Murat Kubilay: Şu anki durumla bu kışı hatta yılbaşını çıkaramayabiliriz

Murat Kubilay: Şu anki durumla bu kışı hatta yılbaşını çıkaramayabiliriz
Ekonomist Murat Kubilay: "İktidarın karar vermesi gerekiyor. Sermaye serbestisi mi, büyümede ısrar mı, dolar kurunu kontrol mü, faizi düşük tutmak mı?"

MÜHDAN SAĞLAM


Türkiye ekonomisindeki kriz durumu devam ediyor. İhracattaki artışa rağmen cari açık artmaya devam ediyor. Türkiye’yi bir ödemeler dengesi sorunu mu bekliyor? Türkiye’nin elinde yeteri kadar döviz var mı? IMF’ye gidilebilir mi? Gelecekte bizi ne bekliyor?
Bu soruları ekonomi ve finans uzmanı Dr. Mustafa Murat Kubilay’a sorduk.

Dış ticaret verileri açıklandı ve Temmuz'da dış ticaret açığı yüzde 144,5 artarak 10,6 milyar dolara yükseldi. İhracatta artış yüzde 13,4’ken ithalat ayağındaki yüzde 40,8 artış var. Oysa bu makas kapansın diye Eylül 2021’den bu yana faiz indirimi dahil yeni bir ekonomi politikası uygulanıyor, ne oluyor, hükümetin uyguladığı formül işlemiyor mu?

Bir hata bir de şansızlık oldu. Hata şuydu rekabetçi kur denebilir, uzun vadede isteneni vermeyebilir, ancak kısa vadede iktidar için isteneni verebilirdi. Fakat risk primini artırmadan, lirayı fazla değersizleştirmeden kur artırımına gitmek gerekiyordu. Hatırlayalım bundan yaklaşık 8-9 ay önce dolar kuru 8,5 seviyesindeyken hızla 9,6’a geldi, sonra kur atağında dönüştü ve 18 lirada soluğu aldı.

Şimdi normal koşullar altında daha rekabetçi bir ekonomi, Türkiye, bu kadar ithalat yapmamalı bunu yolu da toplumu örtülü biçimde fakirleştirmek ve bu esnada ithalatı kısmak. Bu kulağa hoş gelmiyor, ama bunu siz yapmazsanız dışarıdan yeterli döviz gelmediğinde kur bunu kendi kendine yapıyordu. Bir denge sağlanabilirdi.

“ÜRETİM ÜRETİM, İHRACAT İHRACAT DİYORSUNUZ AMA EN TEMEL GİRDİYİ SAĞLAMAYI BAŞARAMIYORSUNUZ”

Nasıl?

Şöyle kuru önce 9,5 liraya çıkarırdınız, yetmezse 10 veya 10,5. Merkez Bankası piyasadan biraz döviz alırdı. Piyasasının genel talebi ve Merkez Bankası alımlıyla kur artar, ancak bankanın rezervi azalmazdı. Bunun enflasyonist sonucu olurdu, ama enflasyon sarmala dönmezdi. Böyle yaparak istediğinize ulaşır, seçimi yapar ve ömrünüzü uzatmaya çalışırdınız. İktidarın aklındaki sistem buydu, ama bunu Nas diyerek “faizler ben oldukça inecek” diyerek zorlaştırdı. Bu faizler niye inecek, nereye kadar inecek, bu yöntem başarılı olmuş mu, bunları hiç tartışmadan arada bir Çin, Japonya, Kore deyip sonra bize özgü Türkiye dedikleri bir strateji izlediler. Faiz indirimi neden 19’dan başladı neden yüzde 14’te bitti, anlaşılmıyor. Bu nedenle hem kur şoku çok sert oldu, hem de Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile daha büyük risk alındı, böylece istedikleri hedefe varmaları en baştan zor hale geldi.

