumhurbaşkanı uluslararası sözleşmeler, yasalar her türlü işlemi yapabilir. Oysaki Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu gibi daha geçtiğimiz yıl Anayasa’nın verdiği, anayasal yetkisi olmayan hiçbir işlemi Cumhurbaşkanının yapamayacağına ilişkin kararlara da örnek verdik. O karar da şu, üniversiteler kanunla kurulacağına göre üniversitelere akademisyen bile atayamaz Cumhurbaşkanı. Bunu bu ülkenin Anayasa Mahkemesi 2021 yılında verdiği kararla net bir şekilde söyledi.

“HANİ ELİNİZDEKİ ARAÇLAR YETERLİYDİ”

Cumhurbaşkanını bütün işlemlerine karşı yargı yolu kapalıdır diyerek ve bunu sürekli tekrarlayarak buna inanmamızı ya da bunu kabullenmemizi istiyorlar. Tabii ki kabullenmeyeceğiz. En azından hala bu konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerden bir parça da olsa umudumuz var. İkinci argüman ise Cumhurbaşkanının kendi çıkardığı 9 No’lu kararnamesinde, Anayasa’nın 90’ıncı Maddesindeki temel haklarla Meclis onayının gerektirdiği düzenlemeyi unutmuş olması. Unuttuğu için de Cumhurbaşkanı kararının geçerli olduğunu iddia edilmesi. Bu iddiaya ilişkin de yeterli açıklama yaptık. Maalesef kadınların ve çocukların can güvenliği, vücut bütünlüğü ile ilgili, şiddetsiz bir hayat yaşama hakkı ile ilgili doğrudan doğruya bu konu ilgili uluslararası temel haklarla ilgili sözleşmeyi de sanki teknik, idari doğalgaz anlaşması gibi, oyuncu transferi gibi ikili anlaşmalarla karıştırıyor olmaları, temel haklarla ilgili sözleşme olduğu gerçeğini inkar etmeleri aynı gerçeklik, aynı iddialar maalesef Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacı olmadığı, eldeki 6284 yasası ve Türk Ceza Yasası’nın kadına karşı şiddeti önlemeye, kadınların hayatlarını korumaya yeterli olduğu iddiası. Bugün bu iddiayı bir daha dinledik. Maalesef toplantıdaki herkes, herkes zaman zaman göz yaşları içerisinde, Pınar Gültekin’in katlinden sonra katiline verilen cezayı kınadık ve hani iç hukukumuz bu tür suçları yeterince caydırıcı şeklide cezalandırmakta yeterliydi sorusunu sorduk. Hani elinizdeki araçlar yeterliydi?”

Avukat Selin Nakıpoğlu da iktidara “Neden bu sözleşmeyi istemiyorsunuz, kimler yüzünden bizi bu sözleşmeden mahrum bırakmak istiyorsunuz?” diye sordu ve şunları söyledi:

"Biz Anayasa ve Anayasa’nın üstünlüğü dedikçe davalı taraf kararname dedi, biz normlar hiyerarşisi dedikçe davalı taraf Cumhurbaşkanı kararnamesi dedi. Bunları teker teker kabul etmediğimiz açıkladık. Bizim tarafımız belli. Biz kadınların, çocukların, LGBTİ artıların erkek şiddetine maruz kalmaması için, erkek şiddetinden uzak bir hayat, yaşam tahayyülü için, eşit yaşam için mücadele ediyoruz. Bu sözleşmeden bir kişinin kararı ile çıkarılmasına hayır diyoruz.” (ANKA)

Kadın