SINIRDAKİ GERÇEKLER 1 | SADECE KAÇAKÇILAR YOK "AYAKÇILAR" DA VAR

SINIRDAKİ GERÇEKLER 1 | SADECE KAÇAKÇILAR YOK "AYAKÇILAR" DA VAR
Hale Gönültaş, Türkiye - Suriye sınırından kaçak geçişleri, "ayakçıları” dul evlerini” yetimhaneleri, hastanelerde tedavi gören Suriyeli refakatsiz çocukları araştırdı. Dört bölümlük yazı dizimizin ilk bölümünde sınırdan kaçak geçişler var… Sınırda sadece kaçakçılar yok ayakçılar da var. Görevleri kaçakçıların Suriye tarafından sınıra getirilen kişileri duvara dayanan merdivenden indirilmelerine yardımcı olmak. Ve kanayan yara… Dini nikah adı altında istismar edilen Suriyeli kız çocukları..Suriyeli bir kız çocuğunu Türkiye'ye getirmenin bedeli 1500 dolar….

REYHANLI- Suriye İdlib'e bağlı Atme Kampı, Türkiye sınırına kuş uçuşu 300 metre uzaklıkta. Bulunduğum noktadan sınır duvarının hemen ardındaki Atme Kampı ve İdlip’teki yerleşim yerlerini görmek mümkün. İdlib ve bağlı kasabası Atme, güvenliği Türkiye askeri tarafından sağlanan bir bölge. Eski lider El Bağdadi’nin öldürülmesinin ardından IŞİD’in liderliğini üstlenen Ebu İbrahim El Haşimi El Kureyşi geçen hafta (3 Şubat 2022) Atme kasabasında bulunduğu evde ABD operasyonuyla öldürüldü. Türkiye’nin denetimindeki bölgede gerçekleşen ABD operasyonundan Türkiye’nin haberdar edilmediği öğrenildi. Hem yerel hem de ABD Ankara Büyükelçiliği diplomatlarından edindiğim bilgi ABD,  operasyon başlamadan Türkiye ile bilgi paylaşmadı, El Kureyşi’nin bulunduğu yere dair özel bir istihbarat paylaşımında bulunmadı. Washington Ankara’ya operasyondan yaklaşık 30 dakika önce “iki ülke askeri arasında çatışma çıkmaması” için bölgeye bir operasyon düzenleneceği ve bölgeden Türk askerlerinin hızla çekilmesini talep etti. Operasyon paylaşımında hedefin IŞİD’in lideri Ebu İbrahim El Haşimi El Kureyşi olduğuna ilişkin bilgi verilmedi.  

ABD’nin IŞİD liderini öldürdüğü 3 Şubat tarihli operasyondan tam bir hafta önce, uzun süredir üzerinde çalıştığım sınırdan kaçak geçişler, dul evleri, yetimhaneler, hastanelerde tedavi gören Suriyeli refakatsiz çocuklar dosyası hazırlamak üzere Türkiye-Suriye sınır hattına gittim. Çalışmaya Türkiye-Suriye sınırında Antakya’ya bağlı sınır köylerinden başladım. Köylülerin kaçakçılık, ayakçılık, sınırdan kaçak geçişler üzerine verdiği bilgiler sonrası kendilerinden gelen talep üzerine köylerin isimlerini yazmıyoruz. 

Sınır köylerine ulaşırken  sınır güvenlik denetim ve olası engellemeye takılmamak için belli bir noktada araçtan inerek patika yollardan yürümeyi uygun buluyorum. Hem tercümanlık hem de yol konusunda bir mihmandar bana eşlik ediyor. 

Çağdaş gözetim teknolojileriyle donatılmış heybetli, devasa duvara paralel ilerliyoruz. Patika yollardan köyün içine doğru yaklaşıyoruz.  Evlerin önündeki köpeklerin havlamalarıyla birkaç evin avlusunda oturan kadınlar dışarı çıkıyor.  

