Prof. Dr. Ahmet Hilal: Antakya'da yaklaşık 1300 kimliği meçhul cenaze var

Prof. Dr. Ahmet Hilal: Antakya'da yaklaşık 1300 kimliği meçhul cenaze var
Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, depremde yaşamını yitirenlere otopsi yapılmasının mümkün olmadığını belirtirken, hipotermiye bağlı ölümlerin ancak otopsi ile tespit edilebileceğini söyledi. Hilal, “Hipotermiye bağlı ölüm muhtemelen olmuştur. Ama bunları ispatlayabilmemiz mümkün değildir” dedi.

Hatay'da enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken kimlikleri tespit edilemeyen cenazeler de Reyhanlı yolu üzerindeki Narlıca Mahallesi'nde kurulan kimsesizler mezarlığına defnediliyor.

T24’den Vecih Cuzdan’ın haberine göre, üç ada üzerine kurulu Narlıca mezarlığında binlerce mezar bulunuyor. Fotoğrafı çekilen, DNA örneği ve parmak izi alınan cenazeler, numaralandırılarak bu alana gömülüyor. Bazı cenazelerden alınan eşarp, yazma ve atkı gibi eşyalar, yakınlarının tanıyabileceği umuduyla mezar taşı olarak kullanılan numaralandırılmış tahtalara sarılmış durumda.

Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) Başkanı ve Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, kimliklendirmede yaşanan sorunları değerlendirdi.

Narlıca kimsesizler mezarlığında 21 Şubat'ta savcıdan aldıkları bilgiye göre, yaklaşık 4 bin kimliği meçhul cenaze bulunduğunu, bunlardan 700'ünün kimliklendirildiğini belirten Hilal, “Kimliklendirilen cenaze sayısı her geçen gün artıyor. Çünkü yakınlarını kaybedenler başvuruyor ve DNA analizleri yapılıyor. Kayıp yakını, çocuğu ya da anne-babasıysa hemen DNA eşleşmesiyle bulunabiliyor. Meslektaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre, bu sayı bin 500'ün altına kadar düştü. Bin 300 civarında kimliği meçhul cenaze kaldığı belirtiliyor” dedi.

Antakya merkezde ilk iki hafta, kimliği bilinen cenazelerden örnek almadıklarını ama bunun yanlış bir uygulama olduğunu söyleyen Hilal, “Yakını, cenazesini enkazdan çıkarıp alıp getirdiği zaman buna 'kimliği belirli cenaze' diyor ve buna matbu defin belgesini veriyorlardı. Doktorlar örneklerin alınmasını önermesine rağmen savcılık, kimliği bilinen cenazeler için yakınlarının beyanının esas alınmasını kabul ediyor, cenazeleri teslim ediyordu. Ama biz biliyoruz ki kişilerin, bu travmadan kurtulabilmek ve cenazesini bir an önce bulup gömmek için cenazeyi tam teşhis edemeden, 'bu bizim yakınımızdır' deme ihtimali var. İki haftadan sonra ise savcılar bu uygulamaya son verip tüm cenazelerden DNA örnekleri alınmasını istediler. Kimliği bilinmeyen bütün cenazelerden ise DNA örnekleri alınıyor” dedi.

“Devlet şeffaf olmadığı için kayıp sayısı bilinmiyor”

Hilal, on binlerce kayıp söylentilerine değinerek, “Devlet, açıklamalarında şeffaf olmadığı için kayıp sayılarının kaç olduğunu kimse bilmiyor. Öyle bir rivayetler dolanıyor ki, on binlerce kişi kayıp gibi. Ancak bulgular o yönde değil. Kaç kişi yakınlarını arıyor, kaç kimliği meçhul cenaze bulunuyor? Bunları açıklasalar belki bu kadar söylenti ya da buna bağlı olarak insanların gerginliği azalacaktır diye düşünüyorum” diye konuştu.

“Yapılabilecek başka bir şey yoktu”

Her bir kişiye otopsi yapılamayacağını belirten Hilal, ancak ölü muayene tutanaklarının matbu olarak hazırlanmasını eleştirdi: “45 binin üzerinde ölüm varken, dünyanın hiçbir yerinde bu kadar fazla kişiye otopsi yapılması mümkün değildir. Ölü muayenesi işlemiyle kişilerin defnedilmesi doğru olanıdır. Ama ölü muayene tutanakları matbu evrak mı olmalı; hayır, bu da değildir. Ancak orada çalışan uzman arkadaşımızın önüne yüzlerce cenaze gelince onlara tek tek ölü muayenesi yapması, belge düzenlemesi, tıbbi kimliklendirme yapması ve son olarak ölüm nedenini belirtir bir rapor yazması yaklaşık olarak bir saatini almaktadır. Özellikle depremin ilk günlerinde bunu kaldıracak bir işgücü yoktu orada. Bu mümkün değildi. Onun için yapılan işlem 'olması gereken' değildir ama doğrudur. Yapılan işlem, yapılabilecek başka bir şey olmadığı için yanlış değildir.”

“Hipotermiye bağlı ölüm muhtemelen olmuştur, ama ispatlamamız mümkün değil”

Prof. Ahmet Hilal, ölüm nedenleri konusunda ise şunları söyledi:

“Deprem nedeniyle ölenler ya göçüğün altında kalmaya bağlı, travmaya bağlı, künt genel vücut travmasına bağlı ölmüş olabilirler. Ya da üzerlerine ağır cisimler çökmesi nedeniyle mekanik asfiksiye [havasızlık] bağlı ölmüş olabilir. Ya da teorik olarak söylenen ancak pratik olarak ispatlamamızın mümkün olmadığı hipotermiye bağlı ölümler olabilir. Niye ispatlamamız mümkün değil? Çünkü hipotermiye bağlı ölümleri tespit edebilmemiz için kişiye otopsi yapmak lazım. Otopside nasıl hipotermi tanısı koyuyoruz? Ancak kişinin diğer ölüm nedenlerini ekarte ederek yani ortadan kaldırarak, en sonunda diyoruz ki bütün ölüm nedenlerini dışladık ve ortamı, bulunduğu yer göz önüne alınınca hipotermiye bağlı ölüm meydana gelmiş olabilir diyoruz. Şimdi bu cenazelerde hipotermi diyebilmemiz pek olanaklı değil, çünkü hiçbirine otopsi yapılamadı, yapmak da mümkün değildi. Hipotermiye bağlı ölüm muhtemelen olmuştur; göçük altındakiler zamanında çıkartılamadığı için, o soğuk havalarda bir iki günden fazla kaldığı için olmuştur. Ama bunları ispatlayabilmemiz mümkün değildir. İlk zamanlarda mümkündü, ancak şartlar bunun için mümkün değildi. Bu andan sonra mezar açılsa da ölüm nedenini saptayabilmek mümkün olmayacaktır.” (Kısa Dalga)

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.