Siyaset Bilimci Andrés Besserer Rayas ile söyleşi: Kolombiya’da sol nasıl iktidara geldi?

Siyaset Bilimci Andrés Besserer Rayas ile söyleşi: Kolombiya’da sol nasıl iktidara geldi?
Begüm Zorlu, Kolombiya’daki seçimin dinamiklerini anlamak için şu an Kolombiya’da saha çalışması yürüten, New York’da City Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında doktora yapan Andrés Besserer Rayas ile söyleşi gerçekleştirdi.

Begüm Zorlu

Pembe Dalga’nın çöküşü olarak nitelendirilen bir dönemin ardından yeni bir sol dalga Latin Amerika’ya geri dönüyor. "Pembe Dalga", 1990’ların sonu ve 2000’li yılların başında sol hükümetlerin kıtada iktidara gelmesi ve Latin Amerika’nın, Venezuela’da Hugo Chavez, Brezilya’da Luiz Inácio Lula da Silva ve Ekvator’da Rafael Correa gibi liderlerin yönetiminde neoliberal ekonomik modelden uzaklaşmasını ifade ediyordu. Chavez’in 2013 yılındaki vefatının ardından artan ekonomik ve siyasi kriz, Lula’nın yerine geçen Dilma Rousseff’in 2016’da görevden alınması, ve Arjantin, Ekvator, Brezilya'da sağın seçim başarısı, bir çok yorumcu tarafından bu dalganın sonu olarak görüldü. Ancak, geçen sene Şili, Peru ve Honduras solcu liderleri seçti. Bu liderler Pembe Dalga'nın bazı iddialarını tekrarlarken, ABD’nin uluslararası sistemdeki pozisyonu ile mücadele ve iklim politikaları açısından önemli farklılık gösterdiler. Bu ülkelerdeki en belirgin benzer dinamik solun, yaşam standartları ve eğitim hakkı üzerine gerçekleşen ve polis şiddeti ile karşı karşıya kalan kitlesel protestoların ardından iktidara gelmesiydi. Dolayısıyla Gustavo Petro’nun Kolombiya’daki başarısı Latin Amerika’da solun son elde ettiği bu başarı dizisinin sonuncusu oldu.

Kolombiya’daki seçimin dinamiklerini anlamak için şu an Kolombiya’da saha çalışması yürüten, New York’da City Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında doktora yapan Andrés Besserer Rayas ile konuşma fırsatım oldu. Andrés’in çalışmaları, ABD ve Kolombiya’daki göçmenlerin göçmenlik statüsünü karşılaştırarak, demokrasilerin göçmenliği nasıl yönettiğine odaklanıyor. Kendisi şu anda Kolombiya’da saha çalışmasını sürdürüyor ve Kolombiya’nın göçmen politikalarının Venezuelalılar üzerindeki etkilerini ve aynı zamanda göçmenlerin entegrasyonu ile ilgili politika süreçlerini inceliyor.

Andrés, City Üniversitesi’ndeki doktora programına başlamadan önce yüksek lisans derecesini University College London (UCL)’da Demokrasi ve Karşılaştırmalı Siyaset üzerine yaptı ve Meksika'nın Ulusal Seçim Kurulu’nda çalıştı. Burada ülke dışından oy verme prosedürleri, kampanya finansmanı düzenlemeleri ve seçmen kayıtları konusunda uzmanlaştı. Andrés ayrıca, tüm dünyadaki seçimler ve seçim sistemleri konusunda yalnızca İngilizce dilinde yayın yapan podcast’lerden biri olan Ballot Box: Elections Around the World podcastinin yapımcılarından biri .

Kolombiya, çok belirsiz ve çekişmeli bir dönemden geçti. Daha önceki konuşmalarımızda da söylediğin gibi kimse seçimin sonucunun ne olacağını tahmin edemiyordu. Mülakata geçen hafta gerçekleşen iki turlu seçim sürecinin nasıl geçtiğini sorarak başlamak istiyorum.

