GÖRÜŞ | Sevr Sendromu ve Türk Siyasetine Etkisi

GÖRÜŞ | Sevr Sendromu ve Türk Siyasetine Etkisi
Sevr sendromu Türk-Ermeni ilişkilerinin barışçıl bir şekilde gelişmesine yönelik önemli bir engel oluşturmakta, güvensizlik ortamını sürekli kılmakta ve Türk milletini geçmiş çatışmalarda kurban durumunda göstererek günümüz gelişmeleriyle ilişkilendirmekte...

TÜRKAY SALİM NEFES


Son dönemde yaptığım araştırma Sevr sendromu ile Türk siyasetçilerinin meclis tartışmalarında Ermenilere olan tasvirleri arasındaki etkileşimi ortaya koyuyor.[2] Araştırma, 1983 ile 2018 yılları arasındaki Türk parlamento konuşmalarının Ermenilerle ilgili bölümlerini inceledi. Bu sendrom adını Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda 1920 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Müttefikler arasında imzalanan Sevr Antlaşması'ndan almaktadır. Bu antlaşma, yabancı devletlere büyük miktarda Osmanlı toprağı tahsis etme gibi ağır koşullar içeriyordu. Ancak Türk halkının bu antlaşmaya şiddetli muhalefeti sonucunda Istiklal Savaşı (1919-1923) ve ardından 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Sevr Antlaşması, Türkiye için bir travmatik anıyı temsil etmektedir ve ülkenin tahayyül edilen parçalanma tehditlerinin sembolü haline gelmiştir.

Sevr sendromu, Türk toplumunda derinden köklendiği için Türklerin iç ve dış düşmanların ülkeyi yavaş yavaş zayıflatma ve parçalama niyetlerine yönelik kolektif korku ve endişelerini temsil etmekte. Bu varoluşsal kaygı, Türk siyasetinin derinlerine sızarak siyasetçilerin Ermenileri nasıl algıladığını etkilemekte ve biçimlendirmektedir.

Araştırmamda 1983 ile 2018 yılları arasındaki bütün meclis konuşmalarını tarayıp Ermeni kelimesinin geçtiği her konuşmayı analiz ettim. Yayınladığım makale bu konuşmalarda Ermenilerle ilgili ifadeleri ayrıntılı olarak incelemekte ve bu dönemdeki parçalanma kaygısının Türklerin Ermeni algısını nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. İlk olarak, milletvekilleri sıklıkla geçmişi anımsatarak Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına ve çökmesine katkıda bulunduğunu iddia ettiler. Örneğin, 2018 yılında Milliyetçi Hareket Partisi'nden (MHP) Kamil Aydın, Ermenilerin I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanlarıyla işbirliği yaptığını, Rus ordusunun koruması altında yerel halka karşı Ermeni zorbalığına dair örnekler vererek konuştu.

İkinci olarak, Sevr sendromu siyasetçilerin bazı konuşmalarında Ermenilerin Türkiye'yi parçalayabilecekleri ihtimali spekülasyonlarında kendini gösterdi. Mesela, 1984 yılında Muhafazakâr Demokrasi Partisi'nden (MDP) Hilmi Biçer, mülkiyet sahipliği yasaları üzerine bir tartışmada, Ermeni bir kişinin Arap kılığına bürünerek Boğaz'da bir köşk satın almasından ve bunu askeri bir üsse dönüştürmesinden endişe duyduğunu ifade etti. Benzer şekilde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) Canan Arıtman 2009 yılındaki bir konuşmasında, Ermenilerin Türk kültüründe kutsal bir sembol olan Ağrı Dağı'nı bayraklarına ve devlet logolarına dahil ettiklerini, böylece Doğu Anadolu'da toprak iddiasında bulunduklarını vurguladı.

Son olarak, bu bakisin bir sonrası aşamasına gecen bazı Türk siyasetçileri Ermenileri Türkiye'yi parçalamak için aktif olarak çaba sarf etmekle suçladır. Örneğin, 1991 yılındaki parlamento konuşmasında Necmettin Erbakan, birçok Ermeni'nin PKK terör örgütüne katıldığını ve Kürt sorunu için değil, Türkiye'yi parçalamak için savaştıklarını iddia etti. Demokratik Sol Parti (DSP) lideri Bülent Ecevit de PKK'nın Ermenistan'da bir üssü olduğunu ve Ermeni militanlarla işbirliği yaptığını ilan etti.

Yukarıda belirtilen bulgular doğrultusunda, meclis kayıtlarının analizine dayanan araştırma Sevr sendromunun Türk siyaseti üzerindeki derin etkisini ortaya koymaktadır. Bu parçalanma korkusu Ermenilere yönelik algıyı, köklü bir düşmanlık hikayesi ve sürekli bir Türkiye'yi parçalama arzusu ile birleştirerek olumsuz bir şekilde etkilemekte. Dolayısıyla, Sevr sendromu Türk-Ermeni ilişkilerinin barışçıl bir şekilde gelişmesine yönelik önemli bir engel oluşturmakta, güvensizlik ortamını sürekli kılmakta ve Türk milletini geçmiş çatışmalarda kurban durumunda göstererek günümüz gelişmeleriyle ilişkilendirmekte. Tabii, bu bölünme korkusuna dair araştırmamızdaki bulgular bunların gerçekliğine dair bir analizi içermemektedir. Yani, bazı bölünme korkusuna ait açıklamalar bilgiye, duyuma veya fikre dayanabilir. Böyle olmuş olsa da Ermeni algısını etkilediği ölçüde iki halk arasındaki ilişkileri de etkileyecektir.

[2] Nefes, T. S. (2021). Three shades of dismemberment anxiety about Armenians in Turkish politics. Current Sociology, 0(0). https://doi.org/10.1177/00113921211057603

Gündem