Prof. Dr. Ayşe Buğra: "Dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok"

Prof. Dr. Ayşe Buğra: "Dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok"
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emeritus Prof. Dr. Ayşe Buğra, 1412 gündür tutuklu bulunan eşi Osman Kavala ile ilgili olarak, "İnsan bazen takatının tükendiğini hissetmiyor değil, ama ne kadar zor olsa da dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok" dedi.

Osman Kavala, Ekim 2017’de gözaltına alındığından beri cezaevinde. Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularını yanıtlayan Prof. Ayşe Buğra "Bu anlaşılması zor süreç, bizim hayatımızın dört yılına mal oldu. Onun cezaevinde geçirdiği dördüncü yazın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu alışılacak bir şey değil. Ama ne kadar zor olsa da dayanmak ve güçlü durmak zorundayız. Başka çaremiz yok" dedi. Buğra'nın İpek Özbey'in sorularına verdiği yanıtlar özetle şöyle:

(...) AKP siyasetçileri arasında Kavala’nın tutukluluğundan rahatsızlık duyan var mı?

Bunu bilmiyorum, ama olduğunu umuyorum. Böyle birilerinin olmadığını düşünmek bana çok üzücü ve hatta endişe verici bir şey gibi geliyor.

- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, hazirandaki açıklamasında, AİHM kararlarının uygulanmaması ve Kavala’nın tutukluluk halinin devam etmesi halinde Türkiye’ye karşı “ihlal prosedürü” başlatılacağı uyarısında bulunmuştu. AB’nin Kavala ve -hadi daha geniş bakalım meseleye- demokrasi konusunda yeterince Türkiye üzerinde etkili olduğunu, söylem geliştirdiğini düşünüyor musunuz?

Avrupa’da Osman Kavala davası sembol bir dava niteliği kazanmış durumda. Avrupa Konseyi üyesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ve AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul etmiş bir ülke olan Türkiye’ye, bunlardan kaynaklanan yükümlülükleri hatırlatılıp duruluyor. İnsan Hakları Komiserliği’nin son mesajı ve ihlal prosedürü başlatılacağından söz edilmesi son derece güçlü uyarılar. Ama bunun yanı sıra küresel düzeyde bir sürü giderek ağırlaşan siyasi sorun, uluslararası ilişkileri etkiliyor. Bunların insan hakları ve demokrasi konusundaki duyarlılığın yeterince etkili olamamasına yol açması mümkün tabii. Umarım evrensel adalet normları ve bireysel özgürlük idealleri siyasi kaygıların gölgesinde kalmazlar.

- 1412 günden geriye baktığınızda siz ne kadar değiştiniz? Osman Kavala ne kadar değişti? Fikirlerinizde, inançlarınızda hayatınızda neler oldu?

Herhalde ikimiz de evrensel hukuk ilkelerine göre işleyen bağımsız bir yargı sisteminin ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi gördük. Bunun demokratik bir toplumda huzur içinde birlikte yaşamanın olmazsa olmaz şartı olduğunu gördük. Onsuz güvenli bir yaşam da özgürlük de mümkün değil.    

- İktidar, Osman Kavala’dan ne istiyor?

Bunu ben bilemem tabii, ama ortada dolaşan bazı varsayımlar var. Gezi protestolarının 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirilerek kriminalize edilmesi bunlardan biri. Eşimin, darbe teşebbüsüne destek vermek ve casusluk gibi inanılmaz suçlamalarla süren tutukluluğunun, Gezi’nin kriminalize edilmesi çabasına hizmet ettiği makul bir varsayım olabilir. Başka bir varsayım, onun tutukluluğunun sivil toplum kuruluşlarını sindirmek amacına hizmet ettiği. Bu da doğru olabilir. Ama dediğim gibi, bunlar varsayımlar ve bu tutukluluk anlaşılmaz bir biçimde sürüp gittikçe ortada başka varsayımlar atılabilir.

- Bu olan biten kime ne kazandırır?

