TİP Başkanı Baş'tan muhalefete 'adayı açıklayın' çağrısı: Sorumluluğumuzun gereğini yapacağımızı ilan ediyoruz
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
2022 yılının değerlendirmesini yapan Baş, şunları söyledi:
"EYT’li yurttaşlarımız nihayet saray rejimine diz çöktürdüler"
“Dün direnenler, mücadele edenler kazanır sözünün bir kez daha kendisini haklı çıkarttığını, tarihi mücadele edenlerin yazdığını bir kez daha kanıtladığımız bir gün oldu. Uzun yıllardır hakları için örgütlenen yağmur, çamur, kar demeden, bıkmadan, yılmadan mücadele eden EYT’li yurttaşlarımız nihayet saray rejimine diz çöktürdüler ve talepleri kabul edildi. Buradan EYT’lilerin mücadele ile elde ettikleri zaferini Tayyip Erdoğan’a diz çöktüren mücadelelerini saygıyla selamlıyoruz. Zaferin yolu inançtan, mücadeleden, ısrardan, asla ve asla vazgeçmemekten geçiyor. Şimdi sırada insanca bir emeklilik için mücadeleyi hep bir birlikte büyütmek emekliye, emekçiye düşman yurttaşın hakkını hukukunu rehin alan, oy karşılığında istismar eden saray rejimine son vermek var.
Türkiye’de ne yazık ki emeklilerin sorunları sadece EYT ile bitmiyor. Saray rejiminin 8 Eylül 1999 öncesi için getirdiği düzenleme hem milyonlarca yurttaşımızın emeklilik hakkını sağlıyor ama aynı anda da milyonlarca yurttaşımız için haksızlık, eşitsizlik doğuruyor. Buna ek olarak tüm emeklilerimiz için emeklilik aylıklarının alım gücü krizi karşısında pula dönmesi, emeklilerimizin sendikalı olma hakkının tanınması, emekli aylığı bağlanma oranlarının yüzde 30’a düşmesi gibi can alıcı sonuçlar halen devam ediyor.
"Emekli aylıklarının alt sınırı asgari ücretin net tutarından az olmamalıdır"
Biz Türkiye İşçi Partisi olarak bu tartışmalar sırasında Emeklilik Kanun Teklifi verdik ve tüm bu yakıcı sorunların istenirse nasıl çözülebileceğine ilişkin bir yaklaşık geliştirip hem kamuoyuyla paylaştık hem Meclis’e sunduk. Kanun teklifiyle diyoruz ki; Eylül 99 öncesi yetmez, Eylül 99 sonrası için de kademeli adil ve uygulanabilir düzenleme yapılmalıdır. Emekli aylığı bağlanma oranları yüzde 70’ler düzeylerine ulaştırılmalıdır. Emekli aylıklarının alt sınırı asgari ücretin net tutarından az olmamalıdır. Bu konuda son derece ısrarcıyız. Asgari ücret diye bir rakam belirleniyor memlekette ama emekliler asgari ücretin yarısına mahkum edilmek isteniyor. Bu kabul edilemez. Emekliler haklarını örgütlenerek savunabilmeliler, emeklilerinde sendika kurma, sendika üyesi olma hakkına sahip olması gerekmektedir. Bunlar sağlanmadan Türkiye’de emekliler için insanca yaşam koşullarından söz edebilmemiz mümkün değil. Dün itibarıyla emeklilerin mücadelesinin güçlendiğini dövüşe dövüşe elde ettikleri kazanımlarla emekli olan dünün emeklilikte yaşa takılanlarının artık emekli hakları mücadelesinin de bir parçası olacağına inanıyoruz.
2022 yılı bu ülkede emeğiyle yaşayan on milyonlarca insanımız için; bu ülkenin işçileri, öğretmenleri, doktorları, mühendisleri için emeğiyle yaşayanlar için önceki yıllardan çok daha ağır çok daha zor bir yıl oldu. 2022 yılı başta 5’li çete olmak üzere patronların kar ve zenginlik yılı oldu. İktidar eliyle patronlara vergi indirimleri, borçlarına taksitlendirme, teşvikler, kur korumalı mevduatla servet transferleri gördük. Yüksek enflasyon, fahiş fiyatlar ve kira zamlarıyla yurttaşların ezildikçe ezildiğini izledik. Enflasyon TÜİK’e göre yüzde 85, ENAG’a göre yüzde 181’i aştı. Enflasyon öyle hızlı arttı ki sene başı asgari ücrete sözde rekor zam yapmışlardı, bu zam buhar oldu.
