Koronavirüs Güncesi -1

Koronavirüs Güncesi -1
Gerçekten insanların yediği yarasa çorbasından mı geçti? Peki her bulaşanı öldürüyor mu? Tedavisi yoksa ne kadar ölüm olacak? Dünyayı saracak mı? Nasıl korunacağız? 2020’in ilk günlerinden beri dünya yeni korona virüs 2019’u konuşuyor. Ölüm sayısı Şubat’ın 11’inde 1000’i geçen korona virüsle nasıl mücadele edilir, Çin’dekiler neler yapıyor, bizler ne yapmalıyız? Peki dünyadaki daha önceki salgınlarda neler yaşandı? Hepsi podcastimizde, haydi kulaklıkları takın!

NAZAN ÖZCAN “İnsanlar evine kapandı. Evlerinde neler yapıyorlar? Benim videolarda izlediğim şeyler var. Mesela Çinliler salondaki yemek masalarından masa tenisi oynuyorlar. Çin masa tenisinde çok iyidir çünkü. Çoluk çocuk zaman geçirmek için. Onun dışında kimileri delirdi, kimi sanatçı oldu diye paylaşımlar yapılıyor. Hayvanları, çocuklarıyla oyun oynayan da var, kuruyemişle sanat yapan da vardı. Meyvelerin üzerine şekiller yapan da var, çekirdekten sanat yaratan da.” “Ben de evden dışarı çıkmamaya çalışıyorum. Ben nispeten sağduyuluyum. Hastalığa yakalanacağım, Pekin’den cesedimiz çıkacak psikolojisinde değilim. Beni endişelendiren, sadece başıma bir şey gelirse Türkiye’de ailem çok panik yapar, onlara böyle bir şey yaşatmak istemem. Erkek arkadaşım Türkiye’ye gitmişti, dönemiyor, bekle dedi amirleri. En azından onun virüsün olmadığı yerde olması rahatlatıyor. Daha çok kitap okuyorum, daha çok film seyrediyorum filan. Böyle çok üzgünmüşüz gibi hava yaratmak istemiyorum. Eskiden kedimi evde yalnız bırakıyorum, evdeki işlerimi yapamıyorum diye söylenirdim. Bazen de insan ne dileğine dikkat etmeli galiba.” “Geçenlerde ben dışarı çıktım, sadece mağazalar kapılı mı, restoranlar vs. diye kontrol etmek için. Hiçbir fark yok, açık olan yine açık, kapalı olan gene kapalı. Zaten insanlar dışarıda yemek yemiyor. Aplikasyonlardan siparişi yapabiliyorsunuz. Alışveriş sitelerinden, onları zaten sipariş edebilirsiniz. Hiç dışarı çıkmadan haftalarca evde yaşayabilirsiniz. İnsanlar da öyle yapıyor şu an.” Sıdal Utkucu, 28 yaşında genç bir gazeteci. Beş yıldır Çin’in başkenti Pekin’de yaşıyor. Bu bilgileri de bize karantina altındayken aktarıyor. Sıdal’la tam da koronavirüsün varlığını kamuya ilk duyuran kişi olan Doktor Li Wenliang’ın öldüğü günde, yani 7 Şubat’ta haberleşiyoruz.

Sıdal da bütün Çinliler gibi doktorun hayatını kaybetmesinden son derece üzgün: “Doktorun ölümü ülkedeki herkesi yasa boğdu. Ben bu tarz haberler karşısında güçlü olduğunu düşünürdüm. Ama bugün gerçekten çok etkilendim ve benim gibi 1,4 milyar Çin nüfusunun aynı şekilde çok üzüldüğünü söyleyebilirim. Bu ölüme üzülmeyen bir insan olduğunu düşünmüyorum ülkede. Hikayesi çok üzücü. Tüm açıklama çabasının yanı sıra 33 yaşında, bir çocuk babası, eşi hamile, eşi, annesi ve babası da enfekte olmuş durumda. İnsanlar bir gazeteye verdiği röportajdan bir demeç paylaşıyorlar sosyal medyada. Söyle demiş: Sağlıklı bir toplumda ses çıkaran tek kişi olmamalı. İnsanlar anısına onu paylaşıyor.” Bu gencecik doktor riski göze alarak birçok insanın yaşamını kurtardı, o yüzden ülkede doktora minnet duymayan yok.

