Sinan Ateş davasında ilk gün: Sanıklar kendilerini nasıl savundu?

Sinan Ateş davasında ilk gün: Sanıklar kendilerini nasıl savundu?
Sinan Ateş duruşması görülmeye başlandı. MHP'nin katılma talebi reddedildi. Duruşmada sanıkların ifadeleri alındı. Davaya yarın devam edecek.

Kısa Dalga - Eski Ülkü Ocakları'nın Genel Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Sinan Ateş'in 30 Aralık 2022'de Ankara'da uğradığı silahlı saldırı sonrası öldürülmesine ilişkin dava, tartışmalı geçen soruşturma sürecinin ardından Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşmayı muhalefet partilerin lideri de takip ediyor. Sinan Ateş'in eşi duruşmaya koruma polisleri ve çelik yelekle geldi.

MHP'nin davaya katılma talebi ise mahkeme tarafından reddedildi. Duruşmalar 1-5 Temmuz tarihlerinde Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde devam edecek.

Tetikçi Eray Özyağcı, amacının Sinan Ateş'i ayağından vurmak olduğunu ileri sürdü ve "Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. 'Bu işin içinde iş olmasın' dedim. Sonra Doğukan Abi beni arayıp, ‘Oğlum Sinan Ateş ölmüş, ben size ayaklarından vurun demedim mi’ diye kızdı. Ben öldürmedim, ben yapmadım abi dedim. Kızdı, bağırdı, çağırdı" dedi.

Doğukan Çep ise Gezi eylemleri sürecinde birçok kişiyi vurduklarını ileri sürdü. Çep, Sinan Ateş'le arasındaki anlaşmazlığın kaynağının 'para' olduğunu iddia etti ve Ateş'in sadece ayağından vurulmasını söylediğini kaydetti.

Hem tetikçi hem de azmettirici MHP ve Ülkü Ocakları'yla bağının olmadığını söyledi.

Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş ise, cep telefonuyla ilgili hazırlanan bilirkişi raporunu reddetti. Demirbaş, Sinan Ateş'in takip edilmesinin nedeninin pankart asmak olduğu tezini yineledi. Demirbaş, "İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” ifadelerini kullandı.

Sanıklar, Halk TV, Sözcü gazetesi gibi yayın organlarını hedef aldılar ve gazeteci İsmail Saymaz'ı "Görüşeceğiz" diyerek tehdit ettiler.

ekran-resmi-2024-07-01-16-34-23.png

Neler yaşandı?

16.30: Duruşmanın ilk günü sona erdi. Yarın sabah 9'da duruşmaya devam edilecek.

Tetikçiyi Ankara'ya götüren polis: 'Eray’ın dedesinin hasta olduğuna inandım'

16.10: Duruşmada, polislerden Aşkın Mert Gelenbey’in savunmasına geçildi.

Tetikçi Eray Özyağcı, 28 Aralık'ta özel harekât polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey'in kullanımındaki transporter araçla Ankara'ya getirilmişti. Gelenbey, Özyağcı’yı çocukluktan tanıdığını, son konuşmalarında Ankara’ya geleceğini öğrendiğini, bunun üzerine birlikte Ankara’ya gitmeyi teklif ettiğini öne sürdü. Gelenbey, "Muratcan Çolak'ın (diğer polis) yola çıkacağımızdan haberi yoktu. Bir süre sonra Ankara’ya gitmeyi teklif ettim. Böyle bir olay için gideceğimizden haberim yoktu” dedi.

Gelenbey, “Efendim tutanaklarda yanlışlık var. Eray’ın dedesinin hasta olduğuna inandım, bırakırken Suat Kurt’u gördük. Ben yanında olan silahları da görmedim. Eray’la vedalaştık, alkol aldım, abimle görüştüm, Muratcan uyanmadı, abimle vedalaştım yola çıktım. Sonra uyandırdım, arabayı Muratcan’a verdim. Gözümü açtığımda Bolu’daydık, Muratcan yine uyuyordu. Sürmeye devam ettim. Ben eşimi aldım, eve bıraktı, sonra Muratcan aracı bıraktı. Doğukan Çep’i tanımıyorum. Muratcan da tanımıyor” diye konuştu.

'Günlerce işkence gördük, bu ülkede PKK’lılara yapılmayan işkence bize yapıldı'

Mahkeme başkanı, Muratcan Çolak’ın ifadesinde Gelenbey’in de olduğu yerde ‘Dodo’ lakaplı Doğukan Çep’le tanıştığını söylediğini hatırlatarak, “Bak adam bir oturmada tanışmış, sen tanıyamadın mı?” diye sordu.

Gelenbey, “Aynı yerde bulunmuş olabiliriz ama hatırlamıyorum. Benim buradaki ifadem esastır. Günlerce işkence gördük, bu ülkede PKK’lılara yapılmayan işkence bize yapıldı. Çırılçıplak soyulduk. Emniyette söylemediklerim yazıldı, söylediklerim çarpıtıldı. Savcılıkta savcı Ayhan Ay, söylediklerimi tutanağa geçirmedi” dedi.

Gelenbey, mahkeme başkanının “Telefonunda Dodo diye Doğukan Çep nasıl kayıtlı o zaman?” sorusuna da “O numaralardan arayan hep Eray’dı” yanıtı verdi. Mahkeme başkanı bunun üzerine, “Tanımadan mı Doğu’yu kaydediyorsun?” diye sordu, ancak yanıt alamadı.

Ateş ailesinin avukatlarının soruları üzerine Gelenbey, “Siz Emre Yüksel ve Tolgahan Demirbaş’la görüşüp görüşmediğimi sıkıştırıyorsunuz. Hayır görüşmedim” dedi.

