Gazeteci Yanardağ: Kılıçdaroğlu’nun “Siyasi cinayet” uyarısını ciddiye almak gerek
Gazeteci Merdan Yanardağ, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın muhalefete yönelik "Dur bakalım daha başınıza neler gelecek" tehdidinin ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Siyasi cinayet kaygım var, açıkça tehdit ediyor dediğini hatırlatarak, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir siyasetçi olmadığını belirtti ve “İstihbarat kurumlarından bilgi alacak konumdaki bir siyasetçi” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin ciddiye alınması gerektiğini ifade eden Yanardağ, BirGün’de yayımlanan “Yarım kalan hesaplaşma” başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Hafta biterken Kemal Kılıçdaroğlu normal şartlar altında kamuoyunu sarsması gereken çok çarpıcı bir açıklama yaptı. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecinde gerilimi yükseltmek isteyeceğini belirten CHP Lideri, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın "Dur bakalım daha başınıza neler gelecek" ifadesini hatırlatarak “Siyasi cinayet kaygım var, açıkça tehdit ediyor” dedi. İlk duyduğumda bu sözlere inanamadım, acaba bir ironi mi yapıyor diye baktım. Hayır, değildi. CHP Genel Başkanı ciddiydi. Toplumu ve bütün ilgili çevreleri uyarıyordu. Bu uyarıyı ciddiye almak gerekiyor.
Sosyal Demokrat Belediyeler Birliği adlı kuruluşun geçen cuma günü (8 Ekim 2021) İzmir’in Seferihisar ilçesinde düzenlediği toplantıya katılan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın iktidarda kalmak için her yolu deneyeceğini belirterek, hiçbir yoruma gerek bıraktırmayacak açıklıkla şöyle diyordu:
'Gerilimden kaçınmak lazım. Karşı taraf gerilimi tırmandıracaktır. Çok daha sert bir ortamda siyaset yapmayı nasıl sağlayabiliriz, onun arayışına girecektir, ama ben şundan eminim eğer iş belli grupların ellerine silah alıp, belli kişileri öldürme yoluna gitmezse, bir gerilim olmaz. Bütün tahriklere rağmen bir gerilim olmaz. Umarım öyle bir tablo da Türkiye’de yaşanmaz. Siyasi cinayetler kaygım var. Açıkça tehdit ediyor. Kaygılarım var. Yani Erdoğan iktidardan gitmemek için her yolu deneyecektir. İşin Türkçesi bu. Çünkü iktidardan gitmenin kendisi için maliyetinin ne kadar ağır olduğunu görüyor.'
Ne yaparsa yapsın iktidarın gideceğini de belirten Kılıçdaroğlu, AKP ile yeni bir anayasa için masaya oturmayacaklarını, çünkü böyle bir ilişkinin otoriter yönetime meşruiyet kazandıracağını söylüyordu. Gerekirse bedel ödemekten kaçınmayacaklarını da vurgulama gereği duyan CHP Lideri, ilk kez bu kadar net ve 'keskin' bir tavır sergiliyordu.
Kılıçdaroğlu sıradan bir siyasetçi veya yorumcu, CHP de sıradan bir parti ya da örgüt değil. CHP, Türkiye’nin kurucu kuvvetlerinden biri, dahası iktidar adayı olan ikinci büyük partisi, Kılıçdaroğlu da onun lideri. Dolayısıyla CHP Lideri’nin sözleri, herhangi bir siyasal gözlemci ya da analistin öngörülerinin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Çünkü CHP Lideri, partisi devletten neredeyse kazınsa da ve istihbarat kurumlarından bilgi alacak konumdaki bir siyasetçi. Bu tip öngörülerinin bilgiye dayandığı açık. Çünkü, özellikle iktidarın çözüldüğü, dahası AKP’nin yönetimde kalmak için ülkeyi bir felakete sürükleme olasılığının büyüdüğü günümüz koşullarında, bu bilgi akışının çok daha artacağını tahmin etmek zor değil.
YÜZ YILLIK HESAPLAŞMA
CHP Lideri’nin söylediği gibi, AKP iktidarı hiç kuşkusuz yönetimi, ele geçirdiği devleti bırakmamak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Gerilim ve siyasal şiddet artacaktır. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik polis şiddeti, tutuklamalar, en basit demokratik hak arayışının “devlet terörü” ile bastırılması, Adalar İskelesi binasının işgalinde olduğu gibi mahkeme kararlarının bile tanınmaması bu durumun aktüel örneklerini oluşturuyor.
