Garo Paylan: Herkes biraz bağrına taş basarak oy verecek

Garo Paylan: Herkes biraz bağrına taş basarak oy verecek
HDP'nin en çalışkan vekillerinden Garo Paylan, iki dönem kuralı nedeniyle yeniden aday gösterilmedi. Paylan, Yeşim Özdemir'in aday gösterilmemesi, Meclis dışında yapacakları, Yeşil Sol Parti'nin adayları ve seçim dönemine ilişkin sorularını yanıtladı.

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN

 Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası devam eden Halkların Demokratik Partisi (HDP), seçimlere az bir zaman kala Yeşil Sol Parti (YSP) ile seçime girme kararı aldı. Milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na ileten YSP’nin hem listedeki bazı milletvekili adayları hem de liste dışı kalan milletvekilleri tartışmalara neden oldu. HDP’nin kurucu üyelerinden Garo Paylan da partinin iki dönem kuralı nedeniyle liste dışı kalan isimlerden. Partinin iki dönem kuralı, bazı isimler için esnetilirken Garo Paylan için esnetilmemesi eleştiri konusu oldu.

Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir, Garo Paylan ile hem bu konuyu hem de listedeki tartışmalı diğer isimleri seçim gündemi çerçevesinde konuştu…

“Eksiklikler, kızgınlıklar, kırgınlıklar söz konusu olabilir ama…”

Ben biraz fazla ısrarcı oldum sizinle konuşmak için. Tabii ki YSP’yi konuşmak için başka milletvekilleriyle de görüşeceğiz ama ben sizinle görüşmek için özellikle ısrarcı oldum. Hemen neden ısrarcı olduğum konusuyla ilgili başlayayım. Şimdi YSP listelerini görünce, sizin liste dışı olduğunuza çok üzüldüm açıkçası. Çünkü ben sizi mecliste görmek isterdim. Hem iyi bir siyasetçisiniz hem de Ermeni azınlığın temsilcisi olarak da mecliste bulunmamız gerekiyordu. Ve Yeşil Sol Parti’nin bunu gözardı ettiğini düşünüyorum. İki dönem kuralı dendi ama bu iki dönem kuralının esnetildiği isimler de var. Üstelik sadece eşbaşkanlar da değil. Siz ne düşünüyorsunuz, bu kararla ilgili?

İki dönem kuralı var partimizde ve ben iki dönemdir milletvekiliyim. Liste dışı kalmış gibi gözüksem de siyaset dışında değilim. Yani ben partiliyim, partimin kurucusuyum. Partimin eş genel başkan yardımcılığını yaptım, milletvekilliğini yaptım. MYK’sında, parti meclisinde yıllarca görev aldım ve hala partiliyim. Yani o açıdan siyasetin dışına çıkmadım. Yani benim devam etmem yönünde ciddi bir talep vardı. Bu talep konusunda da mutabakat komisyonumuz bir arayış içindeydi. Ama bu sağlanamadı sebebini de ben şöyle görüyorum; partimiz ittifaklar birleşkesi, çok sayıda ittifakımız var ve yeni dönemde yeni ittifak arayışları da söz konusu olduğunu biliyorsunuz. Bu tartışmalar içinde yeterince bu konuya odaklanılamadığını düşünüyorum. Ve tabii ki yalnızca benim değil tabii ki benim olmam konusunda bir mutabakat vardı, ciddi bir talep vardı. Yalnızca Ermeni toplumundan, Ermeni dünyasından değil Türkiye’de beni seven milyonlarca insanın da bu talebi vardı. Ama bu talep karşılanmadı. Artı Ermeni başka bir adayın olmaması da tuzu biberi oldu bu konunun.

Bu bir eksikliktir. Bu eksikliği de ben ve arkadaşlarım gidermeye çalışacağız. Yalnızca meclis grup olarak bakmayalım meseleye. Bir siyaset kurumu olarak bakalım. Bir değişim olacak. Değişimden sonra da mücadele devam edecek. Bence artık ‘bu aday oldu-olmadı’ tartışmalarını bir kenara bırakmak lazım. Tabi ki eksiklikler, kızgınlıklar, kırgınlıklar söz konusu olabilir ama bu meseleyi artık 14 Mayıs’taki seçim başarımıza odaklanmamız lazım.

Başka adaylarımız var, onların başarısı için odaklanmamız lazım. Ama bu eksikliği de parantez içine alıp 14 Mayıs sonrası gidermek, nasıl gidereceğimizi ve nasıl tartışacağımız konusunda da on dört Mayıs sonrasına bu meseleyi bırakmamız gerekir diye düşünüyorum.

