Depremin ağır yükü kadınların omuzunda

Depremin ağır yükü kadınların omuzunda
Yeşim Özdemir, bu podcast dosyasında, depremde birçok açıdan daha dezavantajlı durumda olan kadınların depremle mücadelesine odaklananıyor.

YEŞİM ÖZDEMİR


Kadınlar bir yandan depremle mücadele ederken birçok açıdan daha dezavantajlı, daha savunmasız ve korunmasız durumdalar. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Türkiye’de deprem felaketinden etkilendikleri tahmin edilen 15 milyon kişi arasında kadın ve anne sağlığı hizmetlerine erişmesi gereken 4 milyondan fazla kadın olduğunu söylüyor.

O gece sütten kesildi

Gaziantep’te depreme yakalanan Suzan bu kadınlardan sadece biri… Suzan yeni doğum yapmış bir anne. 6 Şubattaki ilk depremde, yalınayak, uyku kıyafetleriyle, terliklerini bile giymeye zaman bulamadan üç günlük bebeği ve üç yaşındaki kız çocuğuyla kendini sokakta buluyor…

“Bebek üç günlük. Ben ameliyatlıyım. Sezeryanla gerçekleşti doğumum. Yani normalde yatakta yatıyordum. O şekilde biz ayaklandık, dışarı fırladık. Bebeği ince bir battaniyeyle kucaklayıp çıktık. Üç günlük bebek. Sıcak bölgeyi bir yana bıraktık, ameliyatlıyım onu bir yana bıraktık, bebeğin üç günlük oluşunu bir yana. Yediğimizi bilmiyoruz, içtiğimizi bilmiyoruz. Hiç bir şey bulamıyoruz zaten. Görümceme gideceğiz, yol açıktık üç yaşındaki kızım diyor ki ‘anne orda yemek var mı, yemek yiyebilecek miyiz?’ Hani biz yattığımız yeri unuttuk. Normalde işte aman emziği yere düşmesin diye endişelenen bir anne, aman işte üstü kirlenmesin diyen bir anne ıslak, çamur yorgunları bulduk onları serdik masanın üzerine çocukları o şekilde uyutmaya çalışıyoruz. Tabi o sıkıntı stres ve korku.. O gece sütüm gitti. Sütten kesildim”

Stres, endişe, kaygı, korku içinde geçen gecenin sabahında sütten kesilen Suzan, üç günlük bebeğini beslemek için mama bulamıyor, bez bulamıyor. Bebeğinin sağlığından endişe duyuyor: “Kontrole gitmen gerekiyor, temizliğe dikkat etmen gerekiyor.. en önemlisi lavabo, bir sezaryen annesi, biraz ayrıntıya gireceğim, sık sık lavaboya çıkması gerekiyor, bağırsakların faaliyete geçmesi için. Onda çok zorlandık. Ben üç-dört gün boyunca lavaboya gidemedim ve bağırsaklarımda ciddi bir ağrı oluşmaya başladı…”

Gönüllerin varlığı önemli

Afet İçin Feminist Dayanışma Grubu’ndan Rabia Ecevit Adıyaman’da kadınlarla dayanışma içinde olan gönüllülerden biri. Rabia kadınların ihtiyaç duydukları ürünlere çok zor erişebildiğini ve kadınların kültürel alışkanlıklar nedeniyle ihtiyaçlarını yüksek sesle dile getiremediklerini söylüyor. Bu açıdan bölgede kadın gönüllülerin varlığı büyük önem taşıyor…


“Afet İçin Feminist Dayanışma Grubu olarak oluşturduğumuz hijyen kitleri var. Bu hijyen kitlerinin içinde kadın menstrual ürünleri, ıslak mendiller, diş fırçası, diş macunu, diş ipi, şampuan gibi ürünler bulunuyor. Bunun haricinde kadınlara iç çamaşırı desteğinde de bulunuyoruz. İlk başlarda gıda çok önemli bir meseleydi. İnsanlar gıda indirdiler, kamyonlardan-tırlardan. Ama sorun sadece gıda değildi. Kadınların özel ihtiyaçları olabiliyor ve burada görünmeyen ihtiyaçlar olarak gözlemlediğimiz ihtiyaç kadın sağlığı için gerekli olan ihtiyaçlar. Kadın pedleri örneğin. Deprem zamanında birçok kadının karşısındaki erkekten bu ürünleri temin edemediğinden dolayı birçok hastalık geçirdiğini, vajinal problemler yaşadığını biliyoruz.”

