DÜNDEN BUGÜNE MÜLAKAT: 'EYFEL'İN KAÇ MERDİVENİ VAR'DAN, "REİS DEYİNCE AKLINIZA NE GELİYOR"A.."

DÜNDEN BUGÜNE MÜLAKAT: 'EYFEL'İN KAÇ MERDİVENİ VAR'DAN, "REİS DEYİNCE AKLINIZA NE GELİYOR"A.."
Türkiye’deki kamuya personel alımında uygulanan mülakat sistemini araştırdığımızda karşımıza “istenmeyen adayları” elemek için birbirinden ilginç sorular çıktı: Pinpon topu kaç gramdır? Eyfel Kulesi’nin kaç merdiveni vardır? Gorbaçov’un eşinin adı nedir? Ersan Atar, dünden bugüne mülakat sistemini, bu sistemle FETÖ’nün devlette nasıl yuvalandığını, FETÖ’den boşalan kadrolara AKP’nin yeni partnerlerini nasıl yerleştirmekte olduğunu işliyor. Dünkü pinpon topu ağırlığı, Konya’nın etli ekmeği, yeşil ve kırmızı renkli kalemlerin sırrı, nasıl Reis sorusuna dönüştü, bunları ve daha fazlasını anlatıyor.



Şimdi bir masa tenisi karşılaşması düşünün… Düşündüyseniz, “konumuzla ne ilgisi var” demeyin. O masanın üzerinde, raketten rakete gelip gitmekte olan pinpon topunun ağırlığı, bu ülkede devletin ele geçirilmesinin şifrelerindendi. Mülakat sisteminin simgelerindendi… Bugün CHP Liderine kilit vurulan Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2015’te yaptığı bir mülakattaki sorulardandı.

Evet, anladığınız üzere, dünden bugüne mülakat sistemini, bu sistemle FETÖ’nün devlette nasıl yuvalandığını, FETÖ’den boşalan kadrolara AKP’nin yeni partnerlerini nasıl yerleştirmekte olduğunu işleyeceğiz. Dünkü pinpon topu ağırlığı, Konya’nın etli ekmeği, yeşil ve kırmızı renkli kalemlerin sırrı, nasıl Reis sorusuna dönüştü, bunları ve daha fazlasını anlatacağız.

Biraz geriden alacağız, 1999’dan... Üniversite sınavları yapılacaktı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin giriş katında demir parmaklıklar arkasında saklanan soru kitapçıklarından ikisi çalındı. Biri “A Grubu” kitapçığı, diğeri “B Grubu” kitapçığı. Tabi o zamanlar FETÖ diye bir şey bilinmediği için bu olay kişiler üzerine kaldı. Ta ki 2010’lu yıllarda, soruların o dönemde Fetullah Gülen Cemaati tarafından çalındığı ortaya çıkıncaya kadar.

Bu olayı neden anlattık? Bu olay aslında kamuya personel alımlarının sınavla yapılmaya başlandığı döneme denk düşüyordu. Zaten 3 yıl sonra da KPSS gelecekti.

FETÖ daha o zamandan, ileride kamuya yerleşecek olan elemanlarını üniversiteye yerleştiriyordu.

BERABER YÜRÜNEN 11 YILDA ORTAK MÜLAKAT

2002 yılında kamuya personel alımı, sistemli hale getirildi. KPSS sistemi geldi. Mülakat henüz yoktu. Kamu personeli adayları bu sınavda aldıkları puan sıralamasına göre devlet kurumlarına yerleştirilmeye başlanmıştı. AKP’nin iktidara gelmesi de bu sistemin hemen ardından oldu.

AKP, vitrinde demokratikleşme ve Avrupa Birliği’ne uyum süreçlerini pazarlarken partneri Gülen Cemaati mutfakta, yuvalanma, devlet bürokrasisini AKP adına da ele geçirme çalışmalarını sistematik hale getiriyordu. Ne de olsa bütün aygıtlar, cemaatin iktidar ortağı AKP’nin elindeydi. Daha açık bir ifadeyle söyleyelim, AKP bu işleri Fetullah Gülen Cemaatine bırakmıştı.