Üstelik doktoru Çin polisi yalan bilgi yaymak nedeniyle sorgulamıştı. Ve sonra Çin hükümeti gerçekten böyle bir virüs olduğunu kabul edip açıklamak zorunda kalmıştı. Böyle bir salgının gizlenmeye çalışılması elbette akıl alır gibi değil ama Çin bunu daha önce de yapmıştı. 2002-2003’teki yaşadığı SARS salgınını da saklamaya çalışmıştı. Bu sefer, çok şükür,  ders alınmış olmalı ki Çin daha hızlı hareket etti, iş işten geçmeden dünya kamuoyuna salgını açıkladı, hastalıkla mücadeleye başladı. Şu anda Dünya Sağlık Örgütü’yle sıkı bir iş birliği içinde. Dünyada “uluslararası acil durum ilan” edildi çoktan. Peki 2020’nin ilk günlerinde dünyaya duyurulan koronavirüs nedir? Diğer virüslerden farkı nedir? Ölümcül müdür? Nasıl çıktı, nasıl yayıldı, Çin neler yaptı, ne kadar daha sürecek, karantina altındaki şehirlerde hayat nasıl, koronavirüsün tedavisi bulundu mu, tedavi için neler yapılıyor, Türkiye’yi etkiler mi, salgın hastalık nedir, neye salgın hastalık diyoruz, tarihte neler yaşandı? Sorular muhtelif. Cevaplara bakalım. Ben Kısa Dalga’dan Nazan Özcan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları bölümünden Prof. Dr. Özlem Azap’a soruyoruz. Virüs nedir, kristal halindeki virüs nasıl canlanır, korona virüsün diğer virüslerden farkı nedir diye. Cevap şöyle geliyor: “Virüs, bir hastalık etkenidir aslında. Ama bakterilerden farklıdır. Virüs bir ara formdur. Çoğalmak için canlı bir hücreye ihtiyaç duyduğu için bir ara formdur ama bir hastalık etkenidir. Genel olarak solunum yolu enfeksiyonuna, sindirim sistemi enfeksiyonuna neden olanlar birçok virüs olabilir. Koronavirüs solunum yolu enfeksiyonuna yol açan virüslerden.

Çok büyük bir aile koronavirüs ailesi.” E peki yeni koronavirüsün, bildiğimiz grip virüsünden farkı nedir? Prof. Dr. Özlem Azap anlatıyor: “İnfluenzadan farklı, başka bir ailenin elemanı, ama koronavirüs kendi başına bir aile. Bu ailenin içinde çok çeşitli virüsler var. Bizim şu anda nezle ya da soğuk algınlığıyla seyreden bazı hastalıkların etkeni zaten. Koronavirüsler uzun yıllardır bilinir. Ama koronavirüslerin özelliği hayvanlarda da hastalık yapabildiği için canlıdan canlıya geçiyor. Hayvanlardan insanlara geçiyor ve bu durumda da insanlarda daha önce koronavirüsün o türü görülmemiş olduğu için, şu an yaşadığımız gibi, nasıl seyredeceğini, nasıl bulaşacağını, hangi oranda öldürücü olacağını başlangıçta bilmiyoruz.” Sonra ekliyor: “SARS ve MERS virüsleri de böyle virüslerdi.” Ki bir korona virüs çeşidi olan ve yine Çin’de çıkan SARS ile Ortadoğu’da etkili olan MERS virüsleri, dünya nüfusunu epey korkutmuştu. Hocamız anlatıyor: “Ağır solunum yolu yetmezliği oluşturan SARS virüsü, 2002 yılında görülmüştü. O dönemde Çin 86 gün boyunca bu virüsü sakladı. Dünya kamuoyundan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden. Kasımda görülen olgular ancak Şubat 2003’te paylaşıldı. Bu şu anda Çin’in yaptıklarını da daha çok anlamamıza sebep oluyor.” Çünkü o yıllarda tablo ağırlaşmıştı. Ama SARS’tan daha ölümcül olan bir virüs daha var. MERS. Azap devam ediyor: “2003 yılında görülen SARS virüsü 8 bin kişiyi etkiledi. Ve bu kişilerden 774’ü kaybedildi. Bu ölümcüllük oranı yüzde 9,5’larda hesaplandı. MERS, Ortadoğu solunum yetmezliğine yönelik olarak da, biz 2012 yılında bu salgını görmeye başladık. İlk olgudan sonra hala günümüzde de MERS enfeksiyonlarını görüyoruz. Ama daha sınırlı bir alanda görülüyor; Suudi Arabistan’da. Şimdiye kadar MERS olgusu sayısı 2,500 civarında. Orada da 858 hasta kaybedilmiş. Yani yüzde 35’lerde bir ölümcüllüğü var.”

