Kozlu: TTK yöneticileri yargı karşısına çıkıyor

Kozlu: TTK yöneticileri yargı karşısına çıkıyor
Ocak 2013’te sekiz madencinin ölümüne yol açan Kozlu maden faciasına ilişkin dönemin TTK Genel Müdürü ve 5 yönetim kurulu üyesi hakkında 9 yıl sonra dava açıldı. İlk duruşma yarın.

dw-banner.jpeg

Pelin Ünker

Amasra maden faciasının henüz yaraları sarılmazken 2013’te Kozlu’da yine devlete ait maden işletmesinde gerçekleşen iş cinayetine ilişkin davada aileler neredeyse 10 yıldır adalet bekliyor.

Bartın'ın Amasra ilçesinde 41 madencinin ölümüyle sonuçlanan patlamaya ilişkin açılan soruşturma henüz sonuçlanmadı. Ocakta havalandırma işlevi gören aspiratörlerin kurulum işinin özel bir firmaya ihale edildiği, ancak kurulumun kazanın meydana geldiği tarihe kadar yapılmadığı ortaya çıktı.

ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARI

Ocak 2013’te sekiz madencinin ölümüne neden olan Kozlu maden faciasında da özelleştirme politikasının etkileri görülüyor.

Faciaya ilişkin bilirkişi raporları Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) galeri açma işini özel bir firmaya verdiğini ve bu nedenle kusurlu olduğunu tespit etti. Anayasa Mahkemesi’nin 2018’de verdiği karar sonrası bu yılın mayıs ayında dönemin TTK yöneticileri hakkında dava açıldı. Davanın ilk duruşması yarın görülecek.

DW Türkçe’ye konuşan, faciada yaşamını yitiren madenci Muharrem Yapıcı’nın ailesinin avukatı Murat Kemal Gündüz, kamu yöneticileri hakkında dava açılmasına ilişkin sürecin oldukça meşakkatli olduğunu anlatıyor.

SEKİZ MADENCİ YAŞAMINI YİTİRDİ

7 Ocak 2013’te Star İnşaat’ın yüklenici olarak çalıştığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı bir iktisadi devlet teşekkülü olan TTK’ya bağlı Kozlu Taşkömürü Müessesesine ait maden ocağının -630 katı doğu rekup galerinin sürülmesi sırasında meydana gelen ani gaz ve kömür püskürmesi (degaj) ve metan gazı zehirlenmesi sonucu sekiz madenci yaşamını yitirdi.

Faciaya ilişkin davanın Nisan 2019’da gerçekleşen duruşmasında mahkeme, taşeron Star İnşaat’ın üç yöneticisine 8 yıl 4'er ay hapis cezasına hükmederken beş sanık hakkında beraat kararı çıktı. Dönemin TTK Kozlu Müessese Müdürü olan TTK Genel Müdürü Kazım Eroğlu ile yardımcısı Nurettin Yılmaz'ın ise 3 yıl 4 ay hapis cezası ile mahkumiyetine karar verildi. Mahkeme müessese yöneticilerine verdiği hapis cezasını da paraya çevirerek 24 takside böldü. Sanıkların bilinçli taksirle daha fazla ceza alması talebiyle aile avukatlarının Eylül 2019'da yapılan istinaf başvurusu ise reddedildi. Karar Yargıtay'a taşındı.

Bu süreçte Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kazanın meydana geliş şekli ile olayda sorumluluğu bulunan kişilerin tespiti için iki ayrı bilirkişi raporu aldı. 30 Nisan 2013 ve 5 Aralık 2013 tarihli raporlarda dönemin TTK Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Dağdelen, TTK yönetim Kurulu Üyeleri Burhan İnan, Mahmut Yılmaz, Mehmet Açıkel, Mustafa Şimşek ve Çetin Onur'un kusurlarının bulunduğu değerlendirildi.

BİLİRKİŞİ TTK YÖNETİMİ "KUSURLU" DEDİ

Raporlarda yer alan tespitlerde kazanın gerçekleştiği alanda ani degaj tehlikesinin olduğu yüklenici firma ile imzalanan sözleşmede belirtildiği, TTK tarafından yükleniciye yazılan tenkit yazılarından yeterli sayıda ve nitelikte sondaj yapılmadığının anlaşıldığı belirtildi.

