Babacan: Erdoğan’ın 2015’te ayrılması gerekiyordu, kuruluş akitnamesine uymadı

Babacan: Erdoğan’ın 2015’te ayrılması gerekiyordu, kuruluş akitnamesine uymadı
İktidarın ülke üzerinde bir yük olduğunu söyleyen DEVA Partisi lideri Ali Babacan, “Sayın Erdoğan’ın 2014-2015’te üç dönemi dolduğu için artık ayrılması gerekiyordu. 2001’deki kuruluş akitnamesine uymadı. Israr etti, hırsa kapıldı. Maalesef 2015 yılından bu yana Türkiye’ye fazla bir faydası olmadı, olmuyor” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Oğuzhan Uğur’un Babala TV’de sunduğu Mevzular Açık Mikrofon programında gençlerin sorularını yanıtladı. Babacan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalma ihtimaliyle ilgili bir soruya “Biz Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu işi birinci turda alacağına inanıyoruz” diye karşılık verdi.

Babacan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Her zaman hesap vermeye hazırım”

Siyasetçilerin en önemli özelliklerinden birisi her zaman hesap vermeye hazır olmalarıdır. Biz hep siyasetin şeffaf yürümesi gerektiğini ve her zaman hesap vermeye hazır bir ruhla çalışması gerektiğinim söyledik. Dolayısıyla her konuda, her zaman ben hesap vermeye hazırım. Geçmişle ilgili çok rahatım. Hesabını veremeyeceğim bir şey yok.

“İktidarın yanında konforlu bir hayatım olabilirdi”

İktidarın yanında konforlu bir hayatım olabilirdi. Ama yanlışın içinde olamazdık. Katkım varsa içerde mücadele etmeyi tercih ettim. Ne zamanki artık katkım ve hataları önleyecek gücüm yok, yolları ayırmamla ilgili kararı verdim.

“‘Şunu yargılayacağım, şunu yargılatacağım’ diyen siyasetçi demokrasiyi içine sindirememiştir”

Yargıç değilim, avukat değilim, savcı değilim. Ben mahkeme değilim. Ben bir siyasetçiyim, ülkenin yarınlarını inşa etmeye çalışan bir siyasetçiyim. Herhangi bir siyasetçi çıkıp da ‘Ben şunu yargılayacağım, şunu yargılatacağım’ derse, bu siyasetçi demokrasiyi içine sindirememiştir. Çünkü siyasetçilerin ‘yargılama’, ‘yargılatma’ gibi kelimelerim ağızlarına almaları yanlıştır. Böyle konuşuyorsa bilin ki otoriter eğilimleri vardır. Bilin ki iktidara geldiği anda yargıya hükmetme eğilimleri vardır. Siyasetçilerin kendilerini yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayacak bir duruşla ortaya koymaları lazım.

Ergenekon Davası: “Baykal ‘Avukatıyım, Erdoğan ‘Savcısıyım’ dedi”

Ergenekon meselesi ilk çıktığında, o gün anamuhalefet partisinin genel başkanı rahmetli Baykal ‘Ben Ergenekon’un avukatıyım’ dedi. O günkü başbakan Sayın Erdoğan ‘Ben de Ergenekon’un savcısıyım’ dedi. Böyle başlayan bir davada mahkemelerin rahat çalışabilmesi mümkün müdür? Bütün bu adı çok duyulan davalar, yoğun bir siyasi etki altında yürüyen davalar. İşin büyük yanlışı oradan başlıyor. Ergenekon davasında, intihar edenler var. Hapisteyken vefat edenler var. Yargının adaletsizliği yüzünden çok geniş mağduriyetler oluştu. Bu insanların hepsinin acısını anlıyoruz. Bu mağduriyetler tekrar yaşanmasın diye bütün çalışmalarımızı yapıyoruz. Siyasetçinin işi ülkenin yarınlarıyla alakalıdır. Sürekli dikiz aynasına bakarak araba kullanamazsınız, yoksa kaza yaparsınız.

“Erdoğan’ın 2015’te ayrılması gerekiyordu”

Sayın Erdoğan’ın 2014-2015’te üç dönemi dolduğu için artık ayrılması gerekiyordu. 2001’deki kuruluş akitnamesine uymadı. Israr etti, hırsa kapıldı. Maalesef 2015 yılından bu yana Türkiye’ye fazla bir faydası olmadı, olmuyor.

“Anayasa’nın ilk 4 maddesi gündemimizde yok, nokta”

Mevcut başkanlık sisteminin devamında ısrar eden hiçbir partiyle hiçbir şekilde aynı hizaya düşmemiz mümkün değildir. Hazırladığımız 84 maddelik Anayasa metnine sadece altı parti değil, yedi parti, sekiz parti, on parti destek versin isteriz tabii ki. Sayın Erdoğan’ın süresi doldu. İktidar ülke üzerinde bir yük, halkımız müsait bir yerde indirecek.

