Büşra Sanay: İnsan bu dünyanın kanseridir

Büşra Sanay: İnsan bu dünyanın kanseridir
Büşra Sanay anlatıyor: “Şu anda dönüp arkama baktığımda, yapabilir miydim bilmiyorum. Kazdıkça derin bir kuyuya indim ve sonu olmayan karanlık bir kuyuydu. Ucunda bir aydınlık görürsün ya ben o süreçte hiç aydınlık görmedim. Bunu insanlara duyurabileceğime inanıyordum, bunu biliyordum. Tek inandığım şey buydu. Ve insanların gözyaşlarını kurutmaktı. Onlara çocukluklarını geri veremezdim. Fakat elimden ne gelirse yapmak benim için çok büyük vicdani bir şeydi."

Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve’nin bu haftaki konuğu Gazeteci-Yazar Büşra Sanay Diğer bölümlerden farklı olarak kitabın yazarının da talebiyle bu bölümde tek bir kitaba odaklanan Yeşim Özdemir, “Türkiye’de ensest gerçeği” alt başlığıyla “Kardeşini Doğurmak” kitabını ve Türkiye’de sıklıkla üstü örtülen bir konu olan ensest gerçeğini Büşra Sanay ile konuşuyor…

“Kardeşini Doğurmak” kitabının ortaya çıkış süreci

2018 yılında Doğan Kitap tarafından yayımlanan “Kardeşini Doğurmak” kitabı yoğun ilgiyle karşılanan Sanay, bu ilgiyi pek de beklemediğini “kitabı kimse okumayacak, kime yazıyorsun Büşra? Yazıyorum yazıyorum, kapatıyorum. Sonra düşünmeye başlıyorum kim okuyacak bunu” diyerek belirtiyor…

CNN Türk’te çalıştığı dönem cinsel istismar mağdurlarıyla yaptığı röportajların gündem olmasıyla kitap fikrinin ortaya çıktığını belirten Sanay, süreci şöyle anlatıyor:

“Daha farkılı bir pencereden baktım. O pencere şuydu, buna daha fazla devam etmek gerekiyor. Daha sonra mağdur edilen insanları bulup onlarla görüşmeler talep edip röportajlar yaptım. Sonra bu röportajlar da çok fazla okundu. Sonra Zülfü Abi’yle (Livaneli) bir gün otururken, ‘Büşracım sanki bu kitap olmalı, yaptığın bütün bu iş. Çok ağır bir çalışma olacak muhtemelen ama Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı var. Hani bunu anlatabiliyorsun. Sen de çok hassas ve duygulu bir insansın. Bunu insanlar anlayacaktır. Kaleminden ne anlatmak istediğini anlayacaklardır. Onlara ulaşabileceğini biliyorum’ dedi. O buluşmadan ayrıldım eve dönerken yolda, ben olsam böyle bir kitapta ne görmek isterim, hangi penceren okumak isterim, bu kitabı okuyup bitirdiğimde şu eksik kalmış diyebileceğim neler olabilir diye düşünerek kendimce minik bir iskeletini çıkarmaya çalıştım kitabın…”

Bir araştırmacı gazetecilik örneği de teşkil eden bu kitabın hazırlık sürecinde ensest mağdurları, mağdurların aileleri ve yakınları, psikologlar, sosyologlar, adli tıp uzmanları, hakimler, savcılar, avukatlar, öğretmenler, ilahiyatçılar gibi birçok alanında uzman kişi ve kurumlarla görüşen Büşra Sanay, görüştüğü kişi ve kurumların çalışmaya büyük destek vererek katkı sunduklarını belirtiyor.

“Çok zordu, onların gözlerinden okuyordum”

İstismar mağdurlarıyla görüşmeleri sırasında dikkat etmesi gereken hususları, görüşme öncesinde uzmanlardan öğrense de görüşmeler sırasında çok zorlandığı anlar olduğunu söyleyen yazar, görüşmelerde yaşadıklarını ve hissettiklerini şöyle aktarıyor:

“İstismar edilmiş insanlarla görüşmelerimde, bana kendilerini, geçmişlerini, anmak istemedikleri geçmişlerini, anlattılar. Ama tabi bu insanlar hiç tanışmadan iletişime geçip bir bağ kurdum. Mesela görüştüğüm biriyle bir gün sadece tanıştık, oturduk ve sohbet ettik. Ben istedim ki o bana güvensin. İçi rahat edecek mi anlatırsa, iptal de edebilirdi. ‘Evet ben sizi gördüm, fakat konuşmak istemiyorum’ da diyebilirdi. Beni gördü, biz sohbet ettik. Onun ailesinden, ondan şimdiki hayatından, hayallerinden bir sürü şeyden konuştuk. Çok sessizdi zaten. Uzun zaman geçirdik ama çok sessizlikli geçen bir görüşmeydi. Sonra ertesi gün ya da birkaç gün sonra röportaj yapmaya başladık. Kendi canını daha az yakabilecek cümleleri seçerek tabi anlattığında muhtemelen gözünün önüne pek çok şey geliyordu, böyle anlattı. Diğer insanlar da, hala görüştüğüm insanlardır bu arada, onlar da çok destek verdiler. Mesela dediler ki ‘bunu anlatırken eve çok canım yanıyor, bunu yaşarken çok canımız yandı, çok üzüldük’ çocuğu için konuşan bir anneden de bahsediyorum. ‘Ama sana çok destek vermek istiyoruz, bizim canımız yandı, çocuklarınıza sahip çıkın. Bakın bunlar var. Başka ağızdan duymuyorsunuz ben yaşadım, anlatıyorum. Ne olur bil, duy’ diye, başka çocukların canları yanmasın diye, her ne kadar o anda anlatırken canları yansa da kendilerini o anda, bir kerede hiç tanımadıkları insanlar çocukluklarını yaşayabilsin diye feda ettiler. Çok zordu, onların gözlerinden okuyordum. Hep başka yerlere bakarak, dalarak, sanki uzakta gördükleri görüntüleri böyle yazıyorlardı…”

Kazdıkça derin bir kuyuya indim

Kitap yazım sürecinin kendisini farklı açılardan çok etkilediğini dile getiren Sanay, kitabın hazırlık sürecinde, yazma sürecinde ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor:

“Şu anda dönüp arkama baktığımda, yapabilir miydim bilmiyorum. Kazdıkça derin bir kuyuya indim ve sonu olmayan karanlık bir kuyuydu. Ucunda bir aydınlık görürsün ya ben o süreçte hiç aydınlık görmedim. Bunu insanlara duyurabileceğime inanıyordum, bunu biliyordum. Tek inandığım şey buydu. Ve insanların gözyaşlarını kurutmaktı. Onlara çocukluklarını geri veremezdim. Fakat elimden ne gelirse yapmak benim için çok büyük vicdani bir şeydi. Çünkü doğduk, bakarak gitmeyeceğiz. Bir şeyler yapmak lazım. Hepimiz bir tarafından şu dünyada bir şeylerin ucundan tutsak büyük bir şeydir. Bizim için değişen bir şey olmayabilir. Yaşamadığımız şeyler için söylüyorum. Ama bir imdat çığlığına ‘iyi misin’ demek bile büyük bir şey…”

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Söyleşi