FETÖ, o zamanki adıyla Fetullah Gülen Cemaati, KPSS sınavlarında ve kamuya personel alımlarında iki yöntemi eş zamanlı kullandı. Sınavlarda sorular sızdırılıyor, personel alımı sırasında da mülakat komisyonlarında garip sorularla elemeler yapılıyordu.

Bunu şimdi söylemek kolay ama o dönemde söylemek zordu. KPSS sorularının çalındığını, mülakatlarda haksız elemelerin yapıldığını söyleyebilmek için AKP ile Gülen Cemaati’nin kavgasını beklemek gerekiyordu. Nitekim soru hırsızlıklarını, mülakat yolsuzluklarını soruşturan yargı mekanizmasındaki savcılar da “bu işin gerçeği şudur” diyemiyordu. Zaten bu soruşturmalarda görevlendirilen savcıların da bunu söylemeye niyeti yoktu. Muhalefet biraz söylemeye çalışıyordu ama dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre bunu söylemek gençleri istismar etmekti. Nasıl mı? Şöyle:

“CHP’si, MHP’si, BDP’si, YGS üzerinden çok yoğun bir şekilde yine gençlerimizi istismar etmenin gayreti içindeler. Gece gündüz ders çalışan, uykusundan, oyunundan, eğlencesinden fedakarlık yapan gençlerin hissiyatını siyasi malzeme haline getirmek, çok açık söylüyorum, ahlaksızlıktır, fırsatçılıktır.”

MÜLAKATLARIN ALGORİTMASI

17/25 Aralık süreci başlayınca devletin, yargının aklına birden, “KPSS sorularının FETÖ tarafından çalındığı, mülakat komisyonlarında usulsüzlükler yapıldığı” geliverdi. 1999’daki üniversite sınav kitapçıklarının çalınmasından tutun da askeri okullara öğrenci alımlarının, hakim – savcı alımlarının yapıldığı sınavlara kadar hemen hemen bütün kamu sınavlarında sorular çalınmıştı.

Konumuz, sınav sorularının çalınmasından ziyade mülakatlarda yapılanlar olduğu için soru hırsızlığından, bu haliyle şöyle bir bahsetmiş olalım ve asıl konumuz, mülakatlara mercek tutalım.

Şimdi anlatacağımız bütün bilgiler, FETÖ iddianamelerinden ve mahkeme kararlarından alınmıştır.

O dönemde AKP’nin iktidar ortağı olan FETÖ, işe mülakat komisyonlarını oluşturmakla başladı. Bunu hem kendi adına hem de partneri AKP adına yapıyordu. Komisyonların yarıdan fazlası FETÖ bağlantılı isimlerden oluşuyordu. Örnek mi istiyorsunuz?

İzmir Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamedeki bilgilere göre, 2011 ve 2012’de Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu sınavlarının mülakatını yapan 121 komisyon üyesinden 91’i FETÖ bağlantılıydı.

Dönemin Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin bu durumu şu sözlerle özetleyecekti:

“Askeri okulların mülakat komisyonlarının, bu örgütün militanlarından oluşması nedeniyle FETÖ’nün orduya sızmasına engel olamadık.”

Peki bu komisyonlardaki FETÖ’cüler ne yapar, adayı nasıl elerdi? Bunun ipuçları da İzmir Başsavcılığı’nın Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na yönelik soruşturması sırasında ele geçen bir flash bellekte yer alıyordu. Bu belge, komisyonlarda yer alacak FETÖ’cülere nasıl davranmaları, kanaatlerini nasıl oluşturmaları gerektiğini gösteriyordu. Buna göre komisyondaki FETÖ’cü, kendini sorularıyla ele vermeyecekti. Heyetin karşısına çıkacak aday elenecek bir adaysa gelir gelmez, kıyafetiyle, oturuşuyla, giyimiyle morali bozulacaktı.

Sonrasında “İlk kadın pilot kim?” gibi dikkat çekmeyen ama cevabı bilinse bile bir an hatırlanması zor olan sorular sorulacak, aday yanlış cevap verdiğinde veya cevabı verirken teklediğinde, “İlk kadın pilotu bilmeyen birinden asker mi olur?” denilerek hem adayın morali bozulacak hem de komisyondaki diğer kişilerde, adaya karşı olumsuz bakış açısı oluşturulacaktı.

