KESK: 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezci anlayışı AKP-MHP ortaklığıyla yeniden yeşertildi

KESK: 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezci anlayışı AKP-MHP ortaklığıyla yeniden yeşertildi
KESK açıklamasında "Darbeler ve darbecilerden hesap soracak olanlar sivil darbe heveslileri değil, bu sömürü ve baskı düzenin çarklarına yem edilmek isten işçiler, emekçiler, demokrasi güçleri ve ezilenlerdir. 12 Eylül’ün izinden gidenleri durdurup, demokrasiyi, barışı, laikliği, emeğin haklarını kazanmanın yolu bu güçlerin birlikteliğinden ve ortak mücadelesinden geçmektedir" denildi.

Kamu Emekçileri sendikaları Konfederasyonu (KESK) 12 Eylül darbesinin 41. yıldönümü nedeniyle yazılı açıklama yayımladı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İktidar temsilcileri bu yıl da demokrasi havarisi kesilecek”

“1980 12 Eylül askeri darbesinin gerçekleştiği gün doğan bir kişi bugün 41 yaşında ve doğum gününü kutluyor olacak. Ne yazık ki, aradan geçen koca 41 yıla rağmen darbe uygulamalarının darbeci zihniyetli iktidar tarafından devam ettirilmesi nedeniyle ülke olarak darbeden tümüyle kurtuluşumuzu kutlayamıyoruz!

Emperyalizmin, uluslararası ve yerli sermayenin çıkarlarını korumak ve emekçileri baskı altında tutmak, sömürü baskı rejimlerini sürdürmek amacıyla yapılan 12 Eylül askeri-faşist darbe ile yaratılan siyasal-toplumsal iklim, bugün AKP MHP iktidar bloğunun tek adam rejimi eliyle sürdürülüyor. Aradan geçen 41 yıla rağmen 12 Eylül faşist zihniyetinin bıraktığı yerden yürüyenler demokrasinin, özgürlüklerin, emeğin haklarının önüne yeni engeller dikmeye, fiili OHAL ve KHK rejimi ile baskıları devam ettiriyor.

Bu çıplak gerçekliğe rağmen siyasal iktidarın temsilcileri her yıl olduğu gibi bu yıl da 12 Eylül darbesini kınayan açıklamalar, vesayet rejiminden kurtulma nutukları atarak demokrasi havarisi kesilecektir. Tıpkı ekonomik olarak dibe vurulmuş olmasına rağmen ‘büyük ekonomik başarıdan’ bahsettikleri gibi bir kez daha demokrasiyi ne kadar ilerlettiklerinden, milli iradenin önüne kimsenin geçemeyeceğinden vs vs dem vuracaklar!

Ancak bugün yaşadığımız Türkiye’sinde iktidar bloğu tarafından atılan bu hamasi nutukların toplumsal muhalif kesimler, emekçiler açısından hiçbir karşılığı yoktur.

Bugün, pandemi ile birlikte artan işsizlik ve yoksulluk baskı politikaları ile görünmez kılınmaya çalışılıyor. Halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı, özgürlüklerinin kısıtlandığı, anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan hakların askıya alındığı, gençlerin gelecek umutlarının yok edildiği, kamu emekçilerinin hukuksuz ve keyfi olarak KHK’ler aracılığı ile işten atıldığı, açığa alındığı güvencesiz bir çalışma yaşamına tabi tutulduğu bir durumla karşı karşıyayız.

Ülkemizin siyasi, ekonomik ve askeri bakımından emperyalizme daha da bağımlı hale getirildiği, gericiliğin toplumsal yaşam alanı kuşattığı, Diyanet İşleri başkanı aracılığı ile seküler yaşama dönük saldırıların arttığı bir ülkede yaşıyorsak, bu 12 Eylül ile birlikte kurulan ve bugün AKP iktidarıyla devam eden yeni sömürü baskı düzeninin bir sonucudur.

"Türk-İslam sentezci anlayış AKP-MHP ortaklığıyla yeniden yeşertildi"

12 Eylül rejiminin Türk-İslam Sentezci anlayışı AKP-MHP ortaklığının ellerinde yeniden yeşertilmiştir. Ayrımcı, mezhepçi, ötekileştirici politikalarla farklı kimliklerin, farklı inançların tekçi bir zihniyetin baskısı altında ezilmesi hedeflenmiştir.

Eğitimden başlayarak tüm toplumsal yaşamı dinselleştirme uygulamalar hız kazanmış, okullar laik ve bilimsel eğitime açıkça meydan okuyan tarikatların, cemaatlerin cirit attığı alanlara dönüştürülürken temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkına yönelik engeller ve zorunlu din dersi dayatması ısrarla sürdürülmektedir. 4 4 4 eğitim sistemiyle dindar ve kindar tek tip bir nesil yetiştirilmenin adımları atılmış, 12 Eylül darbecilerinin kurdurduğu YÖK ile üniversitelerdeki tüm demokratik kanalların ve bilimsel düşüncenin önünü tıkanmıştır. Farklı kimlikler ve kültürler üzerindeki baskılar artırılmış, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı kimlikler yok sayılmış, inkâr ve asimilasyon politikalarına ağırlık verilmiştir.