“Herkes biraz bağrına taş basarak oy verecek gibi”

Haklı olabilirsiniz. Ama şimdi listedeki kadın oranlarını konuşunca “şimdi değil” falan oluyor sürekli. Ve herhangi bir şey tartışıldığında “şimdi sırası değil” oluyor ya, o “şimdi değil”e “bir dakika ya, evet şu an, tam da şu an” konuşulması lazım diye düşünüyorum. Belki gazetecilik refleksi belki seçmende de bu refleks var. Bilemiyorum ama yine de konuşmamızın değerli olacağını düşünüyorum.

Tabii ki herkesin içine sinmeyen noktalar var. Mesela CHP listelerinde şu var, bu var. HDP listelerinde şu eksik, Tip listesinde şu var. Hatta AKP tarafında bile, işte Hüda-Parlılar var, onlar var, bunlar var. Hiç kimse mutlu değil listelerden baktığımızda tam anlamıyla… Herkes biraz bağrına taş basarak oy verecek gibi. Tam bir mutluluk yaratmak da bence mümkün değil.

Evet, ihmal edilenler oldu. Bunlardan birisi de “Ermeni aday” meselesiydi. Ama şimdi bu kızgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı bir kenara bırakmamız lazım. Bu seçim, tek adam rejimine son verme seçimidir ve aynı zamanda da demokrasiye inandığını en fazla düşündüğümüz kişileri de parlamentoya gönderme seçimidir. Bu her ikisini de başarırsak yeni bir döneme başlayacağız.

“Çok büyük bir heyecanım var”

Peki bundan sonra nasıl devam edeceksiniz siyasete? Bir sonraki dönem tekrar aday olacak mısınız?

Şimdi benim 14 Mayıs sonrasına dair herhangi bir planın söz konusu değil. Tek bir planım var, Türkiye’yi demokrasiye taşımak. Yani bu da yalnızca parlamentoda yürümez. Yalnızca parlamenter meseleye indirgersek ve milletvekillerine bu meseleyi bırakırsak asla bu mesele olmaz. Ben zaten bir insan hakları aktivistiydim. Bir sivil toplum gönüllüsüydüm. Ermeni toplumunda aktif görev aldım. Sahada, sokakta, her yerde aktif bir siyasetçiydim. Şimdi öyle olacak. Yalnızca milletvekili titr’im olmayacak. Belki dokunulmazlığım olmayacak. Yani bu anlamda bir farklılık olacak ama mücadeleyi sonuna kadar devam edeceğim. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ve dediğim gibi herkes bu mücadele odaklansın. Çünkü yalnızca meseleyi milletvekillerine bıraktığımız sürece, emin olun bu ülkeye demokrasi gelmeyecek.

Bizler her birimiz milletiz, onlar bizlerin vekilleri. Ben de şimdi “onlar” diye konuşabiliyorum, çünkü aday değilim (gülüyor :) Onlar bizlerin vekilleri. Biz ne kadar demokrasi mücadelesi verirsek bu ülkeye burada demokrasi gelecek. Siz çok haklı bir şey söylediniz kadınların mecliste en az yüzde elli olmasının mücadelesini bizler vermeye devam edeceğiz. Ekoloji mücadelesini, çoğulculuk mücadelesini, demokrasi mücadelesini bizler vereceğiz…

Çok büyük bir heyecanım var. Çünkü sekiz yıldır bir parlamenter olarak, bir kalıbın içinde siyaset yapıyorum. Şimdi kendimi daha özgür hissediyorum, daha güçlü hissediyorum ve yeni dönem siyasetine hazırlanıyorum. Sonraki dönemde bakarız. Ne görev gelirse mücadelede, o göreve ben her zaman hazır olacağım.

“E sıkıysa sen hayır desene Garo” dediler.

Sizin meclis kapanış konuşmanız çok gündem oldu. Bu konuşmada şu sözleriniz çok önemliydi. Şöyle başladığınız konuşmaya “toplumsal tek bir mesele çözüm bulamadık” dediniz. Bu hem bir özeleştiri bakımından önemliydi hem de meclisin durumunu özetler nitelikteydi. Meclis seçmenin gönde de artık işlevini yitirmiş, seçmen meclisi sembolik düzeyde görüyor. O bakımdan da çok önemliydi. Bir kez daha burdan sormuş olayım. Sizce neden yoksulluğa, ekonomik krize, kadın sorununa, kadın cinayetlerine, gençlere yönelik işsizliğe, gençlerin beyin göçüne, özgürlüklerin bu kadar daraltılmasına, bütün bunlara çözüm bulamadık? Tamam tek adam rejimi. Sorunun kaynağını biliyoruz ama muhalefet niye var?