Literatürde iki turlu seçim sistemleri genellikle adayların daha ılımlı bir pozisyona itilmesi ve koalisyon inşası açısından faydalı görülüyor, dolayısıyla birinci ve ikinci tur arasında adaylar diğer adaylardan kalan oyları almaya çalışıyor. Bu da çok yoğun bir politik kampanya dönemi anlamına geliyor. Kolombiya’da geçen hafta gördüğünüz, bu ülkede normalde alışık olunandan farklıydı. İlk aday, iktidardan dışlanan bir siyasi gelenek olan soldan gelen Gustavo Petro idi. İkinci aday ise, sağdan gelen ve seçmen tarafından pek bilinmeyen Rodolfo Hernández Suárez oldu. Suárez’in geleneksel partilerden gelmediğinin altını çizmekte de fayda var.

Muhtemelen yakın tarihin en etkili siyasi figürü olan Petro’nun, kendisini tanıtmaktan çok kendisi hakkında olumsuz fikirlere sahip olan insanları ikna etmesi gerekiyordu. Bence bunu oldukça etkili bir şekilde yapmayı başardı. Geçmişinde tartışmalı şeyler söylemiş olan Rodolfo Hernández ise seçim kampanyası döneminde Miami’ye gitti ve hayatı ile tehdit edildiğini iddia etti. Ancak bu çok güvenilir bir iddia gibi görünmedi. Ayrıca Kolombiya’daki birçok analist, Hernández’in bu hamle ile çok zaman kaybettiğini düşündü. Dolayısıyla, Hernández kazanması için gereken koalisyonları inşa edemedi ve üçüncü sıradaki Uribeci adayın oylarını toplamasına rağmen bu grup dışındakileri ikna etmeyi başaramadı.

Seçimden hemen önceki günlerde Kolombiya'da gerginlik hakimdi. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, salgın dönemine denk gelen 2020 ve 2021’de koordine edilmemiş devasa bir toplumsal hareket vardı. Dolayısıyla, tek bir politik hedefi olan bir toplumsal hareket değil, şiddete yol açan – polis şiddeti de buna dahil - bir dizi yoğun eylem vardı. Özellikle gençler polisler tarafından öldürüldü. Ayrıca göstericiler de polis şiddetine tepki olarak belirli noktalarda polis karakollarına saldırdı ve karakolları ateşe verdi. Dolayısıyla arka planda bu çok yoğun toplumsal ayaklanma vardı. Ayrıca pek çok kişi seçimi iki adayın berabere tamamlayacağını öngörüyordu, dolayısıyla kimse kimin kazanacağını kesin bir şekilde bilmiyordu. Şunu belirtmek önemli; Kolombiya’da seçimden bir hafta öncesine kadar seçimin sonucunu öngeren anketler yayınlanamıyor, dolayısıyla ilk sıradaki adayın kim olduğunu gerçekten kimse bilmiyor. Bu nedenle, ben de dahil olmak üzere, herkes birinci ve ikinci aday aday arasındaki farkın çok küçük, belki de yüzde bir ya da ikiden bile az olacağına inanıyordu. Buna ek olarak, yasama seçimleri sırasında ön sayımda oyların sayılma şekliyle ilgili teknik bir sorun vardı (ön-sayım, Kolombiya’da oyların sayıldığı ilk aşama). Bu ön sayımın altında yatan mantık adayların kendilerini kazanan olarak ilan etmelerini engellemek olsa da, ön sayım ile yaklaşık bir milyon oya denk gelen gerçek yasal oylar arasında büyük bir tutarsızlık vardı. Gerçekleşmemesi gereken bu teknik hata seçimlerin güvenirliği ile ilgili soru işaretleri yarattı.

Bu koşullar göz önüne alındığında, seçimden bir hafta önce, seçimler sırasında şiddetin yaşanacağına ve her iki adayın da sonuçları kabul etmeyeceğine dair çok sayıda tahmin vardı. Sonuç olarak, tahmin edebileceğin gibi, gerilim çok yüksekti.

