Türkiye’nin manevra alanı NATO zirvesinden nasıl etkilenir?
Gülsen Solaker
Madrid'deki NATO zirvesinde ittifakın yeni stratejik konseptinde Rusya "en ciddi ve doğrudan tehdit" olarak tanımlanırken, şimdiye kadar Batı ile Rusya arasında denge politikası yürütmeye çalışan Türkiye için manevra alanının giderek kutuplaşan bir dünyada darlaşıp darlaşmadığı tartışılıyor.
İttifak’ın yaklaşık 10 yıllık yol haritası niteliğindeki Stratejik Konsept belgesinde, "Rusya Federasyonu, müttefiklerin güvenliğine ve Avro-Atlantik bölgesindeki barış ve istikrara yönelik en ciddi ve doğrudan tehdittir" ifadesine yer verildi. Ayrıca "Müttefiklerimizin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik bir saldırı ihtimalini göz ardı edemeyiz" denilerek, Rusya’nın olası yeni işgal girişimlerine karşı tutum bir kez daha yinelenmiş oldu.
Türkiye birkaç aydır İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine talepleri karşılanmaz ise engel olma politikasını takip etmiş, zirveden hemen önce yapılan dörtlü toplantıda NATO Genel Sekreteri Jean Stoltenberg’in de çabalarıyla bir ara formül bulunarak imzalanan memorandum ile kuzey ülkelerinin İttifak şemsiyesine alınmasına yeşil ışık yakılmıştı.
Putin, Türkmenistan ziyareti sırasında İsveç ve Finlandiya'yı kast ederek, "Aramızdaki her şey iyiydi. Ama şimdi bir miktar gerginlik olacak. Bu net, bu konuda şüphe yok, başka bir yöne gidemez" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bugün Madrid zirvesinin bitiminde düzenlediği basın toplantısında Rusya ile ilişkilerin bundan sonra da aynı dengede yürütüleceğinin işaretlerini verdi. Erdoğan, denge politikasını sürdürmenin daha faydalı olduğunu belirterek, "Doğal gazımızın yüzde 40’ından fazlasını Rusya’dan alıyoruz. Nükleer santral yapıyoruz. Bunları bir kenara koyamayız" diye konuştu.
Peki Ukrayna savaşının patlak verdiği kış aylarından beri Batı ülkeleri ile Rusya arasında hassas bir denge politikası yürütmeye gayret eden Türkiye’nin bundan sonraki hamleleri nasıl olmalı?
Tan: "Mutabakatın Rusya ile ilişkilere yansımaları olabilir"
Türkiye’nin eski Washington Büyükelçilerinden Namık Tan, aynı zamanda Moskova’da da görev yapmış bir diplomat olarak Madrid zirvesinin yansımalarını iki başkent perspektifinden de yorumluyor.
Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine yeşil ışık yakma kararını, "Türkiye bir 'zafer' kazanmak için uygulanması kuşkulu bir mutabakata razı oldu" sözleriyle değerlendiren Tan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ayrıca, Batı/Atlantik ittifakı nazarında muteber bir konum/görüntü kazanmaya ne kadar fazla ihtiyaç duyduğunu ortaya koydu. Bu zaafı ABD başta olmak üzere tüm ülkeler gördükleri için kurgulanan oyun planını başarıyla uyguladılar. İtibar kaybı bir yana, herhangi bir bedel ödemeden istediklerini (İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği) dikte edebilir hale geldiler. Bu da bir başka bedel Türkiye için."
Büyükelçi Tan, Türkiye’nin "razı geldiği" mutabakatın Rusya ile ilişkilerine de yansımaları olacağına dikkat çekerek, "Bu da ayrı bir bedel oluşturabilir" diyor. Olası bedellerin neler olabileceği sorusunu ise Tan şöyle yanıtlıyor:
"Şu sırada Rusya’nın bize daha çok ihtiyacı var. Dünya ile bağlantısını sağlıyor, kara parasını aklamasına yardımcı oluyoruz. Ama, Ruslar hiç aklımıza gelmeyecek zararlar verme kabiliyetine sahipler. 39 askeri şehit edip, olaya ilişkin sorumluluklarını hiç kabul etmediler. Buna benzer şeyler yapabilirler, mesela buğday operasyonunu başlatıp bizi yarı yolda bırakır veya Batılı müttefiklerle aramızı bozacak bazı adımlar atarlar."