"AKP döneminde yoksulluk sınırına yakın yaşamak bile bir hayal oldu"
2022 Şubat’ından bu yana asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu on milyonlarca insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir yılı daha geride bıraktık. AKP döneminde yoksulluk sınırına yakın yaşamak bile bir hayal oldu. Çünkü yoksulluk sınırı 25 bin lirayı geçti. Tencereler boş, çocuklar aç kaldı. Bu zalimlerin yönetimi altında çökmüş bir toplumun erozyonlarını gördük. Yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybeden çocukları gördük. O çok övündükleri beton ekonomisinin çöktüğünü, yolların kapandığını, insanların mahsur kaldığını gördük. Tek adamın nasıl sözünün eri olduğunu bir kez daha gördük. Katil Sisi’nin ellerine nasıl yapış yapış yapıştığını daha dün Suriye ile görüşmelere başladıklarını kendilerinin de ilan ettiklerini gördük. Para için Kaşıkçı dosyasının satıldığını, pudra şekerlerinin havada uçuştuğunu, tosuncuklarını nasıl para ezdiklerini hep birlikte izledik, suç işleri bakanının arkadaşlarından oluşan albümünü defalarca kez görmek zorunda kaldık.
Amasra’da 42 madencinin nasıl göz göre göre ölüme yollandığını hep birlikte gördük. 926 haftadır Galatasaray Meydanı’nda kayıplarını arayan annelerin mahkeme salonlarına sanık olarak çıktıkları bir yılı gördük. Bütün yıl boyunca sansürü konuştuk, karartmayı konuştuk. Halkın haber alma hakkını gasp etmek isteyen iktidarın onlarca hukuksuzluğa imza attığını, gazetecileri gözaltına aldığını, tutukladığını, televizyonlara cezalar yağdırdığını ama muhalif medyayı baskı altına almak yetmeyince bu sefer yurttaşların sosyal medya paylaşımlarını engellemek amacıyla ‘sansür yasası’ çıkarttıklarını, neredeyse halkın nefes almasını bile denetlemeye çalıştıklarını hep birlikte izledik.
Seçim sathı mahaline girmişken bir kez daha şehirlerin orta yerinde bombalar patladığını üzülerek ama geçmişte yaşadıklarımızı hatırlayarak gördük. Teröre önlem olarak büyük devletimizin ihtişamla saksıları söktüğünü gördük. Enes Kara’yı cemaat, tarikat karanlığında kaybettik. Sonrasında 6 yaşında bir kız çocuğunun 30 yaşında bir adamla sözde evlilik adı altında yıllarca istismar altında kaldığını öğrendik. İktidarın semirtip büyüttüğü tarikatların devleti parsel parsel bölüştüklerini, her bakanlığın bir tarikatın vakfına vakfedildiğini öğrendik. Orta Çağ artıklarının canımıza, malımıza, çoluğumuza çocuğumuza göz koyduklarını gördük.
Geçmişte eleştirdikleri ne varsa misliyle yaptıklarını izledik. Mesela ‘temiz toplum’ diyenlerin 90’lardaki pislikleri, 90’larda kurulan tezgahları tertemiz bırakan organizasyonlarını gördük. Nerede bir suç örgütü varsa arkasından mutlaka AKP’li bir yöneticiyi, siyasetçiyi gördük. 90’larda mafya-devlet-siyaset üçlüsü derdik şimdi bunlar birleşti hepsine birden ‘AKP’ der olduk. En son Ekrem İmamoğlu’na dönük hukuksuz cezada gördüğümüz gibi Erdoğan koltuğunu korumak için her türlü suçu işleyebileceğini, kendi iktidarını korumak için memleketi ateşe atmaktan çekinmeyeceğini yeniden bizlere gösterdi.
"AKP denen bu organize suç örgütünden kurtulmaya mecburuz"
Bu memlekete barışı kazanmak bir yana, barışın ismini anmak için dahi adına AKP denen bu organize suç örgütünden kurtulmaya mecburuz. Tam bunları düşünürken dün de kadılar iki sözde mahkeme kararına daha imza atıp kamuoyuyla paylaştılar. Karar henüz resmi muhataplarına tebliğ edilmeden yandaş basın tarafından servis edildi. Erdoğan, ‘gazeteciler gereğini yapsın’ diyordu, gereğini yapan savcılar izne çıkmadan yazılmasını arzu etmişlerdi, efendileri ne emrediyorsa onun gereği yapıldı, gerekçeli karar 14 gün gibi bir sürede yazıldı Ekrem İmamoğlu davasında. Üstelik bu saçma yargılamayı ciddiye almadığı için İmamoğlu’na ceza artırımı uyguladıklarını, indirim uygulamadıklarını söyleyerek devam ettiriyorlar.