AKP’nin FETÖ’den henüz ayrışmadığı dönemindeki sınavlarda mülakat usulsüzlüğü algoritmaya da bağlandı. Böylelikle komisyon üyesi sadece iki rakamı toplayıp adayın AKP’ye veya FETÖ’ye yakın olup olmadığını belirleyebilecekti.

Bir itirafçı, İstanbul Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na personel alımı için toplanan mülakat komisyonunun çalışma şeklini anlatırken şu bilgiyi veriyordu:

“Her adayın doğal olarak bir aday numarası vardır. Belirli hanelerdeki rakamların toplamından örgütsel kod sistemi belirleniyordu. 2013 yılında mülakata girenlere, örgütsel kod sistematiğine göre adayların numaralarının 2. ve 3. hanelerinin rakamların toplamı 9, 10, 11, ve 12 olanlar FETÖ’cüydü.”

Yine FETÖ iddianamelerindeki ifadelere göre Konya’nın etli ekmeği de mülakatlarda sorulara konu oldu. İtirafçıların ifadelerine göre, komisyon bir adayı elemek istediğinde kırmızı kalem kaldırılır, mesleğe kabulü sağlanacaksa yeşil kalem kaldırılırdı. 

Bu ülkede FETÖ itirafçıları, mülakatlardan önce evlerde mülakat provaları yapıldığını, bu provalarda abilerinin kendilerine sordukları soruların ertesi günkü gerçek komisyonda karşılarına çıktığını anlatıyordu.

AKP’nin FETÖ ile beraber yürüdüğü yıllarda bunlar ve burada saymadığımız daha fazlası oluyordu da 17 / 25 Aralık ve nihayet 15 Temmuz’dan sonra neler olacaktı? Birazdan “AKP’nin mülakatlarına” bakacağız. Reisleri, pinpon toplarını anlatacağız.

 YOLLAR AYRILINCA ÖNCE PİNPON TOPU, SONRA REİS

 AKP dönemi mülakatlarına baktığımızda, iki tarihin mülakat sorularına anlayış olarak yansıdığını görüyoruz. Biri 17 / 25 Aralık 2013 sonrası, diğeri de 15 Temmuz 2016 sonrası.

17/25 Aralık’tan 15 Temmuz’a kadar geçen sürede FETÖ ağırlığı azalmıştı. Ama henüz, “sadece Erdoğan’a bağlılık” da tek kriter değildi. O nedenle elenmek istenen adaylara yönelik sorular daha çok anlamsız, magazinel sorular oldu.

İşte başlangıçta bahsettiğimiz pinpon topunun ağırlığı, soruların simgelerinden biriydi.

AKP’li komisyonlar kimi eleyeceklerini biliyorlardı. O nedenle çok da politik sorulara gerek yoktu. Örneğin 2015 yılında, daha darbe girişimi olmadan önce Milli Eğitim Bakanlığı Şube Müdürlüğü sınavında AKP’li mülakat komisyonu üyeleri adaylara pinpon topunun ağırlığını soruyordu. Ve işin ilginç tarafı bu soru, adı FETÖ ile birlikte anılan bir derneğin üyesi olan Din Kültürü Öğretmenini elemek için de soruluyordu.

Aynı sınavda adaylardan bazılarına Mihail Gorbaçov’un eşinin ismi sorulmuş, kiminin nasibine de Paris’teki Eyfel Kulesi’nin basamak sayısı düşmüştü.

Hani az önce 17/25 Aralık ve 15 Temmuz diye iki nirengi noktası belirledik ya 15 Temmuz’dan sonra kamuda daha çok “Erdoğancılık” önem kazandı. Bu nedenle de 15 Temmuz’dan sonraki mülakatlarda sorular daha çok adayın, “15 Temmuz ve Erdoğan’a nasıl baktığını” ölçmeye yönelik oldu.

Örneğin bekçilik sınavında darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden Ömer Halisdemir’in nereye defnedildiği, darbecilerin kendilerine ne ad verdikleri gibi sorular yöneltiliyordu. 