Bu sırada araya giren mahkeme başkanı, Gelenbey’e, “Mustafa Uzunlar, otopark sahibi. Enes Sayınlar isimli şahısla mesajlaşıyor. Buna göre siz aracı saat 04.00’te otoparka bırakmıştınız. Aynı Uzunlar, sizin için ‘İcraate gittiler’ diyor. Herhalde icraatten anladığı bir şey var. Bu adam bu lafı edebilirken sen bilmiyor muydun Eray’ın niçin Ankara’ya gittiğini?” diye sordu. Gelenbey, “Hayır” yanıtı verdi, mahkeme başkanı “Peki” diyerek soruyu bitirdi.

16.05: Sanıklardan Hakan Saraç da suçlamaları reddederek, beraatini talep etti.

'Kim olduğunu bile olaydan sonra öğrendim'

15.28: Sanık Zekeriya Asarkaya'nın savunmasına geçildi.

Sanık Suat Kurt’un, tetikçi Eray Özyağcı’nın kalması için evini ayarladığı Asarkaya, “Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben Sinan Ateş’n kim olduğunu bile olaydan sonra öğrendim. Bu kişileri tanımam etmem, resmen arada kandırıldım. Evimin karşısında kamera var, bilsem bunları misafir eder miyim? Her şeyin üzerine yemin ederim benim böyle bir cinayetin işleneceğinden haberim yoktur. Tahliye talebim ne demek, ben beraatimi talep ediyorum. Rahatsızım, hastalığım ilerledi” ifadelerini kullandı.

Asarkaya, “Ben Sinan Ateş’in adını ilk kez emniyette öğrendim. Vedat’la Eray gençlerdi, Suat biraz daha büyük. Ben rahat etsinler diye yanlarında fazla kalmak istemedim. Benden yardım isteyen Suat’tı, Suat 'benim param var, sana yük olmayayım, diğer arkadaşların durumu yok' dedi, onlar bende kaldılar. Suat otelde kaldı” dedi.

Demirbaş: Yemin ederim ki böyle bir olay olacağından haberim yoktu

14.25: Eski Ülkü Ocakları yöneticisi sanık Tolgahan Demirbaş'ın savunmasına geçildi.

Tolgahan Demirbaş, FETÖ iltisaklı algı operasyonu yapıldığını, ülkücü camianın zan altında bırakıldığını söyledi.

Demirbaş, "Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Maktulle hiçbir husumetim yoktur. Kendisiyle bağım yoktu. Tesadüfen denk gelmişliğim yoktur. Sanıkları tanımam, onlar beni tanımaz, ayrı şehirlerde yaşayan insanlarız. Sizlere saygım üzerine, kutsal saydığım tüm inançlar üzerine yemin ederim ki böyle bir olay olacağından haberim yoktu. Olay olduktan sonra öğreniş bulunmaktayım. Gizli kalması gereken bilgiler cımbızla çekilmiş, sistemli şekilde verilmiş, FETÖ iltisaklı basın mensuplarına ve sahte hesaplara servis edilmiş, bir algı operasyonu yürütülmüştür. Azmettiren sıfatı taşıyan birine sorulacak sorular sorgumda sorulmamıştır" dedi.

‘Cep telefonumun içinden yok bilgi alınmış, bilgiler kurtarılmış, hepsi yalan’

Tolgahan Demirbaş, şöyle devam etti:

"Yüksek lisans mezunu, iki dil bilen öğretmenim. Türkiye Şampiyonluğu elde etmiş milli sporcuyum.

Olaydan sonra Ankara’dan bile ayrılmadım. Savcılığa davet üzerine gittim, adli kontrol aldım. Bir yanlış olmasın diye yüzümü iki kere karakola gösterdim. Cep telefonumun içinden yok bilgi alınmış, bilgiler kurtarılmış, hepsi yalan. Suçlamaları reddediyorum. Bu dosyadan aklanacağıma inanıyorum. Yüce Türk adaletine sığınıyor, inanıyorum.

Ben cep telefonumu bu olayla bir bağlantım yok diye şifaen kendim teslim ettim. Bilgilerin hepsi olaydan 8 ay öncesine ait olaydır.

‘Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım’

Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle maktule karşı camiada bir tepki oluşmuştu. Maktulün evinin önüne pankart asılacaktı. Herkes bu konuda bir çaba sarf etmiştir, ben de ettim. Cep telefonumdan çıkan bilgilerin maktule ait olduğu iddia ediliyor. Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım. Maktule ait uçuş bilgilerini kimseye atmadım. Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Ricayla emniyet müdürünü de arasan kimse kimsenin güncel konum bilgisini veremez. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Telefondan çıkan, art niyetli olduğuna inandığım bilirkişi raporunda, olaylar 8 ay öncesine ait olduğundan, bu olayla ilgisi olmadığı su götürmez gerçektir.

Maktulle aynı camianın insanı olduğumuz için bana soruldu. Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni arada, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bilirkişi raporunda da 1 dakika 6 saniye yazmaktadır. Maksimum 10 saniye sürmüştür. Tutuklandığım süre boyunca bir kere daha görüşmemiş, konuşmamışızdır. Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim. Bu hususların hepsi görmezden gelinmiş.

‘Atış da yapacaktı ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım’

Emre Yüksel’le aynı camiada olmakla birlikte tanışıklığımız vardır. Ben Emre’yle o gün sosyal faaliyet yapmak üzere, hep gittiğim, arkadaşıma ait olan çiftlik evine gitmeye karar verdim. Ben öğretmenliği bırakıp kamu görevliliğine geçmeye çalıştığımdan beri özellikle sık giderim, mangal, piknik yaparım. Emre Yüksel bir gün önce ruhsatlı tabancasını almıştı. Yüksel beni aradı, yanında bir arkadaşı olduğunu söyleyip ne yapacağımı sorunca çiftliğe geçeceğimi söyledim.

