Danıştay devleti böyle kurtarıyor: Ölümle, kurtarma gecikmesi bağı kurulamadığından davanın reddine

Danıştay devleti böyle kurtarıyor: Ölümle, kurtarma gecikmesi bağı kurulamadığından davanın reddine
Danıştay 1999 depreminden sonra “kurtarma faaliyetlerinin gecikmesinden kaynaklı ölümler”de, ölümün gecikmeden kaynaklandığının ispatlanamadığını belirterek açılan tazminat davalarını reddetmişti. Danıştay bu içtihadını değiştirmezse devlet, arama kurtarma çalışmalarındaki gecikmenin faturasını yine ödemeyecek.

ERSAN ATAR

Kahramanmaraş ile birlikte 10 ilde binlerce kişinin ölümüne neden olan deprem sonrasındaki “arama kurtarma çalışmalarının gecikmesinden veya hiç yapılmamasından kaynaklı ölüm”ler, Danıştay’ın 1999 depreminden sonra aynı gerekçelerle açılan davalarda verdiği kararları gündeme getirdi.

Danıştay geçtiğimiz yıllarda verdiği çok sayıda davada, “Arama kurtarma faaliyetlerinin gecikmesi ile ölüm arasında illiyet bağı kurulamamıştır” diyerek tazminat taleplerini reddetti. Danıştay bu kararlarında, depremin geniş bir alanda etkili olması ve büyüklüğü nedeniyle de devlete kusur yüklenemeyeceği sonucuna vardı.

Arama kurtarma çalışmalarından kaynaklı ölümler şimdi olduğu gibi 1999 depremi sonrasında yoğun tartışma konusu oldu. Depremden sonra hâlâ yaşayan ama göçükten çıkarılamadığı için sonrasında yaşamını yitiren çok sayıda yurttaşın yakınları o dönemde de devlete karşı tazminat davaları açtı. Bu davalar ilk derece mahkemesi olarak idare mahkemelerinde, temyiz mahkemesi olarak Danıştay’da görüldü.

Danıştay, bu yöndeki içtihadını, 2005 yılında verdiği bir kararla oluşturdu. Diğer davalara da uygulanan bu karardaki bilgilere göre süreç şöyle işledi:

17 Ağustos 1999 depreminde yakınını kaybeden bir kişi, yakınının depremden hemen sonra sağ olduğunu, enkaz altından sesinin duyulduğunu ancak arama kurtarma faaliyetlerinin gecikmesi nedeniyle yakınının kurtarılamadığını ileri sürdü. Bu gerekçelerle de valilikten tazminat talebinde bulundu. Valiliğin, talebi reddetmesi üzerine idare aleyhine, o dönemin parasıyla 8 milyar (8 bin) TL’lik tazminat davası açtı.

Dava, Bursa 1. İdare Mahkemesi’nde görüldü. Davayı açan kişi, yakınının depremden hemen sonra yaşamakta olduğunu gösteren kayıtlar gösterip tanıklar dinletti. Ancak Bursa 1. İdare Mahkemesi, idarenin kusurlu sayılabilmesi için, zararla (ölüm) idarenin eylemleri arasında bağlantı olması gerektiğini belirterek davayı reddetti. İdare Mahkemesi gerekçeli kararında, "ölümle, devletin arama kurtarma faaliyetlerinin gecikmesi arasında nedensellik bağı bulunmasının şart olduğunu" savunurken bir yandan da depremin büyüklüğünü ve bu durumun “mücbir sebep” olduğunu özetle şöyle aktardı:

“Zararın (ölüm olayının); büyüklüğü ve etkisi dikkate alındığında önceden bilinemeyen, karşı konulamayan ve idarenin faaliyetleri dışında gerçekleşmesi nedeniyle mücbir sebep sayılması gereken deprem sonucunda oluştuğu, mücbir sebebin ise, zararı idareye yüklenilebilir olmaktan çıkaran, zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıran unsur olması ve idarenin mücbir sebep dışında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte hizmet kusuru bulunduğu yolunda somut ve kesin veriler ortaya konulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemez.”

“Gelişmiş devletler bile yetişemiyor” mazereti

Depremde yakınını kaybeden kişi, Bursa 1. İdare Mahkemesi’nin kararını temyize götürdü. Temyiz incelemesini Danıştay 11. Dairesi yaptı. Daire, temyiz istemini reddeti.

Danıştay, “Depremin oluşmasında idareye bir kusur yüklenemeyeceğinden İdarenin kusura dayalı sorumluluğundan da söz edilmesi mümkün değildir” görüşünü savunduğu kararının gerekçesinde, gelişmiş ülkelerin bile arama kurtarma faaliyetleri için uluslar arası yardım almak zorunda olduğunu belirterek şöyle dedi:

“17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar nedeniyle diğer kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği, arama -kurtarma hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale yöntemi olması nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler dolayısıyla arama kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da göz önünde bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki güçlüğün idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna varılmıştır.”

Davacının, "yakınının depremden sonra sağ olduğu ancak enkaz altından çıkarılamadığı için öldüğü yönündeki kayıtları ve tanık anlatımlarını" yeterli bulmayan Danıştay, arama kurtarma çalışmalarının gecikmesi ile ölüm arasında mutlaka bağ kurulması gerektiğine işaret ettiği kararında şu ifadelere yer verdi:

“Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat ettiği anlaşılmakla birlikte, davacının yakınlarının enkaz altında sağ olduğu halde, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle vefat ettikleri yolunda herhangi bir tespit bulunmadığı saptanmıştır.

Bu durumda, davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti (arama-kurtarma) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.”

Danıştay’ın kararında, 1999 depreminin tıpkı şimdi Kahramanmaraş depreminde olduğu gibi geniş bir alanda etki göstermiş olması ve büyüklüğünün fazla olması da tazminat talebinin reddi gerekçeleri arasında sayıldı.

Alınamayan otopsi raporları, davaları zorlaştıracak

Kahramanmaraş ile birlikte 10 ilde ölümlere binlerce kişinin ölümüne neden olan depremden sonra çıkarılan cesetler üzerinde otopsi yapılamıyor olmasının bu depremden sonra açılacak davaları da zora sokacağına işaret ediliyor.

Uzmanlar, otopsi raporlarının “ölümün deprem anında mı yoksa sonrasında mı gerçekleştiğinin” tespitine olanak vereceğini, ölümün hangi saatlerde gerçekleştiğinin raporla ortaya konulabileceğini belirtiyor. Ancak deprem bölgesinde yaşamını yitirenlerin deprem sırasında depreme bağlı bir nedenle mi, yoksa sonrasında arama kurtarma çalışmalarının gecikmesi nedeniyle donarak mı öldüğü yönündeki tespiti sağlayacak raporların alınmıyor olduğuna dikkat çekiliyor.

Bu durum, ölümle arama kurtarma çalışmasının gecikmesi arasındaki nedensellik bağını kesiyor. Bu nedenle ilerde açılacak tazminat davalarında da 1999’daki depremden sonra yaşanacak sorunların yaşanabileceği belirtiliyor.

Özel Haber