Unutuldu da ama ocak ayının sonunda sanayiye doğal gaz vermeyi başaramadık öyle bir tedarik hatası yapılmıştı. Bir yandan üretim üretim diyorsunuz, ihracat ihracat diyorsunuz, ama en temel girdiyi sağlayabilmeyi başaramıyorsunuz.

TÜRKİYE’NİN ENERJİ FATURASI AYLIK 3-4 MİLYAR DOLARDAN 7-9 MİLYAR DOLARA ÇIKTI

Bunlar hatalar, bir de şansızlık demiştiniz. O nedir?

Evet bir şok veya şansızlık olarak, ne kadar beklendiği şüpheli, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi. Bununla beraber Türkiye’nin aylık 3-4 milyar dolar ödediği enerji faturası (kömür, petrol, doğal gaz) 7-8 milyar dolara çıkıtı. Bu da sistemde sıkıntı yaratmaya başladı. Nitekim düzenli 8-9 milyar dolarlık ticaret açığı vermeye başladık.

Bu anlamda gözler turizmdeydi. 40 milyar dolarlık bir gelir bekleniyordu, o da mı olmadı?

Turizmde beklendiği kadar iyi gitmedi. Turist sayısında 2019’a ulaşılmadı. Gelir daha yüksek ama bunun nedeni pandemi döneminde Avrupa’da yapılan ödemeler, bir de pandemi nedeniyle bu paraların kişilerde birikmesi. Döviz geliri, 2019’u biraz aştı ama iktidarın beklediğin 40 milyar dolar gitmedi. Gidecek gibi de değil, zaten sezonun iki üç aylık bir süresi kaldı.

TÜRKİYE KISITLI DÖVİZ KAYNAĞIYLA KIŞI GEÇİRMEYE ÇALIŞACAK

Haliyle böyle bir ortamda Türkiye döviz kurundaki bu artışa, liradaki düşüşe rağmen döviz tasarrufu sağlanmadı. Başka yanlışlar da yapıldı. Kur yanlış yerlerde durulmaya çalışıldı. Önce 13,5 seviyesinde sonra 15 seviyesinden döviz satışları oldu. Günümüzde 18 seviyesine varmasın diye büyük satışlar yapılıyor. Eş anlı olarak Türkiye hala cari açık veriyor, kur seviyesi dış seviyeyi sağlamıyor. Yurtdışında soğuk ve sıcak para gelmiyor. İkili ilişkilerde çerçevesinde ne körfez ne Rusya’dan beklendiği ölçüde para geldi. Arada söylenen bir şekilde gelen gelmesi taahhüt edilen beklentilerin/ihtiyaçların altında kaldı. Böylece her ne kadar sorumlu, suçlu insanların döviz talebi, spekülasyon olarak görülse de esasında Türkiye’nin ihtiyacı döviz olan ile bulduğu döviz arasındaki negatif farktan ötürü buraya gelmiş olduk. Şimdi kısıtlı döviz kaynağı var. Bununla da zorlu kışı geçirmeye çalışacağız.

YURTDIŞINDA TÜRKİYE’NİN ÖDEMELER DENGESİ KRİZİ YAŞAYABİLECEĞİ KONUŞULUYOR

Öte yandan Financial Times gibi gazeteler Türkiye’yi dış yatırımda başka bir kategoriye koyuyor. Bu durumda bizi bir döviz kıtlığı bekliyor olabilir mi, yoksa bu biraz abartılmış bir yorum mu?

Şu anda yurtdışında konuşulan pandemi ve buna eklenen Ukrayna Savaşıyla beraber enerji ithal eden, gıda ithal eden ama turizmi gelirine beklenti sunup bunu uzun süredir alamayan ülkeler birer birebir ödemeler dengesiz krizi yaşıyor. İlk düşen Lübnan oldu, ikinci düşen Sri Lanka oldu. Şimdi sırada Türkiye’nin olduğu konuşuluyor. Bu duruma yaklaşan diğer ülkeler Mısır, Tunus Pakistan. Pakistan, hem Çin’den hem Batıdan fon bulmaya çalışıyor. Tunus’ta siyasi istikrarsızlık vardı, orada son bir yılda 1980’i anımsatan bir darbe durumu oldu. Hemen geri adım atıp IMF ile anlaşması yapmaya çalışıyorlar, Mısır da benzer biçimde geri adı atmaya çalışıyor. Türkiye ise daha da ileri adım diyerek KKM dedi, ardından Türkiye’nin ana finansman kaynağı Batı ile çatışmaya devam etti ve bir şekilde bu kaynağı içeride sağlayamadı. Dışarıda beklenen para gelmeyince, yastık altı dönmecince Türkiye de bunun da adayı oldu.

