Cumartesi Anneleri yargılanıyor: "Bize niye gelmiyor bu adalet?"

Cumartesi Anneleri yargılanıyor: "Bize niye gelmiyor bu adalet?"
Cumartesi Anneleri'nin 2018'deki 700. hafta eylemine yönelik aralarında kayıp yakınlarının da olduğu 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün görüldü. Mahkeme, bir sonraki duruşma tarihi olarak 12 Temmuz'u belirledi.


Cumartesi Anneleri’nin 700. hafta eylemine yönelik polis müdahalesinde işkence gören ve aralarında kayıp yakınlarının da olduğu 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesinde görülüyor. Dava öncesi adliye önünde bir araya gelen kayıp yakınları yaptıkları açıklamada yargılanması gerekenin kayıp aileleri değil, kaybedenler ve onları koruyanlar olduğunu belirterek “Bu davada yargılanan bizim hakikat ve adalet mücadelemiz” dedi.

Evrensel’den Eylem Nazlıer’in haberine göre, Cumartesi Anneleri'nin 700. hafta eylemine yönelik polis müdahalesinde işkence gören ve aralarında kayıp yakınlarının da olduğu 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması 33. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşmaya Cumartesi Anneleri, CHP Milletvekilleri Gülizar Biçer Karaca, Gamze Akkuş İlgezdi, Turan Aydoğan, Ali Şeker, HDP Milletvekilleri Oya Ersoy, Züleyha Gülüm, Dilşat Kaya, Musa Piroğlu, Ali Kenanoğlu, Bağımsız Milletvekili, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve Eren Keskin katıldı.

İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma daha geniş olan 33. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme tarafından bugün verdiği ara kararda ifade vermeyen sanıkların dinlenmesine, iddianame tebliğ edilemeyen Ercan Süslü ve Hasan Akbaba'nın açık adreslerinin tespit edilmesi için kolluğa yazı yazılmasına karar verildi, addianame tebliğ edilemeyen Kenan Yıldızerler ve Onur Yanardağ'ın avukatlarının müvekkillerinin adreslerini bildirmelerinin istenmesine karar verdi. Bu celse duruşmaya gelip ifade vermeyen sanıklara bir sonraki duruşma için davetiye çıkarılmasına hükmedildi. Bir sonraki duruşmanın adliyenin büyük duruşma salonlarının birinde yapılmasına karar verildi. Dava 12 Temmuz saat 10.00'a ertelendi.

"Kanuna aykırı toplantı kavramı kanunun kendisine aykırı"

Bugünkü duruşmada kimlik tespitin ardından Avukat Öztürk Türkdoğan, tahliye talebinde bulundu. Türkdoğan, "2911 sayılı kanunun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır. Toplantının zor kullanılarak engellenmesi ve çok sayıda kişinin gözaltına alınması kanuna aykırıdır. Toplantıya katılanlar kanuna aykırı ve suç oluşturabilecek herhangi bir eylemde bulunmamış ve söz söylememişlerdir.  Ortada bir suç olmadığından derhal beraat kararı verilebileceği kanaatindeyim. Adalet arama eyleminin yasaklanması ve kayıp yakınlarına dava açılması adalet duygusunu zedelemiş, vicdanları yaralamıştır. Somut olay incelendiğinde kanun kapsamında değerlendirilemeyecek Türkiye’nin en uzun soluklu adalet ve sivil itaatsizlik eylemine katılanlara karşı böyle bir dava açılmasının kanuna aykırılığı açıktır. Usul ekonomisi uyarınca yargılama sonucunda ulaşılabilecek sonuç daha en başından belli olduğundan yani ortada bir suç olmadığından mahkemenin CMK 223/9. fıkra uyarınca derhal beraat kararı vermesi gerekmektedir." diye konuştu.

Maside Ocak: Cumartesi annelerine niye gelmiyor bu adalet?

Daha sonra yargılanan kayıp yakınları ve hak savunucuları beyanda bulundu:

Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak: "Boynumda fotoğrafını gördüğünüz kişi benim abim Hasan Ocak. Bundan 26 yıl önce kapı kapı dolaşıp abime ne olduğunu öğrenmeye çalıştık. Yaptığımız bütün başvurular sonuçsuz kaldı. 58 gün sonra bir ceset fotoğrafıyla ulaştık abime ne olduğunu. Onu işkenceden çıkarken gören tanıklar vardı ama yaptığımız başvurular sonuçsuz kaldı. O fotoğraf gözlerimden hiç silinmiyor. Tam 26 yıldır. Siz bu fotoğrafı görüyorsunuz ben abimin paramparça edilmiş yüzünü görüyorum. 26 yıldır adalet istiyoruz. Ne kadar başvuru yaptıysak sonuç çıkmadı. AİHM'e giderken istediğimiz devletin mahkum edilmesi değil, adaletti. Her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldiğimiz kişilerle aile olduk. Ağabeyim için gitmiştim ama daha büyük bir aile olduk. Orada biz acılarımızı birlikte yaşadık. Berfo annenin tabutunu orada uğurladık. Bu ailelerin tek istediği bir mezar. Sadece bir mezar istemek nasıl suç olarak görülebilir? Aklım, mantığım almıyor. Adalet mülkün temeli de Cumartesi Anneleri'ne niye gelmiyor bu adalet? Yasalar yazılır bu yasalarda istediğimiz şey bizim hakkımız olan şeyler. Biz adalet istiyoruz. 699. hafta boyunca her cumartesi gittim orada hiçbir şekilde yasalara aykırı hiçbir şey yapılmadı. 700. haftada sabah saat 10'da oradaydım annemle birlikte. Bize eylemin yasaklandığına dair bir bildirim ulaşmadı. Hatta polisler o gün yanımıza gelip 'Kolay gelsin, hazırlık mı yapıyorsunuz?' diye sordu. Her hafta uzlaştığımız emniyet güçlerine ne  oldu da her hafta eylem yaptığımız Galatasaray Meydanı'nı bize kapattılar? Sizin göreviniz bizi yargılamak değil, bizim hakkımızı korumanızdır."

Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ağabeyi Ali Ocak: "Biz 26 yıldır bu tür suçların açığa çıkarılıp sorumluların cezalandırılması için Galatasaray Meydanı'nda buluşuyorduk. Ancak adalet bir türlü sağlanmadı. Gözaltında kaybettiklerimizin sorumlularının bulunmasını istemek suç mu? Şimdiye kadar bizi duyan olmadı. Biz faillerin yargılanmasını yargılanmasını istiyoruz. Etkin soruşturma yürütülmesini istemek nasıl engellenebilir? Bu hukuksuz iddianameyi reddediyoruz"

Faruk Eren: Kayıplarımızın akıbetini sormaya devam edeceğiz

Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi Faruk Eren: "Ben de bir kayıp yakınıyım. Cumartesi Annesi Elmas Eren'in oğluyum. Ağabeyim Hayrettin 1980 darbesinden sonra gözaltına alındı. Gözaltına alındığının tanıkları vardı ama devlet inkâr etti. O tarihten beri annem ve babam inanılmaz bir mücadeleye girdi. O dönem gözaltı süresi çok uzundu, uzatılabiliyordı. Beklediler oğullarını, gelmedi. Gözaltı süresi bitti abimden haber yok. Ve o zamandan beri Hayrettin Eren kayıp. Annem abimin elbiseleri yarın gelecek gibi tuttu. Bu devlet böyle bir devlet.  Galatasaray Meydanı şimdi utanç Meydanı'dır. Sırf annelerden korktular. Bu ülkede gözaltında insanlar kaybedilmesin dedik. Evet Galatasaray Meydanı yasaklandı ama biz kayıplarımız ne olduğunu sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz bir daha kimse kaybedilmesin, barış ve demokrasi olsun diye oturduk orada. Hâlâ da bunu talep ediyoruz. Bedeli ne olursa olsun adalet talep etmeye kayıplarımızın akıbetini sormaya devam edeceğiz"

Kayıp yakını Adilcan Ocak: "Ben o meydanda büyüdüm. Herhangi bir uyarı yapıldığını duymadım. Asıl şiddete uğrayan biz olduk. Biz meydana gittiğimizde olay yoktu. Bir anda babaannem ve babamın polis kalkanları arasında kaldığını gördüm. Sonra yaka paça gözaltına alındı. Hasan Karakoç'un karın boşluğuna yumruk atıldığını gördüm"

Cüneyt Yılmaz: "Ben kayıp yakını değilim, hak savunucusuyum. 26 yıldır bu meydanda olanların mücadelesine destek veren biriyim. Bunun suç olduğunu düşünmüyorum. 700 haftadan evvel büyük bir çağrı yapıldı bir engelleme ile karşılaşmadık. Polisler başladınız mı kolay gelsin dediler. Sonra birden kalanlarla polisler geldi. Anons edilmedi. Burada neden olduğumuzu anlamıyorum. Küfür ve darbedilerek gözaltına alındık. Bize dipçikle vurdu polisler. Yakınlarının kemiklerini arayan insanların yanında olmak suç değil. Kayıpları aramanın devam edeceğini düşünüyorum. Bizi engelleyenler kayıpların sorumlularıdır"

Ali Yiğit Karaca: "Eylemin yasaklandığını duymadım. Anayasal hakkımı kullandım. İnsanlar yakınlarının kemiklerini ararken benim kayıtsız kalmam imkansızdı. Suçlamayı kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum."