O zaman soru şu: Yeni koronavirüsün ölümcüllüğü ne durumda? Prof. Dr. Özlem Azap şöyle cevaplıyor: “Özellikle korkutucu olmasının nedeni insandan insana ne kadar bulaşacak ve ne kadar ağır seyredecek bunların tam olarak bilinmemesi.” Devam ettiği için zaman içinde sayılar değişecek ama genel tahminler şu minvalde: “Yeni koronavirüsün ölümcüllüğü yüzde iki gibi düşünülüyor. Bu SARS’ta 9.5, MERS’te yüzde 35’e yakındı. Ebola’da örneğin yüzde 63. Böyle bakıldığında diğer hastalıklara göre ölümcüllük oranı daha düşük. Giderek daha düşme olasılığı var, çünkü tanı testlerinin gelişmesiyle birlikte daha hafif şikâyeti olan kişilerin de tanı alması mümkün hale geliyor. Ölümcüllük oranı düşecek gibi düşünülüyor. Korkutucu boyutta ölümcüllük yok.” Sıdal Utkucu da Çin’de Şubat sonu ve Mart’ta pik yapıp sonra düşmeye başlayacağının tahmin edildiğini anlatıyor zaten. Ama öte yandan Hong Konglu koronavirüs uzman o olan, ki kendisi SARS’ın durdurulması konusunda da epey önemli rol oynamıştı, Profesör Gabriel Leung, yeni tür koronavirüs salgınının kontrol altına alınmaması halinde “dünya nüfusunun yüzde 60’ını etkileyebileceğini” söylüyor. Kontrol altına alınması için de birçok uzman aşıdan tutun panzehire zaten ciddi bir araştırma içindeler, fakat ne yazık ki şimdilik sadece birtakım kokteyllerle, mesela AIDS ve grip ilaçlarıyla, tedavi edilmeye çalışılıyor. Ama bunlar kesin tedavi değil, sadece destek tedavi.

Peki bulaşıcılığına bakıldığında durum ne, onun da cevabını Prof. Azap veriyor: “Bir hasta kişi iki buçuk üç civarında kişiyi hastalandırıyor. İnfuleanzadan biraz daha fazla olabilir. Görülen olguların da ölümlerin de, yüzde 99’u Çin’de. Çin’deki önlemlerin işe yaradığını gösteriyor dünyaya yayılma anlamında.” 10 Şubat günü paylaşılan güncel verilere bakıldığında koronavirüsün 40 binden fazla kişiye bulaştığı, 3.410 kişinin hastalıktan kurtulduğu ve 910 kişinin de dünya genelinde hayatını kaybettiği görülüyor. Gözetim altında olanların sayısı ise 190 bine ulaşıyor. Elbette bu rakamlar değişecek, ki umarız aşağıya doğru çekilir. Özlem Azap şunu vurguluyor: “Çin’deki 15 ilde toplam 50 milyon kişinin karantinaya alınmış, zor bir işi başarmış görünüyorlar.” Ki tahmin etmesi hiç zor değil cidden büyük iş bu. Üstelik virüsün ortaya çıkması, Çinlilerin tam da Bahar Bayramı’na denk gelmişti. Çin’i iyi bilen Sıdal Utkucu, bunun ne demek olduğunu şöyle anlatıyor: “Bahar Bayramı, Çin’in geleneksel bayramı. Modern dünyanın en büyük kitlesel göçünün yaşandığı zamanlar. Bütün Çinliler memleketlerine dönüyor. Ve Çin doğu toplumu ve aile bağlarına çok önem veriyorlar, Bahar Bayramı’nda evlerine dönmek, yemek sofrasından birlikte olmak, yeni yıl gecesi aynı zamanda bayram yemeğini aynı sofrada yemek çok önemli. Tam da Bahar Bayramı’nda ortaya çıktı bu salgın.” Ortaya çıkma hikayesini belki duymayan kalmadı ama belli olur duymayanlar için bir kez daha hatırlatalım.