Solun Kolombiya'dan oldukça dışlandığının ve muhtemelen birçok kişi için eski bir gerillanın seçimi kazanmasının şok edici olduğunun altını çizmiştin. Barış anlaşmasının solun daha fazla “normalleşmesine” yönelik bir sürecin önünü açtığını düşünüyor musun? Ayrıca son yıllarda, koruma altında olması gereken yerli ve toplumsal liderlerin öldürülmesi nedeniyle barış anlaşmasının uygulanmasında birçok sorun yaşandı. Barış anlaşmasının uygulanmasındaki eksikliğinin bugün tanık olduğumuz sonuca yol açtığına inanıyor musun?

Bence kesinlikle haklısın ve dikkate alınması gereken bir kaç şey var. Birincisi, son yıllarda Kolombiya’da oy kullanma hakkı olan gençlerin sayısı çok fazla arttı. Kolombiya görece olarak genç bir ülke ve bu nedenle barış anlaşmasının yapıldığı 2016 yılı ile karşılaştırıldığında, çok sayıda genç oy verme hakkına sahip hale geldi. 2 milyon kişilik bir artış yaşandı ve bu sayı nüfusu 50 milyon olan bir ülke için gerçekten çok yüksek. Kolombiya’da, devlet destekli şiddet ve gerilla şiddeti döneminde yaşayanlar ile bu şiddet tarihinden çok daha az etkilenen yeni seçmenler arasında bir kuşak farkı olduğu gibi bir düşünce var. Ayrıca bu gençler Siyahların Hayatı Önemlidir (Black Lives Matter) gibi hareketlerle bağlantılı oldukları için çok daha fazla uluslararasılar. Bu kesinlikle, oy kullanma hakkına sahip seçmenler arasında, önceki nesilden çok farklı düşünen bir kesimin olduğuna dair bir işaret.

Petro, senin de bildiğin gibi, yeniden dağıtım konusundaki gündemleri nedeniyle şehirli entelijansiyanın desteğini alacak kadar çok popüler olan M-19 hareketine bağlı bir gerillaydı. Fakat, bu hareket Kolombiya tarihinde 1985 Adalet Sarayı Kuşatması ile anıldığı için, aynı zamanda, çok da sevilmiyordu. Fakat hareket daha sonra kendisini bir partiye dönüştürdü ve kurumların bir parçası haline geldi. Ancak daha eski kuşaklar için eski bir gerillaya oy vermek hala çok zordu.

Ancak, benim gördüğüm şu ki Kolombiya insanların değişebileceğini ve şiddetin bir araç olduğunu düşünmekten vazgeçebileceğini kabul eden bir ülke. Şu anki yönetim sırasında toplumsal liderlerin öldürülmesi, özellikle sol için, tam bir skandal olarak algılandı. Bence çok sayıda genç bu durumu, özellikle şehir merkezlerindeki gençler arasında çok popular olan barış anlaşmasının şartlarına yönelik bir tehdit olarak görüyor. Petro, bu dinamiği yakalayarak ‘müreffeh ve barışçıl bir ulus’ vizyonu önerdi ve barış dilini teşvik etti.

Ben buna ayrıca Kovid-19 salgınının politik olmayan çok sayıdaki Kolombiyalı üzerindeki devasa etkisini ekleyebilirim. Çok da bilgili olamayan pek çok seçmen şu anki başkanın, özellikle ekonomi söz konusu olduğunda ülkeyi iyi yönetmediğini düşünüyordu ve bu şekilde düşünmelerinde Kovid-19 çok önemli bir faktördü. Dolayısıyla bu insanlar çeşitli başka yeni fikirlere oy vermeye istekliydi.

Petro'nun daha kapsayıcı, hatta olumlu bir dil geliştirdiğini, sağ adayların ise daha fazla korku politikası kullanarak Petro'yu değişimin adayı yaptığını söyleyebilir miyiz?