SINIR KÖYÜNDE GAZETECİ OLDUĞUNUZA İKNA ETMEK ZOR  

Kadınlar, muhtemel ki kadın olmamdan dolayı misafirperver davranıyor. Ama tedirginlikleri vücut hareketlerine yansıyor.  Önce hangi ülkeden olduğumu soruyorlar.  Türkiye,  Ankaralı olduğumu söyleyince Arapça bilip bilmediğimi,  çocuklarım olup olmadığını nihayetinde  köyde ne aradığımı soruyorlar.  

Erkek mihmandarın kadınlarla iletişimimde müdahale etmesini istemiyorum. Arapça bilmediğimi söylüyorum, sorularını yanıtlarken yarı Türkçe, yarı Arapça anlaşıyoruz. Kadınlarla aramızda seslerimizi duyuracak kadar uzaklık olmasına karşın sık sık “geriye git biraz” uyarılarının, sırtımda taşımaktan yorulduğum için elimde taşıdığım çantamın içinde olabilecek olası ateşli vs. aletlerin bulunmasından kaynaklı olduğunu hissediyorum. Gazeteci olduğumu, endişelenmemelerini, yanımdaki erkeğin de bölgeyi ve Arapçayı bilmediğim için yardımcı olduğunu söylüyorum. Yan evden 70’lerinde bir kadın bahçe kapısını açıp çıkıyor. Yaşlı kadının arkasından orta yaşlarda iki erkek yanıma geliyor. Kadının oğullarıymış. Ayrıntılı sorular soruyorlar. Yanıtlarımı tekrarlıyorum. Kimliğime bakmak istiyorlar, gösteriyorum. Hava bir hayli soğuk. Paltomun içine yelek giymek için yeltendiğimde ısınmam için eve davet ediyorlar. Çay eşliğinde edilen sohbetin ardından gelen yemek davetini de geri çevirmiyorum. Köylülerin gösterdiği ihtimamdan köyün ileri gelenlerinden olduğu anlaşılan iki adam daha bulunduğumuz odaya giriyor. Sofranın kaldırılmasına yardım ve ardından çay sırasında sohbet güven ortamını  sağlıyor. 

SINIRDAN SİSLİ HAVALARDA TOPLU GEÇİŞLER OLUYOR

Köylülere, sınırdaki durumu konuşuyoruz. Kaçak geçiş olup olmadığını soruyorum. 

Özellikle sisli havalarda geceleri gruplar halinde kaçak geçişlerin olduğunu anlatıyorlar. Türkiye-Suriye sınırı mayından temizlenmiş. Suriye tarafında olduğu gibi Türkiye tarafında da insan kaçakçılığından gelir elde edenlerin bulunduğunu söylüyorlar. Cilvegözü Sınır Kapısı, Suriyelilerin geçişine kapalı olduğu için çalışmak için de Suriyelilerin Türkiye’ye kaçak yolla geçtiklerini söylüyorlar. Ama sadece çalışmak amacıyla gelenlerin değil, Suriye’de faaliyet gösteren radikal grupların da geçiş yaptığını bildiklerini söylüyorlar. Köylerinde kaçakçılık yapılmadığını söylerken, “ayakçılık” yapanların olduğunu anlatıyorlar. Köyün ileri gelenlerinden olan kişi,  “Ayakçılık vardır, yapılır, ama kaçakçılık başka” diyor. Ayakçılığın ne anlama geldiğini soruyorum. Kaçakçıların Suriye tarafından sınıra getirilen kişilerin duvara dayanan merdivenden indirilmelerine yardım eden kişilere ayakçı dendiğini söylüyor. 

