Sultangazi’den Mecidiyeköy’e: Havası en kirli ilçeler hangileri ve neden?

Sultangazi’den Mecidiyeköy’e: Havası en kirli ilçeler hangileri ve neden?
İstanbul’da evlerin içine kadar sızan kirliliğin sorumlusu, Çevre Bakanlığı’na göre “Afrika tozları” kaynaklı. Oysa son bir araştırmaya göre şehirdeki sanayi, kara ve deniz trafiği kaynaklı kirlilik, İstanbulluları hasta edecek seviyede.

İstanbul, özellikle sabahları sanki kahverengi bir sis bulutuyla kaplanıyor. Göz gözü görmüyor, balkon, cam, çerçeve tozla kaplanıyor.

Peki bunun nedeni sadece çöl tozu mu, yoksa şehirdeki yoğun sanayi, inşaat ve trafiğin yarattığı kirlilik mi? “Afrika üzerinden gelen çöl tozları nedeniyle bazı bölgelerde toz taşınımı görülürken, hava kalitesi de olumsuz yönde etkileniyor” açıklamasını yapan Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı, İstanbul’un hava kirliliği ölçümlerini açıkladı. Haberlerde, özellikle Göztepe ve Sultangazi’de hava kirliliğinin gözle görülür hale geldiği yer aldı.

Ancak kirliliğin gözle görülür olmasından ziyade, insan sağlığına ciddi zarar verdiğinden pek bahis yoktu. Dahası ÇŞİDB’na göre kirlilik Afrika tozlarından kaynaklansa da yıllara yayılan son bir araştırma, İstanbul’daki kirliliğin sanayi, inşaat ve trafiğin yoğun olduğu noktalarda olduğunu gösteriyor.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Çevre Mühendisliği’nin yedi yıla yayılan araştırması, İstanbul'daki 38 hava kalitesi izleme istasyonunun 37'sinden, yedi sene boyunca toplanan verilere dayanıyor. Hem tüm alanları değerlendirmesi, hem de uzun dönem veri analizine dayanması dolayısıyla bu çalışma bir ilk.

Gizli kirletici: Boğazlar’daki gemi trafiği

Çalışmaya göre İstanbul’un havası en kirli ilçesi, taş ocaklarının yakınındaki Sultangazi istasyonda ölçüldü… Esenyurt, Başakşehir, Tuzla gibi sanayi ile yerleşimin yoğun ve yakın olduğu bölgelerin yanı sıra Göztepe, Mecidiyeköy, Kağıthane ve Aksaray istasyonları gibi trafiğin yoğun olduğu ilçelerde değerler çok yüksek çıktı.

İÜ’nün yürüttüğü çalışmada, 10 mikrometreden küçük tüm partikül boyutlarının toplamını temsil eden PM10 yıllık ortalama konsantrasyon değerleri Türkiye ulusal yönetmeliğinde tanımlanan yıllık ortalama limitin (40 µg/m3) üzerinde. Ayrıca İstanbul’da PM10 konsantrasyonları, Avrupa yakasında, Anadolu yakasına kıyasla daha yüksek ölçülüyor.

Bir başka önemli veri, İstanbul’daki hava kirliliğine sadece karayolunun değil gemi trafiğinin de etkisinin olduğu.

Araştırmacılardan Prof. Dr.Ülkü Alver Şahin, İklim Masası’na şu değerlendirmeyi yapmış: “Bu çalışmada, saç telinden dahi 20 kat ince olan ve solunum sisteminin en dip noktalarına kadar ulaşabilen, 2,5 mikrometreden küçük partiküllerin toplamı olan ince partikül maddenin (PM2.5), İstanbul’da ölçüm yapılan tüm noktalarda, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tavsiye edilen yıllık ortalama sınır değerden (5 µg/m3) iki ila beş kat daha fazla olduğu görüldü. Ne var ki erken bebek ölümleri, kalp ve solunum rahatsızlıkları ve akciğer kanserine bağlı ölümler gibi birçok sağlık sorununun temel nedenlerinden biri olarak gösterilen PM2.5 parametresi için halk sağlığını koruma amaçlı ulusal bir sınır değer henüz tanımlanmış değil."

2.jpeg

Türkiye neden kirlilik üst limitini belirlemiyor?

Uzmanlar, yıllardır Türkiye’nin PM2.5 kirliliği için bir üst sınır belirlemesini talep ediyor. İlginç bir şekilde yetkililer bu konuda adım atmıyor. Havanın neden ve gerçekte ne kadar kirli olduğuna dair net bir limit olursa, sanayiden inşaata, araç ve deniz trafiğinden havayoluna, hukuken de zorlayıcı bazı sınırlamalar getirmek zorunda kalınacak.

Zira insan sağlığını tehdit eden kirliliği azaltabilmenin yöntemleri, ekonominin işleyişine doğrudan etki ediyor: Dizel araçlara sınırlama, araç trafiğine kapalı alanlar, endüstriyel alanlarında emisyon kontrolü, Marmara ve Boğazlar’ın gemi emisyon kontrol alanı ilan edilmesi. Uzmanların önerileri, yeni inşaat, yol, köprü vs projelerinin keyfe keder yapılmaması, denetlenmesini gerektiriyor. Bu da ne iktidarın ekonomi politikalarına, ne de sermayenin işine geliyor.

Anne karnındaki bebeğe kadar ulaşıyor

İnsan sağlığına en zararlı hava kirleticisi olan partikül maddeler, tek bir maddeden meydana gelmiyor. Toksik etkileri, oldukça değişken. Prof. Şahin, PM2.5 ve PM10 olarak adlandırılan iki kirletici arasındaki temel farkın, partikül çapları ve içerikleri olduğunu belirtiyor: PM2.5, 2.5 mikrometreden küçük, PM10 ise 10 mikrometreden küçük partiküllerin toplamını ifade eder. Boyutu küçüldükçe, partikül maddenin solunması ve kana karışması daha kolay hale geldiğinden, insan sağlığı için de daha tehlikeli olabilir.

10 mikrometre, insan solunum sistemine giriş yapabilen boyuttur; 2.5-10 mikrometre büyüklüğündeki partiküller, üst solunum yolunda (burun ve boğaz) tutulur. 2.5 mikrometreden küçük olanlar ise solunum sisteminde akciğerlere kadar ulaşabilir Bir mikrometrenin altındaki partiküller alveollere, 100 nm’nin altındaki partiküller ise kan dolaşım sistemine, anne fetüsüne ve beyne ulaşabilir.”

Şehirden kaçmak da çözüm değil

İstanbul’dan “kaçmak” için bir neden daha diye düşünebilirsiniz… Fakat Prof. Şahin’e göre PM2.5 kirliliğinden korunmak için şehir merkezinden uzaklaşmak yeterli değil:

"Bunun temel nedeni, atmosferik taşınım ve dönüşüm reaksiyonları ve neticesinde oluşan ikincil partikül maddeler. İnce partiküller kaynaktan çıktıktan sonra atmosferde uzun süre kalabilir ve taşınabilir. Ayrıca kükürt dioksit veya azot oksit gibi gaz kirleticiler, atmosferde reaksiyonlar sonucu partikül madde formuna dönüşebilirler. Tüm bu nedenlerle atmosferde ince partiküller kaynağından uzakta dahi yüksek değerlerde bulunabilir ve gaz kirleticilerin aerosole dönüşmüş halleri önemli bir bileşeni olabilir." (Kısa Dalga)

Özel Haber