AKP iktidarı bırakmak istemeyecektir. Çünkü, siyasal İslamcı hareket, yüz yıllık rövanşı almak için tarihsel bir fırsat yakaladığını düşünüyor. Bu nedenle Cumhuriyet’in kazanımlarına ve insanlığın bütün ilerici birikimine savaş açıyor. Üzerine çöktüğü ülkeyi yağmalanacak bir ganimet alanı olarak görüyor. AKP iktidarı, kurmak istediği rejim için henüz sağlam bir temel oluşturamadığını ve yeni düzenin kuruluşunu tamamlayamadığını görüyor. Bu nedenle zaman kazanarak dinci-faşizan yeni rejimin sosyo-ekonomik dayanaklarını oluşturmaya ve böylece kalıcılaştırmaya çalışıyor.
Gel gelelim, her fırsatta işaret ettiğim gibi AKP iktidarı yıktığı cumhuriyetin yerine yenisini kuramadı, kuramayacak da... Buna görgüsü, bilgisi, birikimi, geleneği ve tarihsel meşruiyeti yetmiyor. Bu durum siyasal ve toplumsal krizi derinleştiren etkenlerden birini, hatta başlıcasını oluşturuyor. Ülke adım adım bir çatışma ortamına doğru sürükleniyor. Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği tehlike budur.
İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER
AKP, kendisini iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamikleri büyük ölçüde yitirmiş görünüyor. AKP iktidarını ayakta tutan en önemli, hatta tek dinamik olan toplumsal tabanı hızla çözülüyor ve çekirdek oylarına doğru daralıyor. Merkez sağ seçmenin desteğini yitiriyor. Bu kesim başta İYİ Parti olmak üzere, DEVA ve Gelecek Partisi’ne doğru kayıyor. Bir bölümü de CHP’ye geliyor. Bu durumu anketlerden izlemek, çıplak gözle görmek mümkün oluyor.
Yandaş sermaye çevreleri de dağılıyor. AKP iktidarının dar bir kesim dışında bütün olarak sermayenin, özellikle İstanbul burjuvazisinin desteğini yitirdiği gözleniyor. Bütün iç ve dış dinamiklerin değiştiği koşullarda AKP’nin iktidarını sürdürmesi çok zor görünüyor.
Bir Amerikan projesi olarak kurulan ve iktidara taşınan AKP, yukarıda belirtiğim gibi dış desteğini, Batılı emperyalist ülkelerin verdiği krediyi de tüketmiş görünüyor. Abdülhamitçi dış politika tarzının, yani büyük güçler arasındaki rekabet ve çatışmalardan yararlanarak, öngörülemez, iki yüzlü, oportünist bir dış politika izleme tarzının da çöktüğü görülüyor.
Son olarak, yine hafta biterken (8 Ekim) ABD Başkanı Joe Biden’ın Suriye konusunda Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye gönderdiği mektupta/yazıda, AKP hükümetini sert şekilde suçlaması bu durumun kayda geçirilmesidir. Beyaz Saray'ın internet sitesinde de yayımlanan mektupta Biden, Suriye ile ilgili 'ulusal acil durumun' 14 Ekim 2021'den sonra da devam etmesine karar verildiğini belirterek, şunları söylüyor:
'Suriye'ye ilişkin durum, özellikle de Türkiye hükümetinin Suriye'nin kuzeydoğusuna askeri taarruz düzenleme yönündeki eylemleri, IŞİD'i yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor. Bunun ötesinde bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor. ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor.'
Biden’ın ABD Kongresi resmi belgelerine geçirdiği bu mektubunda, 'Türkiye' demediği, “Türkiye hükümeti” kavramını özellikle tercih ettiği dikkat çekiyor. Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’ye yazılan bu mektup, söz konusu siyasetin, AKP bakımından, değişmeyeceğini de ortaya koyuyor.
SONUÇLAR OLASILIKLAR
Dinci bir karşı devrim saldırısı altındaki ülkenin, geçen yüz yılda tamamlanamayan, dolayısıyla yarım kaldığı için bu yüz yıla devredilen gericilikle tarihsel bir hesaplaşma kavşağına gelmesi kaçınılmazdı. Erdoğan’ın geçen hafta (7 Ekim) başta CHP olmak üzere muhalefet partileri için, “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz” demesini de bir açık bir tehdit olarak ve bu bağlamda okumak lazım.
Yaşamın diyalektiği bize, iktidarın baskı ve saldırısının aynı şiddette bir karşı koyuşu yaratmasının kaçınılmaz olacağını söylüyor. İşte AKP’nin korkusu da buradan kaynaklanıyor. Türkiye’nin yarım kalan bu yüz yıllık hesaplaşmasını tamamlamadan yoluna devam etmesi artık zor görünüyor. Gezi Direnişi, bu hesaplaşma girişimine halkın ve gençliğin verdiği bir yanıttı.
Sonuç olarak; her düzeyde, çok katlı, çok yönlü ve sert bir mücadeleye hazır olmak gerekiyor. Kötülük ve kötüler kazanamaz gibi naif ya da saf hümaniter bir yaklaşım, bu dönemde en büyük düşmanımız olacaktır.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.