Atış da yapacaktı. Ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım. Gecikeceğini söyleyince yolun karşısına geçtim, benzinliğe girdim, arabayla ilgili işlerimi yaptım. Emre Yüksel misafirinden ayrılamayacağını söyleyince çiftliğe geçtim. Sonra gelemediği için buluşmak için Ankara’ya döndüm, restoranda yemek yedik.

Ben sonra İstanbul’a geçtim, geldi beni aldı İstanbul’a gittik. Gece kaldık. (Mahkeme başkanı 'Ankara’da eğlenecek yer mi yok' diye sordu) Efendim biz hayatı böyle yaşayan insanlarız, yollarda geçiyor. Aklımıza geldi, gitmek istedik. Ben bir gece cumadan çıkıp Hakkari’ye de gittim.

Serdar Öktem’le suç tarihinde bir irtibatım olmadı. Serdar Öktem niye Ankara’ya geldi bilgim yok.

‘Maktulün çocukları gibi mağdur değildir ama benim çocuğum da mağdur’

Ailem, ben, komplo teorileri içeren iftiralarla mağdur haldeyiz. Ben 4 yaşındaki oğlumu diplomat olur diye özel okula gönderiyordum. Şu anda babası yanında yok, 10 yaşında. İlk aylar 'yurtdışında, Bosna’da' dendi benim için. Tabii ki maktulün çocukları gibi mağdur değildir ama benim çocuğum da mağdur. Babasının cezaevinde olduğunu sosyal medyadan, haberden öğrendi."

‘Bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi’

Demirbaş, avukatların soruları üzerine şu cevapları verdi:

"Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi.

Ben kimseye 'kalemi kırıldı' demedim. Oğlum yılbaşını geçirmek istediği için annesinden aldım. Oğlumla birlikte ablamların evine gittim. Evde eksik kalan gıdaları almak için markete çıktığımda birden etrafımı polisler sardı. Elimden telefonu aldı.

Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz. Ayşe Hanım'la hiçbir alakam yok, biz sadece evin önüne pankart asmak istedik. Hiçbir ülküdaşımın hiçbir çocuk ve kadınla ilgisi olamaz.

Aytaç Bey’i (sanık Aytaç Ataç) 8-10 yıldır tanırım, Çukurambar’daki mekanların da sahiplerini aşağı yukarı tanırım. Çocuklarımız birlikte büyüdü, sahibi olduğu kafeye sıklıkla gideriz."

Ateş ailesinin avukatı, “Mersin’deki Çağrı Ünel olayı 15 Mart’ta yaşanıyor. Siz 10 Mart’ta Mustafa Ensar Aykal’ı pankart olayı için, konum için arıyorsunuz. Siz yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak istiyorsunuz?” diye sordu. Demirbaş, “Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır o zaman” cevabı verdi.

'Audi marka araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç'

Demirbaş, şöyle devam etti:

"Benim camiada yetkim yoktur. Ben şerefli camiama ömrümü verdim.

Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre'ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç."

Cinayeti dosyasında, yapılan araştırmalarda, Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıkmıştı. Aynı konum bilgisi tetikçiyi taşıyan motokurye Vedat Balkaya’nın telefonunda da bulunmuş, daha sonra Demirbaş ve Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi aldığı ve Bolu’ya götürdüğü bilirkişi raporuna girmişti.

'Bütün bunların hepsi komplo teorisidir'

Demirbaş, savunmasını şöyle sürdürdü:

"Bütün bunların hepsi komplo teorisidir. Devletimiz muz cumhuriyeti değildir. Bu yalnızca pankart asma olayı için sorulmuştu.

Ben emniyete alındığımda plakası, modeli, rengi bile olmayan bir araç gösterildi. Bu araca Eray Özyağcı’nın bindiği söylenmektedir. 'Bu eşkale yönelik başka aracın geçmediği değerlendirmekte olup, bu kişinin de Tolgahan Demirbaş olduğu düşünülmektedir' diye zan altında bırakıldım ben. Bilerek ve isteyerek algı yaratılmıştır. HTS’den sonra aktarım noktasına geçmek için bir sürü alternatif olduğu belirtilmesine rağmen, 'bizim tespitimiz bu' denilseydi anlardım. Her şey gözardı edilmiş, art niyetli bir tutumdur.

'Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum'

Mustafa Abi’ye ulaşamadığımda Oğuz Kaan’ı aradım. Merakından beni aradı. Kılıçarslan Yaman merakından aradı. ('Olcay Kılavuz da mı merakından aradı' sorusu üzerine) Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum. Olay bir yere çekilmek istenmektedir. Bu kayıtlar yalandır, bu bilirkişi raporu bence hatalıdır."

Avukatların “İddianameye yeterince eksik hususla yazılmış. Bilirkişi raporları basına yansımış” sözleri üzerine mahkeme başkanı, “Bizim görevimiz basına yanmışız iddialar değil. Biz burada iddianameyi baz alıyoruz” diyerek avukatlara tepki gösterdi.

'İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı anlamındadır'

Demirbaş, bilirkişi raporunda Sinan Ateş’e ilişkin “İpi çekilmiştir” yazışmasının sorulması üzerine bu kez, “İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” yanıtı verdi.

