Kılıçdaroğlu: "Rüşvet alanın burnundan getirmezsem siyaseti bırakırım"

Kılıçdaroğlu: "Rüşvet alanın burnundan getirmezsem siyaseti bırakırım"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Benim sizlerin yetkisine ihtiyacım var. Adalet istiyorsanız oy vereceksiniz. Adaleti sağlayacağım; rüşvet alanın burnundan getirmezsem siyaseti bırakacağım” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Nevşehir’de Suriyelileri ülkelerine geri göndermek için yapacaklarını açıklayarak, “Kılı kırk yararak çözüm üretiyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu, Türkiye’deki adaletsizliğe örnek olarak, mafyadan 10 bin dolar alan siyasetçinin kim olduğunun açıklanmamasını gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Benim sizlerin yetkisine ihtiyacım var. Adalet istiyorsanız oy vereceksiniz. Adaleti sağlayacağım; rüşvet alanın burnundan getirmezsem siyaseti bırakacağım” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Nevşehir programına, Kapadokya Kültür Merkezi’nde kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, meslek odası başkanları, muhtarlar ve yurttaşlar ile bir araya geldi. Program, İstiklal Marşı’nın okunması ve saygı duruşuyla başladı. Gündemdeki konular ve mülteci sorununa değinen Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Gittiğim illerin hemen hemen tümünde kanaat önderleri ve muhtarları ile bir arada olmaya özen gösteriyorum. Kanaat önderi olmak kolay değil, olmak için toplumun sizi kanaat önderi olarak seçmesi gerekir. Kişi sorunla karşılaşsa başvuracağı en yakın kişidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları siz de ben de biliyorum. Nereye gidecek bu memleketin hali, hepimizin aklında… Pek çok sorun dile geliyor, hepsini farkındayız. Kanaat önderi olarak sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayacağız. Biz az önce şehitler ve gaziler için saygı duruşunda bulunduysak ve İstiklal Marşı’nı okuduysa umutsuzluğa kapılma hakkımız yok. Bütün engelleri kavga etmeden, akılla, bilgi ve birikimle, birbirimizi kucaklayarak aşacağız. Yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmadan, herkesin kimliği, inancına saygı göstererek bu ülkede hepimiz beraber nasıl yaşayabiliriz… Bakıldığı zaman olağanüstü güzel bir ülkemiz var ama hepimizin aklında ‘nereye gidiyoruz’ diye soru işareti var.

BAKAN OLMAK DAHA KOLAY: Bir devlet nasıl yönetilir; devletin yönetiminde, yönetecek kişiye yetkiyi millet verir. Sandığı koyarız, sizler oy kullanırsınız. İster bir parti ister koalisyon gelir ülkeyi yönetir. Ama bir parti devlet olmaz. Devlet bakidir, partiler geçici… Ama bir parti ne zaman ki ‘ben devletim’ demeye başlarsa orada tehlike var demektir. Hiçbir parti ‘ben devletim’ diyemez; partiler ayrı, devlet ayrıdır. Bakan olmak için iki şeye ihtiyaç var. Savcılıktan iyi hal kağıdı ve ilkokul mezunu olmak. Aranan bu. Devlette en düşük makam olan şef olmak için üniversite mezunu olmanız, KPSS sınavını vermeniz, belli bir süre çalışmanız, artı sınava girmeniz lazım. Bu ne demek? Devlette liyakat vardır… Bir devlette yaşıyorsak devletin temel görevi, bizim vatandaş olarak can ve mal güvenliğimizi sağlamaktır. Şimdi sadece bizim değil bizimle beraber yaşayan canlıların can güvenliğini sağlar. Doğanın da hakkını savunur, devlet dediğimiz organ. Yetkileri ve görevleri artıyor…

‘Devletin temeli adalettir’ diyoruz. Adaleti sağlayan organ kim? Hakim. Hakim karar verirken kanuna göre karar vermez, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Hukukun üstünlüğü ne demektir? Hakim olaya bakacak, belki kanunda öyle bir şey yok. Aynı zamanda hakim, TBMM yerine geçerek hüküm ihdas eder. Ama vicdanına göre karar verdi. Vicdan ne demektir; bilim insanları, ‘vicdan Allah’an kalbimizdeki sesidir’ der.

10 BİN DOLAR ALAN SİYASETÇİ KİM: Düşünün; bir ülkede bir İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki ‘Bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar rüşvet veriliyor’. Ben siyasetçiyim, töhmet altında kalıyorum, diğer siyasi partilerin temsilcileri de töhmet altında kalıyor… Bir vatandaş söylese, ‘Nereden biliyorsun’ deriz. Bir ülkenin İçişleri Bakanı çıkıp bunu söylüyor ve emniyet istihbarat da ona bağlıysa, bir şey biliyor demektir. Adaletle yönetilen devlette devleti yöneten, İçişleri Bakanı’nı çağırır, ’10 bin dolar alan kim, adını ver gereğini yapacağız’. Böyle bir olay olmadı, o zaman adalet nerede? Rüşvetçinin ödüllendirildiği ülkede adalet, hak olmaz. Adaleti kimle sağlayacağız, sizlerle sağlayacağız. Benim sizlerin yetkisine ihtiyacım var. Adalet istiyorsanız oy vereceksiniz. Adaleti sağlayacağım, rüşvet alanın burnundan getirmezsem siyaseti bırakacağım.