En büyük sıkıtıyı yaşayanlar kadınlar

İstanbul Tabip Odası Kadın Komisyonu Yürütücüsü Hatıra Topaklı, kadınların yaşadıkları sağlık sorunlarını şöyle açıklıyor: “Zaten sahada şu an en büyük sıkıntıyı yaşayan genellikle kadınlar. Hem hijyen malzemesine ulaşmak zor. Temiz suya zaten ulaşım yok. Temiz çamaşıra ulaşım çok zor. Sahadaki en büyük sağlık problemleri yine kadınlarla ilgili. Genellikle susuzluktan ve hijyen malzemesi eksikliğinden vajinit çok sık görmeye başladık. Onun dışında idrar yolları enfeksiyonları, suya ulaşım azaldığı için…” Hatay/Defne’de bulunan Hatıra, Türk Tabipler Birliği’nin koordinasyon ekibinde ve gözlemlediği genel sağlık sorunlarının çoğunun temiz suya erişememekten kaynalandığını dile getiriyor:

"Şu an özellikle salgın değil ama ishal vakaları var birçok yerde. Salgın düzeyinde diyebileceğimiz; bit ve uyuz var, çok yaygın. Tamamen suyun olmayışıyla ilgili bir durum. Maalesef her şeye erişmek çok zor. En başında temiz su. Temiz su olsa sağlık problemlerinin yüzde altmışı, yetmişi çözülecek belki. Hayat normale dönecek temiz suyla. En başında insanlar buna ulaşamıyor hala. Bir ay geçmişken. İkincisi çadırda barınıyor olmak çok büyük bir sorun, evre kirliliği, hava kirliliği çok büyük bir sorun… İlaçlara özellikle kadınlarla ilgili, hormon ya da diğer sağlık problemleriyle ilgili ilaçlara anında ulaşmak çok zor. Bir şey tespit ettikten sonra, ona ulaşmamız en az üç-dört günü buluyor.” Hatıra, özellikle kadınlarla ilgili hastalıklarda yeterli ilacın olmadığını ve bu konuda uluslararası örgütlerden destek istediklerini belirtiyor.

Kadınlar çocuklarının üzerine kapanarak yaşamlarını yitirmişti

Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu’ndan Rüya Kurtuluş depremin ilk günlerinde dokuz gün, Gaziantep/Islahiye’de arama kurtarma çalışmalarına katılıyor. Daha sonra Hatay bölgesine geliyor, şu an Antakya/Defne’de kadınlarla dayanışma faaliyetleri yürütmeye devam ediyor:

“Kadınlar çocuklarının üzerine kapanarak yaşamlarını yitirmişti. O anda bile çocuklarını korumak için hareketi geçmişti bir çok kadın ve o şekilde bulduk kadınları. Çocuğunu koruyan, yaşamasını sağlayan kadınlar oldu… Ya da enkazdan çıkan kadınlar, yakınları olan başka kadınların yanına yerleşti ve oralarda büyük ailelere bakmak zorunda kaldı. İlk günlerde bir de hiç bir temel ihtiyacın ortada olmadığı, suyun olmadığı, elektriğin olmadığı koşullarda bunlar yapıldı. Sonra çadırlarda hayat başladı. Barınma sorunu en temel sorun. Bırakalım geçici konutu, prefabrik daha sağlıklı koşullarda kalınabilecek konutu, çadırı bile yok çoğu ailenin. Aileler bir arada yaşamak zorunda kalıyorlar. Düşün ki on-on beş kişinin bir çadırda hayatını devam ettirmeye çalıştığını ve bu çadırın içerisindeki kadınların bütün bir aileye bakmak zorunda olduğunu…”

Çadırda yaşam…

Afet İçin Feminist Dayanışma ekibinden Rabia Ecevit, normal şartlarda eve hapsedilen kadınların deprem koşullarında da bir göz oda çadıra hapsedildiğinden ve kadınlara yüklenen bakım ve hizmet yükünün ağırlaştığından bahsediyor: “Bazen erkekler dışarı çıkıp gelebiliyor. Fakat kadınlar her zaman çadırda oluyorlar. Çadırın temizliği, çocuğu varsa çocuğun bakımı… Örneğin sürekli çamaşır yıkayan kadınlar var. Sobada su ısıtıp çamaşır çitileyip ardından çamaşır asan kadınlar var. Örneğin normalde evde, kadın mutfağa geçtiğinde ya da bir odaya geçtiğinde nefes alabilecekken çadırda tek odaya hapsolmak onlar için nefes alacak ortamı da etkiliyor. Ve bu bazen çocuk istismarına yol açıyor bence. Çünkü kadınlar nefes alabilmek için bazen çocuklarını tek başına oyun oynamaya gönderiyor. Yaklaşık 200-500 metrelik alanlarda, annesinden ve çadırdan ayrı duran çocukları gözlemliyorum…”

