"TOPLANTI VE GÖSTERİ HAKKI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ'NÜN UZANTISI"
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi ve Hollanda Helsinki Komitesi desteğiyle hazırlanan ve Kısa Dalga Medya işbirliğiyle hayata geçirilen serinin "Orada ama uzakta: Türkiye'de toplantı ve gösteri hakkı" adlı ilk bölümünde Beril Eski, Avukat İdil Mahmutoğlu'yla Türkiye'de toplantı ve gösteri özgürlüğünün durumunu ele aldı.
Toplantı ve Gösteri hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da tanındığını, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile düzenlendiğini belirten Avukat Mahmutoğlu, bu kanunun oldukça kazuistik bir yapısı olduğunu, bu hakkın kanunda çok kısa ve sınırlı şekilde tanımlandığını ve kanunun hakkı sınırlandırmaya ve engellemeye açık olduğunu söyledi. Bu hakkın uluslararası literatürde çok geniş tanımlandığını belirten Mahmutoğlu, bu hakkın zaman ve mekan olarak kısıtlanamayacağını belirtti ve şöyle devam etti: “Uluslararası literatürde de mesela iki aylık bir kilise direnişi toplamda özgürlüğünden sayılıyor. Yine duran adam aslında bir toplanma özgürlüğü örneği olabilir. Yani sınırlandırılmasınız.”
“BİLDİRİM İZİN SİSTEMİ OLARAK ALGILANMAMALI”
Türkiye’de bu hakkın kullanımı için bildirim koşulu öngörüldüğünü ve bunun hakkı sınırlandırıcı olarak görülemeyeceğini kaydeden Avukat Mahmutoğlu, “Aslında bildirim yani izin sistemi olarak algılanmaması gereken bir şey. Fakat Türkiye'de maalesef bu böyle algılanıyor” değenlendirmesinde bulundu. Pandemiyle birlikte valilik genelgeleriyle toplantı ve gösterilerin yasaklandığını söyleyen Mahmutoğlu, “Uygulamanın böyle olması onun doğru olduğu anlamına maalesef ki gelmiyor” dedi ve şunları söyledi:
“Toplantı özgürlüğü barışçıl ve silahsız olduğu sürece her zaman hukuk tarafından korunması gereken bir özgürlük. Yoksa izin yükümlülüğü ya da bildirim yükümlülüğü yerine getirilmemiş o zaman hiçbir şekilde meşru olmaz diye birşey söyleyemeyiz. Ancak pek çok toplantı ve gösterinin aslında sağlık koşulları sebep gösterilerek öne sürülerek yasaklandığını gördük. Ama açık havada yapılan bir toplanmada sosyal mesafeye dikkat edilirse, herkesin maskeli olması halinde müdahalenin ne kadar doğru olduğu tabii ki tartışılır bir şey.”
“50 YILDIR ÇÖZÜLEMEDİ”
1970’lerdeki bir Anayasa Mahkemesi’nin toplantı ve gösteri hakkına dair kararına atıf yapan Mahmutoğlu, şunları söyledi:
‘1970'lerdeki bir Anayasa Mahkemesi kararı “Devletin elinde bu kadar imkan varken, kamu güvenliğini öne sürerek müdahale etmesi, yasaklaması, ertelemesi kabul edilebilir bir şey değil” diyor. Neredeyse üzerinden 50 sene geçmesine rağmen çözememiş olmamız açıkçası çok üzücü.”
Toplanma özgürlüğüne bu kadar takılınmasının sebebinin herkes için çok korkutucu bir şey gibi gözükmesi olduğunu kaydeden Avukat Mahmutoğlu, “Kitleleri aydınlatmak, kamuoyunu aydınlatmak ve kitlesel bir hareket olması korkutuyor. Fakat burada oturması oturtulması gereken bilinç, evet ifade özgürlüğünün bir uzantısı olması, kolektif biçimde kullanılıyor olması. Bu özgürlüğün şok edici etkisi de olabilir, irite edici, rahatsız edici etkisi de olabilir fakat bu hakkın özünde olan bir şey. Eğer özünde dikkat çekmek varsa tabii ki bunlar da olacak. Size karşıt görüşlerin ortaya çıkması gerekecek bu noktada. karşı gösteri yürüyüşleri de olabilir ve bunun da yine korunması gerekir” dedi.
“KİŞİYE GÖRE ENGELLEME”
Hakkın kullanılmasının kullanan kişinin profiline veya konuya göre engellenebildiğini belirten Mahmutoğlu, son dönemde yaşanan bazı örneklerle bu durumu değerlendirdi:
“Çok yakın zamanda, 11 Mayıs Istanbul Sözleşmesi'nin 10 yılıydı, Taksim Meydanı'na birkaç kadın arkadaşımız çıktı, hemen gözaltına alındı. Ama aynı akşam Israil, Filistin protestosuna çıkanlar, tam kapanma döneminde, üstelik de sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu saatlerde çıktılar ve hiçbir şey yapılmadı. Her iki düşünceye de saygı duyulması gereken ve hiçbirinin hakkının da hakkını kullanmasının engellenmemesi gereken şey. Bu esneklik aslında yetkililerin elinde.”
Mahmutoğlu, toplantı ve gösteri özgürlüğüne müdahalelerin insan hakları savunuculuğu üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını, yargılama süreçlerinin ise çok yıpratıcı olduğunu belirtti: “Hem yargılama süreci olabiliyor, hem para cezası öngörülebiliyor. Kabahatler Kanunu'nda afiş asmak bile para cezasına çarptırılma sebebi. Bu sebeple her açıdan caydırıcı bir etkiye sahip. Evet, yargılama sonunda beraat kararı çıkıyor.Ama bu süreçte zaten bir beraat kararı çıkması için en az 1 senelik bir süreçten geçmeniz lazım. Savcılık ifadesi tekrar mahkeme önündeki ifade, yaşanan gerginlik çok caydırıcı bir etkiye sahip. İnsanlar bu hakkı kullanmama tarafına geçiyorlar, acaba biber gazı yer miyim? Acaba gözüm çıkar mı veya yargılanır mıyım?”
Son dönemde bu özgürlüğün kullanılmasına dair Anayasa Mahkemesi ve ilk derece mahkemeleri tarafından umut verici kararlar verildiğini ifade eden Avukat Mahmutoğlu, şöyle devam etti:
“Ama açıkçası tüm erkler bakımından şu bilincin oluşturulması lazım: Toplanma özgürlüğü etkiler bakımından korkutucu bir etkiye sahip olabilir. Ama kitlesel ve kolektif olması dolayısıyla her düşünceden insanın kullanabileceği bir hak ve buna saygı duymak gerekir. Orantısız müdahalenin olmaması gerekir. Toplum içinde bu bilincin de yayılması gerekir.”
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.