Prof. Dr. Ünal Zenginobuz: Türkiye ekonomisi battı desek yanlış olmayacak
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, yerel seçimlere kadar enflasyonda kayda değer bir düşüş olmayacağına dikkat çekerek, "Erdoğan’ın şimdiye kadar uygulattığı irrasyonel ekonomik politikalar nedeniyle asıl ödememiz gereken fatura bir nebze gecikti. Asıl fatura yansıtma seçim sonrasında olacak" dedi.
Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’a konuşan Prof. Dr. Zenginobuz, enflasyona dair öngörülerini şöyle anlattı:
“Türkiye ekonomisi duvara tosladı”
“Geçen yıl yaptığım açıklamada, sadece iktidarda kalmayı sağlamaya yönelik ekonomik politikalarla ülkenin duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu belirtmiştim. Aradan geçen bir yılda birçok gelişme oldu, en önemlisi geçtiğimiz Mayıs ayında seçimler yapıldı ve Erdoğan tekrar Cumhurbaşkanı seçildi, iktidarda kalmış oldu. Geldiğimiz noktada Türkiye ekonomisi duvara tosladı ya da battı desek yanlış olmayacak. Tabii ülkeler kayık değil. Suya batarak gözden kaybolmuyor. Değerli hocamız Prof. Korkut Boratav’ın son söyleşisinde belirttiği gibi; Türkiye ekonomisi batmıyor görünebilir, ama içten içe çürüyor, vatandaşların genel refahının arttırılmasını sağlayacak, sürdürülebilir, modern bir yapı olmaktan çıkıyor.
Seçimi tekrar kazanmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan; tamamen ve sadece seçimleri kazanmaya odaklanmış olan ve Türkiye ekonomisini bugün kenarında bulunduğu uçuruma getiren “irrasyonel” politika uygulamalarının iktidarına halel getirmesini önlemeye yönelik olarak, 2023 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerden de zaferle çıkmasını sağlayabileceğini umduğu yeni bir ekonomi yönetimini göreve getirdi. Daha önce pek de nazik olmayan bir biçimde görevden uzaklaştırdığı eski bakanlarından Mehmet Şimşek’i, uluslararası finans piyasalarına güven vereceği umuduyla Hazine ve Maliye Bakanı olarak atadı.
Atanmasının ardından Mehmet Şimşek’in ilk yaptığı iş, 2021 Eylül ayından bu yana uygulanagelen ve görünen yüzü TCMB’nin belirlediği politika faizinin gerçekleşen enflasyonun çok altında tutulması olan ekonomi politikalarını “irrasyonel” ilan etmek ve bu politikalardan süratle dönüleceğini belirtmek oldu.
Enflasyon gerek ortaya çıkışı gerekse nihai sonuçları itibariyle siyasi bir olgudur. Bu çerçevede, enflasyon teknik mekanizma olarak ne şekilde başlamış ve yayılmış olursa olsun, nihayetinde piyasa ekonomisinin etkin çalışmasını ortadan kaldırmasının yanı sıra gelir dağılımını, ekonomik bölüşümü de çok önemli ölçüde etkiler, değiştirir.
“İktidarın siyasi tercihleri harekete geçirir”
Parasal iktisatçılar enflasyonun her yerde ve her zaman parasal bir olgu olduğuna işaret ederler. Doğrudur, teknik mekanizma olarak baktığınızda enflasyon her zaman para arzındaki dengesiz artışın talebe dönüşmesi ve aynı zaman zarfında piyasaya sürülen mal ve hizmet arzının ise aynı ölçüde artamamasıyla ilintilidir. Ama bu mekanizmayı harekete siyasi gelişmeler, iktidarların siyasi tercihleri geçirir ve ortaya çıkan enflasyon da özellikle sabit gelirli vatandaşlar için mutlaka reel gelir kaybı, ekonomik refah gerilemesini ortaya çıkarır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çok basit bir tercih ile seçimlerde akamete uğramamak için, iktidarını garanti altına alıncaya kadar, her ne pahasına olursa olsun ekonomik büyümeyi sürdürmesi gerektiğini düşündü, gördü. 2017 yılında yapılan şaibeli bir referandum ile geçtiğimiz ve temel itibariyle tek adam rejimi olan “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin kendisine verdiği yetkileri, seçimler öncesi ekonomik büyümeyi her ne pahasına olursa olsun sürdürmek üzere her türlü yolla müdahale etmek için kullandı. Kendi ideolojik duruşuna uygun olmasının yarattığı iştiyak bir tarafa, uygulamaya koydurttuğu düşük faizlerin tek amacı seçimler öncesinde özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin daha çok kredi kullanabilmesi, istihdamın azalmaması, iflasların ortaya çıkmamasıydı.