Ardından Ateş ailesinin avukatı Ali Yücel, “Rahmetli Sinan Ateş’in avukatı ve arkadaşıyım. Siz benim adımı bilmiyorsunuz ama araç plakamı Aykal’a gönderiyorsunuz. O da ev adresimi ve kişisel bilgilerimi size iletiyor. Bu tarihlerde pankart asmak istiyordunuz. Benim de mi arabama pankart asacaktınız. Amacınız neydi?” diye sordu.

Demirbaş, “Sizinle bir alakası yok. Bana bir plaka geldi. Ben plakayı sordum. Neden sorulduğu hususunda herhangi bir ilgim yok” diye yanıt verdi.

İsmail Saymaz'a tehdit: 'Görüşeceğiz'

14.15: Heyet gelmeden önce sanık sandalyesinden Halk TV yazarı gazeteci İsmail Saymaz’ı hedef alan sanık Doğukan Çep, elindeki evrakı göstererek “Bana torbacı demişsin, ben torbacı mıyım?” diye bağırdı. Sanık Suat Kurt da “Bana taciz yazmışsın, görüşeceğiz” dedi.

13.20: Mahkeme heyeti, yaşanan gerilimin ardından duruşmaya 14.15'e kadar ara verdi.

Doğukan Çep: Gezi olaylarında vurma olaylarım olmuştu

12.00: Cinayetin azmettiricisi Doğukan Çep ifade vermeye başladı. Çep, "Ben azmettirdim" dedi.

Çep, şunları söyledi:

"2013 yılında Gezi olayları sıradan Gazi, Gülsuyu'nda DHKP-C’li teröristlerle vurma olaylarım olmuştu. Kırmızı fularlı kız Ayşe Deniz, Öykü Dilara Keskin… En son bunları vurduktan sonra ESP’nin derneğine giriyoruz, basıp içeride 10 kişiyi vuruyoruz.

En son Hasan Ferit Gedik ölüyor. Uyuşturucuya karşı yürüyormuş. Biz yakalandık, yargılanmaya başladık. Google Hasan Ferit Gedik yazın Allah için tabutun üstüne bakın. DHKP-C bayrakları. Biz bunları vurmuşuz, yargılanmaya başlamışız. Ayşe Deniz, Gezi’ye gidiyor, Gezi de ağaç içinmiş ya. Ayşe Deniz, Gezi’den sonra Kandil’e gidiyor. Karayılan’ın yanında fotoğrafları var, Karayılan kızları sever. Sonra Ayşe Deniz Rakka’ya gidiyor, orada ölüyor.”

Mahkeme Başkanı “Sabahtan beri ne anlatıyorsun” diye araya girip Çep’e kızarak tepki gösterdi.

Devam etmek istediğini söyleyen Çep, şöyle devam etti:

“Vurduğum Cebrail Günebakan da 'Kobani’ye gideceğiz' diyor. Halbuki bunlar MLKP’de silah eğitimi alıyor. Amara Kültür Merkezi’nde pankart açmışlar, ölüyorlar. Bu şekilde davalarım düştü. CHP’nin milletvekilleri gelir, davalarımı sever.”

Doğukan Çep, Gezi eylemleri sırasında Gülsuyu'nda Hasan Ferit’i öldürdüğü için 35 yıl ceza almıştı.

Sinan Ateş'le 'konuştuklarını' anlattı

Çep, cinayetten önce Sinan Ateş'le aralarında geçtiğini iddia ettiği olayları şöyle anlattı:

"Aziz Mahmut Hüdai Camisi’nde namaz kılıyordum. Bir gün sabah namazı Sinan Ateş geldi. Yan yana namaz kıldık, zikir yaptım. 2013’te Hasan Ferit Gedik'ten ceza almışım, 'Bana yardım eder misin?' dedim, 'Elimden geleni yaparım' dedi. Bana 'bizim yapamadıklarımızı, hayallerimizi yapmışsın' dedi. Sonra ‘Dosyanı halledecekler’ dedi. Ben aradım, 'bunu ayarladım' dedim. Taksim’de bir otele çağırdı, otelde parayı verdim. 2021’de telefonum çaldı, 'kardeşim' dedi 'bir 200 bin TL ödememiz lazım' dedi. 4-5 günde ayarladım.

2022 yılının Kasım ayı, 'kardeşim artık sona yaklaştık, eli kulağında' dedi, 'abi ben paranın tamamını ayarlayamadım' dedim. Sağdan soldan borç istedim, bir hafta içinde 200 bin TL ayarladım, 'kardeşim Ankara’ya gelir misin' dedi. 'Ankara’dayım' dedim, 'Çukurambar Liva Pastanesi'nin konumunu yaz, gel' dedi. Ben gittim, geldi. Oturduk, parayı verdim, poşetti. Ama 'bundan sonra seni aradığımda paranın tamamını ayarlaman lazım' dedi. Çıktık dışarıya, 'kardeşim burası benim ofisim' dedi. Tam binanın önünde beyaz bir arabanın içini açtı, benim verdiğim parayı koydu. Bir tane Mercedes, ben oradan ayrıldım İstanbul’a gittim.

Ben aramaya başladım, aralık ayı oldu. 'Kardeşim sabret' dedi. 'Olmuyorsa paramızı geri alalım' dedi. Arıyorum arıyorum açmıyor, açan adam açmamaya başladı. Ben de bir iki gün daha bekledim. 'Ben bunu ayaklarından vurucam, Ankara’ya gidiyorum' dedim. Eray da yanımda. 'Abi ben gider vururum' dedi."

