“İNSAN HAKLARI SAVUNUCULUĞU SUÇ OLARAK TANIMLANIYOR”

“İNSAN HAKLARI SAVUNUCULUĞU SUÇ OLARAK TANIMLANIYOR”
"İnsan hakları savunucuları kendi eleştirilerini, incelemelerini, görüşlerini yazılı ve sözlü olarak sunuyorlar. Onlara yönelik açılan bu düzmece soruşturma ve davalarda bu açıklamalar, konuşmalar delil olarak önlerine koyuluyor. Yani insan hakları savunuculuğu faaliyeti bizatihi bir suç olarak tanımlanıyor."

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi ve Hollanda Helsinki Komitesi desteğiyle hazırlanan ve Kısa Dalga Medya iş birliğiyle hayata geçirilen podcast serisinin "Orada ama uzakta: Türkiye'de toplantı ve gösteri hakkı" adlı ikinci bölümünde insan hakları avukatı ve İfade Özgürlüğü Derneği’nin kurucusu Kerem Altıparmak’la Türkiye'de ifade özgürlüğünün durumunu ele aldık.

İfade özgürlüğünün insanın kendi kaderini tayin etme ve bunu diğer insanlara bildirmesinin belki de en temel aracı olduğunu ve aynı zamanda birçok farklı hak ve özgürlüğün kullanılmasında aracı olduğunu belirten Altıparmak, "Mesela toplantı ve gösteri yürüyüşü ayrı bir hak gibi duruyor ama bir yönüyle baktığımızda ifade özgürlüğünün kolektif olarak dile getirildiği, aynısı örgütlenme özgürlüğü için söylenilebilir, aynısı sendika özgürlüğü için söylenilebilir" dedi.

Türkiye'de yılda yaklaşık 25 bin kişinin propaganda suçundan soruşturulduğunu hatırlatan Altıparmak, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçildikten sonra bu suçtan soruşturulan insan sayısının 100 bini geçtiğini, kovuşturulan sayısınınsa 35 bini aştığını belirtti.

Altıparmak, Türkiye’nin kendi verilerine bakıldığında dahi ifade özgürlüğüyle ilgili çok derin yapısal sorunların ortaya çıktığını söyledi ve şöyle devam etti:

“Örgüt üyeliği suçundan 3 yıl içerisinde 1 milyondan fazla insan soruşturulmuş ve özellikle 15 Temmuz sonrasında yüz binlerle ifade edilen kovuşturma yani dava açıldığını görüyoruz. Mesela Türkiye'de 400 binden fazla alan adının suç ceza hakimlikleri kararlarıyla erişime engellendiğini veya içerik çıkarma kararı verildiğini söylüyoruz. Bu çok devasa bir rakam.” 


PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN



Cumhurbaşkanına hakaret suçundan sadece 2019 yılında 6 binden fazla insanın dava edildiğini hatırlatan Altıparmak, “Sorun yapısal derken sadece kurallardan kaynaklanmadığını, yargı bağımsızlığına çok ilgili olduğunu, siyasi baskının süreçler üzerinde çok etkili olduğunu anlayacak şekilde yorumlamak lazım. Örneğin örgüt üyeliği suçu 2005'teki Ceza Kanunu değiştiğinden beri mevzuatta var. Bir dönem sayıları çok düşüktü ama bir dönem patlama gösterdi. Aynı yasa hükümleri yürürlükte iken bir dönem Türkiye'de tutuklu gazeteci sorunun bu ölçüde en azından korkunç düzeyde değildi. Kurallardaki kötüleşme değil ama Türkiye’nin içinden geçtiği çeşitli siyasi süreçlerin etkisi ile yargının bağımsız olmamasından kaynaklanan kötüleşme gibi okumak lazım” değerlendirmesinde bulundu.

Yargının ifade özgürlüğü davalarındaki tutumunu eleştiren Altıparmak, "AİHM'in açık açık tahliye edilmesi gerektiğini belirttiği Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi örneklerde bile bunun gerçekleşemediğini görüyoruz. Onun için farklı kurumlar var gibi gözükse bile, aslında tek elden çıkan bir şey var" dedi.

Altıparmak, ifade özgürlüğüyle insan hakları savunucuları arasındaki zorunlu ilişkiye de dikkat çekti ve şunları söyledi:

"İnsan hakları savunucuları kendi eleştirilerini, incelemelerini, görüşlerini yazılı ve sözlü olarak sunuyorlar. Onlara yönelik açılan bu düzmece soruşturma ve davalarda bu açıklamalar, konuşmalar delil olarak önlerine koyuluyor. Yani insan hakları savunuculuğu faaliyeti bizatihi bir suç olarak tanımlanıyor."

Türkiye’de konuşmaya ve tartışmaya açmakta ciddi sıkıntıların olduğu çok alan olduğunu belirten Altıparmak, bu alanların her biri için mutlak koşulsuz bir şekilde bir yasak var demenin mümkün olmadığını, ancak konjonktürel olarak şekillendiğini belirtti. Altıparmak şöyle devam etti:

“Üst düzey siyasetçilerin özel hayatıyla ilgili sorumlulukların olabileceği konularda konuşmak hemen hemen imkânsız. O nedenle bu kadar çok hakaret davası soruşturması ve sahibesi var. İslam dinine yönelik eleştirilerin çok ciddi baskı altında olduğunu söyleyebiliriz. Ermeni soykırımı meselesi tabii. Bu yasak alanlardan biri orduyu eleştirmek, ordunun yaptığı askeri operasyonları eleştirmek. Mesela Gare'deki operasyonu IHA operasyonun yapılması ile ilgili sorgulamaya girdiğinde bile hatırlayacaksınız, mecliste Süleyman Soylu canı çıkasıca diye nitelendirdi. Sorgulamanız mümkün değil. Bir yanlış yapıldığını söylememiz mümkün değil. Devletin herhangi bir şekilde hukuka aykırı olarak ya da bir suçun işlenmesine bir şekilde yeşil ışık yaktığını söylemeniz mümkün değil.”

Özel Haber