Bu işin partisi yoktur. Her partide ahlaklı insanlar vardır. Öyle bir noktaya geldi ki adaleti isteyenlerin bir araya gelmesi lazım. Ülkemize birlikte sahip çıkmak zorundayız. Bu vatan sadece benim vatanım değil. Beraber yaşayacağız. Kavga ederek değil insan gibi düşünerek yaşayacağız.

SERİK OLAYINI HATIRLATTI: Başka bir olay, Antalya Serik. İki bakan, vali, iktidar partisinin milletvekilleri bir aradalar. 500 bin liralık paradan söz edilir. Serik Belediye Başkanı, ‘500 bin lirayı kim aldı’. Bakan diyor ki ‘Senden önceki olay’. Serik Belediye Başkanı toplantıyı terk edip çıkıyor. Bu belediye başkanını ben alkışlıyorum. Peki ne oldu? Kimsenin kılı bile kıpırdamıyor. Böyle bir ortamda mal ve can güvenliği olmaz. Bir gün gelir birisi malınıza çöker.

GÜN SAĞCI SOLCU GÜNÜ DEĞİL: Adalet mi, evet. Adaleti kim savunuyorsa destek vermemiz lazım. Gün sağcı solcu olma günü değildir. Elden kayan memleketi tekrar raylarına oturtma günüdür.

Merkez Bankası’nın kasasında 128 milyar dolar buharlaştı. Efendim, ‘millete verildi’. Soruyorum; esnaf, berber, yok. Peki nerede bu para?... Gün düşünme günüdür, kavga günü değil. Slogan günü de değil. Öyle bir noktaya geldi ki freni patlamış kamyon yokuş aşağı gidiyor. Hepimizin düşünmesi lazım.

‘Yerli ve milliyiz’ diyoruz. Bu ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede doğup büyümüş olan herkes başımızın üstüne. Bizim milli bir paramız var, Türk lirası. Bir devlet düşünün; kendi vatandaşından borç alacak, hukuken yapabilir. Peki bir devlet kendi parası üzerinden mi ABD doları üzerinden mi kendi vatandaşına borçlanır. Eğer bir devlet kendi parasıyla değil ABD parasıyla borçlanırsa buna iktisatta ‘ilk günah’ deniyor. Devlete dolar ve euro üzerinden para verenler dolar yükseldikçe kazanıyorlar.

İKTİDAR HESABINI VERİR: Hepimiz devlete vergi veririz… Çağdaş demokrasilerde bizim ödediğimiz verginin hesabını, parayı harcayan millete verir. Bir ülkede bütçe için parayı bizden alan iktidar hesabını vermiyorsa bizim paraların nereye gittiğini bilmeyiz ve orada demokrasi yoktur demektir… İktidar ‘hastane, yol, havaalanı yaptık’ diyor. Eyvallah yap. Dünyanın en basit sorusunu soruyorum; arkadaş bunu kaça yaptın? Efendim ‘bu ticari sır açıklanmaz’, ne demek ticari sır? Benim ödediğim paranın ticari sırı mı olur… Hepimiz vergi ödüyorsak hükümete sormamız lazım, bu çocuk neden işsiz, bu çocuk neden yatağa aç giriyor, neden çiftçi ürettiği ürünün karşılığını alamıyor.

KILI KIRK YARARAK ÇÖZÜM ÜRETİYORUZ: Londra’daki bir avuç tefeciye ödediğimiz, 187 milyar dolar. Suriyeliler geldi, harcadığımız para 40 milyar dolar. 40 milyar doları bizim çiftçimize verseydi, bütün Ortadoğu’yu beslerdik. Söz veriyorum; iktidara gelirsek en geç 2 yıl içinde Suriyelileri geri göndereceğim. Suriyelilere kızmıyorum, ırkçı birisi değilim. Oradan geldi, başım üstüne, ancak ben Suriye’deki savaşı bitirip geri göndermek zorundayım… Kavgasız, dövüşsüz, bir cümle ile açıkladım davulla, zurnayla. Önce Suriye’de büyükelçilikleri açacağız. İki; Avrupa Birliği’ne ‘mültecilerden rahatsızım’ diyorsun, okulunu yolunu yaptıracağız, biz de katkı vereceğiz. Gaziantepli sanayicimize, ‘git kardeşim, orada fabrikalarını kur’ diyeceğiz. Suriyelilere ‘kardeşim yolun, fabrikan, okulun var, git kardeşim orada çalış’. Oraya giden Suriyeli kardeşlerimizin güvenliğinin de sağlanması lazım. Kılı kırk yararak çözüm üretiyoruz.