 

KAÇAKÇILAR SINIRA GETİRİYOR, AYAKÇILAR DUVARDAN MERDİVENLE İNDİRİYOR

“Sınırı geçen kişiler daha sonra nereye yönleniyorlar?” diye soruyorum. Köylülerin anlattığına göre ayakçılar sınırdan geçirttikleri kişileri bulundukları yerden en fazla 70-100 kilometre uzaklıktaki bir yerleşim yerine kendi araçları ile taşıyor. Aldıkları ücret de sınır köyünden götürüleceği yere göre kişi başı 150 ila 200 dolar arasında değişiyor. Köyde “ayakçılık” işi nedeniyle kimi zaman kavga da yaşanıyormuş. Bir ayakçının diğerinden fazla kazanması, yoğun geçişin olduğu gecelerde aracına fazla kaçak alması, eşitsizlik sayılırmış. Zaten köylerdeki herkes neredeyse akraba. Akrabalık ilişkisine karşın ekonomik nedenlerle de kavgalar yaşanıyormuş. “Kaçak geçmelerine yardımcı olduğunuz kişilerin kim olduğunu biliyor musunuz? Gece karanlığında geçirilen kişi silahlı mıdır? Bu konuda kaygınız yok mu?” Köylülerin adına konuşan ileri gelenlerinden kişi, bu sorumu “Sınırdan kaçak geçenlere mülteci diye bakıyoruz. En nihayetinde savaş var. Sınır kapalı, insanlar aç. Buraya gelip çalışıyorlar. Biz de onlara yardım ediyoruz. Elbette aralarında kötüleri de vardır. Dikkatli oluyoruz. Evlerimizin kapısı artık kilitli uyuyoruz” sözleri ile yanıtlıyor. 

 “AYAKÇILAR” EKMEĞİNİN PEŞİNDE 

Sohbet ilerledikten sonra “ayakçılar” tarafından sınırdan geçirilen kişileri teslim alan belirli kişi ya da gruplar olup olmadığını soruyorum. Sınırdan geçirilen kişileri, kontrol olmayan arka yollardan Antakya ve çevresine bıraktıklarını anlatıyorlar. Sonradan ayakçılık ile geçindiğini öğrendim kişi sorumu yanıtlarken “Gidecekleri yeri biliyorlar. Oraya bırakıyoruz. Bazıları da bir nokta söylüyor. Biz o noktaya bırakıyoruz. Sanırım gelip alıyorlar onları. Biz ekmeğimizin peşindeyiz. Adamları ben Suriye’den alıp getirmedim ya. Soğukta sınıra kadar gelmiş. Kadınlar da çocuklar oluyor. Bizimkisi onlara yardım. Siz de köye geldiniz, bak evimizde ağırlıyoruz. İsterseniz burada da konaklayabilirsiniz. Başımızın üzerinde yeriniz var” diyor ama gerilen ses tonunu bastırmaya çalışırken “Biz, vatanımıza milletimize bağlıyız. Askerlerimiz gece gündüz nöbet tutuyor. Biz canımızı veririz onlar için” cümlelerini sıralıyor. 

Ortam biraz geriliyor. Köylüler kendi aralarında konuşurken, birbirlerine “Tamam artık konuşmayın” uyarısında bulunduklarını mihmandardan öğreniyorum. Birazdan evden ayrılacağım ama Suriye'den getirilen kız çocukları konusunu da konuşmak istiyorum. Misafirperverlikleri için teşekkür ederken, biraz da ortamı yumuşatmak için “Bir şey soracağım” diyerek söze giriyor ve yıllardır yazılagelen ve bölgede çalışırken artık bir ekonomi haline geldiğini öğrendiğim Suriyeli kadın ve kız çocukları konusunu soruyorum: “Memleketinizdeki kızlar dururken neden Suriye’den gelin getirtiliyor. Sizlerin de Suriyeli eşleri var mı?” Sorum erkekleri güldürüyor. 

 SURİYELİ GELİN GETİRMEK 1500 DOLAR

Evlilik ve gelin konusunu konuşmaktan keyif aldıklarını fark ettikçe eşlerinin sayısı gibi daha ayrıntılı sorular yöneltiyorum. Anlattıklarından anlaşılan, Suriye İç Savaşı başladığında üç-dört yaşlarında olan  kız çocukları, şimdilerde Türkiye sınır köy ve ilçelerinde Suriyeli ve Türkiyeli erkekler tarafından dini nikah adı altında istismar ediliyor. Şunun da altını çizmek gerekir ki, Suriyeli çocuk gelinler konusu, başkent Ankara’da dahi yıllardır çözülemeyen bir sorun. Sınırdan geçirilerek getirilen kız çocuklarının Ankara’ya kadar getirilebildikleri de bilinen ama önlemeyen can yakıcı bir sorun. 

