Sümeyye Erdoğan daha önce savunduğu İstanbul Sözleşmesi için "nihayetinde çerçeve bir sözleşmeydi" dedi

Sümeyye Erdoğan daha önce savunduğu İstanbul Sözleşmesi için "nihayetinde çerçeve bir sözleşmeydi" dedi
KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar daha önce savunduğu İstanbul Sözleşmesi için "İstanbul Sözleşmesi’nin feshini sanki kadına şiddetle mücadeleyi düzenleyen 6284 sayılı Kanun da iptal edilmiş gibi anlayan, böyle düşünmeye yatkın bir kesim var" dedi.

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Cumhurbaşkanı Kararnamesi'yle  İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine ilişkin olarak, "İstanbul Sözleşmesi’nin feshini sanki kadına şiddetle mücadeleyi düzenleyen 6284 sayılı Kanun da iptal edilmiş gibi anlayan, böyle düşünmeye yatkın bir kesim var." görüşünü savundu. 
 
Sümeyye Erdoğan Yeni Şafak Gazatesi'nden Ayşe Olgun'a verdiği röportajda İstanbul Sözleşmesi'nin bir çerçeve sözleşme olduğunu ifade etti. 

Ancak, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın yaptığı KADEM'in  1 Ağustos 2020 tarihli açıklamasında "İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belgedir" denilerek savunulmuştu. KADEM "Sevgi, saygı göstermeyip şiddete başvurup bir tarafa zulmedilen bir ilişkide artık aileden bahsedemeyiz" çıkışı yapmıştı. 

Sümeyye Erdoğan röportajında şunları kaydetti: 

İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik. Bu kararı bekliyor muydunuz? Bundan sonra kadın hakları konusunda nasıl bir yol izleyeceksiniz?

İstanbul Sözleşmesi de dahil, aile içi şiddetle mücadeleye ilişkin mevzuatın tamamı önemli birer enstrüman. Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi nihayetinde bir çerçeve sözleşmeydi. O sözleşmedeki şiddetle mücadele perspektifini gözeten ve daha önemlisi kendi toplumsal tecrübemizden faydalanarak oluşturduğumuz bir iç hukuk var. İç hukukumuzdaki ilgili yasa ve tüm düzenlemelerle birlikte, kadına karşı şiddetle mücadelenin güçlendirilerek sürdürüleceğine inanıyoruz. Bizim de çalışmalarımız bu minvalde devam edecektir.

ŞİDDETE KARŞI KANUN HALA YÜRÜRLÜKTE

Fakat şu noktada çok dikkatli olmamız gerekiyor; İstanbul Sözleşmesi’nin feshini sanki kadına şiddetle mücadeleyi düzenleyen 6284 sayılı Kanun da iptal edilmiş gibi anlayan, böyle düşünmeye yatkın bir kesim var. Özellikle sahada şiddetle mücadelenin uygulayıcılarında böyle bir algının görülmesi çok tehlikeli sonuçlar doğurur. 6284 sayılı Kanun’un uygulamasında hiçbir aksaklık olmaması için kamu görevlileri ve STK’lar özel bir duyarlılık göstermeliler. Biz de bu noktada elimizden geleni yapacağız.

KADIN HAKLARI İÇİN MÜCEDELEYE DEVAM

Kadın hakları ise tabii daha kapsamlı bir konu. Kadın haklarının tesisi için İstanbul Sözleşmesi’nden önce de mücadele veriliyordu, sonrasında da belki daha güçlü bir şekilde verilmeye devam edilecek. Bu noktada, kadın hakları tartışmasının sağlıklı bir zemine çekilmesi için çaba göstereceğiz. Ne baskıcı ve kısıtlayıcı önyargıların ne de LGBT lobisinin uluslararası ölçekteki propagandasının, kadın hakları mücadelesine zarar vermesine razı olabiliriz. Kadın hakkı denince bunun sadece Batılı ve seküler bir tanımlaması olmadığını; temelde büyük bir ortak payda olmakla birlikte, her kesimin, her toplumun bu hakları kendi inancı ve toplumsal gerçekliklerine göre tanımladığını göstermek mühim.

REFAH PARTİSİ KADIN KOLLARI'NI ERDOĞAN KURDU

Dernek olarak kadının toplum ve ailedeki yerini güçlendirmeye çalışırken yürüttüğünüz çalışmalarda, toplumun hangi kesiminden daha çok destek görüyorsunuz? Bu çalışmalara kimler karşı çıkıyor? Özellikle muhafazakâr camiadan bir kesim neden size tepkili?