Özlem Azap hocamız anlatıyor. “Yeni virüsün ilk ortaya çıkışı Hubey eyaletindeki Vuhan kentinde balık pazarı diyebileceğimiz ama biraz yasadışı şekilde yaban hayvan etlerinin de satıldığı bir pazarda çalışan kişilerin aralık ayı içinde ağır bir akciğer enfeksiyonu ve solunum yetmezliği tablosuyla hastanelere başvurmasıyla ortaya çıkıyor.” Ortaya çıktıktan sonra ciddi sıkı tedbirler geldi Çin hükümetinden. Sıdal Utkucu detaylandırıyor: “Eyaletler arası seferler durduruldu. Evden mesai yapılıyor, pek çok kişi uygunsa evden çalışıyor. Gerekmedikçe sokağa çıkılmıyor. Gerek iş yerine ve süpermarkete girerken ateşinizi ölçüyorlar. Bunları görmek rahatlatıyor. Zor bir süreçten geçiyoruz, acil işimiz yoksa sokağa çıkmıyoruz, arkadaşlarımızla daha az buluşuyoruz, evden çalışıyoruz. Salgın psikolojisinde yaşamak biraz boğucu oluyor tabii.” Elbette onun yaşadığı Pekin’de durum Vuhan’a göre biraz daha hafifmiş. Ama önlemler epey sıkı. Futboldan tutun gösterilere her şey iptal edildi. 12 milyondan fazla öğrenci internet üzerinden ders görüyor. Vuhan’dan Pekin’e tam 14 kentte 24 Nisan’a kadar karantina var. Karantina altındaki günleri Sıdal şöyle anlatıyor:

“Bir endişe var onu söyleyebilirim. Tabii Vuhan’da, Hubey’de daha kritik ciddi bir durum var, ben başkentteyim, burada panik havası olduğunu söyleyemem. Ama evet insanlar temkinli. Önlemlerini alıyorlar. Ama anlatılan gibi bir distopik film havası yok ortalıkta fakat insanlar kadar Çin devleti de duruma ciddiyet ve aciliyetle yaklaşıyormuş. Sıdal anlatsın: “Şu anda kadar iki tane prefabrik hastane inşa edildi, 10 gün içinde, 2600 yatağa sahip. Vuhan’daki hastaneler yeterli kapasiteye sahip değildi. Semptomları ağır olanları alabiliyorlar, hafif olanları gönderiliyordu. Ayrıca Vuhan’da kabin hastaneler inşa ediliyor. En son açıklanan 13 kabin hastane, 6 bine yakın yatak var. Kabin hastaneleri stadyumlarda, sergi salonlarında oluşturdular. Burada da hafif vakaları tedavi ediyorlar.” Sıdal devam ediyor: “Sekiz binden fazla sağlık personeli ülkenin diğer bölgelerinden Vuhan’a gönderildi. Artık personel yetişemiyor, ülkenin dört bir yanından sağlık çalışanları oraya gönderiliyor diyebilirim.” Bir de tabii şehir efsaneleri var. Sidal onlara da cevap veriyor: “İnsanlar benim burada olduğumu bildiği için acayip şeyler soruyorlar. Mesela: Sıdal sen Çin’desin, Vuhan dışına çıkmak isteyenleri Çin ordusu vuruyormuş! Doğru mu bu? Mümkün mü böyle bir şey Allah aşkına. Hangi ülkenin ordusu vatandaşlarını öldürür ki! Yani bu doğru olabilir mi?” Her şeye inanmayalım yani, tabii ki önemler alınmalı ama toplumlara ya da dünyaya bir korku salmak da anlamsız.

Sağlık