CUMHURBAŞKANLIĞI'NIN DANIŞTAY'DAKİ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SAVUNMASI

CUMHURBAŞKANLIĞI'NIN DANIŞTAY'DAKİ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SAVUNMASI
1 Temmuz'da yürürlüğe girecek olan Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine günler kala, Danıştay’da açılan davaya Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen cevap dilekçesi: “Yetki TBMM’nin değil, Cumhurbaşkanı’nın bu işlemine karşı dava açamazsınız. Sözleşmeden çekilmek kadın haklarını etkilemez.” Danıştay cevap dilekçesindeki gibi karar verirse Cumhurbaşkanı tek başına alacağı kararla AİHM'in yargı yetkisini bile sonlandırabilecek.

Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürü Hakkı Susmaz imzasıyla Türkiye İşçi Partisi’nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararına karşı açtığı davaya gönderilen cevap dilekçesinde davadaki yürütmenin durdurulması talebinin hem usul hem esastan reddedilmesi gerektiği savunuldu. 

7 sayfalık Cevap dilekçesinde, Anayasa ve diğer uluslararası sözleşmelerin kadınlara yönelik şiddeti önleme konusunda yeterli olduğu ileri sürülerek “Sözleşmeden çekilmesi, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukuki olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacaktır” denildi.

Cumhurbaşkanlığı’nın dilekçesinde, uluslararası anlaşmaların imzalanması, TBMM’ye sunulması ve onaylanması konusunda TBMM’nin hiçbir yetkisi olmadığı ve bu yetkinin tamamen Cumhurbaşkanı’nda olduğunun savunulması dikkat çekti. 

Cevap dilekçesinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerden çekilme yetkisinin de Cumhurbaşkanı’nda olduğunun altı çizildi. Danıştay’ın savunmanın bu bölümünü haklı bulması halinde. Cumhurbaşkanı, tek başına vereceği bir kararla AİHM’in yargılama yektkisini kabul eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden de çekilebilecek.

Cumhurbaşkanı’nın her işlemine dava açamazsınız

Anayasa’da 2017 yılında yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı işlemlere karşı yargı yolu açıldığı hatırlatılan savunmada buna rağmen Cumhurbaşkanı’nın bütün işlemlerine karşı tamamına yargı yolunun açık olduğunu söylemenin mümkün olmadığı savunuldu.  Savunmada “Düzenlemenin mahiyeti gereği ya da Cumhurbaşkanının Devletin başı sıfatıyla yaptığı ve Devletin yüksek menfaatini ilgilendiren işlemlerine karşı yargı yolunun kapalı olduğuna kuşku bulunmadığı” savunuldu. 

Dış ilişkiler ile ilgiliymiş

Dava konusu olan Cumhurbaşkanı kararının, “kategorik olarak dış ilişkiler çerçevesinde tesis edilen ve münhasıran Cumhurbaşkanının yetkisine tabi bir işlem olduğu ileri sürülen savunmada bu nedenle yargı denetimi kapsamında görülmesinin mümkün olmadığı” öne sürüldü. 

Siyasi partileri ilgilendirmez...

Cumhurbaşkanlığı ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine ilişken Cumhurbaşkanı kararının TİP parti tüzel kişiliğini ilgilendiren “meşru ve güncel bir menfaat ilişkisi bulunmadığı ve parti tüzel kişiliği üzerinde sonuç doğurmasının mümkün olmadığını” savundu.  

Cevap dilekçesinde, “Kaldı ki mezkur Sözleşme, içeriği itibarıyla iç hukukta doğrudan uygulanabilen bir niteliğe sahip olmayıp Sözleşmede yer alan ilkeler, taraf ülkelerin iç hukukunda yaptığı düzenlemeler ile hayata geçirilen niteliğe sahiptir. Bu durumda, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı'nın davacı siyasi partinin tüzel kişiliğine ait menfaatlerine bir tesiri bulunduğu söylenemez. Belirtilen sebeplerle, davanın öncelikle ehliyet yönünden reddi gerekmektedir” denildi. Cevap dilekçesinde esasa ilişkin itirazlar ise şöyle dile getirildi:

TBMM'nin hiçbir yetkisi yok, tüm yetki Cumhurbaşkanı'nda

“Ülkemiz adına 11.05.2011 tarihinde imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşme’nin 80. maddesinde Sözleşme'nin feshi/sona erdirilmesi hususu düzenlenmektedir. Bu maddeye göre taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zamanda, Sözleşme'yi kendisi bakımından feshedebilecektir. Sözleşme'nin feshi, bildirimin Avrupa Konseyi Genel Sekreterine ulaştığı tarihten sonraki üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde hukuki etki doğuracaktır.

Milletlerarası andlaşmaların fesih usulüne ilişkin olarak Anayasamızda hüküm bulunmamaktadır.

TBMM'nin onaylamayı bir kanunla uygun bulması, milletlerarası andlaşmaların onaylanması ve feshi konularını yürütme organının yetkisinden çıkaracak veya bu konuların bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesine engel olacak nitelikte bir yetki değildir. 