TTK'nın bu işi denetlemekle görevlendirdiği Yapı Denetim Grubu çalışanlarının riski algılayacak, değerlendirecek ve çalışmaları ona göre yönlendirecek bilgi, birikim, eğitim ve tecrübelerinin olmamasını degaj olasılığının algılanamamasına yol açtığı ifade edilen Nisan 2013 tarihli raporda konuya ilişkin bir acil durum planına da rastlanmadığı belirtildi. Yüklenici firmanın anılan işe yönelik bir tecrübesinin olmadığı, yapılan işin denetiminde de eksiklikler bulunduğu vurgulanan raporda, "Yüklenici firmanın bir kurtarma organizasyonu ve bu konuda yetişmiş elemanı bulunmadığı gibi anılan eksikliğin tamamlanmasına ilişkin TTK tarafından bir uyarıda bulunulmamıştır" denildi.

Raporda, "TTK'nın kendi uzmanlık alanında olan bir işi teknolojik olarak yenilik getirmeyen bir yüklenici firmaya vermiş olması, madende yüklenici firma ve kurum arasında iki başlılık meydana getiren hatalı bir sistem kurulmuş olması ve kömür damarlarının gaz içerikleri ile degaja yatkınlıklarına ilişkin kurum tarafından yüklenici firmaya yeterli bilgi verilmemiş olması nedenleriyle işi ihaleye çıkarak ve sözleşmede imzası bulunan TTK yönetiminin kusurlu olduğu" belirtildi.

BAKANLIK SORUŞTURMA İZNİ VERMEDİ

Avukat Murat Kemal Gündüz, hazırlanan bilirkişi raporlarına istinaden dönemin TTK yöneticileri hakkında soruşturma izni talep ettiklerini ancak 2014'te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın bu talebi reddederek söz konusu işin ihale ile yaptırılması kararıyla yaşanan degaj olayı arasında bir illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu kişiler hakkında soruşma izni vermediğini söylüyor.

Gündüz, süreci, "Biz de idari yargıya başvurduk. Danıştay da itirazlarımızı reddedince Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptık. Anayasa Mahkemesi 2018 yılında 'TTK yönetimi kusurludur' dedi. Yaşam hakkının usul boyutu ihlal edilmiştir diye yeniden yargılama kararı verdi. 2019'da Ankara İdare Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca soruşturma izni verilmemesi kararını iptal etti. Peşine de epey bir uğraşmamızla bu sene savcılığa TTK Yönetim Kurulu hakkında ceza davasını açtırdı" diye anlatıyor.

Dosyayı yeniden ele alan Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin TTK Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Rıfat Dağdelen, TTK yönetim Kurulu Üyeleri Burhan İnan, Mahmut Yılmaz, Mehmet Açıkel, Mustafa Şimşek ve Çetin Onur hakkında geçen mayısta yeni bir iddianame hazırlayıp Zonguldak 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. İddianame, mahkeme tarafından incelendikten sonra kabul edildi.

Facianın ardından geçen yaklaşık on yıl sonra dönemin TTK yönetimi "Görevi kötüye kullanmak, taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçlamasıyla yarın hâkim karşısına çıkacak.

6 YAŞINDAKİ OĞLU ŞİMDİ 16 YAŞINDA

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapan isimlerden Muharrem Yapıcı'nın kız kardeşi Nazikar Onbaşı, DW Türkçe'ye, geç gelen adaletin hiçbir zaman adalet olmadığını, tek dileğinin adaletin bir an önce yerini bulması olduğunu anlatıyor.

Onbaşı, "Dokuz seneden beri bizim içimiz yandı. Altı yaşında oğlu vardı. Şimdi 16 yaşında. Oğlu babasının yüzünü unutmak üzere. Her türlü tedbir alınmış olsaydı, böyle bir olay olsaydı belki de bu kadar peşine düşmezdik. Alın yazısı derdik, kader derdik, belki bu kadar acı çekmezdik. Ama abimlerin olayında çok fazla kişinin parmağı olduğu için, çok fazla ihmal olduğu için, bizim isyanımız, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe" diyor.

Gündem