'Ölmesini de istemezdim, nasıl öldüğünü de bilmiyorum'

Mahkeme başkanının araya girmesi üzerine Doğukan Cep, “Ben öldürmeye gönderseydim, öldürmeye gönderdim derdim. Allah’tan başka kimseden korkum yok. Ölmesini de istemezdim, nasıl öldüğünü de bilmiyorum. Delikanlı gibi öldürdüm derdim. Sevip sevmemek önemli değil. Bunu öldür, öldürtme demem” dedi.

Ben bunu vururum deyince (Eray) voltadayız biz… Suat abiyi aradım, abi benim bir işim var halleder misin dedim. Bana bir iki gün Ankara’dan ev lazım dedim. Cinayet desem bunlar benim telefonumu açmaz. Suat abi, liva pastanesinde oturdum, ofisi şurada, sadece çıkınca haberi ver. Ben arkadaşımı, dostumu bile isteye yakmam, hain biri değilim.

Suikast yapmaya gelen insan arkadan vurur gider, yüzünü kapatır gider, karşıdan gelir göğsü gerer vurur. Suikast yapmaya gelen insan silahı böyle tutmaz. Nasıl öldü bilmiyorum, şok oldum, Suat abi şok oldu. Dünyam başıma yıkıldı, bütün film bitti. Dört gün sonra yakalandım.

Halk TV ve Sözcü'yü hedef aldı

Halk TV, Sözcü Gazetesi 'suikast' dedi. Halk TV, Sözcü hiçbir şehit ailesinin haberini yapmadı. Suat abi Allah korkusu olan bir insan, 'niye böyle oldu' deyince 'böyle olsun istemedim' dedim.

'Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı'

Bence büyük şaibe var. Şaibeli, araştırılmasını istiyorum. Ayağından vurduruyorum, yere düşüyor ama karnından kurşun var. Eray'ın yere düştüğünde karnından vurması mümkün değil. Karakolda mermiler farklı yazdılar. O açı Selman'ın (Sinan Ateş öldüğünde yanında olan ve omuzundan vurulan akrabası Selman Bozkurt) açısı. Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı."

'Bastığımız mermi Sterling; bastığımız mermiyi biliyoruz'

Eray motordan indi, ‘Vurdum’ dedi. Biri bağırmış ‘Abiyi vurduk, abiyi vurduk’ diye. Ben bunlara ‘ölmüş' dedim, 'ayağından vuracaktınız hani’ diye bağırdım çağırdım. Ölmesini istemedim.

Büyük şaibe var. Eray Özyağcı ayağından vuruyor, karnındaki MKE, Eray'daki Sterling mermi. Bastığımız mermiyi biliyoruz aptal değiliz. Bence Sinan Ateş, Selman Bozkurt'un mermisi ile karnından vuruldu.”

Tetikçi sanık Eray Özyağcı da “Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. Bu işin içinde iş olmasın dedim” savunması yapmıştı.

'Sinan Ateş'le Facetime üzerinden iletişim kurdum'

Çep, avukatların soruları üzerine savunmasına şöyle devam etti:

“Sinan Ateş’le Facetime numaramdan iletişim kurdum. Hat takmıyorum telefona, Facetime üzerinden iletişim kurdum. Sinan Ateş ilk tanıştığımızda Ülkü Ocakları başkanıydı, ben onunla camide karşılaştım. Benim Ülkü Ocakları’yla bir bağlantım yok, bilmem etmem. Yardım istedik.

Karakolda 'suikast yaptın, hükümeti falan filan' diye dayak yedik. 18 ay bir dosya açılmaz mı? 7’nci ayda savcı Durdu Özer telefonları göndermiş. 18 ay yattık ya, ayağından vurdurduk.

Eray şimdi erkek ya, benim başımdan geçen olayları ismimi vermemek için kendi başından geçmiş gibi anlatıyor, erkeklik yapıyor. Her şeyi ben ayarladım."

'MHP'li Serdar Öktem, Hasan Ferit Gedik davasında avukatımdı'

Çep, avukatların bir dönem Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış olan MHP’li avukat sanık Serdar Öktem’i nereden tanıdığı ve Sinan Ateş’e verdiğini iddia ettiği paralara ilişkin sorularını da şöyle yanıtladı:

"2013’te Hasan Gedik davasında Serdar Öktem avukatımdı, DHKP-C’lilere karşı beni savunuyordu. ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’ dedi. Adamları ben yaktım. Benim silahlarım var. Bir tane silahım 200 bin TL eder zaten. Bana polisin biri ‘Oğlum bunları satsaydın yürürdün’ dedi. Bu paraları; aracılık yapıyorum, tahsilat yapıyorum. Bunları yaparken ben ezilenlerin, mağdurların yanındayım."

‘Aslında benim parmağım iyi çalışır, iyi vururum’

Ateş ailesi avukatıyla Doğukan Çep arasında şu diyalog geçti:

Avukat: Eray için 'ayağından vuracaktı, suikast yok' dedin. Sadece ayağına sıkacak kişi nasıl 46 mermiyle geziyor?

Çep: Ben 'öldürün' demedim, 'ayağına vurun' dedim. Manyak öyle geziyor.

Mahkeme başkanı: Yeter, kes sesini!

Avukat: Neden alacak için tetikçi tuttunuz?

Çep: Aslında benim parmağım iyi çalışır, iyi vururum. 'Ben giderim abi' dedi. Suikast yapacak adam ayağına vurur mu?

Çep, "Hasan Ferit Gedik davasında cezanız Yargıtay tarafından onanmış. Onanmış bir dosyada nasıl bir yardım istediniz?" sorusuna cevap vermedi.

11.45: T24'ün aktardığına göre, Suat Kurt'un savunması devam ettiği sırada, sanık sandalyesinden geriye dönen sanık Doğukan Çep, basın bölümünde oturan gazeteci İsmail Saymaz'a gülerek başını salladı.