Afganistan’dan gelenler. 2 bin 500 km. yolu aşarak Türkiye’ye geliyor. Yol geçen hanına döndü… İran sınırında gümrükçülerle konuştum, ‘buradan geçtiler mi?’ ‘Efendim buradan geçmediler, geçeler pasaportları olurdu’…

Bir devlette çürüme olursa devletin bütün kurumları felç haline gelir. Çoklu organ yetmezliği gibi olur, hiçbir işlevini yapamaz hale gelir… Kendi ülkemizde kendi göbeğimizi keseriz, el oğlunun torpiline ihtiyacımız yoktur. Oturacağız, çalışacağı, mücadele edeceğiz.

1940’lı yıllarda uçak ihraç eden 5 ülkeden biriydik, ne oldu da bu hale geldik. Her birimizin yakın tarihimizi ve geleceğimizi bilmemiz lazım. Tarihini bilmeyen, geleceğini sağlıklı inşa edemez… Uşak Şeker Fabrikası’nı bu hükümet, bu devlet yumurta satarak kurdu. Biz her şeyi yapabiliriz, güçlüyüz. Sadece ayrıştırıyorlar, bundan kaçınacağız.

Günümüzde devletler ikiye ayrılır, otoriter ve demokrasisi gelişmiş devletler. Otoriter devletler gelişmemiştir, demokrasisi gelişmiş devletler gelişmiş.

Cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır. Bir tartışma çıktığında, partiler arasında uzlaşma sağlanmazsa cumhurbaşkanları bunları davet eder, çözüm masası oluşturur. O nedenle cumhurbaşkanlığı tarafsızdır. Cumhurbaşkanı her gün konuşmaz, çok önemli günlerde konuşur. Bütün millet ‘bakalım cumhurbaşkanı ne diyor’ diye onu dinler. Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsız olması, kendisi ve ailesiyle topluma örnek olması lazım. Kibirli olmaması, alçak gönüllü olması lazım. Yeri geldiğinde vatandaşlarla oturup konuşması lazım.

MUHTARLAR İÇİN YAPILMASI GEREKENLER: 82 kanunda, 354 maddede muhtar adı geçer. Ne siz ne de ben bilirim. Muhtarlar için tek bir kanuna, muhtarlık kanuna ihtiyaç var. Bu kanunu aldığında yetkisi, görevi, tamamını görebilmelidir. İki; muhtarların birleşik oy pusulası yoktur, neden yoktur? Ben oy kabininde beğenmediğim muhtarın oy pusulasını cebime atarım, yeni gelen kişi de ‘nerede bu muhtarın oy pusulası’ der. Muhtarların birleşik oy pusulası olması lazım. Muhtarların muhtarlık evi olması lazım. Çok mu zor, çok mu pahalı. Mesele muhtarlara değer veriyor muyuz, vermiyor muyuz? Söyledim, muhtarlara yardımcı personel tahsis edilmeli diye. Muhtarlara yardımcı personel mi olur diye bağırdılar. Neden olmasın? Binlerce üniversite mezunu işsiz. Koyarsın yanına. Muhtarlara yetki kanunlarda var ama sizin yetkileriniz istismar ediliyor, yetkilerinizi yeterince kullanamıyorsunuz. Yetkilerinin açık ve net olması lazım. Güne ve saate göre muhtarlık kanunu olmaz. Toplumla birebir ilişki kuran kişi muhtardır.

Kaldırılan köy tüzel kişiliklerinin yeniden gelmesi ve muhtarların güçlü olması lazım. Muhtarlığı bütçesi olması lazım. Fakir, fukara belediye başkanına ulaşamaz, o muhtara ulaşır... Sosyal yardımların muhtarla aracılığıyla dağıtılması lazım… Belediye meclisi oturuyor karar alıyor, muhtarın haberi yok. Olmaz. Düzenleme yapacaksınız, mahalle ile ilgili karar alınıyorsa muhtar mutlaka o toplantıya katılmalı… Türkiye Muhtarlar Birliği kurulmalı. Muhtarlık kamu kurumu sayılmıyor. Herkes kamu, muhtarlar seçimle geliyor ama kamu sayılmıyor. Yanlış. Muhtarlara ödenek veriyoruz, maaş sayılmıyor. İzin aldığı zaman kesiliyor. Belediye başkanı, milletvekili, cumhurbaşkanı izin aldığı zaman kesiliyor mu, hayır. Muhtarların da kesilmemesi lazım.”

Kılıçdaroğlu, konuşmasının ardından sanayiciler ve iş insanlarıyla basını kapalı toplantı yaptı.

(ANKA)

Gündem