Bir bekçinin 15 Temmuz’a nasıl baktığı AKP için yeterli olabilirdi belki ama bir öğretmenin 15 Temmuz’a nasıl baktığının yanısıra, “ne kadar Erdoğancı olduğu” da önemliydi. İşte şimdi hafızalarımızda yeniden canlanan “Reis” sorusu, 15 Temmuz sonrasında AKP’nin artık FETÖ’süz yaptığı mülakatların bir simgesiydi.

Darbeden birkaç ay sonra yapılan sözleşmeli öğretmen alımı mülakatında adaylardan 15 Temmuz’u değerlendirmeleri istenmiş, “Reis deyince aklınıza kim geliyor?” diye sorulmuştu. Bu sorulara verilecek cevaplar, adayın hem FETÖ’ye mesafesini ölçecek hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyacaktı. Yani Erdoğan kamu idaresinde “şahsı”yla da belirleyici olmaya başlayacaktı.

Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı bu iddiaları yalanlayamamıştı. Nitekim dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a göre “Reis” sorusunun sorulmasında hiçbir beis yoktu. Yılmaz’a göre aday “Turgut Reis de diyebilirdi, Piri Reis de diye diyebilirdi hatta bir başka bir reis de diyebilirdi”

Hatta biz ekleyelim; aday, Temel Reis de diyebilirdi.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz mülakat sistemini savunduktan sonra daha fazlasını söylüyordu:

 BAKAN DESİN “PİRİ REİS”, BİZ DİYELİM “TEMEL REİS”

“Efendim böyle bir soru bizim havuzumuzda yok ama diyelim ki bir tanesi sordu, ‘reis hakkında ne düşünüyorsun’ diye. Bu mülakatı haksız yere mi düşürür. Kişi onun hakkında ne düşündüğünü… Sever sevmez, beğenir beğenmez, Turgut Reis der, Piri Reis der veya bir başka reis. Onun hakkında da fikrini söylesin, bunun ne zararı var. Bunun ne zararı var! Yani millet sağlıklı olarak, sağduyulu olarak düşünsün de elini vicdanına koysun, karar versin.”

 

Bakanlık bürokratlarına göre de “Reis sorusu, soru havuzunda yoktu ama münferit olarak sorulduysa da adayı rahatlatmak için böyle sorular sorulabilirdi.”

Biz de şimdi size soruyoruz: Reis deyince aklınıza kim geliyor? İnanın başka bir niyetimiz yok, sadece bir Pazar günü gençlerimizin geleceğinin böyle tayin edildiği gibi, ağır bir konuyu konuşurken tamamen rahatlatmak için…

 YIL OLDU 2021, KAPIYA KİLİT VURULDU

 Evet, “reis” sorusundan sonra biraz rahatladıysak, artık “bugün”e gelelim değil mi?

AKP için Milli Eğitim Bakanlığı, dün olduğu gibi bugün de önemliydi. 2016’da “reis” ve “15 Temmuz” sorularıyla geriye iz bırakan mülakat komisyonları 2021’deki mülakatta, yazılıda dereceye giren adayları elemiş ama bu kez sorularla iz bırakmamıştı. Belli ki öncesinde iyi çalışılmış, geçmişten çok şey öğrenilmişti. Hem artık FETÖ-AKP ortak komisyonlarındaki gibi komisyon üyelerinden bazılarının diğerini etkilemesine de gerek yoktu. O nedenle pinpon topu gibi, Konya’nın etli ekmeği gibi, ilk kadın pilot gibi sorulara da gerek kalmamıştı.

Mülakat sistemi şimdi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözleşmeli öğretmen alımı nedeniyle gündem oluşturdu. Adaylar yazılı sınavda, 90’lı puanlar alarak derece yapan adaylar mülakatta elendi. Bu adaylar durumlarını sosyal medyada paylaşınca konu muhalefetin de dikkatini çekti.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu gençlerden bazılarını Partisinin Genel Merkezine çağırdı ve basın toplantısı düzenledi. Milli Eğitim Bakanlığı’na gittiğinde zincirli, kilitli kapıyla karşılaşan Kılıçdaroğlu “ben anlatmayayım, onlar anlatsın” diyerek sözü adaylara bıraktı.

