Kadınlar özgürce oy verebiliyor mu?

Kadınlar özgürce oy verebiliyor mu?
Kadınların aday ya da siyasi parti tercihlerinde ne kadar özgür olduğu hakkında değerlendirmede bulunan KA.DER Başkanı Karaoğlu, "Fiili olarak baktığımızda, kadınlar elbette oy verme kabinine yalnız giriyor. Yanında hiç kimse yok, istediği oyu kullanabilir. Ama biz gerçekte öyle olmadığını biliyoruz" dedi. Güllü ise “Türkiye’de seçme ve seçilme hakkının tam kullanıldığına inanmıyorum" dedi. Uyan Semerci ise "Bakım yükünü üstlenmiş bir kadının farklılıkları duyacak zamanı var mı?" diye sordu.

ESRA TOKAT


Türkiye’de kadınlar siyasal haklarını Cumhuriyet döneminde kazandılar. Kadınlar ilk olarak ise 1930 Belediye Seçimlerinde oy kullandılar.

Türkiye’de yapılan en son seçimlerde yani 2019 yılında gerçekleşen genel seçimlerde ise seçmenlerin yüzde 50.7’sini kadınlar oluştururken yüzde 49.3’ünü ise erkekler oluşturdu. Buna göre 2019 yılında kadın seçmen sayısı 28 milyon 929 bin 732, erkek seçmen sayısı ise 28 milyon 128 bindi.

14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerde ise toplam 64 milyon 191 bin 285 seçmen olduğunu açıklayan YSK, bu seçmenlerin 3 milyon 286 bin 258'inin yurt dışında yaşadığını duyurdu. Yurt içindeki seçmen sayısı ise 60 milyon 697 bin 843. Bu seçmen sayısının 30 milyon 710 bin 790'ını yani yüzde 50,6'sını kadın seçmenler oluşturmakta. 29 milyon 987 bin 53 ise erkek seçmen var. Yani yurt içinde seçmenlerin yüzde 49,4'ünü de yurt içinde erkek seçmenler oluşturmakta.

Kadınlar seçmen sayısında fazlalığı korurken Meclis’e yansıyan orana da bakalım.

Türkiye’de şu an 596 milletvekilinin sadece 104’ü kadın. Parlamentolar Arası Birlik’in verilerine göre ise Türkiye, kadın milletvekili oranında dünyada 192 ülke içinde 117’nci sırada yer alıyor. Türkiye Avrupa’da 37 ülke içinde ise sondan üçüncü sırada. Bir çok Afrika ülkesi listenin üst sıralarında bulunuyor. Zirvede ise Ruanda, Küba, Bolivya ve Meksika bulunuyor. Kadın milletvekili oranında Türkiye bir çok Afrika, Asya ve Orta Doğu ülkesinin gerisinde yer alıyor.

Kadın seçmenin bu kadar yüksek oranda olduğu bir ülkede Meclis’te kadınların temsil oranı çok düşük olurken peki kadınlar oy verme davranışlarında ne kadar özgür?

Karaoğlu: ‘Kadınlar oy verme kabinine yalnız giriyor ama...’

Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) Başkanı Nuray Karaoğlu, “Fiili olarak baktığımızda, kadınlar elbette oy verme kabinine yalnız giriyor. Yanında hiç kimse yok, istediği oyu kullanabilir. Ama biz gerçekte öyle olmadığını biliyoruz. Bu yalnızca kadınlara has bir durum değil, toplumsal normlar bireylerin tüm davranışlarını ve tercihlerini etkiler. Dolayısıyla ataerkil normlar zihinlerde var olduğu sürece, kadınların oy kullanma davranışları, tıpkı diğer seçmenler gibi, egemen yapılarla belirleniyor. ‘Güçlü’, ‘güvenilir’ gibi sıfatların erkeklerle özdeşleştirildiğini, cinsiyetçi tanımlamalarla kadın politikacıların imajının belirlendiğini göz önünde bulundurduğumuzda, seçmen davranışlarını daha iyi analiz edebiliriz. KA.DER tam da bu sebeple seçmeni kadın bakış açısına sahip kadınlara oy vermeye davet ediyor” dedi ve şunları söyledi:

