Depremin olağan hukukuna da olağanüstü hukukuna da uyulmuyor
OYA AYDIN *
Ülke siyasetinin kritik bir evresinde olunması nedeniyle deprem üzerine gereği kadar konuşulmamaya başlandı. Gazetelerin ilgi çeken deprem haberleri mevcut mağduriyetlerden daha çok gelecekteki olası depremler üzerine. Hala ölü sayısı bilinmiyor, kayıp sayısı tam açıklanmıyor. Yakınlarını kaybeden insanların acı hikayeleri ilk günlerdeki kadar ilgimizi çekmiyor, sosyal medyada izlenmeden atlanıyor.
Bu unutuşta elbette en önemli etken siyasilerin tutumları. İktidar, ilk günkü aymazlık içerisinde, olağan üstü hal yetkisine sahip Cumhurbaşkanı, temel ihtiyaçları karşılayacak tedbirleri almamaya devam ediyor, daha kötüsü muhalefet de hesap sormuyor, talep etmiyor. TBMM’de yargı paketleri, matrah artırımları yasaları ardı ardına çıkarken deprem mağdurlarının beklediği hak sahipliği yasası için kimse bir çaba göstermiyor.
İlk günler, beklenen arama-kurtarma ekiplerinin gelmemesi, oldukça büyük bir insan ve malzeme kapasitesine sahip askerin görevlendirilmemesi, yaşanan trajedinin boyutunun ancak olağanüstü hâl ile çözüleceği algısına neden oldu; olağan üstü hal uygulamasından çok çekmiş muhalif kesimler bile Cumhurbaşkanı’nın olağanüstü hal ilan etmesini talep ettiler. Arama-kurtarma, yardım çağrısına cevap vermeyen iktidar olağanüstü hâl çağrısına beklenen çok kısa sürede cevap verdi. 6785 Sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, Anayasa’nın 119. maddesi ve 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 3. maddesi gereğince 8 Şubat 2023, saat 01.00 den itibaren 3 ay süreyle depremden etkilenen 10 ili kapsayan olağanüstü hâl ilan edildi. Karar, TBMM tarafından da onaylandı.
Mağduriyetin nedeni hukuk eksikliği değildi
Yaşanan felaketin boyutu dikkate alındığında olağanüstü hâl ilanına kuşkuyla bakanlar dahi ilk anda fazla bir karşı çıkış ifade etmediler. Kimileri, yaşanan zafiyeti ve askeri kaynakların kullanılmamasının nedenini, AKP döneminde orduyu zayıflatmak (!) amacıyla Emasya Protokolünün yürürlükten kaldırılmasının bir sonucu olarak değerlendirdi. Oysa bu görüş kesinlikle doğru değildir.
Yaşadığımız terkedilişin, mağduriyetin nedeni, olağan hukukun eksikliği değildi. Mevcut yasal mevzuat, deprem sonrası alınması gereken, bugüne değin de alınamayan tedbirleri almaya çok büyük ölçüde elverişliydi. Deprem anında uygulanması gereken bu yasanın gereklerine uyulmadı.
Olağan hukuk sistemi tam olarak uygulansa idi, deprem olur olmaz tüm askeri kaynaklar ve hatta özel şahıslara ait kaynaklara deprem mağdurları için seferber edilebilirdi.
Askerin devreye girmesi
1959 tarih ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 7. maddesine göre; afet bölgelerinde veya civarında bulunan ordu, jandarma, kıta birlik ve müessese kumandanları, hazırda, kendilerinden vali veya kaymakamlar tarafından istenilecek yardımları üstlerinden emir beklemeksizin yapmaya mecburdurlar. Yani vali ve kaymakamlar isteselerdi askeri, üstlerinden emir beklemeksizin anında deprem arama kurtarma çalışmalarına dahil edebilirlerdi; ama etmediler.
Sadece askeri değil, özel sektöre ait kaynaklar da kullanılabilirdi. Mersin, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır gibi bölgenin oldukça önemli ekonomik olanaklarına sahip kentlerde, özel kişi ve kurumlara ait binlerce tır, vinç, kepçe, arazi araçları, para, gıda vb malzemelere yasa gereği el konularak bölgeye gönderilebilir ve NATO’nun ikinci en büyük insan kaynağına sahip ordusu tarafından bu yardım organize edilebilirdi.
Kanunun 9. maddesi uygulansaydı, hangi kurum adına gelmiş olursa olsun, kurtarma ve yardım ekipleri için, her türlü malzeme, makina, alet, yiyecek, giyecek ve barınma eşya ve maddeleri, umumi, hususi ve mülhak bütçeli idarelerle bunlara bağlı müesseseler ve İktisadi Devlet Teşekküllerinin, vilayetlere, belediye ve köylere ait olan ve bunlara bağlı bulunan müesseselerin elinde bulunan her türlü kara, deniz ve hava nakil vasıtaları ile, bedeli sonradan ödenmek üzere sevk edilirdi.