 “Bir çocuk/kadın Suriye’den nasıl getiriliyor? Nasıl ulaşılıyor? Suriyeli kız çocuğu/kadın getirmenin maliyeti nedir?” diye soruyorum. 

Köyün ileri gelenlerinden biri, kendisinin de “birkaç hanımı”nın olduğunu belirtiyor. “Şehirli kadınlar olarak bu konuyu anlayamamamızın mümkün olmadığını” ifade ediyor. Ben de dinlemeye hazır olduğumu söylüyorum: “Burada zengini de var, fakiri de var. Başlık parası halen vardır buralarda. Bir kız almak için kilolarca altın gerekir. Yeni evlenecek kız, yeni ayrı ev ister. Bir evin eşyası dizilir. Neredeyse 50 bin lira. Bir de üzerine düğün ekle. Ama Suriyeli gelinler öyle değil. Birincisi başlık parası yok. İkincisi altın takmak yok, düğün yok. Yeni ya da ayrı ev veya eşya istemiyorlar. Kurulu evin içine gelip giriyorlar. Hem Suriyeli kadın, kız her neyse onun hayatı kurtuluyor. Hem de fakir ailenin oğlu da evlenmiş oluyor. “ 

 DAMADIN AİLESİ SURİYELİ GELİNİ ALIYOR

Suriye’den kız çocukları ve kadınların hangi yollarla getirildiğini soruyorum. Aktardıklarına göre “evlilik işi” hem Suriye hem de Türkiyeliler arasında kazanç sağlanan bir sektör. Suriye’ye geçen insan kaçakçısı kızı Suriye’deki ailesinden alıp sınırdan geçiriyor. Sınırdan bir gelini geçirmenin bedeli 1500 dolar. Ödemeyi, damadın ailesi yapıyor. Damat ya da aileden birileri, kızın sınırdan geçeceği gün sınır köylerinde, kasabada bekliyor. Köyde “ayakçılık” yapan kişilerin de yardımı ile “Suriyeli kadın ve kız çocukları” damadın ailesine aracı ile götürüyor. 

HAMİLE KALAN SURİYELİ ÇOCUKLAR EVDE DOĞUM YAPIYOR 

Artık izin istiyorum. Yemekleri hazırlayan kadınlara da teşekkür etmek istediğimi söyleyerek kadınların yanına gidiyorum. İçlerinde Türkçeyi iyi konuşanlar var. Kadınlara, “Köylerinde Suriye’den getirilen kız çocuklarının olup olmadığını, bu duruma karşı tepki verebiliyor musunuz?” diye  soruyorum. Kadınlar, köylerinde de olduğunu, hatta evlerinde de Suriyeli gelinler olduğunu söylüyor. “Peki çocuklar hamile kalınca, ya da hastalanırsa  o zaman ne yapıyorsunuz” diye soruyorum. “Allah ebelerden razı olsun” yönünde bir yanıt geliyor. Suriyeliler arasında evlenme yaşının 12 olduğunu, regli kanaması olduktan sonra da kız çocuklarının genellikle 13-14 yaşlarında hamile kaldıklarını anlatıyorlar. “Ya doğumda başına bir şey gelirse, kendisi daha çocuk ama çocuk doğuruyor. Çok üzücü” diyorum. Kadınlardan biri “Evde doğum sırasında bugüne kadar ölen Suriyeli çocuk olmadığını, bazen çeşitli nedenlerden (aşırı cinsellik) kanamalarının çok olduğunu, o zaman da doğal yollarla kanamayı kestiklerini, bol bol da pekmez içirdiklerini” anlatıyor. 

Kadınlara misafirperverliklerinden dolayı teşekkür edip, evden ayrılıyorum. 


