Gülten Kışanak: Saray’ın bizler için öngördüğü tutsaklık süresi bitmemiş
Kocaeli 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Kışanak, Kobanê Davası’nı yürüten mahkeme heyetinin yasalara uygun davranmadığını belirtti.
Kışanak, "25 Ekim 2016’da gözaltına alınarak tutuklandım. Dava dosyasında 8 Mart kadın mitingleri, 25 Kasım etkinlikleri, Newroz mitingleri, 2012 yılında cezaevlerindeki açlık grevleri nedeniyle yapılan basın açıklamaları, taziye ziyaretleri gibi, asla suç olarak gösterilemeyecek siyasi faaliyetlerim vardı”dedi.
Artı Gerçek'e konuşan Gülten Kışanak, azami tutukluluk süresinin dikkate alınarak, özgürlük hakkı ihlaline son verilmesi gerektiğini belirtti. Kışanak, “Ancak, öyle anlaşılıyor ki Saray’ın bizler için ön gördüğü tutsaklık süresi bitmemiş. Mahkemenin benim şahsımda ortaya çıkan tutumu, ‘siyasi rehine’ olduğumuzun kabul edilmesidir. Bu dava artık bir ceza davası olmaktan çıkmış, bir rehine davasına dönüşmüştür” dedi.
'Kamuoyu bu kararlara alışmamalı'
Kışanak, Yargıtay'ın Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “hak ihlali” kararına uyulmaması sonrasında başlayan tartışmalara ilişkin de konuştu. Kışanak, Yargıtay-AYM kavgası gibi görünen konunun siyasi boyutuna dikkat çekti:
“Yargıtay Başsavcılığı, verdikleri karar nedeniyle AYM üyelerini yargılamak için soruşturma yürütüyor, ‘hakem benim’ diyen iktidar, AYM'nin yetkilerini sınırlamak için uygun şartların oluşmasını bekliyor. Hukuk devletinde, kamu gücü, başta anayasa olmak üzere yasalarla sınırlıdır. Yargı mensupları, iktidar elitleri, kamu gücünü elinde bulunduran herkes, yasalara uymak zorundadır. En üst norm olan Anayasa’nın görevi, işlevi, amacı, yurttaşların haklarını korumak; iktidar gücünü sınırlamaktır.”
Kışanak, kamuoyunun bu tür hukuksuzluklara alışmamasının önemine dikkat çekerek şöyle konuştu:
“AİHM kararlarını uygulamayan, AYM kararına rağmen Can Atalay’ı serbest bırakmayan, muhalif siyasetçileri yürüttükleri siyasi faaliyetler, gazetecileri yaptığı haberler nedeniyle cezaevine gönderen, azami tutukluluk süresini dahi dikkate almayan yargı pratiği, kanıksanır, ‘yargı siyasallaştı’ denilerek kabul edilirse; asıl tehlike o zaman başlar. Demokrasi güçlerinin, adalet ve hukuk sorununun, tekil örnekler sorunu olmaktan çıktığını görmesi gerekir. Artık anayasal sistemin varlık- sorunu haline geldi.”
'Muhalefet belediyeleri tehlikede'
Kışanak, yaklaşan yerel seçimlere ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. İktidarın belediyelere kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kayyum atama yetkisi veren yasanın yürüklükte olduğu sürece, muhalefet partilerinin de kazandığı hiçbir belediyenin güvende olmadığını söyledi:
“Sanılmasın ki bu kez sadece DEM Partili belediyeler kayyum riskiyle karşı karşıyadır. Kayyumlar, Kürt illerinde iki dönemden beri, belediyelere ait ne varsa sattı, bütçeyi talan etti, belediyeleri borç batağına sürükledi. Ayrıca Kürtler sandıkta iradelerine sahip çıktılar ve kayyum politikasına karşı net bir duruş sergilediler. Bu seçimde de halkın kayyum partilerine, sandıkta gereken dersi vereceğinden eminim. Bu nedenlerle iktidar bu kez DEM'in kazanacağı belediyelere kayyum atamaya teşebbüs etmeyebilir”
‘Kayyum politikası toplumsal mücadele ile önlenebilir’
Hem ekonomik hem de siyasi rant açısından daha kazançlı görünen batıdaki büyük şehir belediyelerine kayyım atama riskinin yüksek göründüğünü belirten Kışanak, şöyle devam etti:
“Bu nedenle, başta DEM Parti olmak üzere; CHP dahil olmak üzere tüm muhalefet partileri, seçim kampanyalarını yerel demokrasinin önemi üzerine kurmalı. Kayyım yasasının değiştirilmesi için mücadele etmeli ve ayrımsız bir şekilde hangi partiye yönelik olursa olsun kayyım atamasına karşı net bir duruş gösterileceğini şimdiden ilan etmelidir. İktidarın kayyım politikası, seçimden sonra değil, seçim sürecinde yürütülecek politik ve toplumsal mücadele ile önlenebilir” (Kısa Dalga)
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.