Şu anda Türkiye için üç kredi derecelendirme kuruluşunun da notu yatırım yapılabilir seviyesinin dört seviye altında, C’nin iki not üstünden, sadece iki not. Üçünün de görünümü negatif, yani 6 ay içinde not düşürme de ihtimal dahilinde. Türkiye’nin risk primi (CDS) de çok uç noktaları saymazsak eğer 800’lü seviyelere oturmuş durumda. Zaten Türkiye’nin iyi durumunda da 150-200 altına inmiyordu. Sıcak paranın en fazla aktığı dönemde dahi rezervler yetersizdi, net rezervler hiçbir zaman 71 milyar doların üzerine çıkmadı. Şimdi eksi 54-55 milyar dolar olunca çok daha kötü oluyor. Özetle biz döviz kurundaki artıştan öte, ülkedeki döviz miktarında bir sorun yaşıyoruz. Bunun neticesinde döviz kıtlığına gitme ihtimalimiz var. Aslında hafif hafif yaşıyoruz, sermaye kısıtlamaları geliyor, CDS ve kredi notlarında da bunu görüyoruz. Böyle giderse durum daha tehlikeli hale gelecek.

TÜRKİYE IMF GİTSE DE ŞU ANKİ İKTİDARLA IMF ANLAŞMA YAPMAK İSTEMEZ

Bazı ülkeler IMF gitti dediniz. Bu durumda Türkiye de benzer şekilde IMF’ye gider mi? Seçimin ardından yeni hükümet IMF gitmek durumunda kalır mı?

Öncelikle IMF’nin Türkiye ile anlaşma yapması için siyasi istikrar görmesi gerekiyor. Son olarak IMF, Arjantin ile büyük bir anlaşma yapmıştı. Seçimlerin ardından gelen iktidar, daha sol bir hükümet, bu koşulları kabul etmediği için büyük sorunlar yaşadı. Dolayısıyla bir yıl sonra değişebilecek bir iktidarla, şu anki iktidarla, IMF anlaşma yapmak istemez. İkincisi, bu önemli karar alma süreçlerinde yüzde 85 oy çokluğu gerekiyor. ABD’nin yüzde 16,5’lik oy hakkı var, yani fiili olarak tek başına veto hakkı var. ABD Kongresi’nin S-400 nedeniyle aldığı CAATSA yaptırımları var, istese bile Türkiye’nin IMF anlaşması mümkün değil. Hem IMF’nin anlaşma için aradığı şartlar yok hem de nihai kararı verecek ülkeler arasındaki ABD’nin bunu kabul etmesi mümkün değil. Masa lehine aleyhine olsun, ister IMF’yi beğenelim ister beğenmeyelim, masada IMF yok. IMF’nin de sakıncalı tarafları var, en azından şunu biliyoruz kalkınma politikası için ideal olmasa da finansal istikrar açısından IMF bir avantaj sağlıyor. Şu Türkiye bunun uzağında.