Keşifçi Kurt: Benim MHP ile Ülkü Ocakları’yla bağlantım yok. Vurulacak biriymiş, bilmem

11.30: Sinan Ateş cinayetinde keşifçi olan sanık Suat Kurt’un savunmasına geçildi.

Müşterek fail suçlaması ile cinayet suçlamasını kabul etmediğini söyleyen Kurt, “Büyük üzüntüyle ifademi verdim. Doğukan Çep aradı, ‘Bir alacak verecek davasından bir kardeşimle ilgili sıkıntı var, Ankara’ya gider misin abi. Sana adres vereceğim, bu adreste şahıs kaçta gidiyor, kaçta geliyor bilgi istiyorum' dedi. Eray’ı karşılayan, Zekeriya ile evi ayarlayan benim” dedi.

Tetikçi Özyağcı, duruşmanın başındaki savunmasında kendisini, yakalandığı Ankara’daki evde kimin karşıladığı sorulunca, 'Suat abi karşıladı' demiş, “Adresi ve konumu kimden aldınız?” sorusuna ise 'Doğukan Çep' yanıtı vermişti.

Mahkeme başkanı, “Sormadın mı alacak verecek davasında niye adres soruyorum, takip ediyorum” diye sordu. Kurt, “Rahmetli kaçta giriyor, kaçta gidiyor diye baktım” diye cevap verdi. Mahkeme başkanının sorusunu yinelemesi üzerine Kurt bu kez, “Bana 'dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak' denildi Doğukan Abi tarafından. Benim MHP ile Ülkü Ocakları’yla bağlantım yok. Vurulacak biriymiş, bilmem” dedi.

Mahkeme başkanının “Doğukan sana 'vurulacak' dedi yani” diye araya girmesi üzerine, Kurt savunmasına şöyle devam etti:

“’Dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak’ dedi. Eray’ın vurulacağını telefonda konuştuklarında öğrendim. Ayın 26’sında Ankara’ya gittim. Kendi kimlik bilgilerimle otele yerleştim. Doğukan adres bilgilerini attı, girişini çıkışını ilettim. İfademdeki her şey doğrudur. 27’sinde cezaevine girdim, 28’inde çıktım. Ben cinayet işleneceğini bilsem kendi kimlik bilgilerimle otelde kalmam. Bu kadar aptallık etmem herhalde.

Eray’ı öyle tanımam etmem, bir iki kez görmüşümdür.

‘Üzüntüme Mustafa komiser şahittir’

Doğukan’ı aradım, 'rahmetli olmuş' dedim. 'Maalesef abi' dedi. Bu üzüntüme buradaki Mustafa komiser de şahittir. (Eski Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal) Çok üzüldüm, cinayet olacağını bilseydim otelde kalır mıydım. Çok üzüldüm, ifademi de öyle verdim. Ben cinayeti öğrenince kaçtım zaten. Gebze’ye gittim."

Kurt, avukatın "Siyasi bir kimliği olduğunu biliyor muydun?" sorusuna, "Yok nereden bileyim, bilmiyorum. Cezaevinden pandemi izninde çıkmışım, bir daha niye böyle bir şeyin içine gireyim. Yandı infazım, mağdur olduk. Ben silah falan görmedim hiçbir yerde" cevabı verdi.

Tetikçi Özyağcı savunmasında, azmettirici Doğukan Cep'e "Ben senin için Sinan Ateş'i gider ayaklarından vururum' dediğini söyleyerek, "Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi" ifadelerini kullanmıştı.

Ayşe Ateş: Anlaşılan o ki bu siyasi cinayetin kökleri düşündüğümüzden daha derinde

11.20: Duruşmaya verilen arada, Ayşe Ateş sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Ateş, “Günlerdir MHP MYK üyeleri, Ülkü Ocakları yöneticileri, kiralık kalemler ve trol hesaplar tarafından ortaya sürülen ve dosyadaki delillerle uyuşmayan iddialar ve bugün de duruşma salonunda tutuklular tarafından bu iddialarla bire bir örtüşen ifadelerle topyekûn sergilenen kumpas tiyatrosu… Anlaşılan o ki bu siyasi cinayetin kökleri düşündüğümüzden daha derinde” dedi.

Ayşe Ateş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Berrak suyu bulandırmak, zaman kazanmak, mağduriyet devşirmek istediklerini biliyorduk. Ama ne gizlemeye çalıştıklarını, kimi, kimleri korumak için çabaladıklarını henüz tam olarak bilmiyoruz.

Bu yüzden yargının önüne set çekilmemesi, 17 kişi hakkında yürütülen soruşturmanın bir an önce derinleştirilip tamamlanması ve bu siyasi cinayetin kime, nereye kadar uzanıyorsa uzanması tek temennimizdir.

Sincan’dayız. Adil bir yargılama neticesinde bütün gerçekleri öğreneceğimize inanıyor, adaletin tecelli etmesini bekliyoruz.

Adaletsiz geçirecek bir güne daha tahammülümüz olmadığını da tekraren ifade ediyoruz.”

Özel: Esas azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzey bir çaba gördük

11.00: CHP Genel Başkanı Özgür Özel, duruşma devam ederken açıklama yaptı. Özel, “Alelade bir cinayet değil. Ülkü Ocakları'nın önceki dönem genel başkanı... Ankara'da bir cinayet işlendi. Bu cinayetin tetikçisi bellidir, azmettirenlerin az meşhur olanları belli, katkı verenler, yardım edenler bellidir ama iddianame işin gitmesi gerektiği yerde kesilmiştir.” dedi.