Ben parlamenter sistemin son meclisinde de yer aldım. 2015-2018 döneminde. Tek adam rejiminin ilk parlamentosunda da yer aldım. İnanın parlamenter rejimin son meclisinde, bir miktar firen olabiliyordu. Kadın özgürlüklerine halel geldiğinde, neoliberal politikalar konusunda bir miktar fren olabiliyorduk, bir miktar halkların yararına çözümler bulabiliyorduk. Ama tek adam rejiminde irade tamamen Beştepeye geçti. Yani saraya geçti. Meclisteki AKP ve MHP çoğunluğu pek çok yasa konusunda mutlu olmasa dahi hiçbir iradesi yoktu.

Mesela ben, imar affına karşı bir konuşma yaptım, biliyorsunuz. “Yapmayın arkadaşlar, bu katil bir düzenlemedir” dedim. Emin olun pek çok AKP ve MHP'li milletvekili gelip “haklısın” dediler. Dedim “hayır deyin o zaman siz de bu yasaya” “E sıkıysa sen hayır desene Garo” dediler. Yani böyle bir iradeleri yok.

Ama milletvekillerine eğer ki tek adam seçiyorsa ve özellikle de “padişahım çok yaşa diyenleri” milletvekili yapıyorsa orada fren mekanizması işlemez. Ama madem ki parlamento işlemiyorsa ve meseleyi parlamenterlere bırakıp "vay bu muhalefetten bir iş olmuyor, bu parlamenter bir işe yaramaz” dersek, derseniz orada da bir eksiklik var. Esas mücadele halktadır, sokaktadır. Parlamenterler o mücadeleden güç alırlar. Sokakta mücadele varsa bunun yansıması parlamentoda olur.

“Bu seçim idealimize ulaşma seçimi değil, bu seçim tek adam rejiminden kurtulma seçimi”

Yeşil Sol Parti’de birkaç isim çok tartışmalı. Ben ikisini gündeme almak istiyorum. Birincisi Cengiz Çandar ikincisi de Hasan Cemal. İkisi de gazeteci. Hasan Cemal, İstanbul ikinci bölge, üçüncü sıradan. Cengiz tÇandar da Diyarbakır’dan aday gösterildi. Hele ki Cengiz Çandar’ın Diyarbakır dan aday oluşu çok tartışıldı. Tartışmalardan birkaçını bilmeyenler için aktarmış olayım. “Yetmez ama evetçi”ler denildi, "liberal solcular” dediler, “iktidara yakınlıklarıyla biliniyor bu isimler” dediler Birçok gerekçeyle seçmenin tepkisine neden oldu bu iki isim. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu eleştirileri?

Çok zor bir dönemden geçtik ve herkesin birbirine karşı önyargısı var. Yani baktığımızda aslında hiç birimiz masum değiliz. Çok hatalar yaptık ki bu noktadayız. Ama şimdi ihtiyacımız olan şey toplumsal mutabakat ve en geniş toplumsal mutabakatı sağlamak gibi bir amacımız var ve meselelerimiz çözmek.

Dedim ya, tek bir meselemizi çözemedik meclis olarak. Meselelerimizi nasıl çözeceğiz? Birbirimizle konuşarak, geniş kesimlerin birbirlerine konuşarak konuşmasıyla çözeceğiz. Bakın bu konuda HDP çok önemli irade koydu. Ne yaptı? En geniş kesimlerin temsiliyetini hedefledi. Sosyalistler, solcular partimizde ama muhafazakarlar, mütedeyyinler de partimizde, liberaller, sosyal demokratlar da partimizde. Bir demokrasi ittifakından bahsediyoruz.

Ee maalesef bu iki isim çok tartışıldı. Ben bunu çok gereksiz görüyorum. Çünkü partimiz asla kişiler üzerine siyaset kurmaz. Sonuç olarak bir toplumsal mutabakat üzerine siyaset kurar.