Biz de bu podcastimizde kendi araştırma sonucu oluşan gözlem ve kanaatlerimizi fazlasıyla aktardığımızı düşünüp, “bundan sonrasını biz anlatmayalım, Kılıçdaroğlu ve adaylar anlatsın” deyip sözü onlara bırakalım. Yer, CHP Genel Merkezi basın toplantısı salonu. Bakalım Kılıçdaroğlu ve genç adaylar ne diyor.

“Bu ülkenin evlatlarından bir feryat yükseliyor. Bütün coğrafyada duyuluyor bu feryat. Halkın bunu görmesini isterim. 84 milyonun bunu görmesini isterim. Adaletsizliğe karşıysak, adaleti savunuyorsak, hakkı – hukuku ve adaleti yaşamımızın, hayatımızın önemli bir parçası haline getirmek istiyorsak bu adaletsizliği herkesin görmesini isterim. Ben anlatmayayım, adaletsizlikle karşı karşıya kalan evlatlarımız anlatsın:

Ben Salihcan Büyükaydın. Bu sene KPSS sınavından 79,72 alarak İngilizce öğretmenliği alanında 303’üncü oldum. Ardından sözleşmeli öğretmenlik için yapılan sözlü sınavlara girdim. İki gün öncesinde de bu sözlü sınav sonucumun 56’ya düşürüldüğünü gördüm, tercih dışı bırakıldım. Bunun sonucunda da iki gündür uyku uyuyamıyorum. İki gündür yollardayım, kurum kurum geziyorum. Çalmadık kapı bırakmadım deyim yerindeyse. İki gündür sadece 4 saat uyudum. Büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. İnşallah bizim hakkımızın bize, emeğimizin hakkımızın tekrar geri verilmesini umuyorum. Söyleyeceklerim bu kadar.

Ben Fuat Korkmaz. Lise – Matematikte, Türkiye 68’incisi oldum. 733 kontenjan arasından. Günlerimi, ailemden çocuğumdan feragat ederek çalışarak geçirerek bu dereceyi, bu başarıyı elde ettim ama sözlü mülakatımın da çok iyi geçmesine rağmen, mülakattaki hocalarımın beni tebriklerle uğurlamasına rağmen ben şu anda 55 puan aldım ve benim gibi 1, 10, 100 değil, 1000 kişiye yakın böyle arkadaşımız var ve çok mağduruz. Adalet istiyoruz, hakkımızın teslim edilmesini istiyoruz.

Ben Hatice Ulubay. Felsefe Grubu Öğretmeniyim. Felsefede kontenjan sadece 149 kişi. Ben ilk 100’ün içindeydim. Puanım 87.75. Ben de elendim. Bu benim ikinci mülakatımdı. İlk mülakata girdiğimde puanım, üç ay önce girdim, onunla puanım aynı verildi. 81.5’ti, 82’ye yuvarlandı. Fakat şimdiki mülakat puanım 54. Ben halen neden elendiğimi bilmiyorum. Bunu öğrenmek istiyorum sadece.

Ben Ahmet Yılmaz. Özel Eğitim Öğretmeniyim. Ankara’ya Aksaray’dan geliyorum. Benim babam beni okutmak için bel fıtığı oldu, yıllarca emek verdi. Şu anda hareket ederken bile zorlanıyor. Ama benim hakkım gasp edildi ve 55 verilerek benim atanma hakkım elimden alındı. Şu anda kontenjana dahilim ama atanamıyorum. Diyeceklerim bu kadar.”

Son olarak bir noktaya dikkat çekelim. Fark ettiniz mi? Adaylar konuşmalarının içinde, “mülakatım çok iyi geçmişti”, “Komisyondan tebriklerle uğurlandım”, “neden elendiğimi bilmiyorum” gibi sözler söylüyorlar. İşte az önce “AKP döneminde mülakat komisyonları önceki dönemlerde olduğundan farklı olarak, artık iz bırakmıyordu” derken tam da bunu anlatmaya çalışmıştık.

 

VE GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Son 20 yıla baktığımızda mülakatların sadece renklerinin değiştiğini gözlemledik. Dünün yeşil-kırmızı kalemleri, Konya’nın etli ekmekleri, sonra reise, 15 Temmuz’a dönüştü. Bizim de diyeceklerimiz bu kadar.

Bir sonraki Pazar günü görüşmek üzere…

Podcast