Çiğdem Mater: Çok ağır bir adaletsizlik duygum var

Çiğdem Mater: Çok ağır bir adaletsizlik duygum var
Gezi Davası'nda 18 yıl hapis cezası onanan Çiğdem Mater, kararı öğrendikleri günü “İnfazdan gelen memur arkadaş, mazgalı açıp “Mücellâ tahliye” dediğinde biz çığlıklarla karşıladık haberi, Mücellâ ise ağlayarak” sözleriyle anlattı.

Gezi Parkı Davası'nda Osman Kavala'nın müebbet hapis cezasının yanı sıra Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden'le birlikte haklarında verilen 18 yıl hapis cezası onanan Çiğdem Mater cezaevi yaşamını ve kararı öğrendikten sonra yaşadıklarını anlattı.

T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na konuşan Mater, "Bu davada yargılanan hiç kimsenin suçu yok, bunu bizi yargılayıp mahkum edenler de gayet iyi biliyor; hâkimlere sormalı, adaletsiz davrandığınız duygusuyla nasıl baş ediyorsunuz?" dedi.

Sinemacı Mater'in Tahincioğlu'nun sorularına verdiği cevaplar özetle şöyle:

(Siz yurtdışından duruşmaya gelen ve bu şekilde tutuklanan bir isimsiniz. O gün ne yaşadınız? Tutuklanma endişeniz var mıydı? "Keşke gitseydim" dediğiniz oldu mu?) Baştan aşağı katıksız, delillere değil varsayımlara ve “değerlendirmelere” dayalı bir iddianameyle yargılandığımız için, bu tuhaf ve saçma davanın bir yerde yeniden beraatle sonuçlanacağını düşünüyordum. Hayır, tutuklanma endişem yoktu, çünkü niye olsun? Ama 25 Nisan 2022 günü, heyet karar için ara verdiğinde, Çağlayan Adliyesi koridorlarındaki polis kalabalığını görünce anladım tabii. “Karar için ara”nın oyunun bir parçası olduğu hepimizin malumu, karar o "ara”da verilmediği gibi, o salonda da verilmiyor.

İlk birkaç gün haliyle şaşkınlıkla geçti. Neyse ki o şaşkınlıktan çok kısa sürede çıkıp kendimize günlük bir rutin kurmayı başardık. "Keşke gelmeseydim" dediğim olmadı; ama en altından en üstüne, devlet mekanizmasının tamamı Gezi davasından tutuklu yargılanan yedi kişi için her gün “Keşke gitselerdi” diyor olabilir, kanıtlayamam ama bence mümkün.

2019-2020 arasını, mahkemenin “çekildiğini” iddia ettiği filmi çekmediğimi anlatmaya çalışarak geçirdim. Sonrasında da “Gezi başarısız oldu, o yüzden filmden vazgeçtikleri değerlendirilmiştir” tespitiyle uğraştım. Çekilmemiş bir filmin “yokluğunu” kanıtlamak epey zor oldu. Çekilmeyen filmden 18 yıl almayı da kendime anlatmam epey zor tabii.

Karamsarlığıma rağmen Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nde hâlâ yargıçlar olduğunu umdum hep. Yargıtay’da yokmuş, AYM için umudumu korumak istiyorum. Naiflik işte :)

Çok ağır bir adaletsizlik duygum var ama memlekette yüz küsur yıldır olan adaletsizliklere bakınca, hem yalnız olmadığımı hem de bunun bana, bize özel olmadığını tabii ki biliyorum.

Bu davada yargılanan hiç kimsenin suçu yok, bunu bizi yargılayıp mahkûm edenler de gayet iyi biliyor. Sanırım bu soruyu hakimlere de sormalı: Adaletsiz davrandığınız duygusuyla nasıl baş ediyorsunuz? :)

Kararları genel olarak televizyondan öğreniyoruz. Avukatlarımız gelip detayları anlatıncaya dek bilgilerimiz televizyon haberleriyle sınırlı oluyor, işin aslını birkaç saat sonra öğreniyoruz... Mücellâ dışarıya yansıyan tepkisinden de bildiğiniz üzere çok öfkelendi, hiç de haksız değildi. O gün vaktimizi daha ziyade Mücellâ’yı sakinleştirmekle geçirdik.

(Mücella Yapıcı çıkarken ne hissettiniz?) Üç kişilik, bir buçuk yıllık bir hayat, bir mekân... Mücellâ’nın tahliye haberini -bu kez teamülün aksine- önce biz duyduk, hatta Mine telefon ederek dışarıya haberi iletti. İnfazdan gelen memur arkadaş, mazgalı açıp “Mücellâ tahliye” dediğinde biz çığlıklarla karşıladık haberi, Mücellâ ise ağlayarak. Sadece tahliyeyi öğrendik, sebebini bilmiyorduk, dolayısıyla hakkımızdaki hükmün onandığını aradan bir süre geçtikten sonra öğrendik.

(Anayasa Mahkemesi’nden, yargıdan yana umudunuz var mı?) Yargıtay tebliğnamesi açıklandığında, “Yargıtay’da hakimler olduğunu umuyorum” demiştim, yokmuş. Şimdi, aynı cümleyi Anayasa Mahkemesi hakkında kuruyorum, umarım AYM’de bütün bu tuhaf ve saçma sürece "dur" diyecek hakimler vardır. Hep söyledim, bu sadece bizimle ilgili değil. Herkese olur, olabilir, olacak… (Kısa Dalga)

Gündem