Depremzedelerin mallarına el konuldu
Devlet isteseydi, Adana’da Gaziantep’te Mersin’de bulunan her türlü gemi, uçak helikopter, büyük sanayi gereçlerini, yasanın, “…İhtiyaç hissedilen mahallerde bu mecburiyet ve mükellefiyetler hakiki şahıslarla her türlü şirket ve müesseselere de teşmil edilebilir” hükmü gereği deprem bölgesinde kullanabilirdi.
Devlet, bırakın bunları yapmayı, depremzedenin malına el koymayı tercih etti. 7269 sayılı yasanın 24. maddesi açıkça “afetler sebebiyle kullanılamayacak hale gelmiş olan binalar, arsa hükmünde olup kıymet takdirine ithal edilmeyen enkaz ve malzeme mal sahibine aittir” dediği halde, 126 sayılı KHK ile enkazdan çıkarılan malzemenin yol vb devlet tarafından yapılması gereken işlerde kullanılmasına karar vererek kişilerin mallarına karşılıksız el konuldu.
Depremden zarar gören insanların yarasına merhem olacak dişe dokunur, durumun gerektirdiği ölçüde önemli bir tedbirin bugüne değin alınmadı. Deprem sonrası yaşadığımız, doğal afeti gölgede bırakacak insani afet, olağanüstü hâl ilanı ve arkasından çıkarılan 120, 121, 122,124, 125, 126, 127,128,129, 130,131 ve 132 sayılı kararnameler, olağanüstü hâle kuşkuyla yaklaşan ve aslında sorunların çözümü için olağanüstü hâl ilanına gerek olmadığını savunanları, zaten her şeyi kontrol altında tutan ve olağanüstü hâl KHK’ları konusunda sicili belli olan siyasal iktidara böyle bir yetkinin verilmemesi gerektiği görüşünü haklı çıkardı.
Olağan deprem hukukunu uygulamayan iktidar, olağanüstü hâl ilan ettiği halde Anayasa’da düzenlenen olağan üstü hukuku da uygulamadı.
Oysa olağanüstü hâl ilanının dayanağı olan ve olağanüstü hâlin esaslarını belirleyen 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu’nun 5. maddesindeki Tabii Afet ve Tehlikeli Salgın Hastalıklarda Yükümlülükler ve Alınacak Tedbirlere göre; felakete uğrayanların kurtarılması, meydana gelen hasar ve zararın telafisi için ihtiyaç duyulan ve hemen sağlanamayan para ve her türlü taşınır ve taşınmaz mallar ve yapılması gereken işler; para, mal ve çalışma yükümlülüğü yoluyla sağlanır.
Para yükümlülüğünü düzenleyen 6. maddeye göre, gerekli harcamalar öncelikle kamu kaynakları ile yardımlardan sağlanır; harcamaya yeterli para kamu kaynaklarından zamanında sağlanamadığı takdirde, bölgedeki kredi kuruluşlarının olanaklarından yararlanılır. Değil özel sektör ve kredi kuruluşlarına para yükümlülüğü getirilmesi, kamu kaynakları Kızılay gibi kurumlar aracılığıyla mağdurlara ve onlara yardım edenlere satılmak suretiyle suç işlenmiştir.
Mal yükümlülüğünü düzenleyen 7. Maddeye göre, “olağanüstü hal ilan edilen bölge içindeki kamu kurum ve kuruluşlarıyla tüzel ve gerçek kişiler, kendilerinden istenecek veya yükümlülük konulacak arazi, arsa, bina,tesis, araç, gereç, yiyecek, ilaç ve tıbbi malzeme ile giyecek ve diğer maddeleri vermek” zorundadırlar.
Kamu kaynaklarının yetersiz kalması halinde, imkân ve kaynakları da dikkate alınarak, bölgedeki özel kuruluşlara ve gerçek kişilere ait olanlara yükümlülük konulur. Yiyecek, giyecek, araç, gereç, ilaç ve tıbbi malzemeler gibi zaruri maddeler bölge sınırları içinde sağlanamadığı takdirde, en yakın bölgelerden yükümlülük yolu ile sağlanır.
Yasa uygulanmadı
Bunların hiç birisi yapılmadı; yasa uygulanmadı. İnsanlar, olağan fiyatların üzerinde bedeller ödeyerek yakınlarını kurtarmak, ölülerinin bedeni kurda kuşa yem olmadan gömmek için vinçler kiraladılar. Şimdi, bu kadar yasal dayanak varken, dünyanın her yerinden yardımlar gelmişken şehrin her hangi bir köşesine sürülme korkusu ve borç ödeme endişesi içerisinde bekliyorlar. Toplumun önemli bir kesimi, gereken duyarlığı gösterip ellerinden geldiğince yardım ederken, Olağan Üstü Hal Kanunu’nun öngördüğü hiçbir yükümlülükle karşılaşmayan sermaye, TBMM tarafından çıkarılan %10 luk ek deprem vergisine isyan etti.
