Siyaset Bilimci Yücel Demirer: Abartılmış iyimserliklerin yıkıcı etkisine karşı dikkat, acı reçete kapıda

Siyaset Bilimci Yücel Demirer: Abartılmış iyimserliklerin yıkıcı etkisine karşı dikkat, acı reçete kapıda
31 Mart Yerel Seçimleri yeni bir siyasetin kapısını aralayacağı belli. Ancak bu sonuçlara Erdoğan iktidarı nasıl karşılık verecek? Siyaset Bilimci Yücel Demirer hem Erdoğan iktidarının yol haritasını yorumladı hem de CHP kontenjanından Meclise giren partilerin nasıl şekilleneceğine dair ön görülerini anlattı.

ÇAĞRI SARI


Yerel seçim tamamlandı, tartışmaları bitmiyor. Bir haftadır, "CHP ne yapacak, Bu başarı nasıl sağlandı" analizleri yorumları yapılıyor. CHP'nin 'büyük başarısı' yeni bir siyaset biçiminin kapısını açacak gibi görünüyor. Peki bu sırada Erdoğan iktidarı ne yapacak?

  • "Milletimizin farklı tasarrufta bulunduğu yerlerde de güveni yeniden inşa edecek, çok daha güçlü bir şekilde gönülleri fethetmenin yollarını arayacağız"
  • "Güneşi gören buz gibi erimemek, eleştirdikleri partilere benzememek ve daha ağır bedeller ödememek için AK Parti hatalarını görüp kendini toparlamak, milletle gönül köprülerini yeniden güçlendirmek zorunda"

Bu iki cümle Erdoğan'ın iki konuşmasına ait... Biri seçim gecesi yapıldı, diğeri MMYK toplantısında.

Kimi yorumcular bu konuşmaları, Erdoğan'ın ılımlı olduğu şeklinde okundu. Ancak seçimlerin henüz ertesi günü Van'a atanmak istenen 'kayyım' Erdoğan'ın ılımlı havasını boşa düşürdü...

Peki bu yeni dönemde, söylenildiği gibi Erdoğan 'buz gibi erimemek için' yeni bir siyaset modeline mi gidecek?

Bu soruyu Siyaset Bilimci Doç. Dr. Yücel Demirer'e sorduk. Demirer acı ilaç reçetelerine paralel olarak uygulamaya sokulacak hukuk ve hatta kanun dışı uygulamalara dikkat çekiyor.

167577-001.jpg

14 Mayıs seçimlerinden sonra Türkiye'de ne değişti de böyle sonuçlandı? Kırılmış, yıpranmış bir muhalefet vardı, dağınıktı, kendi içinde kavgalıydı... Türkiye'de seçmen yapısını nasıl okuyorsunuz? Bu sonuçların yaşanmasında etken neydi?

Değişmekten çok, derinleşen bir durumun; derinleşen açlık ve yoksulluğun 31 Mart yerel seçimlerinin sonucunu etkileyen en önemli etken olduğunu düşünüyorum. Seçimlerin sonucunu muhalif partilerin geliştirdiği muhalif kapasiteden çok seçmenin çektiği azapta aramak gerekiyor. Dediğiniz gibi muhalefet dağınık ve olması gerektiği kadar etkili değil. Bu nedenle verilen oylarının yönünün gösterdiği beklenmedik değişime ve sandığa gitmeme tercihinin genişliğine bakıldığında seçim sonuçlarını siyasal yapısallıktan çok ekonomiye ilişkin tepkisellik üzerinden düşünmekte fayda var. Bu sonuçların yaşanmasındaki etkenlere; AK Parti’nin aday tercihinde yaptığı hataları, kampanyasındaki etkisizliği de eklemek isterim. Ayrıca, bunca yoksulluk yaşanırken, bir kesimde yaşanan rahatlığın ve kamudaki israfın medyaya, engellenemeyen, yansıyışı da sonuçlarda etkili oldu.