Dün Gezi Direnişi davasında da arkadaşlarımıza verilen cezaların onandığı haberini aldık. Hani İmamoğlu yargılamayı ciddiye almadığı için ceza artırımı uygulanmış ya bu kokuşmuş saray düzeninin tahta oturanından, soytarısına kadar her birisine teker teker sesleniyoruz sizi de sizin verdiğiniz kararları da ciddiye almıyoruz. Çok değil en fazla 5-6 ay sonra Mücella abla da Can da, Mine de tüm arkadaşlarımız tekrar aramızda olacaklar. Arkadaşlarımızın boşalttığı o hapishanelere de bu memlekette hukuku katledenler, adaleti ayaklar altına alıp çiğneyenler, halkın iradesine çökmeye çalışanlar lebalep dolduracaklar.
AKP en çok örgütlülükten korkuyor. İşçilerin bir araya gelip hak aramasından, hakkını aramasından ölesiye korkuyor. Kadınların sokağa çıkıp İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmasından, uğradıkları ayrımcılığın, şiddetin hesabını sormasından çok korkuyor. Gençlerin ‘barınamıyoruz’ diyerek yan yana gelip isyan bayrağını açmasından çok korkuyor.
Sokak bu ülkede bir tek AKP’ye yaramıyor. Toplumsal muhalefetin, işçinin, kadının, Kürt’ün, Alevi’nin, LGBTİ artının sesi çıkmasın diye diye AKP eliyle, polis gücüyle sokak terörüyle dolu bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2022 bu ülkenin yüzde 99’u için çok zor geçti. Ağır tabloya rağmen bu ülkenin halkından alıp patronlara, zenginlere aktaran iktidar, patronların karını koruma altına alacak yeni politikalar geliştirmekten hiç beri durmadı. Bu politikalar sonucunda sermaye büyürken, hayat pahalılığı ve vergi yüküyle işçilerin emekçilerin alım gücü sürekli düşerken ulusal gelirden aldığı payda son 20 yılın en düşük oranına gerilerken, zenginlerin servetleri artmaya devam etti.
Erdoğan’ın bol bol faiz masalları anlattığı bu yılın sadece ilk 9 ayında bankaların faiz gelirleri yüzde 216 arttı. Patronların vergi borçları silindi, kur korumalı mevduatla yoksuldan alınan para zenginlere aktarıldı. Bu ülkenin işçilerine, emekçilerine, hekimlerine, öğretmenlerine, emeğiyle alın teriyle çalışan annelerine, babalarına düşman AKP iktidarı gitmeden bize insanca yaşam, insanca hayat yok. Tam bu nedenlerle 2022 aynı zamanda AKP’nin kaybetme korkusunun büyüdüğü bu nedenle baskıya, sansüre çok daha fazla sarıldığı yıl oldu. AKP’nin ötekileştirici, düşmanlaştırıcı politikalarının katlanarak arttığını gördük.
İktidar eridikçe halktan ‘geçinemiyoruz’ çığlıkları yükseldikçe toplumu bölmeye yönelik girişimleri hız kazandı. Alevileri bölüp iktidara mahkum etmeye yönelik düzenlemeler, Kürtlere ve özellikle seçilmişlere dönük ağır saldırılar, LGBTİ yurttaşlarımıza dönük nefret söylemleri, muhalefet partilerini kriminalize ederek etkisizleştirme girişimlerinin ardı arkası kesilmedi.
2022’nin bir tarafında da işçilerin, emekçilerin, halkın mücadelesi, direnişi ve zaferleri vardı. Sadece Ocak-Şubat 2022 arasında ağır çalışma koşulları, işten atmalar, hak gaspları, sendikalaşma ve ücret artış talepleriyle metalden madene, tekstilden kuryelere, demir-çelikten taşımacılığa 108 fabrika ve iş yerinde grev yapıldı. Belki yandaş basın işçilerin sesinin duyulmaması için çaba sarfetti ama bu grev direnişler sayesinde işçiler pek çok kazanım sağladı. 2022’den 2023’e doğru umutla ilerleyişimizin arkasında bir de bu vardı.