53827391376-f39a990681-k.jpg

Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Davanın duruşma düzeni açısından endişe edecek hiçbir şey yok. Ayşe Ateş’in bir yanında ben bir yanında Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız, bir yanında Kemal Kılıçdaroğlu...

Ayşe Ateş ve evlatları ‘adalete ulaştık’ diyene kadar biz onların yanında oturmaya devam edeceğiz.

Kendilerine bugün verilen yeni vazifeyi yerine getirmeye çalışan bir tetikçi ve azmettiriciyle birlikteydik. Ettiği telefonları hatırlamayan aldığı talimatları hatırlamayan görüştüğü kişileri hatırlamayan ama birilerinin bağlantısını ortadan kaldırmak için yeni şeyler hatırlayan bir tetikçi ve azmettirici gördük. Esas azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzey bir çaba gördük. Bunu herkes görüyor, bu işin peşini bırakmayacağız, tüm hukuki süreci takip edeceğiz.

Günü geldiğinde kimse kral çıplak demiyorsa biz diyeceğiz. Ama o iki evladı gözü yaşlı eşi ve Türkiye'de siyaset yapıp, siyasi duruşundan dolayı endişe duyan kimsenin ‘Benim sonum Sinan Ateş gibi olur’ diye korkmasına izin vermeyeceğiz.

Türkiye’yi ise boğmaya çalışıyorlar, bundan sonrası için gözdağı vermeye çalışıyorlar, buna sessiz kalınmayacak! Herkes bundan emin olsun."

'İşkence altında ifade verdim'

10.25: T24'ün aktardığına göre, sanık Vedat Balkaya’nın savunması başladı. İddianameye göre, Ateş’i öldüren tetikçi Eray Özyağcı, kendisini bekleyen Vedat Balkaya’nın kullanımındaki motosikletle, Gölbaşı’nda atıl durumda bulunan bir benzin istasyonuna bırakılmıştı.

Balkaya, ifadesinde "Beni Kocaeli'nde bir ormana götürdüler. Fena dövdüler, ismini bilmediğim bir adamın ismimi vermemi istediler. Çırılçıplak kaldım. Aynı üç gün boyunca Ankara Emniyet'te yaşadım. Ben işin aslını ilk Kocaeli Emniyeti’ne götürülünce öğrendim. Ben böyle bir şey olacağını, birinin vurulacağını bilseydim asla girmezdim. Ben kandırılarak getirildim, alet edildim. Ben bir alacak davası olduğunu, araç gerektiğini söyledikleri için yardım ettim" dedi.

Mahkeme başkanı, “İfadende vurulma olayından haberdar olduğunu, hazırlık aşamasından haberdar olduğunu söylemişsin” deyince motorkurye Balkaya, emniyetteki ifadesini reddederek işkence altında ifade verdiğini iddia etti. “Bunlar benim cümlelerim değil, polis çarpıttı, çoğu çarpıtma” diyen Balkaya, tahliyesini talep etti.

'Ben bu davanın baş aktörüyüm, azmettiricisiyim. İfade vermek istiyorum'

10.10: Halk TV programcısı Timur Soykan'ın aktardığına göre, tetikçi Eray Özyağcı, savcıların MHP'yi, MHP'li isimleri suçlaması için baskı yaptığını ileri sürdü. Özyağcı, iddianamede kaçırıldığı anlatılan Ülkü Ocakları'na tahsisli aracı hiç görmediğini söyledi.

Eray Özyağcı'nın ifadesi bitince Doğukan Çep söz aldı. 'Ben bu davanın baş aktörüyüm, azmettiricisiyim. İfade vermek istiyorum" dedi. Mahkeme Başkanı "Sıranı bekleyeceksin" ifadelerini kullandı.

09.40: Cinayetin tetikçisi sanık Eray Özyağcı, ifade vermeye başladı.

Özyağcı, Doğukan Çep'in anlaşmazlık nedeniyle kendisini Sinan Ateş'i vurmak için Ankara'ya gönderdiğini, kendisini de olay yerine Vedat Balkaya'nın götürdüğünü söyleyerek, “Aradım aradım ulaşamadım, bir dosya için bana söz vermişti, sözünü tutmadı. Bir para göndermiştim" dedi.

"Ben senin için Sinan Ateş'i gider ayaklarından vururum" dediğini söyleyen Özyağcı, "Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi" ifadelerini kullandı.

Mahkeme başkanı Özyağcı’a, ifadesi ile savunması arasındaki çelişkileri sordu. Sanık Özyağcı, söylemediği şeylerin ifadeye yazıldığını öne sürdü.

Mahkeme başkanı ise “Kamera kayıtlarını izledim, sana doğru koşuyorlardı. Kim reisi vurduk diye bağıracak sana” diye sordu. Özyağcı, “Ben duyduklarımı söylüyorum vallahi efendim” dedi.

Özyağcı, savunmasına şöyle devam etti:

"Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. 'Bu işin içinde iş olmasın' dedim. Sonra Doğukan Abi beni arayıp, ‘Oğlum Sinan Ateş ölmüş, ben size ayaklarından vurun demedim mi’ diye kızdı. Ben öldürmedim, ben yapmadım abi dedim. Kızdı, bağırdı, çağırdı.

İfadelerimde abiyi (Doğukan Çep) korumak için yalan söyledim."

'Reisi vurduk, reisi vurduk' diyorlardı

Tetikçi Özyağcı, olay anını anlatırken, “Doğukan Sinan'ın yanında iki kişi var, sadece ayaklarından vur uzaklaş dedi. Ben sadece Sinan Ateş’in sağlı sollu ayaklarına ateş ettim efendim. Bana yanındakiler ateş etti. En son şöyle bir ses duydum: ‘Reisi vurduk, reisi vurduk’ diyorlardı” diye savunma yaptı.