Ve şiddet

Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet, afetle mücadele sırasında gözardı edilen bir diğer konu… Araştırmalar, afetlerden sonra cinsiyete dayalı şiddetin çarpıcı bir şekilde arttığını ortaya koyuyor. Böyle kaotik dönemlerde cinsel saldırılar, fiziksel istismarlar, insan kaçakçılığı gibi suçlarda, travma sonrası stres bozukluğuna bağlı olarak artış olabiliyor. Normal şartlarda zaten şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar, afet sonrası yaşanan ruhsal bozuklukların da şiddeti arttıran etkisiyle birlikte daha savunmasız, daha korunmasız bir durumda kalıyorlar…

Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu’ndan Rüya Kurtuluş şunları söylüyor:

“Zaten şiddet her gün hayatımızdaydı. Şimdi afet anında erkeklerle en korunmasız yerlerde beraber yaşıyor kadınlar. Şiddet gördüğü adamla aynı yerde yaşamak zorunda kalıyordu kadınlar ama odası vardı en azından, kapısı kilitleyebildiği, kendisini korumaya alabileceği, kafasını dinleyebileceği… Şu an aynı çadırlarda yaşamak zorunda birçok kadın. Boşanma aşamasında olan kadınlar mecburen, kalacak yer olmadığı için şiddet gördüğü erkekle aynı yerde yaşamak zorunda kalıyorlar. Çocuklar bu ortamın içersinde, küçücük bir çadırda. Bütün o gerilime tanık oluyorlar. Çocuklar çok travmatik zaten. Çok ciddi etkilenmiş vaziyetteler bizim gözlemlediğimiz. Burada psikolog arkadaşlar da bizimle beraber çalışıyor. Çocuklar için çok ciddi çalışmalara ihtiyaç var burda. Kısa ve uzun vadeli olarak planlanması gereken…”

Avukat Döndü Kurşunoğlu, Halk Evleri Hukuk Dairesi adına deprem bölgesinde bilgilendirme çalışmaları yapan gönüllü hukukçulardan biri.

Döndü, Hatay/Defne’de kurulan kadın dayanışma çadırlarında, çadırı ziyarete gelen depremzede kadınlarla sohbet ediyor, onların sorunlarını dinliyor ve konuştukları kadınlar genellikle şiddet öykülerini paylaşıyorlar ancak şiddeti bildirecek bir karakol bile yok: “Adliye’ye gittik. Adliye ikinci depremden sonra ağır hasar almıştı. Ön tarafında bulunan bir yere, konteynerler kurulmuş. İşte hukuk mahkemeleri, ceza mahkemeleri, soruşturmalar, savcılıklar diye bölüm bölüm ayırmışlardı. Kendi içlerinde konuşurken bahsettiler. Çadırların numarası var mı ki biz uzaklaştırma kararları verelim. Normalde zaten elektronik kelepçe verilmezken biz nasıl bu şekilde elektronik kelepçe verelim ya da karakol yok. Gezici ekipler var ama karakol yok. Kadının başvurabileceği bir mercii yok.”

Aynı çadırda olmak...

Peki deprem öncesinde koruma tedbir kararları olanlar ne durumda? Kadınlar şiddetin faili bu erkeklerle aynı çadırda kalmak zorundalar mı?


“Ne yazık ki aynı çadırda kalmak zorundalar. Tabi koruma tedbir kararları her ilden alınabilir. Fakat kadınlar Hatay’ı terk edemedikleri için, başka bir ilden yapma olasılıkları yok. Ancak avukat tayini sonucunda yapabilirler bunu. Ancak avukata ulaşmak da zor. Türkiye Barolar Birliği adli yardımın başladığını söylese bile kurulu bir düzen yok şu an orada. Biz, Türk Tabipler Birliği’nin çadırını ziyarete gittiğimizde, bir tane göçmen kadına tecavüz olayının olduğunu söylediler, deprem sonrası. Onunla ilgili bir çalışma yürüttüklerini, bir rapor alınması gerektiğini, muayene edilmesi gerektiğini ancak hastane sıkıntısı yaşadıklarını söylediler. Çünkü hastane de yıkıntılar arasında…”

Boşanmış kadınlar

Başka bir önemli konu, boşanma aşamasında olan ya da henüz boşanmış olan kadınların yaşadıkları sorunlar. Zeynep henüz boşanmış gencecik bekar bir anne… Depreme Adıyaman’da dört yaşında kızıyla birlikte yakalanıyor… Şiddetle mücadele ederek boşanma kararı aldığından beri ailesiyle ve toplumla mücadelesi bitmiyor. Depremle birlikte ailesinin baskıları da artmış. Çadırın dışına bile çıkamıyor… “Ben 20 yaşındayım. Bir kızım var. Evliydim. Eşimden ayrıldım. Abimlerle, ailemle oturuyorum. Kızım benim yanımda, ben büyütüyorum. Savaşıyorum ve hala ayakta duruyorum çok şükür. Çünkü ben kızıma hem anne hem baba olmak istiyorum. Ve oldum çok şükür. Hal annemlerden destek alamıyorum ama ayakta durmaya mecburum. Kızımın arkasında olmalıyım. Ben olmasam kızım da aynı duruma düşecek. Büyütmek istiyorum, okutmak istiyorum. Avukat olmasını istiyorum.