‘Eğitim, istihdam, güvenlik, ataerkil normlar etkili’

“Kadın seçmenin özgürce oy kullanabilmesi birden fazla etkene bağlıdır. Kadınların istihdam ve eğitim oranı arttıkça, bireysel yaşamlarında elde ettikleri güven ve karar verme özgürlüğünü, kamusal alana da yansıtacaklardır. Dolayısıyla eğitim, istihdam, güvenlik, ataerkil normlar gibi unsurlar kadın seçmenin oy kullanma davranışını etkilemektedir.”

‘Tüm seçmenleri kadınlardan yana oy kullanmaya çağırıyoruz’

“KA.DER olarak kadın haklarının erkekler tarafından siyasi rant meselesi haline getirilmemesi adına, seçmenin yüzde 51,7’si olan kadınların parlamentodaki eşitsizliği gidermek için, tüm seçmenleri kadınlardan yana oy kullanmaya çağırıyoruz.

Güllü: ‘Seçme ve seçilme hakkının tam kullanıldığına inanmıyorum’

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Türkiye’de kadınların 1934 yılında kazandıkları seçme ve seçilme hakkının tam kullanıldığına inanmıyorum. Seçme tercihlerimizin içinde bulunduğumuz koşullarda kendi rızamız ile değil ülkemizin içinde bulunduğu koşulları gözeterek vermek durumundayız” dedi.

“Kirli siyasi pazarlıklar, iktidarın Cumhuriyet kazanımlarından verdiği taviz ve yaşam hakkımızın gözetilmediği İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçiş ile içinde bulunduğumuz koşulları düşündüğümüzde birey tercihinden öte kurumsal oy alabilecek tercihlere yöneltiyor bizi” diyen Güllü şunları söyledi:

“Bu açıdan siyasi partilerin aday listelerini çok küçük gruplarla oluşturarak karar verdiğini hepimiz biliyoruz. Seçilme kriterinin erkek olmak olduğu bir düzen ve siyasi partiler yasasının eşitlikten uzak hali ne yazık kadınların kağıt üstünde kalan haklarını yansıtıyor bize. Tüm bu sürece bu seçim döneminde ses yükseltmeyeceğiz. Çünkü kadın katillerinin ve şeriat isteyenlerin Meclis’te aday olduğu süreçte biz hep birlikte muhasır medeniyet için çalışmadan yana tavır koyacağız.”

'Sadece kadınlar için sorulması gereken bir soru değil'

“Özgürce oy vermek ne demek? Hangimiz 'özgürce' oy veriyoruz ki?” diyerek
değerlendirmesine başlayan Uyan-Semerci, “Aslında hepimizin oy verme davranışı içinde bulunduğumuz koşullarla belirleniyor. Burada eğitim durumu, değerler, sosyoekonomik koşullar gibi pek çok etken belirleyici oluyor. Bu yüzden aslında seçim güvenliğinin sağlandığı ve her bir seçmenin tercihinin sandığa yansıyabildiği bir oy verme süreci için değerlendiriyorsak, hepimiz içinde bulunduğumuz koşullarla bu kararı alıyoruz, özgürce karar alıp almadığımız sorusu çok önemli bir felsefi soru ve sadece kadınlar için sorulması gereken bir soru değil" dedi.