Duruşma öncesi açıklama yapıldı

Duruşma öncesi adliye binası önünde yapılan basın açıklamasında “Adliyeler adalet dağıtmak için vardır, adalet isteyenleri susturmak için değil” denildi. Basın metnini okuyan Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun, gözaltına alındıktan sonra bir daha geri dönemeyen, akıbetleri bir sır perdesiyle örtülüp kaybedilenlerin aileleri ve hak savunucuları olarak adliye önünde olduklarını belirterek; “Bizler bir insana yönelmiş en vahşi saldırı olan gözaltında kaybetme gerçeğini hatırlatmak, unutturmamak için 699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda, Türkiye’nin en uzun barışçıl buluşmalarını gerçekleştirdik. O meydanda, inkara karşı hakikatin tarihini yazdık. Galatasaray’ı bir hafıza mekanına çevirdik” dedi.

"Hukuka ve vicdana aykırı bir dava"

25 Ağustos 2018 tarihinde 700’üncü hafta buluşmasının ağır bir polis şiddetiyle engellediğini vurgulayan Tosun şunları söyledi; “Üzerimize gaz sıkıldı, yerlerde sürüklendik, yaralandık, gözaltına alındık. Baskı ve şiddetle gözaltına alındık. Barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğümüzü kullanmamız engellendi. Ve bizleri işkence ederek yaraladıkları için kamu görevlileri hakkında şikayetçi olduk. Darp görüntülerini ve darp raporlarımızı sunduk. Ancak tüm başvurularımız, suç duyurularımız hakkında ‘İşleme konulmama kararı’, bu karara yaptığımız itiraza da ‘…İncelenmeksizin reddine’ denilerek yok sayıldı.”

Anayasal hakların kullanılmasını engelleyenler hakkındaki şikayetlere kulaklarını tıkayan yargının 700’üncü haftadaki gözaltıları bahane ederek, hukuka ve vicdana aykırı bir şekilde haklarında dava açtığının altını çizen Tosun; “Savcılık makamı hakkımızda düzenlediği iddianame ile iç hukuka ve evrensel hukuk değerlerine meydan okudu. Ceza yargılamasına dayanak oluşturabilecek hiçbir delil sunmayan bu iddianameyi kabul eden mahkeme, hukukun temel prensiplerini ihlal etti. Özetle hukuki dayanaktan yoksun, siyasi iklimin etkisiyle düzenlenmiş bir iddianame ve açılmış bir dava ile karşı karşıyayız” dedi.

"Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz"

Adliyelerde yargılanması gerekenlerin kayıp aileleri değil, yakınlarını kaybedenler ve onları koruyanlar olduğunu vurgulayan Tosun şu ifadeleri kullandı; “Adliyeler adalet dağıtmak için vardır, adalet isteyenleri, haklarını kullanmak isteyenleri susturmak için değil. Gözaltında kaybedilen insanlarımızı aradığımız için, anayasal haklarımızı kullanarak yaşadıklarımızı kamuoyuna anlattığımız için, devletin, hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlattığımız için suçlanmayı kabul etmiyoruz. Bu yargılama vesilesiyle bir kez daha ilan ediyoruz: Biz Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyiz. Çünkü Galatasaray Meydanı çeyrek asırdır hayatımızın bir parçasıdır. Kayıplarımızı ararken o meydanda yaşlandık, çocuklarımız o meydanda büyüdü, torunlarımız o meydana doğdu. Mezarsız sevdiklerimizin mezarlarına bırakamadığımız karanfilleri götürdüğümüz yerdir o meydan, mezar yerimizdir. Galatasaray Meydanı kendi yazdığımız tarihimiz ve hafızamızdır, bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz!”

"Kayıpları arama davamız yargılanıyor"

Açıklamada ilk sözü alan kayıp yakını Hanife Yıldız ”Burası bizim buluşma yerimiz değil, bizim yerimiz Galatasaray Lisesi önü. Bizi hem arkadaşlarımızdan hem oradan, hem kayıplarımızdan ayırmak istiyorlar. Bizim barışçıl eylemimize ne yazık ki saldırı olmuştu. Bugünse alanımızın yerine burada eylemimize başladık. Umarız ki en kısa zamanda Galatasaray’da buluşuruz. Orası bizim hem arkadaşlarla hem kayıplarla buluşma yerimiz. Bize mezar yeri göstermemişlerdir. Mezar yeri olarak kabul etmiştik. Komik bir dava. Biz davacıyız. Bizi yargılayamazlar. Bizim kayıpları arama davamız yargılanıyor” dedi.

İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da “700 hafta eylemi keyfi sebeplerle engellendiği için cumartesi anneleri yargılanıyor. 700 hafta boyunca aynı şekilde gerçekleşen eylemi siz nasıl yargılarsınız? Tabii dava başladığında birçok hukuka aykırılığı anlatacağız. Asıl davacı olan biziz, şikayetçi olan biziz. Kayıplarımızı, adalet arayan biziz. Siz hangi faili yakaladınız ailelere dava açıyorsunuz. Böyle bir dava hiç olmamalıydı” diye konuştu.







Gündem