Bu süreçten sonra Türkiye siyasetinde ne değişir? Yani, AKP'nin çöküşe geçtiğine dair yapılan analizler var... Bu seçim gerçekten çöküşün başladığı seçim mi? Yani bu seçimi sadece yerel seçim olarak okumak ne kadar doğru?

22 yıllık bir iktidarın siyasal çöküşünden ve yeni bir başlangıçtan bahsetmek için bugünküyle kıyaslanamayacak düzeyde bir muhalif enerjinin ve örgütlenme düzeyinin gündemde olması gerekir. Ortada böyle bir durum yok. Seçimleri kazanan CHP’nin tarihindeki en sağ çizgilerinden birini tutturduğu, kazanmaya odaklı pragmatik aday tercihlerinin seçim sürecine rengini verdiğini unutmamak lazım. Seçmenin ideolojik politik hat değiştirmesinden çok, muhalefetin seçmeni bulunduğu noktada ikna etmeyi öncelediği bir seçim sonrasında çöküş tespiti yapmaktan kaçınmak doğru olur.

"Acı reçete ve kanun dışı uygulamalar kapıda"

Peki bundan sonra ne olacak?

Artacak olanın otoriterleşme düzeyi olacağı konusundaki endişemi paylaşmak isterim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı konuşmaya ilişkin iyimser yorumlara katılmadığımı, önümüzdeki süreçte acı ilaç reçetelerine paralel olarak uygulamaya sokulacak hukuk ve hatta kanun dışı uygulama olasılıklarına hazırlıklı olunması gerektiğini düşünüyorum. Evet, seçim sonuçları uzun döneme yayılmış karanlık bir dönemden sonra olumlu bir gelişme oldu, yüzler güldü. Ancak uzatılmış kutlamaların ve abartılmış iyimserliklerin yıkıcı etkisine karşı dikkatli olunmalı.

"CHP Kontenjanından Meclis'e giren partiler çözülür Akşener Erdoğan'a yakınlaşır"

Bu seçim "Türkiye’de 2002’de başlayan bir baskın politik dönemin sonuna gelindiğinin işareti" diye yorumlar okuyorum üç gündür. Ortaya çıkan tablo Türkiye siyasetini aktörlerini değiştirir mi, yeni ittifaklar kurar mı?

Değişiklikler, yapısal dönüşümler kaçınılmaz. Sondan başa doğru gidersek; Millet İttifakı içerisinde güç kazanan, CHP kontenjanından TBMM’ne giren ancak siyasal bir karşılığı olmadığı yerel seçimlerde ortaya çıkan partilerin büyük bir bölümünün çözüleceğini, ayakta durmayı başaranların adının yakında anılmaz olacağını düşünenlerdenim. Yeniden Refah yükselişinden sonra Milli Görüş geleneğine hitap eden partiler arasında hızlı bir sadeleşme olacağı kesin.

Yeni ittifaklar konusunda anahtar kavram bir kez daha Kürt meselesi olacak. Devletin çelik çekirdeğinin nasıl bir formülasyon içinde şekil bulacağı bu dinamiğin gelişimine ve bu dinamiğe ilişkin politikalara bağlı. Bunun yanında, İYİ Parti’nin yaklaşan seçimli kongresinin sonucu da ittifaklara şekil verecek bir diğer önemli etmen olacak. Meral Akşener’in seçim öncesinde verdiği sözü tutup, partisinin seçim başarısızlığı sonrasında çekilmesi ve yıpranmamış, yeni bir ekibin göreve gelmesi halinde İYİ Parti’den muhalif yönde bir pozisyon alış beklemek mümkün. Akşener görevde kalırsa Cumhur İttifakı ile yakınlaşacağını düşünenlerdenim, işaretler bu yönde.

Erdoğan'ın MMYK toplantısında "Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz" dediği ifade edildi. Sızdırıldı bu sözler... AKP'nin iç toplantılarından kulis almak zordur. Kapalı kutudur AKP. Ama bu sözler çok açık yansıtıldı... Buradaki niyet neydi?