Bence tamamen haklısın. Petro çok daha fazla kapsayıcı olmaya çalıştı, toplumsal bağışlayıcılıktan, kapsayıcılıktan ve yaşam kalitesinden bahsetti ve Kolombiya’yı yaşam kalitesi açısından bir numaralı ülke haline getirmek için çalışacağını söyledi. Sağcı yayınlar onun gerilla kimliğini öne çıkarmaya çalışırken, o bu çerçevelemeye karşı ekonomist olduğunu söyleyerek yanıt verdi ve yönetmekte çok daha yetkin olduğu fikrini oluşturmaya çalıştı.

Petro'nun seçilmesi solu harekete geçirdi ve barış sürecinin gerçekten uygulanacağı bir sürece dair beklentileri artırdı. Petro’nun politikasında Pembe Dalga hükümetlerinden farklılıklar olduğunu vurgulamıştın, seçimlerinin sol için önemini nasıl görüyorsun ve ABD ile ilişkilerin nasıl gelişeceğini düşünüyorsun?

Bu gerçekten çok önemli bir soru çünkü Kolombiya'nın tarihsel olarak ABD ile kalkınma fonlarından mali yardıma ve askeri işbirliğine kadar uzanan yakın ilişkileri var. Geçmiş ile karşılaştırıldığında bu ilişkiler zayıflamış olabilir ancak bence Petro kesinlikle Kolombiya-ABD ilişkilerini yeniden konumlandıracak. Yine de ABD’den kesin bir kopuş yaşanacağını düşünmüyorum, daha çok mesafe, ama açık çatışmadan ziyade saygıya dayalı bir mesafe olacağını düşünüyorum. Seçim sonuçlarının ardından ABD Dışişleri Bakanı ve ardından dışişleri bakanlığının diğer üyeleri Petro'yu açıkça tebrik etti ve demokratik süreçlerin önemini belirtti.

Yani başta söylediklerime rağmen korkulanlar gerçekleşmedi, ön-sayım ile ilgili bir sorun yaşanmadı ve en önemlisi seçimi kaybeden adaylar kaybettiklerini kabul ettiler ve şimdiki başkan "yumuşak" bir geçişi memnuniyetle kabul etti. Eski-başkan Uribe bile "insanlar sözlerini söyledi ve biz buna saygı duyacağız" dedi. Sol sorusuna dönersek, ben Petro’nun kendi ilerici politikalarını teşvik edeceğini düşünüyorum. Kendisi, zafer konuşmasında bu hükümetin en önemli temalarından biri olan Çevresel Koruma ve sürdürülebilirliği – bu mesele Pembe Dalga’nın zayıf noktalarından biriydi – öne çıkardı. Çok güçlü çevre politikaları sözü verdi.

Bence barış anlaşması konusunda daha fazla adım atılacak çünkü senin de söylediğin gibi, mevcut yönetim toplumsal liderlerin vahşice öldürülmesi konusunu açıklığa kavuşturmak için hemen hemen hiçbir şey yapmadı. Ben Petro’nun gündeminde buna yüksek öncelik vereceğini düşünüyorum. Kolombiya’daki adalet sistemi, pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi, çok yavaş ve kurumsal olarak istenildiği kadar güçlü değil. Petro’nun savcıların anayasal özerkliğini tanıması gerekiyor. Kendisi dün gece yaptığı konuşmada savcıların özerkliğine ve bağımsızlığına saygı duyacağını söylerken - ki bu Kolombiya modelinin çok önemli bir yönü - aynı zamanda, toplumsal liderlerin öldürülmesi meselesinin çözülmesi için adalete daha çok baskı yapacağını belirtti. Dolayısıyla Petro toplumsal liderlerin korunması konusunda muhtemelen daha güçlü bir siyaset izleyecektir ve senin de daha önce söylediğin gibi barış anlaşması çerçevesinde bu liderlere devlet koruması sağlanması gerekiyor.

Özel Haber