(Anayasa’nın ilk 4 maddesi) Gündemde değil. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da gündeminde yok. Bizim gündemimizde de yok. Mutabakat belgemizde de yok. 84 maddelik Anayasa değişiklik metnimiz hazır. Bunun içinde ilk 4 maddeyle ilgili hiçbir husus yok. Nokta.

2017 referandumu: “Keşke Kızılay Meydanı’na çıkıp ‘Hayır deyin’ deseydim”

2015’te bakanlıktan ayrılınca konuşmama kararı almıştım. 2017 referandumunu özelde soran herkese ‘Bu iş yanlış’ dedim. Hatta Ankara’daki belediye başkanlarından birisi, beni o gün (AK Parti) genel merkezine ‘Ali Babacan’la toplantı yaptık, referanduma hayır diyor’ diye şikâyet etmiş. Keşke konuşmama kararımı bozsaydım, Ankara’da Kızılay Meydanı’na çıksaydım. ‘Bu iş yanlış, ülkenin başını derde sokacak. Referanduma hayır deyin’ diye elime mikrofonu alıp meydan meydan gezseydim.”

“Anayasa değişikliği süreci şeffaf yürümedi, Meclis aldatıldı”

(2017 Anayasa değişikliği) Bu süreç çok kapalı yürütüldü, şeffaf yürümedi. Bunu çok küçük bir grup çalıştı. Hatta meslekten parlamenter sistem konusunda uzmanlaşmış arkadaşlar bile son dakikada Meclis’e geldikten sonra gördüler. Sadece ben değil, genel anlamda Meclis’in bir aldatılmışlığı söz konusu oldu. Çünkü kapalı kutu geldi, birdenbire Meclis’te açıldı.

KHK’lar: ‘Bakanlar arasında ihraç yarışı başladı, mahalle baskısı oluşturuldu’

Öyle bir furya başladı ki ‘Bakanlar arasında kim daha fazla ihraç yapacak’ yarışı başladı. Çünkü az sayıda KHK düzenleyen bakanlarla alakalı ‘Sen yeterince dik durmuyor musun, yeterince temizlik yapmıyor musun’ diye bir mahalle baskısı oluşturuldu. Sayı yarışına başladılar.

Kendi bakanlığım bünyesindeki kuruluşlarda çalışan arkadaşlarımızla ilgili bilgi sahibiydim. Tek bir kişinin bile haksız yere ihracına izin vermedim.

“Yolsuzlukla mücadele yasaları hazırladık, Sayın Erdoğan engelledi”

2013, 2014, 2015’te çok yoğun bir şekilde siyasi etik yasası hazırlığı yaptık. Yolsuzlukla mücadele yasaları hazırladık. Özellikle imar rantlarının kontrol altına alınıp oradaki haksız kazanç ve yolsuzluğun önlenmesiyle ilgili her türlü hazırlığı yaptık. Fakat maalesef yaptığımız bütün hazırlıklar Sayın Erdoğan tarafından engellendi. Basına da düştü: ‘Bunları yaparsak ben il başkanı, ilçe başkanı bulamam’ dedi. Biz DEVA Partisi olarak bulduk, demek ki oluyormuş.

“Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekiliyken başörtüsüyle ilgili tavrı yapıcıydı”

Cumhuriyet Halk Partisi bir dönem başörtüsü yasağıyla ilgili keskin bir tutum ortaya koyuyordu. Ancak zaman içerisinde hem kurumsal tutumu değişti hem de Sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme süreci başladı. Helalleşme, kültürümüzde çok özel bir yeri olan bir kavramdır. Geçmişte olanlarla ilgili bir muhasebeyi, yarınlarla ilgili yeni bir sayfa açmayı ve yeni bir umudu içerir. Meclis’teki günlük pratikte, Sayın Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekilliği döneminde, başörtüsüyle ilgili meselelerde şahsen hep yapıcı tavrı ve tutumu oldu. Onu da biliyoruz. Kurumsal olarak CHP’de eskiden gelen bir duruş vardı ve şu anda değişmiş durumda. İnsanları geçmişteki fikirleriyle yargılayamayız.

300 milyar dolar: “Dünyada hiçbir zaman olmadığı kadar bol para var”

Sayın Kılıçdaroğlu’nun taahhüdü, 10 yılda 300 milyar dolar getirmek. Yılda 30 milyar dolar eder ki Türkiye ekonomisi için hiçbir şey değil. Dünyada hiçbir zaman olmadığı kadar bol para var. Önemli olan güven. Siz güveni oluşturduğunuzda kendi içimizde yastık altına ve kiralık kasalara giden para ortaya çıkacaktır. Kendi vatandaşlarımızın yurt dışında yedekte tuttukları imkânlar gelecektir. Dünyanın sermayesi Türkiye’ye gelecektir. Amerikan merkez bankasının bilançosu 800 milyar dolardan 8,5 trilyon dolara çıkmış. Avrupa merkez bankasınınki 800 milyar eurodan 7,7 trilyon euroya. Dünya bu kadar çok parayı bugüne kadar bir arada görmedi. Güveni oluşturduğunuzda sermaye Türkiye’ye civa gibi gelir.” (Kısa Dalga)

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Politika