Devletin yaptıkları/yapmadıkları yetmedi, şehirlerinden göçmek zorunda kalan, yaralı yakınlarının bulunduğu hastanelerdeki şehirlere taşınan depremzedelerin mecburiyetleri kötüye kullanılarak kiralar iki üç katına çıkarıldı. OHAL Yasası 9. Maddesine göre, afetzedelerin ihtiyaçlarına yönelik malları satıştan kaçınan, saklayan, kaçıran, fazla fiyatla satanların işyerini kapatmak ve haklarında soruşturma başlatmak yetkisini kullanmayan devlet, yardım götüren muhalif gördüğü dernek yöneticilerini, gazetecileri tutuklatmak gibi olağan işleriyle meşguldü.
Kızılay’ın kan sattığı çadır sattığı bir siyasi rejimde hukuktan mı söz ediyorsunuz denilebilir. Doğrudur; zulme karşı hukuka sığınmak yetmez ancak en azından haklarımızı ve bize yapılan haksızlıkları görmemizi sağlayabilir. Görmek mücadelenin başlangıcıdır.
* Dr, Avukat
DİPNOT:
OHAL kararnamelerinin ilki 11 Şubat 2023 tarihli Mükerrer RG de yayınlanan yargılama faaliyetleri ve sürelerin durmasına ilişkin 120 Sayılı KHK ile deprem bölgesinde yargılama faaliyetleri ve sürelerin 6 Nisan’a kadar ertelenmesi kararı verilmiştir.
13 Şubat 2023 tarihli 32103 sayılı RG de yayınlanan 121 sayılı KHK ile eczacı ve tıbbi cihaz satıcılarının çalışmaları düzenlenmiş ve deprem bölgesinde çalışabilmeleri kolaylaştırılmıştır.
15 Şubat 2023 tarih ve 32105 sayılı RG de yayınlanan 122 sayılı olağanüstü halin gerekleri doğrultusunda çalışacak kamu personeline ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
17 Şubat 2023 tarih ve 32107 sayılı RG de yayınlanan 124 sayılı KHK ile Bankalar ve Konsolide Denetime Tabi Kuruluşların sadece AFAD’a yapacağı yardım ve bağışların sınırlamalardan muaf tutulması tedbiri alınmıştır.
22 Şubat 2023 tarih ve 32112 sayılı RG de yayınlanan 125 sayılı KHK ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Alanına ilişkin tedbirler alınmıştır. Pandemi dönemi tedbirlerine benzer, işçilerin “haklı” fesih gerekçeleriyle işten çıkarılmalarına olanak veren ve sendikaların taleplerini karşılamaktan uzak, son derece sınırlı haklar sağlayan bir düzenleme yapılmıştır.
24 Şubat 2023 tarih ve 32114 sayılı RG de yayınlanan 126 sayılı KHK ile Yerleşme ve Yapılaşmaya ilişkin Anayasaya ve AİHS’e aykırı, mülkiyet hakkına, kamu yararına ve İmar Kanunu’na aykırı düzenlemeler içermektedir.
3 Mart 2023 tarihli 32121 Sayılı RG de yayınlanan 127 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu alacakları nedeniyle vergi dairelerince konulan hacizlerin kaldırılması, ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılan ihalelerde, olağanüstü hal süresi içinde kontrol için öngörülen sürelere ilişkin hükümlerin uygulanmamasına, Kamu ihale, alım ve sözleşme süreçlerine ilişkin ihale alanları korumaya yönelik diğer tedbirlerden söz edilmiş, kamu ecrimisil alacakları ertelenmiştir.
3 Mart 2023 tarihli 32121 Sayılı RG yayınlanan 128 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile olağanüstü hal kapsamında derneklere yardım izni verilmiş, göçmenlere ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
3 Mart 2023 tarihli 32121 Sayılı RG de yayınlanan 129 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile olağanüstü hal kapsamında yükseköğretim alanında bazı tedbirlere ilişkin olup depremden etkilenen öğrencilerden katkı payı ve öğrenim ücreti alınmaması kuralı getirilmiştir.
3 Mart 2023 tarihli 32121 Sayılı RG de yayınlanan 130 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Sosyal hizmetler alanında alınan tedbirleri düzenlemiş, engelli ve yaşlı bakımı ile ilgili kolaylıklar getirilmiştir.
3 Mart 2023 tarihli 32121 Sayılı RG de yayınlanan 131 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile eğitim alanında bazı tedbirlere ilişkin olup, Öğretmenevi ve akşam sanat okullarına kaynak aktarımı, Parasız yatılı ve burslu okuma ile eğitim desteği, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okul ve kurumlar ile bunlara bağlı döner sermayeli işletmeler tarafından sunulan yemek, konaklama, temizlik ve diğer hizmetlerinin ücretsiz verilmesi düzenlemesi yapılmıştır.
10 Mart 2023 tarihli 32128 Sayılı RG de yayınlanan 132 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Esnaf ve Sanatkârlar, meslek odaları ile kooperatiflerin avans ödemeleri ve yardım yapabilmelerine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
10 Mart 2023 tarihli 32128 Sayılı RG de yayınlanan 133 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile, yerleşim yerlerini değiştirenlerin haklarının korunmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.