"ERDOĞAN'IN YETKİLERİ ARTTIKÇA DIŞ SİYASET KİŞİSELLEŞTİ"

"ERDOĞAN'IN YETKİLERİ ARTTIKÇA DIŞ SİYASET KİŞİSELLEŞTİ"
AKP döneminde dışişlerindeki değişimi, dönüşümü emekli büyükelçi Uluç Özülker, Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü, Washington ve Tel Aviv Büyükelçiliği gibi kritik görevlerde bulunmuş bir isim olan Namık Tan ve gazeteci Zeynep Gürcanlı ile konuştuk.

Hariciye… 185 yıllık  bir yapı, köklü bir gelenek. Dış politikanın yürütülmesinden birinci derecede sorumlu kurum…  Dışişleri Bakanlığı… Hala öyle mi? Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir ankette,  “Sizce Türkiye’de dış politikanın yapım sürecine en çok hangi kurumlar etkide bulunuyor?” sorusuna Cumhurbaşkanı yanıtını verenlerin oranı yüzde 62,3. Katılımcıların yüzde 47,2’si ise aynı soruya Dışişleri Bakanlığı cevabını veriyorlar. Aynı çalışmada “Sizce Türkiye’de dış politikanın yapım sürecine en çok hangi kişiler etkide bulunmaktadır?” sorusuna ise verilen karşılık: Yüzde 69 oranında “Cumhurbaşkanı”, yüzde 44,5 ise “Dışişleri Bakanı”. Kamuoyuna göre de artık dış politikada temel belirleyici ve yürütücü kurum Cumhurbaşkanlığı.

"DIŞLANAN BİR DIŞİŞLERİ"

Türk dış politikasında AKP iktidarıyla adım adım gerçekleşen dönüşüm, son iki yılda Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle olağanüstü bir hıza erişti. Dışişleri Bakanlığı’nın kurumsal yapısı, gelenekleri ters yüz olurken yeni sistemde diplomasinin aktörleri, sözcüleri de değişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “karakteristik” siyaset tarzı, dış ilişkilerde artık tam belirleyici oldu. 40 yılı aşkın Dışişleri’nin birçok kademesinde görev yapmış emekli büyükelçi Uluç Özülker’in deyimiyle “Dışlanan bir Dışişleri” tablosuyla karşı karşıyayız artık. 

“Ben bazı emekli diplomatların anladığı dilden konuşmam. Ben diplomasiden gelmiş birisi değilim. Ben siyasetten gelmiş birisiyim. O diplomatların, hele hele monşerlerin adetini pek bilmem. Bilmek de istemem” diyerek kendi deyimleriyle “Batı merkezli, edilgen dış politika” anlayışını terk eden Erdoğan ve ekibi, uluslararası arenada artık bambaşka bir iş tutuş tarzıyla hareket ediyor.

"DIŞ POLİTİKA KİŞİSELLEŞTİ"

Birçok uzmana göre, bakanlık etkisiz, devre dışı, kurumsal belleği ve birikimi yok sayılıyor. Yılların diplomasi muhabiri, gazeteci-yazar Zeynep Gürcanlı, “Ülke içinde ağır ekonomik kriz ve bir türlü durdurulamayan pandemi ile uğraşan AKP hükümeti, dışarda da ‘ricat politikasına’ rağmen çok zor durumda görünüyor” diyerek ortaya çıkan tabloyu şöyle özetliyor:

“Erdoğan’ın yetkileri arttıkça, dış politika da kişiselleşmeye başladı. Cumhurbaşkanı’nın kişisel olarak takdir ettikleri veya güvenmedikleri gibi son derece sübjektif kriterler dış politikanın yürütülmesinde hakim oldu. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı ve başında olduğu siyasi partinin ideolojik yaklaşımları da dış politikadaki dost- düşman kavramının belirlenmesinde etkili olmaya başladı. Devletin dış politikasından, parti dış politikasına doğru evrilme ortaya çıktı.”

Son aylarda yüzünü yeniden Batı’ya çevirmeye başlayan ve Mısır açılımını sürdüren AKP iktidarının çizdiği değişken diplomatik ataklar, aslında Abdullah Gül’ün ve Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlıkları döneminde daha “sakin” nitelendirilebilecek üslupla yürütülüyordu. Yani Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden önce. Ancak muhalefet o yıllarda da hükümetin “vicdani, ahlaki ve tarihi” sorumluluklar olarak nitelendirerek yürüttüğü Suriye ve Ortadoğu politikalarına “Göz odur ki dağın ardını göre, akıl odur ki başa gelecekleri bile” diyerek uyarılarını yapıyordu.

"NEREYE AİT OLDUĞUMUZUN KARARINI VERMEK ZORUNDAYIZ"

Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği, Dışişleri Bakanlığı Avrupa İşleri Müsteşar Yardımcılığı, OECD nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği ve Paris Büyükelçiliği görevlerinde bulunmuş bir isim, emekli büyükelçi Uluç Özülker, soruna ve bu sorunun kaynağına ilişkin Mısır üzerinden şu tespiti yapıyor:

“Dış politikada çıkarlar vardır. Müslüman kardeşlik her halükarda Türkiye’nin çıkarlarının önüne geçirilmiştir. Bunun bir işe yaramadığını Mısır’ın kaybedilmesinin nelere mal olduğunu hep beraber gördük. Gördükten sonra da bir adım atmaya başladık. Müslüman ağırlıklı bir politikada da başarı kazanamadık. Batı dünyası da bugün Türkiye’yi zorlama noktasına gelmiştir. Batı’ya karşı bir yumuşama politikasını ortaya çıkarmamız tesadüf değildir. Çünkü sıkıştık. Artık nereye ait olduğumuzun kararını vermek zorundayız.”

“Müslüman ağırlıklı politikada başarı kazanamadık” diyen deneyimli diplomat Uluç Özülker, batı dünyası ile yeniden kurulmaya çalışılan ilişkiler konusunda ise karamsar. Geç kalındığını düşünüyor.

Peki Türkiye, İslam dünyasında aradığını bulabildi mi? Ortadoğu’nun en sıcak konusu Filistinliler için yaptığı sözcülük, konuyu gündemde tutma azmi, bu konuda gösterdiği liderlik Müslüman ülkeler nezdinde aynı hassasiyetle karşılanmadı. Bundan yaklaşık 10 yıl önce İsrail’in Gazze saldırılarının ardından Arap liderlere “sesiniz ne zaman çıkacak” diye veryansın eden Türkiye Başbakanı Erdoğan, bugün de Cumhurbaşkanı olarak o beklediği sesi maalesef duyamıyor.

"DIŞ SİYASETİ İÇ SİYASETE GÖRE YAPMAK HATADIR"

Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü, Washington ve Tel Aviv Büyükelçiliği gibi kritik görevlerde bulunmuş bir isim olan Namık Tan da Türkiye için şu uyarıyı yapıyor:

“En büyük hatalardan birisi de dış siyaseti, iç siyasete, tabanın duygularına ve desteğine göre yapmaktır. İdeoloji esaslı diplomasi, zaman içinde, sizi bütün sorunların tarafı haline getirir. Giderek yalnızlaşır, tıpkı bugün Türkiye’nin yaşadığı gibi, dostlarınızı ve müttefiklerinizi kaybetmeye başlarsınız.”

 
HABER DOSYAMIZIN PODCASTİNİ DİNLEMEK İÇİN PLAY TUŞUNA TIKLAYIN



 

 

 

 

Özel Haber