Mahkeme başkanı ise “Kamera kayıtlarını izledim, sana doğru koşuyorlardı. Kim reisi vurduk diye bağıracak sana” diye sordu. Özyağcı, “Ben duyduklarımı söylüyorum vallahi efendim” dedi.

'Savcılar, 'Bize iki üç MHP’linin adını ver' diye telkinde bulundu'

Eray Özyağcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üç tane savcı benim ifademi almaya başladı. Durmuş Ali Kaya, 'Bize hikaye anlatma, biz bu işin siyasi olduğunu biliyoruz. Sana Devlet Bahçeli talimat verdiyse söyle, bize iki üç MHP’linin adını ver, içeride de dışarıda da seni koruyacağız. Sana birkaç araç fotoları göstereceğim, bunları onayla yeter' dedi. 'Ben bunlara alet olmam, bunlar yalan dolan' dedim.

'Ben hiç tanımadığım insanlara iftira atamam' dedim. Bana fotoğraflar göstermeye başladılar.

'Ben bu dosyanın kalemşörüyüm, sana göstereceğim' dedi. Öyle bir ifade alıyor ki, abimi korumak için ne yazıyorsa yazsın dedim. Şunları imzala dediler, imzaladım. Sonra da cezaevine gönderdiler. Bana gösterilen araç ve insan fotoğraflarını televizyonlarda gördüm, meğer onlar Ülkü Ocakları'na aitmiş. Allah'a şükrettim beni bunlara alet etmedin diye. Doğukan Çep, benim abimdir, ben sadece abimle Sinan Ateş arasındaki anlaşmazlık yüzünden ayaklarından vurdum. Ben kimseyi öldürmedim."

Özyağcı, 'tahliye talebin var mı' sorusuna da 'hayır' yanıtı verdi.

09.33: Sanıklara soruldu, sanıklar MHP avukatlarının davaya katılma talebini kabul etti, sanık müdafileri 'takdir mahkemenindir' dedi. MHP avukatlarının dilekçesi ve dilekçedeki 1 adet flash bellek dosyaya eklendi.

Savcı, suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle MHP avukatlarının katılma talebininin reddedilmesini talep etti. MHP'nin suçtan zarar gören sıfatı bulunmadığından, katılma talebinin reddine oybirliğiyle karar verildi. Karar, salonda alkışlarla karşılandı.

09.30: Avukatlar İbrahim Ethem Yiğit ve Çağrı Can Pak, MHP adına davaya katılma talep etti ve dilekçelerini mahkemeye sundu.

09.25: Mahkeme başkanı, salondakileri ve sanıkları "sakin olacaksınız, tahriklere kapılmayacaksınız" diye uyardı, Doğukan Çep'in salona getirilmesini istedi. Çep, jandarma eşliğinde salona yeniden getiriliyor.

09.10: Salona en son, cinayeti planlayan ve organize eden Doğukan Çep ile eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş getirildi. Doğukan Çep, "Bay Kemal nerede" diye bağırınca, jandarma eşliğinde salondan çıkarıldı.

09.08: Sanık yakınları, salonun ayrı bir bölümüne alındı ve diğer izleyicilerle aralarında güvenlik bariyeri oluşturuldu

09.05: Tutuklu sanıklar, kelepçeli olarak duruşma salonuna getirildi.

Yoğun önlem

Duruşmanın ilk gününde. Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü çevresinde ve içinde yoğun güvenlik önlemleri alındı. Cezaevi kampüsüne giden yolda trafik ve çevik kuvvet polisleri tarafından bazı araçlara arama işlemi uygulandı.

Cezaevine giden yolda trafik yoğunluğu yaşanırken, yol kenarında TOMA araçları bekletildi. Cezaevi kampüsünde 10 kilometre çapında güvenlik önlemleri alındı. Kampüs önünde onlarca çevik kuvvet aracı ve çevik kuvvet polisleri beklerken, basın için ayrı bir alan hazırlandı.

Ayşe Ateş: "Hala gelmeyen deliller var"

Duruşmayı izlemek için gelen Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, şunları söyledi:

"Eksik bir iddianame ile yarım bir mahkeme kuruldu. Bizim isteğimiz ayrılan dosyanın hızlıca tamamlanması ve eklenerek, eksiklikler giderilerek yargılamanın yapılması. Suçluların yargılanmasından başka birşey istemiyoruz. Hala gelmeyen deliller var. Mahkemede tüm bunları talep edeceğim. Yoğun güvenlik önlemleri altında yaşıyorum, gerekli haller dışında evden çıkmıyorum. Siyasi parti genel başkanları sağ olsunlar bizi yalnız bırakmayacaklarını açıkladılar."

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları duruşmada

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları Atila Kaya, Suat Başaran, Hakan Ünser ve Alişan Satılmış, duruşmayı İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ile birlikte takip ediyor.

1719820292808-01059873-eb-47-4-e-1-d-896-a-6-b-9-cdf-674561.jpg

Kılıçdaroğlu ve Özel yan yana

Sinan Ateş davası duruşmasına gelen CHP lideri Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu, Ayşe Ateş'in yanında oturdu.

İYİ Partili lideri Müsavat Dervişoğlu ve Ülkü Ocakları eski Genel Başkanları Atila Kaya, Suat Başaran ve Alişan Satılmış, Sinan Ateş davasında.

gryz2y-wcaamf7u.jpg

(Haber Merkezi)

Gündem