Ailem ayrılmamı istemiyor. Diyorlar ki bekle. Olabilir, sıkıntı çekebilirsin bir yıl, iki yıl. Dayan diyorlar. Ama dayanamadım. Çünkü hayat değil. İnsanlar gibi yaşamak istiyorum. Ama olmuyor. Arkadaşlarım olsun istiyorum ama o da olmuyor. Milletlerin lafından korkuyoruz. Hani derler ki ‘sen boşanmışsın, sen suç yapmışsın’

Ben de korktum, kızım da korktu ama kızıma destek verdim. Bana kimse destek vermedi. Ve korktuğumda kimse bana demedi ki ‘korkma, hiç bir şey yok, geçer’ Hayır, ben kendime öyle dedim… Sadece nefes almak istiyorum. Onu da vermiyorlar. Öleceğim bu durumdan…”

Üreme sağlığı

Kadınların bir diğer önemli sorunu da cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişememeleri… Gönüllü hekimlerin, meslek örgütlerinin ve diğer dayanışma ağlarının sağladığı imkanlarla kısmen de olsa bu hizmetler kadınlara ulaştırılmaya çalışılıyor… Türk Tabipler Birliği Koordinasyonu’nda bulunan Hatıra Topaklı, hamile veya yeni doğum yapmış kadınların, hekimlere ulaşma imkanlarının olmadığını söylüyor:

“Yeni doğum yapan kadınların, gebelerin takipleri şu an durmuş durumda. Hiç bir şekilde hekime özellikle birinci basamak ulaşım şansları yok. Biz kendi organizasyonumuz içinde TTB içinde, saha ekipleri bize bildirdiği zaman gebe ya da bebek bunu bölgede çalışan birkaç aile hekimi var binası yıkılmayan, onlara iletip onlar üzerinden takiplerini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yeni doğan bebeklerin bazı tarama testleri var. Özellikle işte topuk kanı, işitme testi vs gibi bunların hiç biri yapılamıyor şu anda. Biz sadece işte topuk kanı için kayıt bulup topuk kanı almaya çalışıyoruz. Onu da Adana’da bir merkeze gönderip çalıştıracağız.

“Ayrıca kendi birimimiz içinde bir kadın birimi kurduk buraya gelen kadınlar en azından uzun bir görüşme yapabiliyorlar oradaki hemşire arkadaşımızla. Oradan kadınlara hijyen malzemesi, gerekirse gebelik testi, doğum kontrol yöntemleri, gebeliği önleyici yöntemler sağlayabiliyoruz. Çünkü böyle zamanlarda travma sonrası, gebelik durumunun artma ihtimali her zaman bilinen bir şey. Bu ortamda gebe kalmak bir kadın için çok zor. Zaten Türkiye’de son üç-dört yıldır gebeliği önleyici yöntemler devletin ücretsiz sağlaması gereken bir şeyken, kaldırılmış durumdaydı. Bu deprem ortamında daha da zor ulaşmak. İmkansız neredeyse…
Bazen acil korunma yani ertesi gün hapı dediğimiz şeye ihtiyaç oluyor. Bunu da günlük kullanılan diğer haplarla karşılamaya çalışacağız.”

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun verilerine göre, mülteci topluluklarda dahil olmak üzere bölgede yaşayan en az 15,8 milyon insan depremlerden etkilenirken bu insanlar arasında 4 milyondan fazla doğurganlık çağında kadın bulunuyor ve önümüzdeki ayda 25 bin kadının doğum yapması bekleniyor.

Kadınlar yaşadıkları tüm bu problemlere rağmen, bölgedeki dayanışma gruplarına dahil olarak afet sonrası iyileşme sürecine büyük katkı sağlıyorlar. Kadınların afet yönetim sürecine dahil olması ve karar alma süreçlerine katılımları onlar için aynı zamanda psikolojik rehabilitasyon işlevi görüyor. Ancak elbetteki depremzedelerin daha kapsamlı ve profesyonel bir psikososyal desteğe ihtiyaçları var. Hem bu ihtiyacın hem de diğer eksikliklerin acilen giderilmesi için dayanışma grupları tüm kamu kurumlarını göreve çağırıyor…

***Görüş veren kadınların bazıları çeşitli kaygıları nedeniyle isimlerinin saklı tutulmasını talep etti. Kadınların gizlilik ve korunması açısından bazı isimler değiştirildi…

Özel Haber