'Üst üste binmiş kırılganlıklar oy verme davranışımızı belirliyor'

Seçmen davranışlarında toplumsal cinsiyetin belli bir rolünün olup olmadığı hakkında da konuşan Uyan-Semerci, “Hepimiz belli bir siyasal sosyalizasyon sürecinin içinden geçiyoruz. Bu da ister istemez hepimizin davranışlarını, karar alış şekillerini belirliyor. Daha az eğitimli olmak, ekonomik kısıtlar, daha az sayıda kadının iş hayatında yer alması, bilgiye erişimde yaşanan zorluklar, dezenformasyona maruz kalma gibi pek çok unsurla toplumsal cinsiyet rolleri kesişiyor. Kısacası üst üste binmiş kırılganlıklar ve dezavantajlar her alanda olduğu gibi oy verme davranışımızı da belirliyor. Siyasal katılım da bundan bağımsız ilerlemiyor” ifadelerini kullandı.

Alt kategorilerde farklılıklar daha belirgin

Bugüne dek yapılan araştırmaların sonucunda kadınların ve erkeklerin o verme davranışlarında çok büyük bir farklılığın ortaya çıkmadığını ifade eden Uyan-Semerci “Ancak kesişimsellik dediğimiz bir yaklaşımla bakarsak örneğin genç kadınlar ya da eğitimli genç kadınlar odaklanıldığında daha farklı bir davranış sergileyebiliyor. Yani kadınlar genellemesi yerine alt kategorilere odaklanarak baktığımızda farklılıkların daha belirgin olduğunu görebiliyoruz.”

'Bakım yükünü üstlenmiş bir kadının farklılıkları duyacak zamanı var mı?'

“İçinde doğduğumuz aile, arkadaşlar, okul, iş yerleri, dernekler siyasal tercihlerimizi belirlemede etkili oluyor” diyen Uyan-Semerci şunları söyledi:

“Ancak sahip olduğumuz bilgilerle karar veriyoruz. İçinde olduğumuz evrende, bilgilerimizin oluştuğu evrende partilerin argümanlarını, seçim vaatlerini, parti programlarını ne kadarını duyuyoruz. İçinde bulunduğumuz konum, yer farklılıkları duymaya ne kadar izin veriyor. Örneğin tüm bakım yükünü üstlenmiş bir kadının farklılıkları duyacak zamanı var mı? Bilgi düzensizlikleri bu yoğunlukta iken ona ulaşan bilgiyi teyit etme imkanı var mı?”

Erkeklerin sorgulama oranı kadınlardan daha fazla

“Toplumsal cinsiyet rollerini edindiğimiz süreç içinde ailenin doğrusundan bağımsız hareket etmeme durumu daha fazla kadınlarda diye düşünülebilir ama aslında bu kadın erkek birçok genç için geçerli bir durum. Ailenin, ebeveynin siyasal tercihinin çocukların siyasal tercihini belirlemede önemli bir rolü var. Zaman içinde aldıkları eğitim, iş yaşamı, gönüllü faaliyetler ve daha pek çok karşılaşmalar, deneyimler sonucunda kendi değerlerini, tercihlerini sorgulamaya başlayabiliyorlar. Bu açıdan erkeklerin bu olasılıkları daha fazla
diyebiliriz. Ancak bu tür tecrübeleri yaşama imkanı olan kadınların öyküleri de oldukça çarpıcı. O yüzden mutlaka detaylarına bakarak araştırma yapmamız gereken bir alan bu."

'Kadınların daha fazla temsiliyeti ciddi kotalar uygulanmadan gerçekleşmiyor'

Siyasal katılım alanında da ciddi bir problem olduğunu ifade eden Uyan-Semerci, “Sistemin kendini dönüştürmesi ancak en dezavantajlıların ihtiyaçlarının görülebilmesi ile mümkün. Aslında siyaset bizim ihtiyaçlarımızın yeniden yorumlandığı bir alan. Özellikle de toplumsal cinsiyet alanında bakarsak bakım yükü başta olmak üzere var olan somut ihtiyaçlarımızın görülmesi, bu ihtiyaçların öncelenmesi çok hayati. Bu çok mümkün olmadığı için kadınların da daha fazla temsiliyeti ciddi kotalar uygulanmadan gerçekleşmiyor” diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Özel Haber