Dervişoğlu: Yangının sorumlusu kaçakları kalıcı hale getirenler

Dervişoğlu: Yangının sorumlusu kaçakları kalıcı hale getirenler
İYİ Parti lideri Dervişoğlu, "Zoraki misafirliğin sonuna gelinmiştir. Kaçakları kim kalıcı hale getirmek için teşvik edici işler yaptıysa bu yangının sorumlusu odur" dedi.

Kısa Dalga - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e yönelik sert eleştiriler getiren Dervişoğlu, hükümetin mülteci politikasını eleştirerek, sığınmacıların derhal geri gönderilmesi gerektiğini söyledi.

ANKA'nın aktardığına göre, Dervişoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Her gün açıklar artacaktır"

"Ekonomik kriz, 85 milyonluk bir ülkenin kaynakları onu sürekli olarak sömüren bir Saray ekonomisi varken, eğitim, sağlık ve diğer yaşam giderleri, sırtından karşılanan 10 milyonu aşkın bir kaçak nüfus varken düzelemez. 85 milyon insanın kazançları, saraydaki ihale zenginlerine aktarılarak cari açık kapatılamaz. Türk milleti saraya yamanmış bir oligarşinin, affedilen vergi borçlarına karşılık aldığı nefese haraç vererek, hak ettiği refaha kavuşamaz. Aksine her gün bu delik büyüyecek, her gün açıklar artacaktır.

Hele de Hazinenin başında Mehmet Şimşek gibi bir duyun-u umumiye memuru varken yaşanacak olası sahte baharların arkasından daha büyük kışlar geleceği açıktır. Bu kafa iktidardan düşmedikçe ne bu fiyatlar düşecek ne de halkımızın alım gücü yükselecektir.

“Türkiye 100 milyar dolardan fazla para harcadı”

Bir, Türkiye, dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak barındıran ülkesi konumuna geldi. 10 milyondan fazla kaçağa, sığınmacıya, mülteciye, adını siz koyun ev sahipliği yapıyor. İki, Suriye’nin kuzeyinde, emperyalizm eliyle ve stratejik göç mühendisliği ile bir terör devletinin demografik altyapısı oluşturuldu. Üç, Suriye’nin kuzeyinde 100 bin kişilik bir PKK sürüsü göz göre göre konuşlandırıldı. Devlet kurmaya çalışıyor. Dört, Türkiye, bu ekonomik dar boğazın içerisinde kaçaklara 100 milyar dolardan fazla para harcadı. 'Kardeşim Esad’dan 'Katil Esed’e birkaç gün önce de 'Sayın Esed’e' geçen süre içinde Türkiye’nin ödediği bedellerin sadece ufak bir kısmı işte bunlardır.

Provokasyon olabilir. Provokatörler de olabilir. Özellikle Suriye devleti ile ilişki kapıları sessiz sedasız açılmışken ve Erdoğan eski kankasına tekrar 'Sayın' sıfatıyla hitap ediyorken provokasyon beklememek ahmaklık olur. Emperyalist güçlerin Türkiye’yi rahat bırakmamak için türlü oyunları sahneye koymaya kalkışacakları bilinen bir gerçektir. Bunlara karşı elbette dikkatli olmak ve oyunlara gelmemek lazımdır.

Ancak ortada duran bir gerçek vardır: Nasıl ki kurumuş çam ağaçlarıyla dolu bir orman yaz sıcağında tutuşmak için küçük bir kıvılcımı bekliyorsa, yıllardır sabreden milletimizin sabır taşını çatlatmak için ufak bir olay kafidir. Küçük bir kız çocuğuna yapılanlar ve Türk bayrağının indirilmesi ve yakılması küçük kıvılcımları aşan alevlerdir. Yani sorumlu ve provokatör arayışı beyhudedir. Aslolan tedbir almaktır. Savaştan kaçanlara yardım ederken de tedbirsiz gelenlerin gidişini düşünmeye başlarken de tedbirle işe başlamak lazımdır.

"Birinci derece tehdit"

Zoraki misafirliğin sonuna gelinmiştir. Sizleri buradan uyarıyorum. Çözüme direnmeyin. Çözümsüzlüğü teşvik etmeyin. Kendi acziyetinizi, devlete mal etmeyin. İdeolojik hezeyanlarınızın ve mezhepçi saplantılarınızın yenilgisini Türk milletine mal etmeye çalışmayın.

Ancak ortada duran bir diğer hakikat de şudur, kaçakları kim doldurduysa, sınırlarda açık kapı siyasetini kim yürüttüyse savaş koşulları sona ermesine rağmen kaçakları kalıcı hale getirmek için kim teşvik edici işler yaptıysa bu yangının sorumlusu odur. Hiç vakit kaybetmeden, bu demografik yıkım girişiminin Milli Güvenlik Kurulu tarafından birinci derecede tehdit olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu tehdit tanımlamasına uygun şekilde adımlar atılması, topyekün demografik saldırının bertaraf edilebilmesi adına, her türlü diplomatik, idari ve güvenlik tedbirlerinin bir bütün halinde ve kapsamlı şekilde planlanması gerekmektedir.

İkinci olarak bu plana uygun olarak rasyonel ve uygulanabilir bir geri dönüş takviminin hükümetçe değil, devlet tarafından belirlenmesi çözümün ilk aşamasını oluşturmalıdır.

Üç; açıklanan takvime uyulabilmesi ve gerekli eylem ve işlemlerin yürütülebilmesi adına bu konudaki kararı ve tavrı, açık ve net olan tüm siyasi partilerin ve tüm sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelebileceği, bağımsız bir kurul oluşturulması şarttır.

Dört; Kaçak ve sığınmacılar sorunu, doğrudan doğruya Türk milletinin vatanı yani Anadolu ve Trakya coğrafyaları üzerindeki kayıtsız şartsız egemenlik haklarıyla ilişkili olduğu için, TBMM’nin kurucu sıfatı ve birleştirici çatısı altında buluşulması en doğru yöntemdir.

İstenmeyen olayların engellenmesi insanımızın endişelerinin giderilmesinden geçer. Türk milletinin anbean gelişmelerden haberdar edilmesi için, sarayın sekreterlerinden bozma bakanlarının veya devlete reklamcılık oynayan iletişim başkanlığının değil, bağımsız kurulun verilere ulaşması ve paylaşması elzemdir.

Altı; Sorun sadece Türkiye için değil, dış dünyayı da ilgilendirmektedir. Bu sebeple, oluşturulacak bağımsız kurulun bir ayağı da AB, Suriye hükümeti ve BM nezdinde görüşmeler yürütebilecek bir diplomasi grubundan oluşturulmalıdır. İYİ Parti olarak önerdiğimiz ve bu gecikmeden hayata geçirilmesi gereken adımlarla tüm siyasi partileri bir milli mutabakata davet ediyorum.” (Haber Merkezi)

Politika