Propaganda aygıtının büyüklüğü ve algı yönetimi tecrübesinin derinliği bilinen AK Parti’den “sızdırılan kulis”i olduğu gibi kabul etmek yanıltıcı olur. Van seçiminden sonra Abdullah Zeydan’ın mazbatası üzerinden yaratılan suni kriz, Yargıtay seçimlerinin haftalardır sonuçlandırılamayışı, seçim sonuçlarına yapılan itirazların itirazı yapan partiye göre yanlı değerlendirilmesi gibi örnekler, alındığı söylenen dersin aslında alınmadığını gösteren göstergelerden yalnızca birkaçı. Propaganda makinesinin mesajlarından çok uygulamaya bakmak daha doğru olur.

Van'da ne yaşandı? Bu kriz nasıl oluştu, neden kayyımdan vazgeçildi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, 'muhalefet tepki gösterdi' diye Erdoğan iktidarı verdiği karardan pek vazgeçmez. Yahut vazgeçmemiş gibi yapar, arka kapıdan dolanarak vazgeçer. Ancak Van'da çok açık bir geri adım var... Buradaki mücadeleyi ve AKP'nin tavrını nasıl okuyorsunuz?

Kriz o kadar dayanaksız, o kadar hukuk dışı bir gerekçeyle yaratıldı ki, Abdullah Zeydan’ın mazbatasını alışını bir geri adım olarak yorumlamak doğru olmaz. İlk derece mahkemesinin kendi hatasını kazanan adaya ödetmeyi deneyişinden doğan hukuk faciasını olduğu gibi bırakmaları mümkün değildi. Bir de Kürt siyasal ortamında uzunca bir süredir görülmeyen düzey ve kapsamdaki kitlesel tepkinin kararın değiştirilmesindeki rolünü de görmemek mümkün değil.

Hükümet, seçim yenilgisinin acısını Kürt seçmenden mi çıkarmak istedi. Batı'dan büyük dayanışma gördü... İzlediğim kadarıyla bu kez Kürt seçmen yalnız değildi...

Haklısınız, Kürt halkının nüfusunun çoğunluğunu oluşturduğu bölge dışından gelen tepki hayli etkili oldu. Özellikle sosyalist partilerin en yüksek düzeyde verdiği destek ve CHP’nin hızlı bir biçimde Van’a gönderdiği heyet gidişatı etkiledi. Daha sonra silmiş olsa da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın X hesabı üzerinden yansıttığı tutum da unutulmamalı.

Peki, bundan sonra ne olur? AKP'nin takviminde yeni anayasa var. Kuzey Irak'a operasyon planlıyor... Bu seçimlerden sonra, nasıl hareket eder, nasıl şekillenir? Seçim gecesi balkondan yaptığı konuşmada operasyon işareti vermişti.

Yeni anayasa yapma önerisinin daha çok bir algı yönetimi faaliyeti olduğunu düşünüyorum. Meclis aritmetiğinden kaynaklanan sorunlardan öte, Cumhur İttifakı içinde uzlaşmanın nasıl sağlanacağı, İttifak içi müzakerenin hangi noktalar üzerinden yürütüleceği meçhul. İçinden geçilen dönemde yapılması kolay bir 12 Eylül eleştirisi üzerinden Erdoğan rejimini demokrat göstermeye mi çalışıldığı yoksa gerçekten anayasanın değiştirilmek mi istendiği konusunda şüpheci olmakta fayda var.

Seçim öncesinde Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı’nın bölgeye yaptığı ziyaret ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gecesi konuya ilişkin sözleri bir arada düşünüldüğünde Kuzey Irak’a operasyon ihtimali hayli yüksek görünüyor. Bu operasyon güvenlikçi söylem içinde gerekçelendiriliyor olsa da, yerel seçimler sonrasında iktidarın yeniden yapılanması döneminde barındırdığı işaretleri dikkatle izlemekte fayda var. (Kısa Dalga)

Özel Haber