Eğer eşime yapılanların Gezi’yi kriminalize etmek gibi ya da sivil toplumu sindirmek gibi bir gayesi varsa, bundan siyasi bir çıkar umanlar olabilir. Ama şu da görülüyor ki özellikle AİHM’nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin çok açık ve çok güçlü haksız tutukluluk tespitlerinden sonra, bu dava bütün demokratik ülkelerde ciddi bir hak ihlali olarak değerlendiriliyor ve bu yüzden Türkiye, eleştirilere hedef oluyor. Bu durum ülkenin dış ilişkilerine zarar verir hale gelmiş durumda. Ekonomik açıdan da Türkiye’de yargının bağımsız olmadığı görüşünün yaygınlaşması ve güçlenmesi, Türkiye’ye yatırım yapmayı düşünenleri, özellikle uzun vadeli üretken sermaye yatırımlarını, olumsuz etkileyebilecek bir şey. Eğer bu tutukluluğun uzamasının siyasi bir anlamı varsa, bunun yanında bir de ülkeye maliyeti var. Bunun ne kadar ciddiye alındığını bilmiyorum.    - Bir sosyal bilimci olarak söyler misiniz: Gezi hareketinin kendiliğinden, örgütsüz olarak ortaya çıktığını kabullenmekte neden zorlanıyor iktidar? İlla neden bir finansör arıyor?

Benim bir sosyal bilimci olarak söyleyeceğim şey şu: Gezi protestoları ile ilgili pek çok araştırma yapıldı ve ciddi akademik dergilerde bu konuda pek çok makale yayımlandı. Bunların birleştiği nokta, protesto eylemlerinin, pek çok farklı siyasi görüşten insanın ve örgütün katıldığı, kendiliğinden, belirli bir merkezden örgütlenmemiş bir hareket oluşturduğuydu. Arkasında Türkiye karşıtı dış güçlerin ve onların yerli destekçilerinin bulunduğu, bir kişi tarafından organize ve finanse edilmiş bir hareketten bahseden ciddi bir analize hiç rastlamadım. Resmi rakamlara göre, eylemlere ülkenin her yerinde toplam 3.5 milyondan fazla insan katılmış. Böyle bir hareketin bir kişi tarafından organize ve finanse edilmiş olması, mantıkla bağdaşması zor, fantastik nitelikli bir iddia gibi görünüyor. Ayrıca, bu eylemlere katılmış olan milyonlarca insanı aşağılayan bir iddia.

- Sohbetinizde “buradan çıkınca....” diye başlayan cümleleriniz var mı?

Hayır, bunu yapmamaya çalışıyoruz. Şimdi bu durumdayız ve buna rağmen okuyarak ve düşünerek günü anlamlı bir şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Okuduklarımızı ve düşündüklerimizi görüştüğümüzde birbirimize anlatarak ve mektup yazarak paylaşıyoruz. Osman gözaltına alındıktan sonra bir süre mektuplaşması mümkün olmadı. O çok zor bir dönemdi, mektuplaşmaya başlamak bana çok iyi gelmişti, şimdi de iyi geliyor.  

- Osman Kavala’nın annesi 93 yaşında ve ne kadar üzgün olduğunu söylediğinizde kendimi kötü hissettiğimi hatırlıyorum. O ne düşünüyor?

Şimdi 95 yaşında ve hâlâ oğlunu görmüyor. Üzgün ve bıkkın. Bana “AKP tarafında siyaset yapanlar arasında Osman Kavala’nın tutukluluğundan rahatsız olanlar var mı” diye sordunuz. Bu uzayıp giden tutukluluğun hukuki yanıyla ilgili bir rahasızlık duymayanlar bile onun annesinin durumuyla ilgili insani bir rahatsızlık duyuyorlardır diye düşünmek istiyorum.  

Süreç bize hukuk adına, adalet adına ne söylüyor?

Bu o kadar karmaşık bir süreç ki ben bile bazen tarihleri ve davanın görüldüğü mahkemeleri karıştırabiliyorum. Tahliyeler, yeniden tutuklamalar, heyet değiştirmeler, bir mahkemeden ötekine giden dava dosyaları ve son birleştirme kararı arasında yaşananları hatırladığımda ve bir insanın böyle bir süreç boyunca, dört yıla yakın bir süre, özgürlüğünden yoksun yaşadığını düşündüğümde, adalet mekanizmasının işleyişine güven duymam zorlaştırıyor. Hukuk ve adalet adına pek iç açıcı şeyler söylemeyen bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

Bu süreçte sadece Kavala “terörist” ilan edilmedi, Ayşe Buğra da bizzat Erdoğan tarafından “provokatör” olmakla suçlandı... Buğra, o gün söylediklerine bir şey eklemiyor; “Bunları üzücü buluyorum ve memleketim adına üzülüyorum...”

SÖYLEŞİNİN TAMAMI

Gündem