ATME MÜLTECİ KAMPININ GÜVENLİK GÖREVLİLERİ PARA İSTİYOR 

 Dönüşte sınır güvenlik devriyelerinin engellemesine takılmamak için yine geldiğimiz patika yollardan ana yola çıkmamız gerekiyor. İdlib ve Atme Kampı’nı gece ışıklı hali ile fotoğraflamak istiyorum. Mihmandarım olası bir ışık yansıması nedeniyle güvenliğimizin tehlikeye girebileceği endişesini dile getiriyor. Patika yolda yürürken üzerinde askeri kıyafet olan, fakat beden ölçüleri gereği Türkiye askeri olduğu konusunda kuşku duyduğum iki kişi çıkıyor karşımıza. Mihmandar beni geride durmam konusunda uyarıyor. Montumun fermuarlı bölümünde taşıdığım biber gazını belli etmeden elime alıyorum. Konuşma boyunca da elimde tutuyorum. Aksanlı ve çok akıcı Arapça konuşmalarından askeri üniformalı kişilerin Türk askeri olmadığına kesin kanaat getiriyorum. Mihmandar ile konuşurken sesleri yükseliyor, söz konusu kişiler mihmandara alacaklı gibi davranıyorlar. “Para mı istiyorlar?” diye soruyorum. “Sizi Suriye’den gelen kaçak kadınlardan zannettiler. Gazeteci olduğunuza inandıramadım. Benim sizi geçirdiğimi düşünüyor ve onların alanında kaçakçılık yaptığım için de para istiyorlar” yanıtını veriyor. 

KAÇAKLARI GEREKTİĞİNDE ATME MÜLTECİ KAMPI’NDA BARINDIRIYORUZ

Mihmandara sakin olmasını söylüyorum. Pasaportumu göstereceğimi söylemesini istiyorum. Sırt çantamın ön gözünden pasaportumu çıkartıp bu kişilerden birine uzatıyorum. Adamlar incelerken cep telefonumun arama motoruna ismimi yazıp, çıkan haber ve fotoğraflara bakmaları için telefonu gözlerine doğru uzatıyorum. Fotoğraflardaki kişi olduğunu anlayınca ses tonları düşüyor.  Mihmandarıma memleketimi, çocuğum olup olmadığını, nerede yaşadığım gibi özel sorular soruyorlar. Hepsine yanıt veriyorum, yanıtlarım Arapça’ya çevriliyor tercüman tarafından. Aynı soruları ben de bu kamuflaj kıyafetli adamlara yöneltiyorum.  “Her iki taraf da anlaştığına göre şimdi gazetecilik yapacağımı” söylüyorum.  Mihmandar sözlerimi çevirirken, adamlardan biri yüksek sesle gülüyor. “Siz kimsiniz? Niye böyle (kamuflaj kıyafeti) giyindiniz. Burada ne yapıyorsunuz?” diye soruyorum.

Adamlar, sınırın öte tarafındaki Atme Mülteci Kampı’nın güvenliğinde çalıştıklarını, nöbet usulü çalıştıklarını izin günlerinde de sınır bölgesinde kaçakçılık yaparak ek kazanç sağladıklarını anlatıyorlar.  Kendilerine ulaşan ya da kendilerinin bilgisini aldıkları sınırı kaçak geçirecek kişilerle Afrin, İdlib merkez ya da köylerde ya direk ya da aracılar vasıtasıyla anlaştıklarını, kaçacak kişiyi gerekirse Atme Kampı’nda barındırdıklarını hava, güvenlik önlemleri uygun olduğunda da geçirdiklerini anlatıyorlar.  Türkiye’ye geçtikten sonra yeniden  sınırı geçip Atme Kasabası’na dönmekte sorun yaşamadıklarını dile getiriyorlar. Hava iyice kararıyor. Adamların ana yola kadar bizlere eşlik etmeleri yönündeki tekliflerini teşekkür ederek reddediyorum. Mihmandarımla yol kenarına bizi almaya gelecek aracın bulunduğu noktaya doğru ilerliyoruz. 


YARIN: KAMPTAN KADIN VE ÇOCUKLARI ÇIKARMANIN BEDELİ 40 - 50 BİN EURO

Özel Haber