'DURUM SANKİ DIŞ GÜÇLER YAPMIŞ GİBİ KOMİK BİR YERE GİDİYOR'

Türkiye kendi kendine istikrar sağlamaktan ziyade istikrasızlığı artıracak politikalar izliyor. Şu anki politikalardan en küçük bir geri adım atılmadı. Nitekim sıkışma gerçekleşiyor. Ya döviz kurundaki artışı kabulleneceksiniz, ya döviz rezervi satacaksınız, ki pek bir şey kalmadı, ya olağan politikalara geçip faiz artıracaksınız ya da sermaye kısıtlamasına gideceksiniz. Ama sermaye kısıtlaması da geçtiğimiz hafta gördük İstanbul Sanayi Odası (İSO) ile Merkez Bankası arasındaki tartışmada çatışmalara neden oldu. Yine televizyonlara çıkan iş dünyasından isimler, ‘hem üretim yapmamızı istiyorlar hem de bu ortamda bizim kredi alma kaynaklarımızı kesiyorlar’ diyerek bu politikayı eleştirdiler. Bunun nedeni yaratılan, verilen her Türk lirası kredinin dönüp dolaşıp ekonomide dövize talep olarak yansıması, o da kurda artışa neden oluyor. Bu yönetimin işine gelmiyor. Kimse de bu döviz niye artıyor/gidiyor diye sormuyor. Bu sorulmayınca da sanki dış güçler yapıyormuş gibi komik bir yere gidiyor.

Şimdi burada dikkat edilmesi gereken nokta içinde bulunduğumuz alıştığımız yarı istikrarsız ortam sürdürülebilir değil. İki ileri bir geri gidemeyiz, bu bizi bir gecede krize sokar. Bir anda gerçekleşir, tsunami dalgası gibi gelir, yıkıp geçer. Bazı kişiler bankalara koşar, birkaç banka ödemeleri yapamaz. Dışarıdaki bazı krediler ödenemez, birkaç holdingle ilgili sorun olur ve kusursuz fırtınaya doğru gideriz. Bu konuda 2000-2001’den tecrübelerimiz zaten var. 2001’e göre koşullarımızda hem olumlu hem olumsuz anlamda farklılıklar var. Birebir aynı yerde değiliz, bu işler bir anda olabilir. Üstelik her şey Türkiye’ye bağlı değil. Yurtdışında resesyon beklentisi oluştu, oysa Türkiye ihracat üstüne bir strateji kurdu. Yurtdışındaki ülkelerde büyüme olmazsa Türkiye ihracatını artıramaz. Enerji fiyatlarında belli bir düşüş var, ama sürekli lirada değer kaybı olunca tüketiciye olumlu yansımıyor. Birkaç akaryakıt indirimi var ama onlar da geri gidebilir.

“ŞU ANKİ DURUMLA BU KIŞI HATTA YILBAŞINI ÇIKARAMAYABİLİRİZ”

Petrolünde Rusya’dan indirimle alınması da Türkiye’de akaryakıt fiyatlarına etki etti, yarın Rusya satmıyorum dese, ya da indirimden vazgeçse sanıyorum dediğiniz o indirimler zam olarak geri döner…

Evet. Mesela Akkuyu ile ilişkili gelişmeler var, bunların dış politikada nereye gireceğini bilemiyoruz. Üstünde bir mutabakat yok, belki de orada düşündüğümüzden farklı ilişkiler var. Bahsettiğimiz yerlere gidebilir. Uç yerleri bir kenara da bıraksak dahi küresel piyasalardaki yüksek enflasyon ve buna eşlik eden resesyon beklentisiyle faiz artırımları sürecek, resesyon beklentisi normalleşecek. Yani Türkiye ekonomisi şu saatten sonra doğru adımları atsa da hızlı ve istenen sonucu alması daha zor olacak.

İktidarın bir şekilde büyümeden feragat etmesi gerekiyor. Bu da seçimlerden ötürü işine gelmiyor. Ama piyasa öyle şoklar yaşatır ki bu kararı siz almazsınız, size aldırtır. Bunu 2018’de, 2020’de görmüştük. Şoklar yaşandığında size sormuyorlar. İktidarın karar vermesi gerekiyor. Sermaye serbestisi mi, büyümede ısrar mı, dolar kurunu kontrol mü, faizi düşük tutmak mı? Ama net olan şu anki durumla bu kışı çıkaramayız, hatta yılbaşını çıkaramayabiliriz.

Ekonomi