20 yıl biterken geride kalan iktidar ve maalesef onun etkisi altındaki kimi siyasiler bize, ‘memleketin temel konularını siyaset konusu yapmayın’ diyorlar. Neymiş siyaset konusu yapılmaması gereken; ne zaman bu memlekette birilerinin canı siyaset tarafından yansa birileri çıkıyor, ‘bu mesele siyaset üstüdür’ diye bir laf ediyor. Biz 2022’den çıkartılabilecek en büyük derslerden birisinin bu olduğunu düşünüyoruz. Hayır hiçbir şey siyaset üstü değildir. Hele ki siyasetin sonucu olarak katledilen, öldürülen, istismar edilen yurttaşlar, çocuklar, kadınlar, işçiler söz konusu olduğunda siyaset dışında bir mesele yoktur. O yüzden buradan bir kez daha ilan etmek istiyorum ki: Yaşadığımız her şey, alamadığımız ücret, yiyemediğimiz ekmek, giyemediğimiz mont, okuyamadığımız okul, gidemediğimiz tatil, sokak ortasında çocuklarının gözü önünde katledilen kadın, atanamadığı için intihar eden öğretmen, memleketin bir yerinde din adı altında yaşlı başlı adamlar tarafından istismar edilen çocuklarımız, kuruyan ırmaklarımız, kesilen ağaçlarımız, yaşadığımız yaşamadığımız her ne varsa ya siyasetin konusudur ya yanlış siyasetlerin sonucudur.
O yüzden kurtuluş yılına doğru giderken siyaseti dört beş yılda bir sandık kurup o sandığa kurmak sananlar, emekçiyi, genci, kadını, yoksulu o sandık mahali dışında görmeyi istemeyen siyaset esnaflarının dediklerine bakmayın çağrısı yapıyorum. Onlara aldanmayın diyorum. Siyaset sandığa sığmaz. 2022’den çıkarttığımız sonuç budur. Siyaset sandığa sığmaz ve Türkiye İşçi Partisi de sandığı bekleme lüksü olmayanların partisidir. O yüzden biz bekleyecek bir günü dahi kalmayan tüm yurttaşları, bugün hemen şimdi diyenleri, zincirleri dışında kaybedecek hiçbir şeyi olmayanları insanca çok güzel bir yaşam kazanmak isteyenleri Türkiye İşçi Partisi’yle birlikte mücadele etmeye, gönüllü olarak görev almaya çağırıyoruz.
Çocuklar okula aç gitmesin diye sesimizi yükselttik, onlarca demokratik kitle örgütü, binlerce veli seslerini birleştirdiler en sonunda iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. Talep ettik, direndik vermek zorunda kaldılar. Bu tarih boyunca böyle oldu. Beklemeyenler, direnenler kazanıyor, mücadele edenler kazanıyor. Bakmayın siz o zaferden sonra pastayı kendi önüne çekmeye çalışanlar var. Hiç bunlara kulak asmayacağız. Başarı direnenlerindir, başarı beklemeyenlerindir. Başarı bu ülkenin umudu ve inadı eksik etmeyen güzel insanlarınındır. Artık bir yılın sonuna geldiğimizde şunu söylememiz lazım; Neyi bekleyeceğiz? Çalışanların enflasyon altında tuzla buz olan asgari ücrete mahkum edilmesi karşısında mı bekleyeceğiz? Gençlerin umutsuzluktan gözlerinin feri sönüyor bunu mu bekleyeceğiz? İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çekildiler, kadınların her gün sokak ortasında katledilmesini mi bekleyeceğiz. O çok kutsal saydıkları sandık demokrasisi var ya onu bile tanımadıklarını şehir şehir gösteriyorlar. Bunu mu bekleyeceğiz? Kürt illerine kayyum atadıklarında beklediğimiz gibi mi bekleyeceğiz? Dostlarımız, yoldaşlarımız, arkadaşlarımız dört duvar arasında sıra kimde bunu düşünmeye mi devam edeceğiz? Tarikatlara, cemaatlere daha kaç çocuk hayatını geleceğini kaybedecek, bunu beklemeye devam mı edeceğiz? Biz bekleme süresinin çoktan dolduğunu söylüyoruz.
Seçim bekleme lüksümüz yok, geç bile kaldık diyoruz. Hep birlikte yurttaş olduğumuz için bu sorunlar bizim sorunlarımız. Hepimizin sorunları olduğu için hep birlikte mücadele edeceğiz. Ya aydınlığı seçeceğiz ya karanlığı ya bu ülkenin haramiler tarafından iliklerine kadar sömürülmesine izin vereceğiz ya da kurtuluşu seçeceğiz. Ya üzerimizdeki baskının daha fazla artmasını seçeceğiz ya da tüm yurttaşların özgürce yaşadığı bir ülkenin kurtuluşu için yeniden kuruluşu için adımlar atacağız. Ya varımızı yoğumuzu bir avuç patrona peşkeş çekmelerini seyredeceğiz ya da bu ülkenin zenginliklerinden eşitçe faydalanacağız. Çok zor bir yılı geride bıraktık ama enseyi karartmak yok, umutsuzluğa yer yok.