TBMM, andlaşmaların imzalanması, hatta TBMM'ye sunulması ve onaylanması aşamasında yetki sahibi değildir. Andlaşmaları ülkemiz bakımından nihai olarak yürürlüğe koyma yetkisi yürütme organında bulunmaktadır. TBMM'nin yetkisi, onaylamayı veya katılmayı uygun bulmakla sınırlıdır.

Diğer taraftan, TBMM'nin bir andlaşmanın onaylanmasının uygun bulunmasına dair yetkisi ve bu yetkinin kullanımı Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile düzenlenmiş bir konu da değildir. Andlaşmaların onaylanmasının kanunla uygun bulunmasına ilişkin hukuki prosedür TBMM İç tüzüğü ile düzenlenmiştir.

9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nde ise andlaşmaların imzalanmasından sona erdirilmesine kadar tüm hususlar düzenlenmekle birlikte TBMM'nin uygun bulma yetkisinin kullanımına ilişkin hususlara yer verilmemiştir. Görüldüğü üzere, TBMM'nin onaylamayı uygun bulma yetkisi gerekçe gösterilerek andlaşmaların onaylanması ve feshi konularının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyeceği iddiası yerinde değildir.

Ayrıca, 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin bazı hükümlerinin iptali talebi Anayasa Mahkemesince reddedilmiştir. Milletlerarası andlaşmalara ilişkin olarak yürütme organının yetkisi Anayasa Mahkemesince oy birliği ile teyid edilmiştir. 

Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesi uyarınca bir milletlerarası andlaşma Cumhurbaşkanı Kararı ile sona erdirilebilmektedir (Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilebilmektedir).

Türk Hukukunda, daha önce TBMM tarafından onaylanması uygun bulunmuş olsa bile, bir milletlerarası andlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti bakımından sona erdirme / feshetme yetkisi Cumhurbaşkanındadır. Diğer bir deyişle, TBMM tarafından kanunla onaylanması uygun bulunan bir andlaşmanın fesih suretiyle sona erdirilebilmesi için uygun bulma kanununun yürürlükten kaldırılmasına veya TBMM'nin fesih yönünde bir kanun veya karar çıkarmasına gerek yoktur. 

1961 Anayasası döneminde kabul edilen 31.05.1963 tarihli ve 244 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca, TBMM'nin onaylanmasını uygun bulduğu andlaşmalardan feshi gerekenler Bakanlar Kurulu Kararıyla feshedilmiştir. Bu itibarla, TBMM tarafından onaylanması uygun bulunan bir milletlerarası andlaşmanın yürütme organı tarafından feshedilmesine ilişkin yetkinin yaklaşık altmış yıllık bir hukuku ve uygulaması bulunmaktadır. 

Ayrıca, Anayasa'nın 90. maddesinde yer alan "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir." ifadesinden yola çıkılarak TBMM tarafından onaylanması uygun bulunan bir andlaşmanın ancak TBMM'nin yapacağı bir işlemin ardından sona erdirilebileceği iddiası da hukuki dayanaktan yoksundur. Söz konusu Anayasa hükmünden, TBMM tarafından onaylanması uygun bulunan (ve daha sonra onaylanan) andlaşmaların hükümlerinin, organik açıdan TBMM'nin kabul ettiği bir kanun hükmü olduğu ve bu nedenle andlaşmanın sona erdirilebilmesi için TBMM'nin bir işlemine ihtiyaç duyulduğu sonucu hiç bir şekilde çıkarılamaz.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin olması durumu değiştirmez

İlaveten, bahse konu Sözleşme'nin temel hak ve özgürlüklere ilişkin olmasından dolayı Anayasamızın 90. maddesi gereğince kanunlardan üstün olduğu ve bu nedenle yürütme organının bir işlemi ile sona erdirilemeyeceği yönündeki iddiaların da ele alınması gerekmektedir.

Mezkur Sözleşme'nin temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir andlaşma olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, temel hak ve özgürlüklere ilişkin andlaşmalarla TBMM tarafından uygun bulunması gerekli olan diğer andlaşmalara ilişkin olarak Türk Hukukunda imza, uygun bulma, onay, yürürlüğe girme ve fesih aşamaları bakımından herhangi bir fark bulunmamaktadır. 

Bu nedenle, bu türden andlaşmaların feshinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesinde ve Cumhurbaşkanınca feshedilmesinde Anayasamıza aykırılık bulunmamaktadır.

60 yıldır uygulanan usul...

Yukarıda açıklanan fesih usulü Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesine özel olarak uygulanan bir usul olmayıp, yaklaşık altmış yıldır uygulanan bir usuldür.

“Anayasa ve diğer uluslararası sözleşmeler yeterli”

Öte yandan şu hususu da belirtmek gerekir ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, temel hak ve özgürlüklere ilişkin tarafı olduğumuz diğer milletlerarası andlaşmalar, kanunlarımız ve ilgili diğer mevzuat, kadınlara yönelik şiddetle mücadele ve şiddeti önleme konusunda, uluslararası kural ve standartlara da uygun, gerekli düzenlemeleri içermektedir. Bu itibarla, ülkemizin bahse konu Sözleşmeden çekilmesi, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukuki olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacaktır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı hukuka tamamı ile uygun olup aksi yöndeki davacı iddiaları mesnetsiz bulunduğundan haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın ve kanun şartları gerçekleşmeyen yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.”

Gündem