"İlk hedef 24 Ocak kararlarını hayata geçirmek oldu"

12 Eylül faşizminin ilk hedefi ülkemizi emperyalist kapitalist sistemin sömürüsüne açan, ‘24 Ocak Kararları’ olarak bilinen emek/emekçi düşmanı politikaları hayata geçirmek olmuştur.

Bunun için grevler yasaklanmış, işçiler zorla çalıştırılmıştır. Darbe döneminde çıkarılan yasalarla işçilerin, emekçilerin yıllardır verdikleri mücadelenin ürünü kazanılmış hakları törpülenmiştir.  Aradan geçen 41 yılda, 12 Eylül zihniyetinin izinde yürüyen iktidarlar darbe dönemi yasalarının özüne dokunmamış, aksine grev hakkı başta olmak üzere sendikal hak ve özgürlükler yasaklanmış, toplantı ve gösteri hakkı, örgütlenme özgürlüğüne dönük saldırılar arttırılmıştır.

“Gülme sırası bizde diyenleri bugün AKP güldürüyor”

12 Eylül’den sonra ‘gülme sırası bizde’ diyerek darbeyi alkışlayan sermaye sözcülerinin yüzünü bugün AKP iktidarı güldürmektedir. 19 yıllık AKP iktidarında ülkemiz yerli ve yabancı sermaye için ucuz işgücü cennetine, doğamız ve kentlerimiz sermayenin, rantiyenin yağma alanına çevrilmiştir.

Bu politikalar son aylarda yaşanan sel ve yangın gibi felaketlerin tahribatlarının çok ağır olmasıyla sonuçlanmıştır.

AKP iktidarı ile birlikte Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmeleri gerçekleştirilmiş, devlet eli ile verilen kamu hizmetlerinin tasfiyesi süreci özelleştirme politikaları ile hızlandırılmış, eğitimden sağlığa tüm kamu hizmetlerinde özel sektörün desteklendiği politikalar/yasal düzenlemeler artırılmıştır. Ülkenin kaynakları, halktan toplanan vergiler özelleştirmelerle, hazine garantileri ile sermayeye, yandaşlara peşkeş çekilmiştir.

Bütçelerde kamu yatırımlarına ayrılan paylar gittikçe azaltılmış, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi yandaş konfederasyonlarla yapılan ‘toplu sözleşmelerle’ düşük ücretlere, güvencesiz istihdama mahkûm edilmiştir.  Tüm kamuda yaygınlaştırılan mülakat ve sözlü sınavlarla, güvenlik soruşturması – arşiv araştırması hukuksuzluğu ile torpilin, siyasal kadrolaşmanın kapsını sonuna kadar açılmış, kariyer ve sadakatin yerini iktidara biat almıştır.

“Sendikal haklar alanında dünyada en baskıcı ülkelerden biriyiz”

Ülkede OHAL karanlığını yasalarda yaptıkları değişikliklerle kalıcı hale getirenler tıpkı 12 Eylül darbecileri gibi, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi verenleri hedef tahtasına koymuştur. Bu kapsamda KESK’e bağlı sendikaların üyesi 4 bin 272 kamu emekçisi sorgusuz, sualsiz işinden ekmeğinden edilmiştir. Ülkemiz sendikal haklar alanında dünyada en baskıcı, en kötü karneye sahip ülkelerden biri haline getirilmiştir.

İçte ve dışta uyguladığı savaş politikaları ile ülkeyi tam bir cehenneme çeviren AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl ve diyaloğa dayalı siyasal çözümü yerine bir kez daha silaha, çatışmalara, kayyum politikalarına sarılmıştır. İki emperyalist blok arasında birini diğerine karşı koz olarak kullanmaya, hamasete dayalı dış politikada ısrar ülkemizi bölgesinde her geçen daha fazla yalnızlaştırmaya, çıkmaza sürüklemeye devam etmektedir.

Faşist cunta Anayasasının dahi rafa kaldırıldığı, parlamentonun işlevsizleştirildiği günümüz koşullarında 12 Eylül düzeni ile hesaplaşmak sömürü ve baskı düzenini sürdürenlerle hesaplaşmaktır.

Darbeler ve darbecilerden hesap soracak olanlar ise sivil darbe heveslileri değil, bu sömürü ve baskı düzenin çarklarına yem edilmek isten işçiler, emekçiler, demokrasi güçleri ve ezilenlerdir. 12 Eylül’ün izinden gidenleri durdurup, demokrasiyi, barışı, laikliği, emeğin haklarını kazanmanın yolu bu güçlerin birlikteliğinden ve ortak mücadelesinden geçmektedir. 

KESK olarak; örtülü veya aleni, postallı veya postalsız, modern veya post modern hangi sıfatla tanımlanırsa tanımlansın tüm darbelerin panzehiri olan emek ve demokrasinin güçlerinin ortak mücadelesini örme konusunda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeyi sürdüreceğiz.

12 Eylül’ün 41 yıldır sürdürülen karanlığında AKP darbesi ile şiddetlenen tüm saldırıları geriletmeye, barışı egemen kılmaya dönük laik, demokratik bir ülke temelinde halkların özgürlüğü ve eşit yurttaşlık talepleriyle, yeni bir demokratik anayasayı hayata geçirinceye dek toplumsal muhalefetin tüm unsurlarıyla birlikte ortak mücadeleyi esas almaya devam edeceğiz.”

Gündem