Evet, bunların hepsini gözetelim ama parantez içinde ele alalım. Çünkü yeni bir beyaz sayfa açma dönemindeyiz. Ve hani ünlü bir laf vardır, şöyle deniri İsa şöyle der: “en masum olanınız, ilk taşı atsın” der. Yani herkes bu konuda kendini sorgulamalı diye düşünüyorum. Cengiz Çandar da Hssan Cemal de yaşlı insanlar, yaş almış insanlar. Geçmiş müktesebatıyla ilgili pek çok sevdiğiniz, övgüye değer yaptığı şeyler de yapmışlardır. Eleştirilebilecek şeyler de yapmışlardır ama hepimizin geçmişte yaptığımız hatalar vardır. Yeni dönemde, yeni bir beyaz sayfa açmayı ve birbirimizle helalleşmeyi barışmayı, özeleştiri ve eleştiri verebilmeyi de göz önüne alalım diye düşünüyorum.

Bu seçim idealimize ulaşma seçimi değil, bu seçim tek adam rejiminden kurtulma seçimi. Parlamentoda de demokrasiye daha fazla inandığımız insanları parlamento, gönderme seçimi. Bir sonraki seçimde ideallerimize göre oy verebiliriz. Ama bu seçim o seçim değil.

“Biz tek liste girmek için çok çaba gösterdik”

TİP’le olan liste tartışmalarında bir konsensus çıktı ama bence yankıları hala devam ediyor, siyasetçiler açısından da yankıları devam ediyor. Zaten, Selahattin Demirtaş da bir açıklama yapmıştı, “hala yanlış olduğunu düşünüyorum” gibi bir açıklama… “Yoldaşız” dediniz, evet tamam. bunu her iki parti de söylüyor ama bu yoldaşlık ilişkisi, tartışılması gereken şeylerin, eleştirilmesi gereken şeylerin de önüne geçiyor olabilir. Ne dersiniz?

Bunları da parantez içine alıyoruz Yeşim Hanım (gülüyor :) Bakın biz tek liste girmek için çok çaba gösterdik, emin olun. Bu seçim, o seçim değil.

Peki sandığa yankıları nasıl olacak bu liste tartışmalarının?

Şimdi şöyle eğer ki az önce söylediğim şeyi başarabilirse seçmen, yani “benim oyum boşa mı gidecek yoksa vekil mi çıkaracak” diye iyi hesabını yapabilirse ve biz bunu yerelde iyi anlatabilirsek… Benim korkum şu; mesela Hatay’da şöyle bir durum var, Hatay’da hem TİP girecek, Avukat Can Atalay var. Aynı zamanda HDP giriyor. Benim öngörüm ikisi birden de çıkabilirdi, tek liste girseydik. Ama şimdi sıfır da çekme olasılığımız var. Her ikisini kaybetme olasılığı var. Bu noktada oyların bir yerde konsolide olma ihtiyacı var ki biri çıkabilsin. İşte bu tartışmanın yerelde yapılması lazım. Yerelde pek çok siyasi dinamik var. Bizim bileşen partilerimiz var. Bu tartışmayı yapıp bir noktada oyları konsolide etmenin bir başarı getireceğini düşünüyorum.

“Eğer başaramazsak Türkiye bir açık cezaevine düşecek.”

Yeşil Sol Parti listesinde HDP’nin “siyasi yasak” istenen isimleri de var. Nitekim Kobane Davası’nda tutuksuz yargılanan sanıkların, tutuksuz yargılanması istendi. Bu isimler arasında Sırrı Süreyya Önder, Ayhan Bilgen gibi isimler de var. Diyelim ki karar çıktı “siyasi yasak” istenen bu isimler ne olacak?

14 Mayıs’ta devranı döndürürsek bu davaların hepsinin boş olduğunu göreceğiz. Yani ifade özgürlüğü ile ilgili, siyasi özgürlüklerle ilgili, basın özgürlükleriyle ilgili bütün davalar düşecek. Tüm bunlar hepsi siyasi davalardır. Sarayın talimatıyla siyasetçiler susturulmaya çalışıldı, gazeteciler susturulmaya çalışıldı, sivil toplum aktivistleri susturulmaya çalışıldı. Selahattin Demirtaş niye hapiste? Osman Kavala niye hapiste? Bunlar tamamen siyasi gerekçelerle hapisteler. Bu siyasi gerekçe ortadan kalktığı zaman hepimiz özgür olacağız. Eğer başaramazsak da bence hepimiz açık ya da kapalı cezaevinde yaşayacağız. Türkiye bir açık cezaevine düşecek. Hiçbirimizin söz kuramadığı, bir diktatörlüğün hakim olduğu bir ülke haline geleceğiz.

Politika