Tabii bu öyle olsun denince, TCMB talimat yoluyla faizleri düşürünce otomatik gerçekleşen bir şey değil. Türkiye gibi ekonomisi gibi temel itibariyle hala serbest piyasa ekonomisi olan, dış dünyaya açık, işleyişi önemli ölçüde yabancı döviz bulunabilmesine bağlı 82 milyonluk büyük bir ülkede olsun demekle oldurulabilecek bir şey değil. Bu süreçte “makroihtiyati tedbirler” kisvesi altında kamunun zor kullanma yetkisi, alınan “irrasyonel” faiz kararlarının açık bir piyasa ekonomisinde yaratması kaçınılmaz olan dalgalanmaları, bozulmaları bastırmak için pervasızca kullanıldı. Bankaların mevduat toplama ve kredi kullandırma kararlarından tutun, işletmelerin döviz tutma biçimlerine kadar bir dizi kumanda ekonomisi yöntemleri devreye sokuldu. Finans piyasalarının, mal ve hizmet piyasalarının işleyişinde çok ciddi tahribat ortaya çıktı.
“Enflasyon yüzde 5’in üzerine çıkınca tehlike çanları çalar”
Uygulanan irrasyonel faiz politikasının içinde bulunulan şartlarda doğal sonucu olan dövizin patlamasına karşı Kur Korumalı Mevduat (KKM) denilen ve sadece “zor” kullanılarak sürdürülebilecek, bugüne kadar o şekilde sürdürülebilmiş, ucube bir uygulama hayata geçirildi. Bu mekanizmanın yol açtığı nihai sonucu piyasadaki TL arzının artması, yani enflasyonun körüklenmesidir. Ortaya çıkan kaotik durumun tamamen bozduğu beklentiler nedeniyle, tüm ek arka kapı müdahalelere rağmen, döviz fiyatı da artmaya devam etti tabii. Dövizin artması ara mal bakımından dışa bağımlı Türkiye ekonomisi için en önemli enflasyon kaynağı. Bu iki kanal birleşince ortaya devasa bir enflasyon düzeyi çıkmaması mümkün değildi ve nitekim öyle oldu. 2023 Temmuz ve Ağustos aylarında Türkiye’de aylık enflasyon yüzde 10 düzeyinde gerçekleşti. Dikkatinizi çekerim, yıllık değil, aylık enflasyon! Aylık değil yıllık enflasyonun yüzde 5’in üzerine çıkması bir piyasa ekonomisinin iyi çalışma şansını önemli ölçüde azaltmakta. Refah düzeyi bakımından özenmek isteyebileceğimiz tüm ekonomilerde enflasyon yüzde 5’in üzerine çıkınca tehlike çanları çalınıyor ve mücadele ediliyor.
Türkiye’de bu son enflasyon dalgasının olumsuz bölüşüm etkilerini kısmen sınırlayan seçimler oldu. Seçimler öncesinde Erdoğan sabit gelirli tüm kesimlere hesapsız bir şekilde mavi boncuk dağıttı. Asgari ücrete çok yüksek oranda zamlar yaptı. “Emeklikte Yaşa Takılan (EYT)” iki buçuk milyon kişiye emeklilik hakkı verdi. Bedava doğal gaz sunumu ve benzeri bir dizi ulufe dağıtmak türü uygulamalar seçimler öncesinde enflasyonun olduğu ölçüde hissedilmesinin ve yaratacağı oy kaybının sınırlanmasına yönelikti. Erdoğan seçimleri kazandı ve tüm bu “irrasyonel” uygulamaların faturalarının ödenmesine, ödetilmesine geldi. İkinci defa salınan motorlu taşıt vergisi, yeni emekli EYT’lilere ödenecek maaşların diğer emeklilerden kesilmesi demek olacak şekilde 2024 yılı başına kadar asgari emekli maaşının 7.500 TL düzeyinde kalacak olması, akaryakıttan doğalgaza kamu tarafından kontrol edilen tüm fiyatlardaki olağanüstü artışlar, memur maaşlarındaki artışların sınırlanması ödenecek faturaların şimdilik hissettiğimiz kısımları.
“Asıl fatura yansıtma seçim sonrasında olacak”
Erdoğan’ın şimdiye kadar uygulattığı irrasyonel ekonomik politikaların faturalarının tamamını hemen ödemeye başlamamızı hala bir nebze geciktiren, yaklaşmakta olan yerel seçimler. Tahayyül edilen tek parti rejiminde kendi kontrolü dışında herhangi bir kurum ve kuruluşun olmasına tahammül edemeyen anlayış, halen muhalefetin yönetiminde olan büyükşehir belediyelerini mutlaka kendi kontrolüne almak peşinde. Bu nedenle bazı faturalar gecikecek, asıl fatura yansıtma seçim sonrasında olacak.”
Zenginobuz, “2023 sonunda benim öngörüm, enflasyon resmi rakamlarla yüzde 75- 80 ve ENAG rakamlarıyla da yüzde 130-140 bandına gelir” diye ekledi. (Kısa Dalga)
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.