Bizi objektif bir gözle takip edip derdimizin, tüm kadınların haklarına ulaşması olduğunu gören her kesimden, siyasi, dinî, sosyal gruptan destekçilerimiz var. Tabii benim ve yönetimimizdeki bazı arkadaşlarımızın siyasi kimliği açıkça bilindiği için doğal olarak AK Parti tabanından da ciddi bir destek görüyoruz. Bu destekleri çok önemsiyoruz. Çalışmalarımıza karşı çıkanların büyük kısmının motivasyonu, siyasi ve/veya ideolojik. Geri kalanların karşıtlığı ise geleneğin birtakım yanlış uygulamalarından kaynaklanıyor. Bu yanlış uygulamaların –sanılanın aksine- dinle pek ilgisi de yok. Örnek olarak; erkeklerin ev ve aile işlerine destek olmasının aşağılanması, dul kadınların tekrar evlenmesinin onaylanmaması, zina/aldatma kadınlar için “öldürülme sebebi” iken, erkeklere adeta hak görülmesi gibi durumlarda kendini gösteren sorunlu zihniyet, sadece dindarlar arasında değil, diğer kesimlerde de fazlasıyla yaygın. Sayın Cumhurbaşkanımız yıllar önce Refah Partisi’nde Kadın Kolları’nı kurma fikrini ortaya attığında onu kıyasıya eleştiren zihniyet, bugün bizim, kadının kamusal varoluşunu savunmamıza da aynı şekilde itiraz ediyor.

KADIN VE ERKEĞİN AHLAKEN SORUMLUĞU EŞİTTİR


Dinen, kadın-erkek ilişkilerinde dengenin ve ahlakın korunmasında, kadın ve erkeğin sorumluluğu eşit olduğu halde, hem dindar hem seküler ailelerde, geleneksel olarak bu sorumluluk daha çok kadınla özdeşleştirilmiş. Keza ayetteki “ehlini ateşten koruma” -yani kulluğu ve iyiliği sevdirerek öğretmek ve yaşatmak- emrinin muhatapları erkekler olsa da, yerleşik düşüncede, ailede huzurun tesisi kadına yüklenmiş. Dolayısıyla bahsettiğimiz kesimde kadının çalışması veya sosyal hayatta aktif olmasının, mutlaka ailenin bozulmasıyla sonuçlanacağı inancı hâkim. Modernleşmenin aileler üzerindeki tüm olumsuz etkilerini, yalnızca kadınların kamusal hayatta aktif olmasına bağlamak hem mantıken yanlış hem de hakkaniyetten uzak. Kadın köyde, tarlada çalışırken aileyi bozmuyor da, şehirde çalışırken mi bozuyor? Demek ki burada daha karışık, katmanlı dinamikler var. Nedense kamusal alanda köylü kadının değil, şehirli, eğitimli ve en çok da dindar kadının görünürlüğü sorun oluyor.

BAKAN OLMALARINDA KİŞİSEL YETKİNLİK ETKİLİ

İki dönemdir KADEM’den isimleri görüyoruz Aile Bakanlığı koltuğunda. Bu konuda çeşitli yorumlar da yapılıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son iki dönemin üst üste gelmesi tabii ki bir tevafuktan ibaret. Şunun altını çizmek isterim, her iki bakanımızın da tercih edilme nedeni, onların KADEM’le ilişkileri değil, kişisel yetkinlik ve donanımlarıdır. Zaten yetkinlikleri dolayısıyla KADEM’de bulundular. Bu da KADEM’in potansiyelini ve liyakatini gösteren bir durum.

Çok açık konuşacağım, bana sorarsanız, ben KADEM’in hiçbir siyasi tartışma içine girmesini istemem. Ama nihayetinde alanımız kadın hakları, siyasetin bir konusu. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımızın pek çoğu da siyaseten duyarlı ve aktif insanlar. Dolayısıyla nasıl ki akademide, özel sektörde, sendikalarda yer edinmiş kişilerin sıklıkla siyasette görev aldığını görüyorsak, sivil toplum kuruluşları ile siyaset arasında da insan kaynağı ve tecrübesi anlamında bir geçişkenlik olması çok doğal.

KADEM, FESİH KARARI İÇİN, "GERİLİMİN BİR NETİCESİ OLARAK OKUYORUZ" AÇIKLAMASINI YAPMIŞTI

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi hakkında, “Geldiğimiz noktada zemininden koparılmış ve toplumsal bir gerilim öznesi haline dönüştürülmüş durumda. Verilen fesih kararını da bu gerilimin bir neticesi olarak okuyoruz” açıklamasını yapmıştı.

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Gündem