Oğuzlu: "Denge siyaseti artık daha zor olacak"
Türkiye’nin mevcut denge siyasetini sürdürmesi için bundan sonra diplomaside daha esnek ve yaratıcı olması gerekebilir.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Türkiye’nin Madrid zirvesinde çekincelerini geri çekmesini şimdiye kadar takip ettiği denge siyasetinin bir unsuru olarak yorumluyor. Bundan sonra da bu siyasetten vazgeçileceğini düşünmediğini belirten Oğuzlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ama bu siyaseti takip etmek artık daha zor olacak. Şu ana kadar nispeten daha kolaydı, riskler daha azdı. Ama Rusya ile NATO arasındaki gerginlik, kutuplaşma her geçen gün arttıkça Türkiye’nin manevra kabiliyeti azalacak. Tarafların Türkiye’den beklentileri ve baskıları da artabilir. Bu siyaseti takip etmek evet daha zor olacak ama bence devam edilecektir."
Ünal: Türkiye’nin manevra alanı genişledi
Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal ise Türkiye’nin önündeki seçeneklerin arttığını ve manevra alanının genişlediğini düşünüyor.
İmzalanan memorandumu başarılı bulduğunu da söyleyen Ünal, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Bence Rusların Türkiye’nin bu iki ülkenin üyeliğine dair politikasından rahatsız olacağı bir şey yok. Tam tersine Türkiye’nin aldığı tavizler ve ABD’nin de Türkiye ile ilişkilerde yumuşama sinyalleri vermesi Rusya’yı 'Aslında Türkler hakikaten ulusal çıkarlarına uygun bir politika izliyor' noktasına getiriyor.”
Ünal’a göre bu son gelişmeler Rusya’yı Suriye’ye operasyon konusunda Türkiye’ye yeşil ışık yakmasına yol açabilir. Ünal, "Rusya’nın yerinde olsam, Türkiye buraya bir harekat yaptığında bundan en çok kim rahatsız olacak? ABD. O zaman bırakalım yapsınlar, hiç rahatsız olmam" ifadelerini kullanıyor.
Dünyadaki gidişatın Türkiye’nin manevra alanını genişlettiğini söyleyen Ünal, "Rusya-Ukrayna krizinde olduğu gibi dikkatli ve dengeli durduğumuzda, yani hem NATO’nun içindeyiz hem de diğer NATO ülkeleri gibi Rusya karşıtı değiliz. Hem ABD ile birlikteyiz hem ABD’nin Rusya ve Çin’le kavgasının parçası değiliz. Bunu sürdürürse Türkiye fırsatlar elde edebilir."
Güneş: "Türkiye sert tercihlere hemen yönelmek zorunda değil"
NATO zirvesinde Rusya’nın doğrudan bir tehdit olarak tanımlanmasının Türkiye’nin işini biraz daha zorlaştırdığını düşünen isimlerden biri de İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakan Güneş.
Türkiye ile Rusya ve Batı ilişkilerinin çok sayıda başlığı kapsıyor olmasının bu denklemin birden fazla alanda sorunlara yol açabileceğine işaret eden Güneş, bu hususu "Yani Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Kafkaslar ve Balkanlar’da Rusya’nın ve Batı’nın yer aldığı, iş birliği veya giderek daha çok rekabet içinde olduğu alanlarda Türkiye’nin de tercihler yapması gerekecek" sözleriyle detaylandırıyor.
Güneş, Ankara’nın bugüne kadar bu tercih alanını denge yönünde kullandığını ve bu alanın artık biraz daha daraldığını ifade ederek şunları belirtiyor:
"Ancak yine de Türkiye içinde bulunduğumuz dönemde bu kategorik ve sert tercihlere hemen yönelmek zorunda değil. Yani manevra alanı daraldı ama bu tamamen ortadan kalkmış değil."
Batı ile yakın ilişkileri olan ancak Rusya’ya karşı uygulanan ambargolara katılmayan Hindistan örneğini veren Güneş, İsrail’in de buna benzer bir durumda olduğunu hatırlatıyor. Güneş sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Bu iki örnekten hareketle, ki daha çok öyle örnekler de var, sürecin böyle tamamen Türkiye’yi siyah veya beyaz bir tercihe doğru itmeyeceğini söylemek istiyorum. Ancak alanın daha da daraldığını ve Rusya’nın özellikle Suriye’de artık daha az yardımcı olacağını ifade edebiliriz."
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki günlerde Putin ile bir telefon görüşmesi yapmayı planladığını da açıkladı.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.