"Bizim 2023 için hayallerimiz var"
Bizim 2023 için hayallerimiz var. Sadece önümüzdeki yıl için değil. Bu ülkenin kurtuluşu, geleceği için hayallerimiz var. Bizim ülkemize dair umudumuz var. İstedikleri kadar sansür yasası geçirsinler tüm haklarımızı askıya almaya devam etsinler, 2023 ‘kral çıplak’ diyenlerin yılı olacak. Eşitlik ve özgürlük destanının en önemli adımlarını 2023’te atacağız. Kaz Dağları’na, İkizdere’ye, Erzin’e, Çambükü’ne ülkenin dört bir yanındaki çevre mücadelelerinin hepsine selam olsun. 2023 ülkenin doğasına verilen kasıtlı tahribata son vereceğimiz bir yıl olsun.
2023 ülkemizi saran siyasi kanseri bünyemizden atacak bir yıl olacak. Biliyoruz kolay olmayacak, yeni yıla girerken büyük ve zor bir mücadele bizi bekliyor. Ama inanıyoruz ki 2023 ezilenlerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların yılı olacak. 20 yıllık bu kötülük iktidarını bitirdiğimiz, sömürü düzenine, ahlaksızlığa son verdiğimiz, Cumhuriyet’in yeni yüzyılında eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve adaletin yolunun açıldığı yeni bir yıl bizi bekliyor.
Türkiye Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimlerinden birine iktidarın demokrasiye açıkça saldırdığı koşullarda giriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın siyasi yasaklı hale getirilmesi, şu ana kadar yapılanların yanı sıra büyükşehir belediyesine kayyum atanması olasılığının güçlenmesi, geçen seçimlerde en yüksek oy alan üçüncü parti olan HDP’nin kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olması, Anayasa hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, hakkını arayan emekçilere, adalet isteyen tüm kesimlere dönük kolluk şiddeti, laiklik ilkesinin ayaklar altına alınması, basına getirilen sansür ve daha niceleri bu saldırının somut örnekleridir. İktidar seçimlere halkın demokratik haklarına ve özgürlüklerine saldırarak dahası bir belirsizlik içerisinde gidilmesini istiyor. Çünkü iktidar başka türlü kazanamayacağını biliyor. Halkın büyük çoğunluğu haklarına yapılan saldırılardan rahatsız, belirsizlik istemiyor, samimi bir yan yana gelişten yana. Kendisini her geçen gün daha da yoksullaştıran, özgürlüklerine darbe indiren bu iktidardan kurtulmak istiyor.
"Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise tek adam rejimini yenmemiz gerekiyor"
Türkiye İşçi Partisi halkın bu çağrısına kulak veriyor. Milletvekili seçimlerinde her parti kendi politikası ve adaylarına oy isteyecek. İktidar milletvekili seçimlerini kaybedecek artık Meclis’te çoğunluk olamayacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise tek adam rejimini yenmemiz gerekiyor. Muhalefetin tüm güçlerini aşağıdaki ilkelere uyacağını taahhüt eden bir adayda uzlaşmaya ve adayı bir an önce belirlemeye çağırıyoruz. Bu sorumluluk daveti bize değil halkın büyük çoğunluğuna aittir. Biz bu davete uyacağımızı, üstlendiğimiz sorumluluğun gereğini yapacağımızı ilan ediyoruz. Söz veriyoruz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni belirlenmiş bir takvim içerisinde ortadan kaldıracağını, Anayasa hükümlerini, Anayasa Mahkemesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulayacağını, parti kapatmayı ve siyasi yasakları gündemden kaldıracağını, kayyum uygulamalarına son vereceğini, ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmaksızın herkesin eşit yurttaşlık hakkını koruyacağını bir akit çerçevesinde taahhüt eden, yüzünü halka dönmüş ve geniş kitlelerin desteğini almış bir adayın seçilmesi için bütün gücümüzle çalışacağız. Bu ilkeler için mücadele edersek kazanırız. Gün sen-ben kavgası yapma zamanı değil, tek adam iktidarıyla mücadele günüdür. Gün üstlendiğimiz sorumluluğun hakkını verme günüdür. Biz varız.” (ANKA)
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.